25 Ocak 2017 Çarşamba

Acımasızlık Diz Boyu: Anthropoid

Filmin Adı: Anthropoid

Konusu: İkinci dünya savaşında üst düzey bir Alman'a yapılan suikast girişimi ve sonra olan olaylar



Konu ile ilgili bilgi alınacak yerler:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Reinhard_Heydrich

İrfan'ın Yorumu: İzledikten sonra pişman olmayacağınız bir 2. Dünya Savaşı filmi. Çekoslovakya ve Prag baş rollerde...

Tavsiye ederim...

Sen Kendi Cahiliyene Bak: İslam Öncesi Cahiliye ve Günümüzde Din Gerçeği

Kitabın Adı: İslam Öncesi Cahiliye ve Günümüzde Din Gerçeği
Yayınevi: İhtar Yayınları
Yazarı: Haşimi Rafsancani
Kitabı Bitiriş Tarihi:          22 Ocak 2017 Saat: 20.01 / İstanbul

İrfan'ın Notu:
İran'ın siyaset adamı Haşimi Rafsancani birkaç gün önce Rabbine hesap vermek üzere dünya yolculuğunu terk etti. Kendisinin İran devriminden sonra Türkiye'li müslümanların okuması için yazdığı bir eser elime geçti. Ne diyor bu adam diye okuma ihtiyacı hissettim. Kendisi İslam öncesi cahiliye döneminde yeryüzünün belli başlı ülkelerindeki cahili yaşayışları ele almış. Japonya, Çin, Hindistan, İran, Arap Yarımadası vs.

O zamanın cahiliyesini "bu çok kötü bir cahiye" diye anlata anlata bitirememiş. Ama şu son yıllarda İran'ın Suriye'li müslümanlar üzerindeki etkisini ve cahili bakış tarzı sonucu ümmetten uzaklaşması ile ilgili herhangi bir kitabını ya da demecini göremedik.
İran'daki bu kadar müslümanın kanında onun da ne kadar payı var artık Rabbine verecek hesabını...
Biz de kendisini Rabbimize havale ediyoruz. O ne yapacağını en iyi bilendir.

Kitap'tan Bazı Alıntılar
"Peygamberlerin bu insanlığın onurunu yüceltmek, onları kula kulluktan kurtarıp, sadece Allah'a kul yapmak gibi önemli görevleri olmuştur. Peygamberlerin yolundan giden alimler, aydınlar ve sorumluluk sahibi müslümanlar da yaşadıkları toplumlarda insanları cağdaş firavunların, nemrutların, emperyalistlerin tahakkümünden kurtarmak için mücadele etmelidirler." (sayfa 7)

Bu kitabın önsözündeki bir paragraf... Acaba kitabın önsözünü yazan şahıs Suriye'yi gördükten sonra bugünkü İran için ne düşünür?

"Miladi VII. asrın başlarında İran'ı ziyaret etmiş olan Çin asıllı gezgin Hevan Tisank şöyle der: İranlıların evliliği çok karışık ve düzensizdir.
Örtünme geleneği, elit tabakanın hanımları arasında yoğunlukla revaçtaydı. Fakat işçi ve çalışmak zorunda olan alt tabakaya mensup kişilerin hanımları, örtünmeksizin erkeklere katılır onlarla içiçe yaşardı ve İran'ın elit tabakası kadınlarının örtünme geleneği müslümanlara geçti." (sayfa, 60)

Bu mudur yani. Örtünme geleneği İran'lı elitlere aitmiş de (doğru olabilir tabi bu örtünme ile ilgili tesbiti) oradan da müslümanlara geçmişmiş de... Yemezler...

"Manu şöyle diyor: Kadın, şerefsizliğin ve alçak bir hayatın kaynağıdır. Kadından sakın. Vefalı kadının, kocasına, tanrıya hizmet ediyormuş gibi hizmette bulunması gerekir. Kadın, hayatı boyunca, babasının, kocasının ya da oğlunun egemenliği altında olmak zorundadır. Kadın, kocasına ezilip büzülerek, tanrım, efendim, beyim gibi kelimelerle hitap etmelidir. Uykuya yatmadan önce ayaklarını öpmelidir. Kocasının emirlerini yapmayan, ona gereken saygıyı göstermeyen kadın, hayatının geriye kalan kısmını çakal şekline girerek geçirir." (sayfa, 120)

Cahiliye döneminin kadına bakış açılarından bir alıntı.
İlginçtir yazar bütün toplumların cahiliyesini anlattığında kadın faktörünün hemen hemen hepsinde aynı aşağılık varlık derekesinde olduğunu belirtmektedir.
Rabbime şükürler olsun kadını olması gereken onurlu yerine koyduğu için.

"Tüccarlar ve kazanç sahipleri, sosyal konumları açısından en alt tabakada bulunuyorlardı. Ancak mali ve iktisadi durumları, çiftçiler ve işçilerden daha iyi bir durumdaydı. Özellikle kuyumcular ve faizciler, halkın ihtiyaçlarını suistimal ederek yaklaşık % 36 oranında ağır faizler alarak çok büyük servetler elde ediyorlardı. Bu yüzden halkın şiddetli nefretini, kızgınlığını üzerlerine çekiyorlardı. "Büyük hırsızlar kuyumculuk yaparlar" sözü, eski bir Çin atasözüdür." (sayfa, 133)


Bu satırları okuduğumda ilk önce zihnime yahudiler geldi.

Ne Olacak Bu Devlet Savaşı: Devlet Savaşı

Kitabın Adı: Devlet Savaşı
Yayınevi: Yakın Plan Yayınları
Yazarı: Şamil Tayyar
Kitabı Bitiriş Tarihi:          22 Ocak 2017 Saat: 14.35 / İstanbul


İrfan'ın Notu:
Şamil Tayyar'ın birkaç kitabını okudum. Gazeteci kimliğinin yanında şu an milletvekili olarak hayatını sürdürmekte. Enteresan tesbitleri var. Dikkate alınması gereken bir yazar izlenimi uyandırıyor. Açıkçası ben de onu takip etmeye çalışıyorum. Kendisinin AK Parti milletvekili olması inandığı doğruları söylemesine engel teşkil etmediği izlenimi uyandırıyor. Çünkü 15 Temmuz kalkışmasından önce uyarılarına ben de şahit olmuş, tüm Türkiye gibi kimsenin darbe yapabileceği aklına gelmemişti. Ama yazarımız hem televizyonda hem de birçok yerde bu tehlikeyi anlatmaya çalışmıştı. Bizatihi Tayyib Baba'ya da bunları anlattığı kendi yazdıkları ile bilinmiş oluyor. Katıldığınız ya da katılmadığınız yerler olabilir. Yandaş gözüyle de belki bakabilirsiniz. Bende Antepli olması ayrı bir negatiflik uyandırmıyor değil ama yine de kayıtsız kalmamanızda fayda var derim..


Kitap'tan Bazı Alıntılar
“[Hakan] Fidan gergindi. Mit yerleşkesine girdiğinde akşam ezanı henüz yeni okunmuştu. Görmez Hoca'dan namazı kıldırmasını rica etti. O esnada bir MİT görevlisi telaşla namaz kılınan salona geldi...." (sayfa, 39)
Bu sayede Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti devletinin en önemli kurumlarından birisinin müsteşarının namaz kıldığı bilgisi de netleşmiş oluyor. İşin ilginç tarafı internette arama yaptığınızda Hakan Fidan'ın umrede (hac da olabilir) çekilmiş bir fotoğrafının fetöcüler tarafından imalı bir şekilde el bağlama şeklinden yola çıkarak onun İrancı olarak yaftalanması çabalarında….

"Oysa Ak Parti'nin Meclisten geçirdiği, 12 Eylül 2010 referandumuyla kabul edilerek yürürlüğe giren Anayasa değişikliğiyle Genelkurmay Başkanı'nın Yüce Divanda yargılanmasını hükme bağlamıştı. Ama olmadı.
Darbecilik görev suçu değildir, Yüce Divanda yargılama sadece görev suçlarını kapsar, denilerek hukuk çiğnenmişti ...
Paralel yapı Başbuğ modelini, Fidan için de uygulamak istedi. Devamında sıra Erdoğan'daydı. Erdoğan "terör örgütü lideri" olmak suçlamasıyla yargı önüne çıkarılacak, 27 Mayıs ve 12 Eylül örneğinde olduğu gibi tutuklanıp cezaevine konulacaktı." (sayfa 155)

"Beyin Kontrolü: Örgüt liderinin çok eski yıllara dayanan fantezisidir. Fertlerin zihni şartlandırmayla örgüte daha bağlı hale geleceğini düşünen [Fetullah] Gülen, bu görüşünü (Küçük Dünyam 12 Mart 1992) açıkça belirtmiştir: Vesveseye esas teşkil edecek hususların doğmaması için, çok iyi beyin yıkamanın lüzumuna inanıyorum. Baştan vesvese hiç doğmamalı. Veya doğarken hemen ölmeli. Bu mevzuda insanlar şartlandırılmalı. İman şartlandırma demek değildir. Fakat imandan sonra bu şartlandırma mutlaka yapılmalıdır. Fertler, inanca ters olan düşüncelere zerre kadar dahi ihtimal vermemelidir. Her fert böyle şartlandırılmalıdır. Ve ben bunun lüzumuna inanıyorum." (sayfa 252)
"Örgütün gayrihukuki yollardan ulaştığı bilgiler Truecyrpt isimli şifreleme programları ile dosyalanarak saklanmaktadır. Bu ticari bir program olup şifresinin çözülmesi zordur." (sayfa 269)

Bu tür programın çözülmesi zordur diyor sevgili yazar ve ümitvar olduğunu belirtiyor. Ben de buradan yorum yapmıyorum tabi ki...


 Tanıtım Bülteninden:
Türk milletini yüzyıllardır aşikâr düşmanlıklarla yıpratmaya çalışanların yeni oyunu belliydi: Bizi kendi değerlerimizi benimsemiş gibi görünenlerle, bizi bizimle aynı ruhu taşıyormuşçasına davrananlarla vurmayı deneyeceklerdi. Öyle sabırla işleyecekti ki bu plan belki başka asırlara sarkacaktı ihanetleri. Hırsları büyüktü, emelleri de... Tek bir gücün yekdiğeriyle de savaşı değildi bu. Belki içte devlet savaşıydı ama dışta gizli güçlerin mücadelesine ve alternatif bir Papa önderliğinde yeni bir dünya düzeni kurma stratejisine dayalı büyük bir komploydu. 15 Temmuz uluslararası çapta gizli hainliklerle devletin tüm birimlerine, kurumlarına sızmış kimselerin ifşa edildiği bir milat oldu. Yeni bir Millî Mücadelenin ilk adımı millet tarafından atıldı. Cemaatten terör örgütü olmaya devşirilen bir süreçte tüm gerçek emeller ortaya serildi. Şamil Tayyar "Devlet Savaşı"nda 15 Temmuz öncesindeki hesaplaşmaları, o gece yaşananları, gündemi sarsacak bilgilerle ve tutuklanan komutanların savcılığa verdikleri ifadeleriyle gün yüzüne çıkarıyor. Yeni süreçte farklı grupların ele geçirmeye çalışacağı devlet mekanizması üzerindeki gizli planları deşifre ediyor. Milli Derin Devlet olgusunun tartışılmaya açıldığı bugünlerde iktidarı ele geçirmek için fırsat kollayan illegal yapıların anlatıldığı bu kitap, darbeler tarihi için bir referans özelliği taşıyor.

11 Ocak 2017 Çarşamba

Reis Dedik Yürüdük: Reis'in Altı Saati

Kitabın Adı: Reis'in Altı Saati

Yayınevi: Truva Yayınları

Yazarı: Haluk Özdil

Kitabı Bitiriş Tarihi:          7 Ocak 2017   Saat: 15.08 / İstanbul





İrfan'ın Notu:
Kitap 15 Temmuz 2016 darbe kalkışması ile alakalı biraz da kurgu katarak roman haline getirilmiş bir eser... O anları roman tadında okumak ayrıca heyecan verir diyorsanız okuyabilirsiniz... Bir çırpıda giden kitaplardan...
Ama şu ana kadar bu temalı kitaplar içerisinde en kayda değer olanı Mete Yarar'ınki...



Kitap'tan alıntı...
“Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinleyin, burada tüm rütbeleriniz sökülmüş durumdadır.  Aranızda rütbe ayrımı yok,  hepiniz eşit durumdasınız.  On binlerce subayın arasından seçildiniz,  tek ortak noktanız kutlu zaferimize inanmış olmanız…   Aklınıza iyice yerleştirin;  bu birim orduda yok, siz yok hükmündesiniz…”
….
Yıllar öncesinden yaşama geçirilen şeytani bir plan. Adım adım, “Geliyorum,” sinyalleri veren kanlı darbenin ayak sesleri. Ve hedef tahtasına oturtulmuş bir Cumhurbaşkanı; Recep Tayyip Erdoğan…  Devleti saran ihanet çemberi, yerli ve yabancı işbirlikçiler.  Darbe öncesi yapılan alçakça planlar ve canları alınan isimsiz kahramanlar. O kanlı gecenin içinde Marmaris, Ankara ve İstanbul’da yaşananları bir roman tadında okurken şaşıracak, bazen üzülecek,  bazen isyan edecek ve bazen de sorgulayacaksınız… 



4 Ocak 2017 Çarşamba

Güllü mü Yoksa Dikenli Yıllar mı: Abdullah Gül ile 12 Yıl

Kitabın Adı: Abdullah Gül ile 12 Yıl
Yayınevi: Doğan Kitap
Yazarı: Ahmet Sever
Kitabı Bitiriş Tarihi:          2 Ocak 2017 / İstanbul / 21.34

İrfan'ın Notu:
Abdullah Gül iyi çevresi kötü yaklaşımı siz de biliyorsunuz ki Fehmi Koru'nun bir aforizmatik çılgınlığından alınmıştır.
Bana sakın aforizmatik çılgınlık nedir diye sorayım da demeyim. Gidin bakın
Kitabı okuduğunuzda yazarın Abdullah Gül'ü savunabilmek açısından bayağı bir çaba sarfettiği gözönünde bulundurulmakla birlikte yaşadıkları birebir doğru ise cumhurbaşkanlığı döneminde yabana atılamaz bir çaba içerisinde olmuş Abdullah Gül.
Bir döneme damgasını vurdu denilebilir mi? Evet bence denilebilir. Çünkü 2007 dönemini iyi hatırlayan bizler nasıl bir atmosfer içerisinde olduğumuzu yakinen biliyoruz.
Başörtüsünün nasıl bir öcü olarak sunulduğu, insanların nasıl yalpaladığı, Sabih Kanadoğlu gibi hilkat garibesi bir fikrin babasının nasıl sahiplenilip haksızlıklar yapıldığı dün gibi... Unutmak ne mümkün...
Abdullah Gül'ün çabaları, yumuşak üslubu vs. söylenecek çok şey var tabi ki. Ama ben size internetten bulduğum kitapla ilgili bir değerlendirmeyi paylaşayım diyorum.

Kitap ile ilgili notlar

Bu siteyi ziyaret ettiğinizde farklı bir bakış açısını görebileceksiniz...
Bununla beraber totalde baktığınızda Recep Tayyib Erdoğan ile farklı kanaatleri paylaşsa da yazarın hep Abdullah Gül tarafını tercih etmesi adaleti zedelemiş açıkçası.
Kınıyorum bu uygulaması sebebi ile.



2 Ocak 2017 Pazartesi

İnsanı Bir Tek Sen mi Tanıdın Adler?: İnsanı Tanıma Sanatı

Kitabın Adı: İnsanı Tanıma Sanatı
Yayınevi: Tur Yayınları
Yazarı: Alfred Adler
Kitabı Bitiriş Tarihi:          31 Aralık 2016 / Cumartesi              22.04 / İstanbul

İrfan'ın Notu:
"İnsanı tanıma sanatının gereği gibi üstesinden gelemeyişimizin en büyük sakıncalarından biri de, hemcinslerimizle bir arada yaşamayı pek beceremememizdir. insanların birbirlerini görmeden birbirleri önünden geçip gitmeleri, ne söylediklerini anlamadan birbirleriyle konuşmaları, birbirlerinin karşısında yabancı gibi dikildiklerinden aralarında bir türlü ilişki kuramayışları, yalnız geniş bir toplum içinde değil, pek dar bir aile çevresinde bile bunu başaramayışları sık sık üzerinde durulan önemli bir noktadır. çocuklarını anlamayan anne ve babaların, beri yandan anne ve babaları tarafından kendilerini anlaşılmamış gören çocukların yakınmalarından daha sık karşılaştığımız bir başka yakınma gösterilemez...."
diye başlayan ve insan ilişkilerindeki arızalara odaklanan psikolojik bir çözüm deneme kitabı...
Kitabı okuduğunuzda -ki biraz sıkıcı gelebilir, uyarayım- yazarın insan ilişkilerindeki sorunların temelini çocuklukta aranmasını salık verip, bu noktada ebeveynlerin onlara karşı tutumunda ve ilk eğitim kurumlarına bizi yönlendirmesinin öncelikli etkilerine dem vuruyor. Bunlarla ilgili çarpıcı örnekler de sunuyor.
Fakat yazar din olgusunun insan ilişkilerinde sanki hiç yokmuş ve problemlerin ana etkilerinden birisinin de din olduğunu satır aralarında sunması insanı tedirgin etmiyor değil. Belki kendi toplumunun o ortaçağ bataklığındaki din algısını bize örnek olarak sunabilir ama böylesine uzman bir adamın din olarak sadece kendi hristiyan din algısından bahsetmesi açıkçası banal kaçmış.
Oysa İslami referanslara, Hz. Peygamber'in yaşamına ve toplumsal ilişkilerdeki çözüm yollarına baksa belki bazı görüşleri değişebilir...
Buna rağmen gözlemci bir yapıya sahip olan yazarımız konuları derli toplu izah etmesi ve çözüm için diplere giderken yol gösterici tekliflerde de bulunması, bu tekliflerin yabana atılır da olmaması okuyucunun dikkatini çekebilir.
Dediğim gibi biraz ağır psikolojik okuma sizleri bekliyor...

Kitap ile ilgili İrfan'ın notları
"Bir ferdin hayatının gayesini belirleyen şey, aşağılık, yetersizlik ve güvensizlik duygusudur." (sayfa, 76)
"Erkek, kendi üstünlüğünü yalnızca tabii bir durum olarak kabul edecek şekilde haklı göstermekle kalmamış, aynı zamanda bu üstünlüğün kadınların aşağı bir seviyede olmasından ileri geldiğini de iddia etmiştir. Kadınların aşağı bir seviyede olduğu görüşü o kadar yaygındır ki, bütün ırklarda rastlanılan ortak bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır." (sayfa, 137)
"Bir latin yazarı şöyle diyor: Kadın, erkeğin yüzkarasıdır." (sayfa, 137)
Bu ve buna benzer notlar kitapta bol bir şekilde görülecektir....

Alfred Adler Hakkında:
https://tr.wikiquote.org/wiki/Alfred_Adler
Bu internet sitesinde epey bir malumat da mevcut

Bu da onunla ilgili bir not:
Çağdaş psikolojinin üç büyük devinden biri ve bireysel psikoloji ekolünün kurucusu, Avusturyalı psikiyatr Alfred Adler, "İnsanı Tanıma Sanatı"yla, geniş bir okur kitlesine yöneliyor. Adler'in, bu yüzyılın başında, insanın ruhsal-fiziksel varlığına ve yaşamdaki sorunlarına ilişkin yaptığı saptamalar, aradan geçen bunca yıla karşın değerinden hiçbir şey yitirmeden anlalılığını ve yol göstericilik işlevini koruyor. Adler'in bir dizi konferansından doğan bu yapıtın başlıca ödevi, toplum içerisindeki etkinliğimizin içerdiği kusurları, bireylerin hatalı davranışlarından yola koyularak anlamak, sözkonusu hataları göz önüne sermek ve bireylerin toplum yaşamına daha iyi uyumlarını sağlamak şeklinde karşımıza çıkıyor. Yapıt öte yandan, bireysel psikolojinin en temel ilkelerini ve insanı tanımada bunların taşıdığı değeri, ortak yaşamda ve kişinin kendi yaşamını kurmadaki önemini açıklamak amacı taşıyor. Adler, yaşamın, çağımızda pek de göremediğimiz anlamını, gerçekten de bir sanatçı gibi ince ince işleyerek ortaya koyuyor