23 Temmuz 2010 Cuma

Benim İçin Sonsuza Kadar İzinli Gazeteciler Listesi

1. Ahmet Hakan Coşkun (Hürriyet Gazetesi): Kendisi bugün itibari ile 10 günlük izne ayrılmış. Ben de kendisini bugünden itibaren sonsuza kadar izne ayırıyorum, artık kendisinin yazdıkları yazılarını ve aşağıda (zamanla) ekleyeceğim kişilerin yazılarını okumama kararı aldım. Kendisini bu konuda benim listeme girmesinden dolayı tebrik ediyorum. Hürriyette yazdığın müddetçe ambargom sürecek. Başka bir yere geçtiğinde de tekrar deneme süreci devam edecek.
2. Ertuğrul Özkök (Hürriyet Gazetesi): Yayın yönetmenliği koltuğundan ayrıldıktan sonra iyice forsu kaybolmuş vaziyette saçma sapan görüşlere zaten sahipti, yine kendinden söz ettirmek için saçma sapan görüşleri dile getiriyor. Artık benim için yok hükmündeki köşe yazarlarından birisidir. Seni okumayacağımdan dolayı hiç üzülmeyeceğim. Sen başka bir gazetede yazsan da senin için kanaatlerim değişmeyecek gibi görünüyor.

22 Temmuz 2010 Perşembe

Korku Filminde Sınır Yok: Pek Yakında

Filmin Adı: Pek Yakında
Orj. Adı: Coming Soon

Web Bilgi: http://www.sinemalar.com/film/32345/Pek-Yakinda/

Korku ve gerilim filmlerini sevdiğimi söylemiştim. Bu film de hiç akla gelmedik konulara bir de Tayland bakışı. "Halka" ile çekik gözler güzel filmler yapmaya başlamıştı.
Bu film de konusu itibari ile yine ilginç.
Sinemaya gidiyorsunuz, korku filmi izliyorsunuz, o filmin kötü karakteri film bittikten sonra sizi yalnız bırakmıyor.
Yiyorsa izleyin...

Çocukların Gözünde Babalar Kahraman Kalmalı: Clubbed

Filmin adı: Clubbed
Orj. Adı: Clubbed
Bilgi web:
http://www.sinemalar.com/film/6359/Clubbed/

Film tam çerezlik bir film. Bir adamın basit hikayesi bu kadarmı insanı izlettirir. İnsanı hemen filmin başında taraf yapıyor ve filmin sonuna kadar o kişinin haklı çıkması için bekliyorsunuz. Eğer eline bu film geçti ise fazla burun kıvırmadan izleyin sıkılmadan filmin bittiğini göreceksiniz. Bu kadar güzel olacağını beklemiyordum. Belkide beklentilerin düşük olması ve karşlaştığım manzara daha çok beğenmemi sağladı. Oyunculuk sınırlı olsada güzeldi. Az kişi ve kıt bütçeye rağmen izlenmeye değer bir film olmuş.
Çocukların kendi aralarındaki konuşmalar da dikkat çekici. Babaların her daim çocukların gözünde kahraman olarak kalması önemlidir.

Erkekler Ağlamaz Ya Zalimler?

"Utanmak da ağlamak da erdemdir beyler ve hanımlar. Utanç içinde devletin yanlışlarıyla yüzleşirken ağlayan bir başbakanla dalga geçmek ise utanmazlıktır. Ağlayabilen bir başbakana sahip olmak iyidir. Ama gözyaşıyla dalga geçen kanaat önderlerine sahip olmak tehlikelidir."
Yıldıray Oğur (Taraf Gazetesi, 22 Temmuz 2010)

Allah bu gözyaşlarıyla dalga geçenlerin kalbinden merhameti almışsa kim ne yapabilir ki? Ağlamak insanoğlunun duygularının gözyaşları ile dışavurumu değil midir? Filmlerde ağlayan bir kadın, ağlayan bir erkek her zaman ilgi odağı olmamış mıdır? Bir başbakanın ağlamasının altında siyasi hesaplar, politik amaçlar güttüğünü söyleyenler... Velev ki böyle olsa bile bir insanın gözyaşları böyle mi eleştirilir.
Başbakanın ağlamasını samimi bulmayanlar varmış. Sizin şu halinize acınır ancak ve siz bu halinize ne kadar ağlasanız gözyaşları yetmez bu durumunuzu izaha...
Devlet Bahçeli, sen hiç ağladın mı? Eğer ağladı isen o gözyaşları gerçek mi değil mi?
Kemal Kılıçdaroğlu, sen hiç ağladın mı? Senin ağladığın zaman döktüğün gözyaşlarının gerçekliğini kim test edecek? Bu şekilde sidik yarıştırmanın kime ne faydası olur.

Bir başbakan, bir insan, ağlıyor... Gözyaşı döküyor...
İnanın Deniz Baykal'ın başına gelenleri biliyorsunuz... Alçakça ve kalleşçe bir kumpasın mağduru değil mi Baykal? O son istifasını verdiği basın toplantısında gözyaşı döküp kendisine haksızlık yapıldığını söyleseydi, ne diyecektiniz? Timsah gözyaşları mı diyecektiniz?
Allah'ın yarattığı bir insan, gözyaşı dökebiliyorsa, merhamet duyguları vardır onun, onunla bir şekilde konuşulabilir, anlaşma yolları aranır...
Kim olursa olsun bu böyledir...
İnsandır çünkü, kendisi hayvandan farklı yaratılmıştır.
Ahmet Hakan ile ilgili de kanaatleri var Yıldıray Oğur'un. Ahmet Hakan dönek değil, bunu artık kabul etmek lazım. Bu adam böyleydi zaten, kendisi rahat adam, gözyaşını bile fütursuzca kalemine dolamış bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı !

Ağlamak... Of... Göz yaşı dökebilmek... Ne büyük bir hediyedir insana Allah tarafından. Bu hediyenin farkında olamayanlar ayrı bir gaflettedir ama bu hediyeyi gözleriyle görüp de o ateşten kurumuş gözlerin sahipleri bambaşka bir gafletin çukurundadırlar. Ne söylenebilir ki?
Hz. Peygamber'in dediği gibi: "Allah senden merhameti almışsa ne yapabilirim ki?"
Peygamber ne yapsın, ben ne yapayım?

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Çocuklarla Beraber İzlediklerimden: Alice Harikalar Diyarında


Filmin Adı: Alice Harikalar Diyarında
Orjinal Adı: Alice In Wonderlan
Bilgi web: http://www.sinemalar.com/film/5184/Alis-Harikalar-Diyarinda/


Kötüler ve iyiler her zaman olmuştur. Ama bir film var ki bütün karakterler kötüydü. Mel Gibson'un filmiydi yanlış hatırlamıyorsam adı: Gününü Göreceksin.

Çocuklar için yapılmış bir film Alice Harikalar Diyarında. Fakat büyüklerin de izlerken çocukluklaını hatırlayacağı bir film. Hele kötü kraliçenin film içindeki repliği var ya: Hemen kafasını uçurun.

Adalet işte böyle bir şey onun için. Canı sıkıldı mı kafasını uçurun. Gerekirse bir sağdan bir soldan !

Bakmayın film çok güzel olmuş. İzleyin derim, ben beğendim.

Harfi Harfine Kendi Ağzından Aktarıyorum: ASIN


Zulmü nasıl tarif edersiniz?
Adaletsizliği hangi kelimelerle açıklamaya çalışırsınız?

"Sana cumhurbaşkanı olamazsın, genelkurmay başkanı olamazsın demedim, adam olamazsın dedim" diyen baba kıssasını nasıl yorumlayacaksınız?

16 yaşındaki bir çocuğun yaşını büyüterek asmayı, hayır bekletmeyi, bir de karşı cenahtan çıktıktan sonra asmak...
Asmak... Asmak...

Aşağıdaki ifadeler yakın zamanda 24 haber kanalında Kenan Evren'in bizzat ağzından dökülmüş kelimeler:
Harfi harfine, kendi ağzından aktarıyorum;
“Ben sağ ve sola katiyyen bir şey ayrım yapmadım. Hatta o kadar yapmadım ki, idam cezası alanlar var. Mesela evvela sağdan almış birisi... Onu bekletirdim... Soldan da olsun... Onu verirlerdi, ikisini beraber, bir tane sağdan bir tane soldan astım. Ona bile dikkat ettim, denge olsun diye...”
Dikkatle okudunuz mu? Ben en az on kez okudum. Okudum... Okudum...

Bir tane sağdan, bir tane soldan...
Tavuk mu boğazladın sen...
Hangi adalet mekanizmasını devreye soktun da suçlulukları kanıtlandı ve astın...
Katil ne demek söyler misiniz?
"EVET" ve "HAYIR" sendromundan vazgeçin ve kelimeleri tek tek yoklayın...
Bir sağdan, bir soldan...
Bir sağdan, bir soldan...

Dansöz gibi diyeceğim olmuyor, nasıl olsun ki, dansöz: bir sağdan kıvırtır kimse ölmez, bir soldan kıvrtır yine kimse ölmez. Ne yaparsa kendisine yapar, bir oyana bir bu yana kıvırtır durur.
Peki ya bu adam:
Bir sağdan: Bir çocuk öldü
Bir soldan: Bir genç hayata gözlerini yumdu.
Adalet, adalet, adalet. Allah'ım sen bizi adaletten ayırma.

20 Temmuz 2010 Salı

Böyle Bir Seçim Olmaz Olsun: Sophie's Choice




Filmin Adı: Sophie'nin Seçimi
Orjinal Adı: Sophie's Choice
Başrol Oyuncusu: Meryl Streep


Hitler Almanya'sında katliama uğrayan yahudilerin anlatıldığı filmler benim ilgimi çekmiştir. Gerçekten de çok güzel ve etkileyici bir dille anlatılır o dönem yaşanan zulümleri. Örneğin
Schindler'in Listesi, örneğin Piyanist gibi. Sophie'nin Seçimi de özellikle Meryl Streep'in mükemmel oyunculuğu ile o dönemi ve Hitler zulmünü açıklar. Birçok etkileyici sahne vardır filmde. Bir nazi subayının: "Biz tanrının görevini üstlendik. O tanrı değil mi öldüren ve yaşatan. Bugün ben de bir kısım yahudileri öldüreceğim, bir kısmını sağ bırakacağım." Bu sözler müslümanlara yabancı değildir. Kur'an-ı Kerim'e baktığınızda Firavun'un da, Nemrut'un da benzer ifadeler kullandığını görürsünüz. Örneğin Nemrut: "Ben de senin ilahın gibi insan öldürürüm ve sağ bırakırım" dediğinde, Hz. İbrahim: "Benim rabbim güneşi doğudan doğuruyor, sen de batıdan doğur bakalım" dediğinde sap gibi kalmıştı o yaratık.
Anlamadığım hususlardan birisi de şudur: Yahudiler o dönemde gerçekten büyük zulümlere maruz kaldılar. Katliamlara uğradılar. Nice kadınlar, çocuklar, analar, babalar, yaşlılar yok edildi. Diri diri yakıldılar. Açıkça soykırıma uğradılar. Hayatta kalanlar gözyaşları içerisinde hayata tutunmaya çalıştılar. Buraya kadar güzel. Peki bu filmler gözümüzün önünde, nasıl oluyor bu filmleri yapıyorlar da Filistin'de aynı Allah'ın kullarına Hitler'in kendilerine yapılan zulümlerin benzerini reva görüyorlar.
Yine Kur'an'da yahudiler için anlatılır: Hz. Musa 40 gün İsrailoğullarından uzaklaştığında 40 günde sapıtmışlardı, ineklere, öküzlere tapar hale gelmişlerdi.
Yani şunun şurasında 2. Dünya Savaşı biteli 100 sene bile olmadı. Acaba genlerindeki sapkınlık hiç bitmeyecek mi?...
Filmi izlediğinizde yaşananlara bir bakar mısınız? Bir annenin çektiği ızdırabı, çocuklarının başına gelen durumu, esir kamplarında yaşadıklarını, gözlerinin önünde kendi insanlarının ölüme gönderilişini, SS subaylarının ve Alman zalimlerinin yaptıklarını...

Sonra da Benyamin Netanyahu'nun gizli kameralara yansıyan rezil sözlerini.
Gazze'de yapılan insanlık suçları...

Yani bu filmleri tekrar tekrar beyinlerine işletircesine izlettirmek lazım bu siyonistlere...
Ve haykırmak lazım herhalde: Bu zalimlikleri yapanlardan ders almadınız mı diye...
Müslümanlar ne kadar nefret etselerde yahudilerden, adaleti ayakta tutmak zorundadırlar. Çünkü: "Bir kavme olan kininiz sizi adeletsizliğe sevk etmesin" ayeti onları bağlayıcıdır.
İHH'dan Bülent Bey'in söylediği söz anlamlıdır: "Eğer yahudilerin filistinlilere yaptığı zulmü ve ambargoyu filistinliler yahudilere yapsa idi biz yahudiler için ambargoyu delmek için giderdik". Bu söz adaletin sözüdür.
Filistin topraklarında müslümanların kaç ailesini öyle mağdur ettiniz, kaç çocuğu ana babalarından ayırdınız, hapishanelere tıktınız.
İzleyin bu filmi...
Utanın...

Film 1982 yapımı...
Hâlâ izlemediniz ise izleyin...
Zalim'in 1940 lı yıllarda Hitler olması ile 2000 li yıllarda Şaron, Lieberman, olması arasındaki fark ne olaki...


Kızım Sana Söylüyorum Rasim Sen Anla: Ahmet Hakan Coşkun


Ahmet Hakan Coşkun...
Şimdinin Hürriyet yazarı.
İmam hatip mezunu olan bu arkadaşımız, Kanal 7 deki haberleri sunması ve aynı kanalda İskele Sancak programı ile kendini göstermiştir. Gerçek şu ki gerçekten de o dönemde kaydadeğer programlardan biri olmuş ve ülke gündemininde etkin hale gelmiştir. Dost-düşman Kanal 7'deki haberleri izlemek için sabırsızlıkla bekler olmuştuk. Hakkaniyetli ve zulme maruz kalanların haklarını savunan biridir o zamanlar Ahmet Hakan...
Öyle midir gerçekten ya da şöyle soralım, öyle miydi gerçekten?
Bugünün Ahmet Hakan'ı ile o günün Ahmet Hakan'ı arasında bir fark var mıydı sorusu sorulsa, benim kendi kanaatim "aynıydı" cevabı olur. Yanılıyor olabilir miyim acaba?
Kendisi bugün "HAYIR" cephesinde yer alıyormuş... Yani kimlerin yanında onu belirtmekte fayda var. MHP, CHP, PKK, BDP, Yargıtay, Danıştay, DP, Hürriyet, Ertuğrul Özkök, Ergenekon...
Şimdilerde yazdıklarına baktığınızda "ne diyor bu adam" demez misiniz? Son derece rahattır kendisi, duyguları kalmamıştır sanki. Sinirleri alınmış, tepki vermez hale gelmiştir nerdeyse.
Ben o dönem de bugünkü ile aynı olduğunu savunuyorum. Güzel bir elmanın içerisine girmiş bir kurtun içten içe çürüttüğü meyvedir Ahmet Hakan. Bizler o zaman içini göremiyorduk, şimdi görmeye başladık. Ergenekoncularla aynı safta olmak nasıl bir duygu... Tınnnn... Ses yok.
Hürriyet'e başladığında hocası Ertuğrul Özkök'ün tavsiyesine uyuyor: "Her türlü eleştiri gelebilir, takmayacaksın." Takmıyor Ahmet Hakan...
Ders vereceksin mantığında, iktidara yalaka olmaktansa 12 Eylülcülere payanda olurum havasında.
Çıkmamış candan ümit kesilmezmiş, insandan da ümit kesilmez diyebiliriz...
Ama benim ümidim yok neden acaba?

Bir de Hasan Cemal'e bakıyorsunuz bu arada. Yazdıklarına, özeleştirilerine, kitaplarına... "Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım" ile kendi kendine hesaplaşmasına, günah çıkartmasına... Asker Sorununu anlatan kitabıyla gerçek bir problemin ne olduğu sorusuna verdiği cevaplara...
Ve Ahmet Hakan...
Elma çürümüş artık, ne yapılabilir ki? Magazinlerde boy gösteren sanatçıların değerlendirmesini yapar bizim Ahmet Hakan. Ara sıra başörtüsünü savunduğunu yazar bu Ahmet Hakan...
Vicdan dürtülerini yitirmiştir maalesef. Ertuğrul Özkök senin hocan olacağına, Hasan Cemal olsaymış...

Ey Rasim!
İşte sana iki adam... Birisi Ahmet Hakan Coşkun, diğeri Hasan Cemal...
İkisini de tanıyorsun, ikisini de benden daha iyi tahlil edeceğine zerre kadar kuşkum yok...

Vicdanının seni yönlendirdiği yola git, eğilip bükülme, senin için dua edildiğini unutma, bir bakarsın bu dualar sende farklı bir cevheri de açığa çıkartır kim bilir...


18 Temmuz 2010 Pazar

212 AVM: Tehlikenin Farkında mısınız?


Bağcılar belediyesi, ya da İstanbul büyükşehir belediyesi yetkililerinin ne kadar bilgisi var, ne kadar buralara geliyorlar bilmiyorum. Özellikle Bağcılar belediyesindeki yetkililerin 212 AVM'de alışverişe gelip gelmediklerini merak ediyorum.
Hani bir gazete şöyle manşetler atmıştı: "Tehlikenin farkında mısınız?"
Gelin şu 212 AVM'nin oraya ve siz de tehlikenin farkında olacaksınız. Arabası olan 212'ye son derece güvenli bir şekilde gelirken, soruyorum, yaya olarak çevrede oturan vatandaşlar 212 AVM'ye gelişte nasıl bir tehlike içerisinde olduğunu farketmiyolar mı?

Çevre düzenlemesindeki güvenlik esası olmayan düzenleme, tam bir beceriksizlik gösterisi gibi. 212 AVM'ye gidebilmek için yaya geçidi yok, üst geçit yok, ışıklar yok.

Güngören'de tramvay katliamı sonucunda alınan tedbirler katliamdan önce alınsaydı daha iyi olmaz mıydı? Burada da tedbiri önceden alarak bir katliama izin vermemek buraları düzenleyenlerin zerre kadar aklına gelmez mi?

Şimdi bu bölgede oturan bir vatandaş olarak soruyorum...
Sormak yetmez cevap istiyorum...
Cevap vermek de yetmez, insan hayatının önemini gösteren gerekli tedbirlerin alınmasını istiyorum.

Ve şu sorunun cevabını da istiyorum: Alışveriş merkezi yapıyorsunuz... Eyvallah....
İnsanlara bu şekilde hizmet etmek istiyorsunuz... Eyvallah
Hadi bunu bir de utanmadan onlarca ölümün olduğu bir sel felaketinde yer alan derenin oraya kuruyorsunuz...
Sizin gözünüzde hiç mi insan hayatının değeri yoktur ki çevre güvenliğini sağlamıyorsunuz? Hiç mi çevre güvenliğini sağlayacak yetişmiş elemanınız yok. Bu çevre güvenliğini sağlamadan alel acele alışveriş merkezi açmanız cebinizi daha mı çok doyuruyor?
Acele olarak bu bölgenin çevre güvenliğinin, trafik düzenlemesinin sağlanması yönünde gerekli tüm tedbirlerin alınması elzem olmuştur.
Yakın bir zamanda orada oluşabilecek trafik kazası sonucunda ah-vah etmeden bu olaya el atın ve çözün. çözün. çözün...

17 Temmuz 2010 Cumartesi

"Kimin Eli Kimin Cebinde" Sorusuna Çarpıcı Bir Bakış


Kitabın Adı: Açık Sırlar
Yazarı: Israel Shahak
Yayınevi: Medcezir
Çeviri: Ahmet Emin Dağ

İsrael Shahak'ı tanır mısınız? Adı İsrael ama İsrail devletine en sert muhalefeti gösteren insaflı ve vicdanlı yahudilerden birisi. Bu kitabı ile bizce malum olan fakat delillendirme noktasında kendisinin imkanlarını zorladığı bir kitap. Kitap ile sizi başbaşa bırakmadan kitabın içinde biraz dolaşalım değil mi?
1. İsrail'in uzun dönemli planları daima, generaller, istihbaratçılar ve üst düzey bürokratlarça kararlaştırılır.
2. İsrail'in tüm yahudi vatandaşların zihnine sokmaya çalıştığı önemli bir ilke: "En iyi dost bile olsalar yahudi olmayan kişilerin bir gün potansiyel düşman olabilecekleri..."
3. İsrail'de yayın yapan önemli gazeteler: Haaretz (Vatan), Yediot Ahranot (Son Haber), Maariv (Akşam)
4. İsrail ordusu, kendi çıkarlarını artırmak, özellikle ekonomik ve kadrolarının sahip olduğu kârlı ayrıcalıklar üzerindeki gizliliği korumak için sansüre ihtiyacı vardır.
5. İsrail stratejik düşüncesinde tüm ortadoğu üzerinde egemen olmak, İsrail topraklarında yahudi yayılımından ve hakimiyet kurmasından daha önemlidir.
6. İnanılan ilkelerden birisi de: Apaçık düşman olan Arapların ve müslümanların yanısıra diğer yahudi olmayan milletler de tek bir varlıktır ve tümünden faydalanılır. Hepsi uğursuz ve aptaldır.
7. Nükleer silah kullanımı en öncelikli uygulamalardan olmaya devam etmelidir.
8. Yom Kippur savaşının içyüzü, kaybeden yahudi gerçeğinin boyutları ve gizli sırlar.
9. Saddam Hüseyin ve Rabin arasında gerçekleşmesi her iki tarafça da onaylanan ve fakat son anda iptal olunan beraberliğin sırları...
10. İsrail ne zaman ki bir darboğaz içerisine girse veya büyük güçlerle zor duruma düşse ABD'ye olan bağımlılığı artmaktadır.
11. İsrail ihtiyacı olan petrolün % 90'ını kimlerden alır acaba? Cevabı kitapta...
12. İran ile ilgili strateji: ABD ve diğer batılı güçleri İran ile çatışmaya sokmak için gereken tüm çabanın sarfedilmesi. Neden peki?...
13. İsrail'in kendilerine boykot uyguladığı Arap ülkeleri ile ticareti nasıl acaba? Aman Allah'ım kitabı okudukça ilişkilerin hangi boyutlarda olduğuna inanamayacaksınız...
14. Uyuşturucu işi için ne söylenebilir: Ancak şu söylenebilir, dünyada İsrail olmadan uyuşturucu işi bu kadar yaygın olur mu? Detaylar ise içerde...
İsrael Shahak bu kitabı ile İsrail'in sırlarını en vicdanlı bir şekilde eleştiriyor, yeri geliyor yerden yere vuruyor. Ama kitapla ilgili bir şeyi vurgulamadan geçemeyeceğim, tercüme istediğim akıcılıkta değil, bazen kitap kendini zor okutur hallere giriyor maalesef.

Sık Kullanılanlarda Olmaz ise Olmazlar...

Herkesin bilgisayarında kendilerine ait sık kullanılanlar adresleri vardır. Tabi ki var yani. Benim de var, ama bu sık kullanılanlar çok sık kullandıklarım değil.
Önem verdiğim siteler... Sizin de dikkatinizi çeker mi bilmem...
Bazıları da çok sık kullandığım siteler.
Siz bu sitelere nasıl yaklaşırsınız bilmem...
Alın size bir demet...

1. Felsefe ile ilgili harika bir site: http://www.felsefeekibi.com/
2. Bu delikanlıları beğeneceksiniz: http://www.afilifilintalar.com/
3. Bu site sizde yoksa büyük eksiklik: http://katz.cd/
4. Sinemalara gider misiniz, film de izlersiniz o halde burası size göre: http://www.sinemalar.com/
5. Basını takip etmeden evden çıkamam mı diyorsunuz: http://www.gazeteoku.com/
6. Kitap benim için çok önemlidir diyenlerden misiniz, alın o zaman alın... alın... http://www.kitaphaber.net/
7. Sakin bir kafayla derinlemesine takip edilecek bir site:
http://www.haysiyet.com/
8. Elemanın takip edeceği bir site:
http://www.thyke.com/
9. Torrent siteleri ilginizi çeker mi, bazıları çeker:
http://www.torrentz.com/

16 Temmuz 2010 Cuma

Bırak Dağınık Kalsın: Rasim Ozan Kütahyalı


Adı: Rasim Ozan Kütahyalı
Mesleği: Taraf köşe yazarı
Katıldığı programlar: Kanaltürk (Ters Cephe), Cine-5 (Derin Mevzu), Beyaz TV (Dinamit)

Kendisi daha çok genç. Taraf gazetesinin dağınık isyankârı. Yazılarını takip ettiğinizde bir dağınıklık hissine kapılırsınız. Fakat o dağınıklık çok kolaylıkla toparlanabilecek puzzle gibidir. İsyan içindedir Rasim... Fakat bu isyanı hoş görülür çünkü haksızlığa isyan eder, adaletsizliğe isyan eder. Bir başörtülü hanımın üniversiteye girememesine isyan eder. Bir başbakan eşinin hastaneye girememesine çıldırır. Dindar değildir ama dindarların haklarını savunur. Alevi değildir ama alevilere yapılan zulmü desteklemez. Kürt değildir ama kürtlerin hakkını elinden geldiğince savunmaya çalışır. Filistinli değildir ama Mavi Marmara'da olamadığına hayıflanır. CHP'yi zerre kadar tasvip etmez ama bir bakarsınız ki Deniz Baykal'a yapılan kumpasın tam karşısındadır. Kendine göre ilkeleri vardır. Liberal demokrat olduğunu söyler, çakma liberallerden değildir. Cüneyt Ülsever'i hayatımda hiç okumamışımdır ama yılların gazetecisi olduğunu bilirim.
Çakma liberaldir Rasim'in dediğine göre adaletli değildir. Evet bu çok açık yani...
Askerle arasının iyi olduğu hiç söylenemez. Söylenemeyenleri büyük bir korkusuzlukla haykırır. Dağınık bir şovalyeyi andırır. Bazen bakarsınız elindeki kılıcı düşürdüğünü sanırsınız. Kalkan bir anlık düşmeye görsün saldırılar artar.
Ters Cephe'nin en büyük ilgi odağıdır. Onsuz zevk vermez zaten bu programda. Kendine güveni sonsuzdur. Havasından veya burnundan kıl aldırmaz da denebilir taviz vermez. Ama bu hiç rahatsız etmez insanı. Çünkü gençtir, delikanlıdır (kanı deli gibi akar), lagalugalara gelemez.

Kendisi hakkında bazı yorumlar var: Daha çok genç, biraz dağınık yazıyor, çok bağırıp çağırıyor, olgunlaşması gerekiyor, yazdıkları karışık anlaşılmıyor vs.
Ey Rasim!
Bırak dağınık kalsın!
Sen toparlamaya çalıştığında etkin kaybolur, düzgün cümlelerle edebi sözlerle kafandakileri yazmaya kalktığında inan etkinliğin kaybolur. Sen bir Fehmi Koru değilsin ki. Onun yeri ve yazı kültürü farklı mesela... İyi bir yazardır, profersoyeneldir. Fehmi bu çerçevenin dışına çıktığında anlaşılmaz olur mesela. Ama ey isyankâr beyaz türk, sen bu halinle seviliyorsun.
Sana burnu havada diyorlar ya, hani kibirli demenin diğer ifadesi, bu kibir değil, haksızlığa karşı susan dil olmaktansa senin haykırman daha iyidir.
Vicdanlı Taraf gazetesi yazarı...
Adaletli olmaya çalışan, uğraşan, Tanzanya'daki bir belboyun dahi işini düşünen genç adam.
Senin için dua ediliyor unutma.

Altın Arayan Adam

Amerikan filmlerini izlemeyeniniz yoktur herhalde. Altına Hücum gibi, ya da diğer western filmlerinde olduğu gibi. Ümitleri kaybolmuş ve yeni bir umutla ellerinde kürekler, kazmalar ve eleklerle maden ocaklarında, dere kenarlarında, altın damarı olan yerlerde eğilmiş altın ararlar. Çok dikkatlidirler...
Gözünüzün önünde canlandırın... Altın arayan bir adam... Elinde elek... Dikkatlice... Bir elek dolusu çamur, toprak ya da her ne ise karman çorman pislik içerisinde dikkatlice arar. Onun için çok önemlidir bu. Hayat kaynağıdır kendisi için. Bütün umudu o elekteki ufacık bir altın parçası içindir.
Bugün yine hüsrandı benim için. Yine elimdeki elekte altın çıkmadı, hepsi çamur ve işe yaramaz bir sürü çer-çöp.
Oysa umutluydum bugün. Haketmiyorum ben dedim kendi kendime. Olmaması lazım..
Ama yine hüsran, yine hüsran...
Bugün de kaybettim malesef. Bugün de günüm boşa geçti.
Bu kadar kolay mı ey kişi o elekte çer-çöp olmak. Oysa çok değil daha birkaç yıl olmuştu seninle tanışalı. Senin eleğinde ben ne gibi bir çer-çöp oldum ki bana bu tutumu takındın.
Eğer ben o filmlerdeki altın arayan adam olsaydım, malesef kaybedenlerdendim herhalde. Çünkü bakıyorum çok az ama çok az insan bu elekte kaydadeğer olarak parlıyorlar.
Ne acı Allah'ım. Yaşım ilerledi ve o kadar çok elek salladım ki hâlâ zengin olamadım. Ufacık bir imtihanda hemen kaybediliyor. Bu kadar kolay nasıl kaybeder? Anlamıyorum. Mazeretler ne zamandan beri yalan şemsiyesi altına sığınıldı.
Ah be ortak!
Sence hakediyor muyum? Sırlarımız vardı bizim... Sadece bizim bildiğimiz sırlar... Günahlarımız vardı bizim... Sadece bizim bildiğimiz günahlar... Umutlarımız vardı bizim... Sadece bizim bildiğimiz umutlar... Hedeflerimiz vardı... Planlarımız vardı... Sevinçlerimiz... Hüzünlerimiz. Acıla............
Hatırlıyor musun yağmurlu bir günde balık yedikten sonra konuştuğumuz şeyleri... Bir elin parmakları kadar yok inan. Bir elin parmakarı kadar...
Hayat bu... Akıyor... Elek sallanmaya, altınlar aranmaya devam ediyor.
Bakalım bulabilecek miyiz?
Köyden kasabaya giden adamın çaldırdığı merhameti kaybetmemek için nasıl bir çaba sarfettiğimi bir bilsen...
Ah bir bilse o da...
Tanımamış beni, anlamamış duygularımı, hissetmemiş hissettiklerimi, kaçıverdi benden... Oysa kaçmak sonucu değiştirmiyor ki... Bir yalan çukurunun içinde debelenmek ne değiştiriyor ki?
Olsun be ortak...
Ne yapalım...
Bugün de elekten bir şey çıkmadı.
Ha bu arada unutmadan...
Senin eleğin nasıl, bulabildin mi bari bugün bi şey!!!

Referandum Tahminimdir: Tarih 15 TEMMUZ 2010




Referandum tahminimi açıklıyorum:

EVET: % 54

HAYIR: % 46

(ARTI-EKSİ 2 PUANDIR)

Bakalım öngörüm ne kadar doğru çıkacak,

15 Temmuz 2010 Perşembe

Takip Edilmesi Gereken Bir Yazar: Sivilay Abla


Yazarın adı: Sivilay Genç
Yazdığı Gazete: Taraf
Yazdığı günler: Her perşembe haftada bir

Sivilay abla yine döktürmüşsün kız. Kız dediğime bakmayın yaşını başını almıştır. Ama hiç üzülmeyin kendisinin kızdığını pek görmedim.
Taraf gazetesini tanıtmama gerek yok, okumayan = kaybeder, olarak formülüze edebileceğim yakın tarihin gidişatını değiştiren, dirayetli, korkusuz, hata yaptığında hiç yüksünmeden hatasını manşetten kabul eden gazete gibi bir gazete.
İşte bu gazetenin belki dikkat çekmeyen bir yazarı Sivilay Abla. Atraksiyonik Güzin Abla gibi bir şey. Taraf gazetesini okumayabilirsiniz, kıl olabilirsiniz, Amerikan uşağı vs. her türlü şeyi söyleyebilirsiniz, söyleniyor da zaten, ama perşembe günleri Taraf alınız ve Sivilay Abla'nın yorumlarını kaçırmayınız.
İşte bu perşembenin atraksiyonu:

CHP VE KAMERA
Soru: Sevgili Sivilay Abla, senin en derin jeostratejik psikoloji ihtisasına güvenerek bir soru sormak istiyorum. Senin de bildiğin gibi daha evvel de Başbakan Erdoğan, CHP lideri Baykal ile yüzyüze görüşmek istemiş ancak Baykal'ın ısrarla kamera önünde naklen olsun isteği yüzünden görüşme gerçekleşmemişti. Acaba Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'ın görüşme talebine kamera isteğiyle cevap vermemesi, CHP'de bir şeylerin değiştiğinin bir göstergesi midir? (Rumuz: Amatör Kamera-07)
Cevap: Sevgili yavrum, CHP'nin değiştiği yok. Kemal Kılıçdaroğlu Baykal'ın her işini kamera önünde yapma merakının başına neler getirdiğinin farkında olduğu için kamera diye ısrarcı olmadı.

Bu kesmedi, diğer yazılarına nasıl ulaşabilirim diyenlere:
http://www.taraf.com.tr/dr-sivilay-genc/

Dinazorlar ve oğulları

Akşam Gazetesi'nden Alıntıdır: Numan Bey Gidecek: Saadet'te kongre rövanşı: Numan Kurtulmuş artık muhterem babamın kontrolünden çıktı, diyen Erbakan son sözü söyledi: İstifa et yoksa deviririz."
Bu ülkede yaşıyorsanız olaylara ve gelişmelere duyarsız kalamıyorsunuz, hangi inancı ya da görüşü paylaşsanız bile. Adalet temeli üzerinde olan görüşler ve düşünceler insanoğlu tarafından vicdan endekslidir...
Şu günün en ilginç olayı herhalde yine bana göre Saadet Partisi olsa gerek. Çünkü bu partinin kurucuları, Türkiye tarihine damgasını o ya da bu şekilde vurmuştur.
Erbakana gönül vermiş milyonlarca insan vardır, görüşlerini paylaşırsınız ya da paylaşmassınız ayrı bir mevzu ama kardeşim fosillik yapmanın bir anlamı yok ki.
Ne bu şimdi...
Saltanat mı istiyorsunuz?
Hani başbakan R. T. Erdoğan'ın bir adama söylediği bir şey var. "Ananı da al git"... Bu oğul Erbakan'a da söylenecek tek söz: "Muhterem Babanı da al git"
Git kardeşim, çıkın hayatımızdan, ülkeyi getirdiğiniz yere bir bakar mısınız?
Saltanat savunuculuranı ihtiyacı yok bu ülkenin
Hakkı savunan, adaleti haykıran insanlara ihtiyacı var.
İnsafdır, vicdandır aslolan...
"Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevketmesin" der yüce Rabbimiz.
Yani Numan Kurtulmuş'un anasından emdiği sütü burnundan getirmeye ne gerek var?

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Tarihin Derinliklerinden Filozofik Bir Başkaldırı: Agora




Filmin Adı: Agora

Faydalanılacak internet sitesi:



Aynı zamanda şu adresten de bilgi alabiliriz:

Putlara tapan bir kavimde filozofik, astronomik ve matematik bilimi ile ilgilenen, evlendiği taktirde bu özelliklerini kaybetme endişesi taşıyan, herkesin akın akın hristiyanlık dinine girdiği (biraz da siyasi amaçla) fakat kendisinin sorgulayıcı bir mantıkla ölümü pahasına direndiği, tarihte eşine az rastlanan bir kadın: Hypatia
Nevşehire gittiniz mi bilmiyorum, eğer yolunuz düşer de buraya giderseniz yeraltı mağalaralarına muhakkak gidin. Orada ilk hristiyanların Roma putperest (paganistler) tarafından nasıl kovalandığını ve kendilerini yer altı şehirleri inşa ederek korumaya çalıştıklarını görürsünüz. Hristiyanlığın artık Roma İmparatorluğuna da sirayet ettiği bir dönemin kahramanı bu kadın esasında.

Ortaçağ Avrupası'nın hristiyan ve din adamları zulümlerinin temellerinin de atıldığı bir dönemi anlatır sanki.

Film birçok temel sorulara cevap verir niteliktedir. Bilgi almak istenirse kayda değer tarihi filmlerden olarak buraya yazılmayı hak eder kanaatindeyim.

Gerilerek İzlediğim Filmlerden: Salgın


Filmin adı: Salgın
Orjinal adı: The Crazies

Amerikalıların alışılagelmiş filmlerinden bir tanesi daha gerçi ama kardeşim yine geriyor, yine korkutuyor, yine heyecanlandırıyor ne yapabilirim...
Film ile ilgili bilgiyi alabileceğiniz site: http://www.sinemalar.com/film/32022/Salgin/
Bu tür filmlerin güzelliği nedir biliyor musunuz? Geriyor kardeşim, geriyor...
Virüs kaparsanız, Kaspersky kullanın :)

13 Temmuz 2010 Salı

Sevdiğim Dizilerden: The Closer


Dizi Filmin Adı: The Closer

Bilgi alınabilecek internet adresi: http://www.cnbce.com/Diziler/Hakkinda.aspx?TvSerieId=74
Sizi hiç polis evinizden aldı mı? Beni aldı

Sizi hiç polis sorguladı mı: Beni sorguladı

İyi polis, kötü polis gerçekten var mıdır? Evet bu numara vardır
Peki Brenda Johnson tarafından hiç sorgulandınız mı? Sandalyesi boş bakın, belki sizi bekliyor. Allah düşürmesin ya o sandalyeye oturmak zorunda kalırsanız ne yapacaksınız?
Taktikler burda...

Brenda Johnson ile eğer karşılaşmamışsanız, (ben karşılaşmadım) sorgulanmış sayılmazsınız. Bu dizi filmin en önemli özelliği, konuşturulamayanı konuşturma yetenekleri ve taktikleri üzerine kurulması. Amerika gibi kanunların Türkiye'den daha iyi uygulandığı su götürmez bir ülkenin içerisinde bu taktikler bayağı işe yarıyor gibi.

Deliller önemlidir, delilden suçluya gitmek elbette önemlidir. Peki sorgulama teknikleri de önemli midir? Evet aynen önemlidir.
Öyle benim haklarım var, avukat tutma hakkım var, konuşmama hakkım var dersiniz ya. Hepsine bir taktikleri var bu Brenda'nın... Ve polislerin...
Allah polislerin eline düşürmesin. Ama eğer polislerle bir işiniz olursa bu taktikleri daha önceden bilmenin ne zararı olabilir ki? :)

"Konuşmama hakkımı kullanmak istiyorum, avukatım olmadan konuşmam"

Kendini suçlu mu hissediyorsun ki konuşmama hakkını kullanıyorsun?

Tam bir taktik savaşını ve sinir harbini göğüslüyebiliyorsanız, taktikleri fena değil.

Sevdiğim Dizilerden: Visitors


Dizi Filmin Adı: Ziyaretçiler

Orjinal adı: Vizitors veya "V"
1990 yıllarıydı. Benim askerliği yaptığım yıllar. O sıralarda televizyonda bir dizi başladı. "Ziyaretçiler" adı verilen bu dizi film tam bir bağımlılık yaptı. Nasıl yapmasın ki: Uzaydan gelen ziyaretçiler ama ne ziyaretçi... Bir kere fare etine dayanamıyorlar. Kendi içlerinde problem var. Liderleri dünyayı işgal etmek istiyor fakat iyi görünümlü olarak kendilerini yansıtıyor. Ve enteresan olanı iguana ya da namı değer kertenkele olmalarına rağmen insan suretine bürünmüşler. Acemi birliğinde olmama rağmen ne yapar ne eder bir şekilde bu diziyi seyretmeye çalışırdım. Çünkü hala devam ediyordu.
Ondan sonra tabi askerlik daha ağır bastı. Geldiğimde dizi çoktan bitmişti.
Ve bu dizinin yeni versiyonu yeniden gösterime girdi. Bu da güzel bana kalırsa.
Bu bilim kurgu filmdeki kahramanlar rollerinin hakkını vermişler.
Biraz da iguana takılalım değil mi...

"O" ne diyorsa "o": Densizliğin Tepe Noktası

Saadet Partisi Kongresi

Bugün tarihi itibari ile gazetelere ve televizyonlara baktığınızda Saadet Partisi kongresinin galibinin Numan Kurtulmuş olduğunu herhalde öğrenmiş oldunuz. Evet Numan Kurtulmuş ile bir kere karşılaşmıştım. Yıllar önce yayınevine benim eski işverenimi ziyarete gelmişti. Çok efendi, beyefendi, nazik ve oturaklı bir insan izlenimi bırakmıştı bende. Parti ile ilgili düşüncem üç aşağı beş yukarı bellidir, fakat insan olarak Numan Kurtulmuş kafa bir adam izlenimi bıraktı. Fakat benim anlamadığım ve anlamakta zorlandığım dinazorların hâlâ yaşıyor olması ve küstahlıklarının haddi hesabı olmaması. Ne demek "o ne diyorsa o" ifadesi. Ey partinin savunucuları soruyorum, Erbakan'ın ilahlığına mı hükmettiniz. Artık tapacak ilah kalmadı da Erbakan mı var? Bu ifadenin rezilliğini anlamıyor musunuz? Allah Kur'an'da: "O, ol der ve hemencecik oluverir". Soruyorum size ey gafiller: "O ne derse O" ne demek? Ancak onun dediği olur, başka alternatif mümkün değil demek değil midir açılımı?
Hadi demokrasi safında yeriniz sağlam oldu, hadi kıvıra kıvıra bir hal oldunuz, ama kardeşim müslüman olduğunu ifade ediyorsunuz, zerre kadar bundan taviz vermediğinizi de söylüyorsunuz. Ben şu ana kadar gücüm yettiği kadar takip edebildiğim kadarı ile alenen bu kadar net şirk ifade eden bir cümle gördüğümü hatırlamıyorum. Belki var benim dikkatimi çekmedi.
Utanın...
Ve bu saçmalıkların Numan Kurtulmuş gibi bir şahıs tarafından tekerrür etmeyeceğini umuyorum.

Sigarayı Bıraktım...

Evet, hiç süslü sözlere ve başka etkenleri dile getirmeye gerek yok...
Bıraktım...
Bundan önce de birkaç kez bırakma teşebbüsünde bulunmuştum...
Ama şimdi bıraktım.
Bırakın sigarayı bırakmak için ilaç tedavisini, bırakın çeşitli otlardan derlenmiş karışımları, etkisi var elbet ama...
Bırakın... Bıraktım...
Hayır Ramazan ayını beklememe gerek yok, (Ramazan gelsin bırakırım diyenler için)...
Yıllar önce tanışmış olduğum ve kendisini deliler gibi sevdiğim bir arkadaşım vardı... Hani öyle böyle de değil, gerçekten her şeyimi feda edebilecek bir arkadaş. Benim dostum, arkadaşım, ahbabım olan bir arkadaş. Bir gün limon gibi sıkılmış halde öyle koyverdi gitti. Darbeler vurarak...
Onun ile ilgili olarak sifonu çektim hayatımdan...
Sigara da öyle bir dost sanki... Öyle bir zarar vermeden en iyisi ben onun sifonunu çekeyim dedim...
Buraya koymak için internetten resim bakıyordum. O kadar çok korkunç görüntüler vardı ki... En masum olarak bunu gördüm. Ve masum bir görüntü eşliğinde sigarayı bıraktım.
Evet seni en seksi görüntünle hatırlıyorum ey sigara. Ama bunun bir maske olduğunu da biliyorum. Sen aşkına karşılık vermeyen birisin. Defol hayatımdan, çık git. Bırak artık yakamı.
Yo yo, sinirlenmeye, haykırmaya ne hacet. :) Çıktın artık hayatımdan.
N'oldu, geri gelmeye, tekrar bedenimi esir almaya çalışmak mı istiyorsun daha önce yaptıkların gibi. Ama bak bugün Ramazan'ın biri de değil. Cuma da değil, herhangi bir kutsal geceye işaret eden bir emare de göremiyorum. Beni birkaç kez böyle kandırdın.
Kandıramazsın beni... Bir iki üç dört tamam...
Bir veda öpücüğü de vermek ister gibisin. Yo kalsın, teşekkür de etmem sana. Hani sigarayı bırakıyorum, bari son sigarayı keyifli bir şekilde içeyim deriz ya.
İşin enteresan tarafı seni bıraktığımda ey ejderha dumanlı kız paketin önemli bir kısmı hala duruyor. Hani olur ya aklına gelir, bari paketi bitirseydin diye... Güldürme beni. Bunlar daha önce de denemiş olduğun taktiklerdi, bıkmadın mı bunları kullanmaktan.
Bıkmazsın. Bıkar mısın hiç?
Eee. Ne yapacağız şimdi? Boşuna kendini tüketme be aşkım... Aşkına karşılık bulamayacaksın artık... Böyle muhabbet ederek beni ikna edeceğini mi düşünüyorsun. Eh artık sifonu çekeyim değil mi?
Elveda timsah gözyaşları dahi dökemeyen acımasız katil. Elveda 11 sahte ilahın dahi gündeminden düşmeyen kansız cani. Elveda korku filmlerinin baş aktörü... Bebek yüzlü katil elveda.

Elveda dost diye bağrıma bastığım dumanlı ejderha kız...

Elveda vücudumu sıcak kokunla sarıp boğan yaver...

Foşşşşşşş. Meraka hacet yok, sifon sesiydi...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Gerilerek İzlediğim Filmlerden: Descent 2


Filmin Adı: Cehenneme 2 Adım
Orjinal Adı: Descent 2
Bilmiyorum korku ve gerilim filmleri sizi ne kadar cezbeder. Ama bazı arkadaşlarım var korku deyince koşarak kaçıyorlar. Ben de korku, gerilim filmlerini seviyorum. Ne yapayım ben de böyle birisiyim. Beni seven böyle sevsin...
Bu filmin ilkinde bir grup genç kız bir mağaraya girer ve orda hiç ummadıkları türleri ziyana uğramış yaratıkla karşılaşırlar. Korku en üst seviyede, çılgınlık, yamyamlık had safhada...
İlk filmden kurtulan kız, korku az gelmiş olmalı ki tekrar aynı mağaraya girerse ne olur? Bu cevabı filmi izleyerek görebilirsiniz. Ama filmin sonu tam anlamı ile şok edici. Korku ve gerilim filmlerine ilgi duyanlara tavsiye ederim

Ve Beklenen Anekdot: Çivi


Rahmetli babam bir gün ben küçükken bir pazar günü "oğlum git nalburdan 6 lık çivi al ve gel" dedi. Pazar günü arkadaşlar maç oynarken ben hemen ilk nalbura giderek 6 lık çivi olup olmadığına baktım. Allah'tan bizim eve en yakın nalbur kapalıydı ve koşarak aynı zamanda sevinç gözyaşları içerisinde: "Babacığım nalbur kapalı" cevabını verdim. Sen misin bu cevabı veren? Keşke nalbur açık olsa imiş...
Babamın cevabı: "Gidiyorsun, şehri altını üstüne getiriyorsun, açık bir nalbur buluyorsun ve 6 lık çiviyi almadan gelmiyorsun"...!
Aksi taktirde...
Malum...
Hızla açık bir nalbur bulup babamın istediğini yerine getirmiş oldum...
Kıssadan Hisse: Sana bir iş verilmiş ise onun sonuna kadar takipçisi ol ve o işi bitirmeden başka bir işe geçme...
Tarihe ÇİVİ ANEKDOTU olarak geçen bu anekdot tüm tarihlerin en kayda değer anekdotu olma özelliğini hâlâ ve özelliğini yitirmeden sürdürmektedir.
Kıssadan hisseyi anladık, peki bu hisse yeterli olur mu? Adamına kalmış, anekdotları ibretlik yazılar diye okumak bir anlam ifade ediyorsa ne söylenebilir ki?
Unutmayın.... unutturmayın....

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Sevdiğim Anekdotlardan...


Nasıl Başa Çıkabilirim?

Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır.
Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur içinde geçirir ama sonra ders yılı başlar.
Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan ögrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu bağırıp, çağırarak tekmelerler.
Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir.

Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine dogru yaklaşırken, kapısının onune çıkar onları durdurur ve:

"Çok tatli çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz.

Eger her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gun 1 dolar vereceğim" der.


Bu teklif çocukların çok hosuna gider ve gürültüyü sürdürürler.

Birkaç gün sonra yaşli adam yine çocukların önüne çıkar ve onlara şöyle der:

"Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı bundan böyle size sadece 50 sent verebilirim."

Çocuklar pek hoslanmazlar ama yine devam ederler gürültüye. Aradan birkac gün daha gecer ve yaşlı adam yine karşılar onları:
"Bakın" der, "Henüz maaşımı alamadım, bu yüzden size günde ancak 25 sent verebilirim, tamam mı?"

"Olanaksız bayım" der içlerinden biri, "gunde 25 sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Biz işi bırakıyoruz."

9 Temmuz 2010 Cuma

Çok Sıkıcı Bir Film, Ama...

Film Adı: İspiyoncu
Orjinal Adı: The Informant

Bir film bu kadar sıkıcı olur da sonu merak edilir mi, açıkçası bilmiyorum... Film'in kahramanının yalanlar üzerine bina edilmiş hayatı, herkesi (eşi ve çocukları dahil) aldatmaya çalışabilir mi? Bu yalanlara FBI ve kendi öz ana-babasını da karıştırabilir mi? Bu yalanlara inanmaya başladığında şizofren hastası teşhisi konabilir mi?

Hele yalanlarının sonucunda maddi menfaatini de eklediğinde şizofren birisi karşınıza çıkarsa ne denebilir ki? "Yeter Mark yeter" diyen karısı bile bu yalanlarla çevrili dünyasında hâlâ yer bulabiliyorsa ne söylenebilir? Filmin konusunu yazma gereği bile duymuyorum...

Filmin sonunu getirebilirseniz ağzınızda nasıl bir tat bırakır açıkçası merak etmiyor değilim.

İspiyoncu; FBI, basın, şirket, aile, avukatlar çerçevesinde Mark'ın menfaat temeli üzerine kurulu yalanlarla örülü sıkıcı mı sıkıcı ama bir o kadar da etkileyici bir film.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Putçuk ve put yiyiciler

Türkiye'nin put yiyicileri: Anayasa Mahkemesi

Bir anayasa düşünün, kaynağı ilahi olmasın...

Bir anayasa tasavvur edin, acziyet içerisindeki insan elinden çıksın ama cuntacılar gelsin, bu anayasayı yerle yeksan etsin.

Kendi yepyeni anayasalarını değiştirmek isteyen "gafiller"e karşı anayasa mahkemesi gibi bir koruyucu kalkan eklesinler. Ama bunu yaparken de insanların gelecekte ihtiyaçlarını karşılayamaz diye olur ya değiştirmek isteyen birileri çıkarsa "içeriğine bakma ama şekline bak" maddesi eklesinler. Anayasa mahkemesi de; "tamam içeriğine bakmayayım ama yine de bakayım ne olur ne olmaz"... Ve böylece 411 el bazen kaosa kalkar, 367 garabeti ortaya çıkar ve milletin temsilcileri olduğu iddia edilen gafillerin yapmak istediği değişiklikler biraz tatlandırılarak 11 ilahçık tarafından afiyetle yenir.
İslam öncesi cahiliye devri diye tabir edilen dönemde insanlar helvadan put yapar, acıkınca yerlerdi. O yaratıklarla bu yaratıklar arasındaki farkları da siz bulun artık...
"Yetmezamaevet" diye bir kesim var, söylediği "bu anayasa değişiklikleri yetmez ama daha iyiye gitme noktasında referandumda evet" şeklinde... Tamam da kardeşim herkes bir şey söylüyor, sen ne söylüyorsun, sözlerinden bir şey anlayamadım, şeklinde bir düşünceye kapıldıysanız eh ben de kendi kanaatimi söyleyeyim: Yetmez, yetmez, yetmez beni de ilgilendirmez...

6 Temmuz 2010 Salı

Tanzanya Hakkında Ne Söylenebilir

Gezi Konusu Yapılan Yer: Tanzanya
Tanzanzanya'nın bizimle alakası ne: Taciz Olayı

Rasim Ozan Kütahyalı'nın da dahil olduğu birçok gazeteci ve işadamının gittiği ülke Tanzanya malesef saçma sapan bir taciz olayı ile güme gitti. Bugünlerde güm gidebilir ama Tanzanya ile ilgili bilgilerimiz yoksa buyrun size Tanzanya...
Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti (Svahili: Jamhuri ya Muungano wa Tanzania), Afrika'nın orta-doğu bölgesinde yer alan bağımsız bir ülkedir.
Tanzanya üniter bir cumhuriyet olup, yirmi altı adet mikoa adı verilen bölgeden oluşur. Ülkenin başkanı 2005 yılından beri Jakaya Mrisho Kikwete'dir. 1996 yılından beri ülkenin başkenti Dodoma olduğu gibi, meclis başta olmak üzere resmî yapıları barındırır. Ancak bağımsızlık tarihinden 1996 yılına kadar, doğudaki kıyı metropolü olan Darüsselam, ülkenin başkentiydi. Günümüzde Darüsselam, birçok yönetim binasına ve resmî kuruluşa ev sahipliği yapsa da, sadece bir ticaret kenti olma görevini sürdürmektedir. Tanzanya ismi, 1964 yılında birleşerek Tanzanya'yı oluşturan Tanganika ve Zengibar ülkelerinin ilk hecelerinden esinlenerek verilmiştir.
Yıllar boyunca süren başarısız bir Afrika sosyalizmi dönemi geçiren Tanzanya halkı, bu dönem içinde toplu tarlalarda çalışmaları için başka yerlere yerleşmeye zorlandı. Bu dönemin ardından Tanzanya, dünyanın en az gelişmiş ve dış yardıma en çok gereksinim duyan ülkelerden biri haline geldi. 1980'lerin ortalarından beri Tanzanya, aşamalı olarak yeniliklerle tanışmaktadır. Bu kadar bilgi yeter, detayları google hazretlerine bakarak bulabilirsiniz. Umarım benim itirazımın sebebini anlamışsınızdır...

Gerilerek İzlediğim Filmlerden

Film Adı: Soldaki Son Ev
Orjinal Adı: The Last House On The Left
Amerikan filmlerinde klasik şehirden uzaklaşma ve başlarına gelmedik kalmayan filmleri andırmasına rağmen izlendiğinde başka bağlantılar da kurabiliyorsunuz. Son derece iyi eğitim almış bir anne babanın, çocuklarının hayatı sözkonusu olduğunda nasıl bir ruh haline dönüşebileceğini ibretle izleyebiliyorsunuz. Çocuk hele bir kız çocuğu ise ona olan dikkat her ülkenin ailesi için aynı olsa gerek. Başına buyruk bırakmayacaksın ama senin evladın olduğu için başına ne gelirse gelsin üstesinden geleceksin. Bu kadar ipucu yeter, ben yeterince gerilerek izledim...

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Kırmızı Kart Gören Kahraman


2010 Dünya Kupası Çeyrek Final Karşılaşması

Uruguay - Gana

Bir futbol maçının bu kadar keyifli ve bu kadar gel gitlere sahne olacağını kim tahmin edebilirdi? Tarihe not düşülsün ve kayda geçsin diye yazıyorum.

İlk yarının uzatma saniyelerinde evet uzatma saniyelerinde Gana Muntari'nin attığı golle öne geçiyor ve ilk yarı 1-0 Gana galip. Sanki bu gol maçın çok enteresan bir maç olacağını müjdeler gibiydi.

İkinci yarı Uruguay Forlan'ın frikikten enfes golü ile beraberliği yakalıyor ve maçın normal süresi 1-1 bitiyor.

Gana (Afrika'nın tek kalmış temsilcisi) tecrübesizliğinin, beceriksizliğinin, aceleciliğinin, panikliğinin ceremesini bakın nasıl görüyor..

30 Dakikalık ilk uzatma bölümü golsüz bitiyor...

Ve Uruguay'lı kırmızı kart gören Suarez nasıl kahraman olur sorusunun cevabı: İkinci uzatma dakikalarının son saniyelerinde yoğun bir karambol anında Gana'lı oyuncular ceza sahası içinde kafayla vuruyor girmiyor, ayakla vuruyor girmiyor, top kalenin önüne gidiyor ve geri geliyor, en son bir şut daha çekiliyor, Suarez kaleye giden topu elleriyle kurtarıyor. Öyle bir anki elleriyle tutmasa top kaleye girecek ve Uruguay elenecek. Suarez elleriyle tutarak en azından ben kırmızı kart görsem de Uruguay'ın turu geçme şansı % de bir de olsa var... düşüncesinde. Artık elleriyle tutarken bu düşüncedemiydi bilmiyorum ama vakıa bu ne yapalım...

Gyan penaltı atışını kullanmak için geliyor, acele ediyor, ukalalık yapıyor, egoistlik yapıyor, topu bu düşünceler içinde dışarı atıyor.

Sonrası malum, penaltılara kalan Uruguay Gana'ya unutamayacağı bir ders veriyor.

Suarez de kırmızı kart görerek kahraman olan bir oyuncu olarak tarihe geçiyor...

Bana da bu tarihe not düşmek kalıyor...