2 Mayıs 2012 Çarşamba

Kızlara Ölüm: Beatrice'ten Sonra Birinci Yüzyıl

Kitabın Adı: Beatrice'den  Sonra Birinci Yüzyıl
Yayınevi: YKY
Yazarı: Amin Maalouf
Kitabı okumayı Bitiriş Tarihi: 02 Mayıs 2012 – İstanbul


Batı her zaman senin bildiğin gibi barış ve adalet diyarı değildi, kadın ve erkek haklarının, doğanın üstüne titrenmiyordu. Senden bir önceki kuşaktan olan ben, bambaşka bir Batı tanıdım. Şunu unutma ki, yüzyıllar boyunca, Yerkürenin dörtbir yanında izler bıraktık, imparatorluklar kurduk, uygarlıklar yıktık, Amerika'daki kızılderelileri yok ettik, sonra onların yerine çalışanlar diye takalar dolusu zenci getirdik, afyon zorlamak için Çinlilerle savaştık, evet, dünyada bir kasırga gibi estik, çoğunlukla yararlı ama her zaman yıkıcı bir kasırga.
Peki burada? Kendi yerimizde ne yaptık? Birbirimizi durmadan boğazladık, top ateşine tuttuk, zehirli gazlarla öldürdük, öfkeyle, yirminci yüzyılın ortalarına kadar. Sonra bir gün, doymuş, uslanmış, yorgun, biraz yaşlanmış bir halde en rahat koltuğa kurulduk. "Şimdi herkes durulsun" diye haykırıyoruz. Ama hayır, gördüğün gibi, herkes bizimle aynı zamanda durulmuyor. Her yerde biraz Alsace-Lorraine'ler, din, mezhep kavgaları var, bunlar da bizimkiler kadar saçma, bizimkiler kadar ölümcül, deliliğin geçmesi gerek.
Dünyaya karşı sabırlı olalım (sh. 80-81)


İrfan'ın Yorumu: 
Amin Maalouf romanlarına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Şu bir gerçek ki farklı bir denemede roman gerçekleştirmiş üstad. Yine insanlığın hastalıklarından pek göze çarpmayan kız, erkek ayrımına çarpıcı bir bakış getiriyor. Hz. Peygamber'den önceki cahiliye dönemlerinde kız çocuklarını diri diri gömerlermiş. Neden? Erkek cinsiyetinin kız cinsiyetine bir üstünlüğü mü vardı? İslam geldiğinde bu saçma sapan cahiliye anlayışını yerle yeksan etti. İşte kitap erkek cinsinin tercihe şayan olması gerektiği anlayışının sonuçlarını gözler önüne seren bir serüvene bizleri ortak ediyor. Sevdiği kızı Beatrice eşliğinde...
Diğer romanlara nazaran farklı bir çizgi içerisinde olsa da yine de okuduğunuza pişman olmayacaksınız.
Denemelerinde söylediğim şeyi burda da tekrar etmekte fayda var: Sen roman yaz!

Kitabın Arka Kapağı
Dünya bir felakete doğru dolu dizgin koşuyor. Kötüye kullanılan bilim insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Yeni doğan çocuklar büyük oranda erkek, çünkü "oğlan" olsun istiyordu herkes. Buyrun, bilim dilekleri yerine getirdi sonunda. İşin sonu nereye varacak? Kadınlar yeryüzünde silinip gidecek mi? Bir grup aydının kurduğu "Bilgeler Şebekesi" insanları uyarmaya, zararın bir yerinden döndürmeye uğraşıyor ama boşuna. Şimdiye dek Kuzeyliler tarafından "uzaktaki bir başka dünya" olarak değerlendirilen Güney ülkelerinde şiddet tırmanıyor, yavaş yavaş tüm dünyaya yayılıyor. Bunlara tanıklık eden, insanlığın düştüğü korkutucu durum karşısında el ele mücadele veren bir gazeteciyle bir böcekbilimci; onlardan doğacak bir kız çocuğu: Beatrice... Bu Beatrice'in yüzyılı, gerileme ve bıkkınlık çağı.

Kitabın Özeti
Erkek çocuk doğumuna yol açan bir ilacın bilim adamları tarafından bulunmasıyla beraber bu ilaçlar dünyanın farklı yerlerinde el altından piyasaya sürülüyor. Paris te yaşayan bir böcekbilimci ve gazeteci karısının öyküsü anlatılıyor. Gazeteci dünyanın farklı yerlerine yaptığı ziyaretler sırasında bu ilaçlardan haberdar oluyor. Gazetede bu konuyla ilgili yazı yazmak isteyince istediği ilgiyi göremiyor ve bir süre sonra işinden ayrılıyor. Bu zaman zarfında eşine söz verdiği gibi gazeteciliğe ara verip bir kız çocuğu dünyaya getiriyor. Kızın adını Beatrice koyuyorlar.
Çocuk dünyaya geldikten sonra kadın mesleğine hızlı bir dönüş yapıyor ve kaldığı yerden ve daha yoğun bir şekilde ilaçlar üzerine yazılar yazmaya başlıyor. İlaç etkisini ilk olarak Doğu ve Afrika ülkelerinde gösteriyor. Özellikle Afrika kıtasında ciddi boyutlarda tehlikeli hale geliyor. Bu zaman zarfında karakterler bu durumla savaşmak için bir dernek kuruyorlar ve çeşitli faaliyetlerde bulunup insanları uyarmaya çalışıyorlar. Yıllar geçtikçe ilacın etkisi kendini yavaş yavaş hissettirmeye başlayınca Afrika da bazı ayaklanmalar başlıyor. Ve fazlasıyla büyüyor. Olayın vehameti o zaman anlaşılıyor. Olaylar hızla gelişmeye başlıyor. Yazar olayları kızının yaşına göre kronolojik bir şekilde aktarıyor.


Kitaptan Alıntılar
Aşırı bitkin düştüğü bir gün şöyle demişti: "Kamuoyunu uyuyan, iri bir insan gibi düşünmek gerek. Zaman zaman, sıçrayarak uyanıyor, kulağına bir düşünce fısıldamak için o andan yararlanılmalı, ama en basit, en belirgin düşünceyi seçmeli çünkü hemen gerinir, arkasını döner, esner, tekrar uykuya dalar ve sen onu ne engelleyebilir ne de uyandırabilirsin. O zaman sapkınca yatağa sarılsın diye beklemeye başlarsın." (sh. 82)


Hristiyan olmak ve anadilimin İslam'ın kutsal dili olan Arapça olması, benim kimliğimi oluşturan temel çelişkilerden biridir. Bu dili konuşmak, onu her gün dualarında kullanan ve büyük bir çoğunluğu benim kadar iyi bilmeyen insanlarla aramda bir bağ oluşturuyor. Orta Asyaya gittiğiniz ve Timur zamanından kalma bir medresenin kapısında yaşlı bir ulemaya rastladığınızda, onun kendini bir dostluk ortamında hissetmesi ve asla bir Rusla ya da İngilizle yapamayacağı kadar içten konuşması için ona Arapça seslenmeniz yeterli. (sh. 20)


 Clarence şuna dikkatimi çekmişti: Otoriter bir rejime karşı çıkan bir Avrupalı'ya "başkaldıran" deniyordu. Ama Clarence bir yazısında "başkaldıran bir Afrikalı" yazdığında, yayın yönetmeni, deyimi yerinde bulmayıp, bir biçim ya da imla yanlışı düzeltir gibi, danışmaya bile gerek duymadan onu "karşı çıkan" diye değiştirmişti. Aynı düşünce biçiminde, Kuzey'e yerleşmiş bir Güneyli bir çalışana "göçmen" denirken, Güney'e yerleşmiş bir Kuzeyli çalışana ise "sürgün" adı veriliyordu. Karıştırmayalım! (sh. 144)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder