14 Aralık 2012 Cuma

Şikâyetlerle Asıl Gizlenen Şey Nedir?


Birçok arkadaşımla yaptığım sohbetlerin büyük bölümünü “şikâyetler” oluşturmaya başladı. Hep bir ağızdan sözümüzü en yakınımıza bile işittirememenin hüznünden dem vurup, yakınıp duruyoruz. Belki de erken tükettiğimiz sabrımızın belirtileri bunlar…

Oğlum sözüme kulak asmıyor…

Eşimin kulağı, benden gelen uyarılara karşı mütemadiyen kapalı…

Yanımda çalışanlara söylediklerim bir kulaklarından girip ötekinden çıkıyor.

 Ortağım infak et çağrımı duysaydı daha bereketli bir ticarethanemiz olurdu…

Yıllardır üstüne titrediğim talebelerime söylediklerimi işittirememek ne kadar acı…

Kimse kulak vermeyince bu kadar tecrübenin insana verdiği yük o kadar ağır ki…
Şikâyetler böylece uzayıp gidiyordu…
Belki de söz devrinde yetişip, göz devrinde sesimizi duyuramamanın ızdırabı bu.
Ben de yakın bir zamana kadar bu şikâyet kumkumasının içine gömülmüş gidiyordum. Ama bir taraftan da birbirimizi gittikçe ümitsizleştiren bu şikâyetleri yanlış buluyor, hakikati ıskaladığımızdan kuşkulanıyordum. Aslında insanın yakın çevresine sözünün tesir etmemesi gayet normal görülmelidir. Bazı ümmetsiz peygamberlerden bahsedildiğini duymuşsunuzdur.  Asıl anormal olansa aşağıdaki soruların muhatap bulamaması değil midir?

Niçin benim sözüm kendi nefsime tesir etmiyor?

Benim sözümü, özüm bile kâle almıyorsa başkaları nasıl ciddiye alsın ki?

Kendi sesimi kulağıma işittirememekten daha yıpratıcı ne olabilir ki?

Bu şekilde pek çok ayet ve hadis bilinmesine rağmen iş kendi nefsine söz geçirmeye gelince çaresiz kalmanın ikilemi sizi de yıpratmıyor mu?
Sahi çevrenizde kendi nefsine söz geçirememekten şikâyet eden birileri var mı?
Hâlbuki sünnetin tarifinde sözün, amelin ve takririn her durumda aynı istikamette olması Rasulullah’ın (sav) sözünün özüne tesir ettiğinin en bariz göstergesi değil midir? “Ey Örtüsüne bürünen gece kalk…” diye başlayan Müzzemmil suresindeki ayetler gecenin en sessiz bölümünde kendi nefsine hitap edecek şekilde “Kur’an oku” diye emrediyordu. Böylece önce kendi nefsini muhatap alarak Kuran okuyan ve imanına göre davranmayı düstur edinen Resulullah’tan (sav) Kuran’ı dinleyenler etkilenip iman ediyor. Doğru yolda olmanın gereği salih amellerini gün geçtikçe arttırıp kardeş oluyorlardı.
O hâlde “Sen, benim dediğimi dinle ama yaptığımı yapma!” sözü bu şuurdan uzaklaşmak ve onun sünnetini reddetmektir. Böylece dini emirleri tebliğ edenler bile,  kendi nefislerine emredemedikleri şeyleri dillendirince yapılan iş bir dudak tiryakiliğinden öteye geçemiyor. Bu şekliyle misyonerliğe benziyor. Sonuçta ülkemizde bir taraftan dindar görünüm artarken (!) diğer yandan iyilik, paylaşma, adil olma, kanaatkârlık, merhametle davranma, affedici olma, mazluma sahip çıkıp kardeş olabilme aynı oranda gelişemiyor. Artık birçok kimse “Selamün Aleyküm ve Rahmettullahi ve Berekatühu” diye selamlaşmasına rağmen birbirlerinden malları, canları ve ırzlar yönünden selamet bulamıyor, merhametle davranma yaygınlaşmıyor. Paylaşma olmayınca bereket de kayboluyor.
“Siz Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği (erdemli davranmayı) mı emrediyorsunuz? Bunun yanlış olduğunu düşünemiyor musunuz?” (Bakara / 44)
Bu ayet, kendilerine Tevrat gelen fakat kitaplarından öğrendiklerini başkalarına tebliğ edip kendi üzerlerine alınmayan İsrailoğullarından bahseder. Yani kendi nefsine emretmeden başkalarına tebliğ etmenin yanlış olduğunu fark edememek Yahudileşme temayülüdür.
Günümüzde dindarlık, “Millete verir talkını kendi yutar salkımı” sapkınlığının yeni modern bir versiyonu gibi uygulanıyor. Bundan dolayı ibadetler, nefsi eğitmekten ve hayata yön vermekten uzak ruhundan sıyrılmış tekrarlara dönüştürüyor.

Kur’an;
İman edenlerin, “İşittik ve itaat ettik” dediğini,
Gâvurların ise “İşittik ve isyan ettik” diyerek saptığından bahsediyor.
Peki ya başkalarına işittirmeye çabalarken kendi nefsine işittiremeyenlere ne demeli?
Her hâlde bu kişilere de “ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun” diyebilmeli…
Siz ne dersiniz?                                                             

Şevket HÜNER / 07.12.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder