Tv’de, kanser iddiasından dolayı
hastanede kimseyle görüştürülmeyen liderinin yakında koltuğuna döneceği
müjdesini veren kişi çok sevinçliydi. Liderine hayran olduğu her halinde belli
bu zatın ağzından “Zaten onun olmadığı bir dünyada insanlık son umudunu da
yitirmiş olacaktı” sözünü söylerken gözünden akan yaşlar kameralardan kaçmadı Gönülden
söylendiği belli duygu yüklü ve bir hayli etkileyici bu söz bana bayağı tanıdık
gelmişti. Uzun zamandır hiçbir sohbetten ve vaazdan almadığım bu bildik tat,
zihnimi gençlik günlerime döndürdü…
Lise yıllarımda Cuma namazlarını Sultanahmet
camiinde kılmaya çalışırdım. Zira hutbeyi veren Gönenli Mehmet Efendi ne zaman
Resulullah’tan(sav) bahsetse sözler boğazında düğümlenir ve ağlamaklı bir sesle
hadisi naklederdi. Bu, duyduğumda ne olduğunu ayır edemediğim sözler nakledilmesindeki
büyük bir saygı ve hayranlıktan dolayı efendimize karşı içimde tarifi imkânsız
lezzetler oluştururdu. Hutbede Resulullah’ın(sav) sözlerinin içten aktarımını
işiten cemaat ise derlenip toparlanır ve gizli gizli gözyaşı dökerdi…
Ahmet hocamın ömrünün son günlerinde Pazar günleri başlattığı Buhari okuma
dersleri öncesindeki hâli de görülmeye değerdi. Sanki Buhari ile diğer odada
görüşmüş ve ondan aldığı hadisleri bize en doğru şekilde anlatmanın heyecanı
ile kürsünün bir yanından öte yanına telaşla gelir gider, gözleri büyür ve
büyük bir ciddiyetle hadisi naklederdi. Rasulullah’a (sav) olan hayranlığı
günden güne artmış ve geceleri gözüne uyku girmeyen bu mümin kişinin naklettikleri
gönlümüze büyük bir saygı ve hayranlıkla nakşedilirdi.
Hayranlığı aktarmak… Bugün pek rastlanası bir durum değil… Bu, hadislerin
bir nesle aktarılmasında var olan heyecan verici ruh hâlini en son Ahmet
Sarıoğlu’nda gördüm. Zira daha sonraları bize hadis nakledenler mızraklı
ilmihale karşı savaş açma adına bu hayranlığı devretmeyi önemsemeyeceklerdi.
Siyer okuyanlar sahabenin
Rasulullah’a (sav) olan hayranlığını bilirler. Onlar her işlerinde Rasulullah’a
(sav) “Anam babam sana feda olsun” diyerek büyük bir iştahla karşılık
verirlerdi. Hz Hatice’nin evlenme teklifi, efendimize duyduğu hayranlığının
neticesiydi. Zeyd bin Harise (ra) efendimizin köle iken azat edip evlatlık
edindiği bir zattı. Azad edildi ama o hayranlık duyduğu zatı terk edip gitmedi.
Ebubekir (ra) en yakın arkadaşının
doğruluğuna hayrandı. Peygamber’in (sav) olmadığı yerde alay dolu sorulara “O
söylediyse doğrudur.” diyerek aldığı “sıddık” unvanı onun hayranlığının en
büyük nişanesiydi. Müşriklerin Peygamberin (sav) okuduğu Kuran’ı gizli gizli
dinlemeleri hayranlığın bir tezahürüydü…
Ama ne yazık ki bugün, kıyafetlere ve sakalla indirgenmiş sınırlı sünnet
anlayışı hayranlığın bir ifadesi değil kuru birer imaj çalışmasıdır.
Resulullah’tan olmanın iştahıyla üniversiteyi uzatma bahasına bırakılan
sakallar bile şimdilerde sinekkaydı imajıyla hizmet(!) etmekteler. Hayranlığın
bir ifadesi olarak yaşatılarak devredilmesi gereken sünnetlerin belli
cemaatlerin(!) simgesi durumuna indirgenmiş olması sizi de üzmüyor mu? Yeni nesle
hayranlıkla devredilecek bir sünnet anlayışımız yok. Buna karşılık çocuklarımızın
giyiniş, hâl ve tavırlarıyla gâvurlara hayranlık derecesinde bağlı olmaları
sizi de endişelendirmiyor mu?
Hayranlık duymak asla terk edilecek
bir haslet değildir. Eğer siz eskiden hayran olduğunuz şeyleri bırakmışsanız
hayran olmayı bırakmış değil yeni hayranlıkların peşine düşmüşsünüz demektir. İştahla
yaptıklarınıza bakarak bu konudaki yeni yönelimlerinizi tespit edebilirsiniz. Resulullah’a(sav)
hayranlık duymak, sizin her şeyi tevhid gereği bir bütün olarak görmenizi ve
bir ağaç altında dinlenen bir yolcu kıvamında, doğru, yardımsever, paylaşımcı,
cömert, adil ve hesap verecek şekilde şeffaf bir yaşam sürmenizi sağlayacaktır.
İnsanlara veya objelere duyduğunuz aşırı hayranlık ise sizi günde güne
değersizleştirip adeta köleleştirecek, kaybetme ve ölüm korkusuyla dünya sonlu
bir bataklığa sürükleyecektir…
Kuran, hayranlığın en çirkinini Karun’un
sahip olduklarına olduğundan bahis açar;
( Karun) işte böyle görkem ve gösteriş
içinde soydaşlarının karşısına çıkardı. (Öyle ki,) yalnızca dünya hayatına
gözünü dikenler (ona bakıp da): "Ah, ne olurdu, Karun'a verildiği kadar
bize de verilseydi! Çünkü o gerçekten çok talihli biri! " derlerdi ( Kasas
/ 79)
Bu
ayetin devamı okuyanlar, Karun’un (yani paylaşmayıp yığanın) yerin dibine
geçirildiğini görürler. Bunun üzerine ise bu kaybedişe şahit olanlar, fani
olana karşı duydukları hayranlıktan dolayı pişman olup tövbe istiğfar ederler…
Bugünün Karunlarının servetlerine bakmaktan
gözleri kamaşan liberal muhafazakârların Resulullah’ın(sav) hayran olunacak “Mal olarak kendinizden geride olanlara,
takva olarak ise sizden ileride olanlara bakmalısınız ” düsturunu ters yüz
etmişlerdir. Resulullah’a (sav) hayranlık, 14 Şubat sevgililer günü kıvamında
abartılı kandil kutlamalarıyla sınırlıdır. Sayılı günlerde övülen Resulullah’ın
(sav) pak sünnetinin gösterdiği yönün tam zıttı olan dünyevileşme ise senenin
diğer günlerinin tamamına hâkim şekilde yaşanmaktadır.
Ama dostlar bilmeliyiz ki her şeyin
sorgulandığı, gözlerin döndüğü, o dehşetli mahşer gününde hayranlıklarımızdan
ve buna bağlı yönelimlerimizden de hesaba çekileceğiz…
Şevket
HÜNER / 29.01.2013
İrfan'ın Yorumu:
Hz. Peygamber'in mübarek ağzından çıkan sözlere ehemmiyet gösterip özenli davranan, hadis derslerinde o yüce ve mübarek zatın söylediği sözlere sanki Rasul yanında imiş gibi saygı gösteren çok değerli abilerimin, hocalarımızın varlığı bizleri nasıl sevindiriyorsa, Buhari ve Müslim gibi İslam Kültür Mirası'nın en önemli hazinesine karşı lakayıt davrananların tutumları da aynı şekilde bizleri üzmektedir. Aklı vahyin önüne geçirmek olarak yorumladığım bu tutum nasıl izah edilebilir? Artık hadisler konusunda hızını alamayan zevatın Allah'ın ayetlerini de evirip çevirmeleri yetmezmiş gibi Allah'ın bütün müslümanlar tarafından bilinen isim veya sıfatta münezzeh olmasını (eksikliklerden uzak olması) dahi sorgulayan kişilerin bizi üzmesi işin tuzu biberi olmaktadır. Allah'ın, her şeyi bilen Allah olmasını dahi sorgulayan bu "haddini aşan zihniyet"in de kendisini sorgulaması temennisidir derdim. Yazık gerçekten. O yüce Rasul ki Allah'ı tüm eksikliklerden münezzehtir diyerek insanlığa hatırlattı. Bize Subhanallah demek düşer.
Şevket Abi'nin Hz. Ebu Bekir'in sözü olan: Onun iki dudağından çıktı ise doğrudur sözünü hatırlatması ve Nebi (sallallahu aleyhi vesellem)'in sözlerine karşı lakayıt davranılmamasını hatırlatan tutumu hatırlatması dolayısı ile şükranlarımı sunuyorum.
Burada zikrettiğim zihniyet sahibi Abdülaziz Bayındır'dır ki onu biz tasavvuf ehlinin şirk bataklığında yüzen sözleri ve davranışları ile olan mücadelesi dolayısı ile tanıdık, sevdik, mücadelesini destekledik. Kitaplarını elden ele dağıttık. Hâlâ da dağıtıyoruz.
"Allah sizin kiminle evleneceğinizi, evlenene kadar bilemez" ifadesi Allah'ın ilim sıfatına bir hoyratlık değil midir? Abdülaziz Bayındır hocamın bu ifadesi bizleri üzmüş ve bu tür ifadeler ile "kitap yüklü merkepler" seviyesine inmesinden endişe eder hale gelmişizdir. Vesselam...
Burada zikrettiğim zihniyet sahibi Abdülaziz Bayındır'dır ki onu biz tasavvuf ehlinin şirk bataklığında yüzen sözleri ve davranışları ile olan mücadelesi dolayısı ile tanıdık, sevdik, mücadelesini destekledik. Kitaplarını elden ele dağıttık. Hâlâ da dağıtıyoruz.
"Allah sizin kiminle evleneceğinizi, evlenene kadar bilemez" ifadesi Allah'ın ilim sıfatına bir hoyratlık değil midir? Abdülaziz Bayındır hocamın bu ifadesi bizleri üzmüş ve bu tür ifadeler ile "kitap yüklü merkepler" seviyesine inmesinden endişe eder hale gelmişizdir. Vesselam...
İrfan'ın İkinci Yorumu:
Şevket abinin haklı uyarısını defalarca okudum. Allah'ın sınırlarını zorlayanlara olan kızgınlığım belki istemeden yorumlarımın da ağır kaçmasına sebebiyet verebiliyor. İlk yorumumda "ateşperest" kelimesini kullanarak telafisi zor bir kelime kullanmış oldum. İsim kullanmayarak da geniş bir kesimi zan altında bırakmıştım. "Ben de böyleyim, beni seven böyle sevsin" diyerek kaale almayabilirdim ama işin ahiret kısmı, hesap verme kısmı, "aklaşmayabaşlamışsakallı"nın uyarılarını dikkate almamı sağladı. Birbirimizi uyarıp ellerin ellerimizi tutması, ellerimizin ellerinizi tutması ne güzel ! Kızgınlığımız da bu mücadelesini desteklediğimiz hocalarımızın ne olduysa saçmalamaya başlamasına tahammülsüzlükden başka bir şey değil. "Aklaşmayabaşlamışsakallı"da da saçmalamalar görülürse usulüne uygun olarak ellerini merhametle tutup düzeltme çabası içerisine gireceği kardeşleri olması ne güzel ! Hz. Ebu Bekir'i düzeltmeye çalışan kılıç şimdilik elimizde yok çünkü :)
Rabbim! Kalbimizde mümin kullarına karşı zerre kin bırakma. AMİN