25 Aralık 2012 Salı

Siz Hangi Maymunun İzindesiniz?


         Her hangi bir coğrafyada işlenen bütün zulümlerin zalim ve mazlum diye sadece iki tarafı olduğu iddia edilir ve buna göre adalet zalimin cezalandırılmasıdır, denilir. Böylece adalet, zulmü ortaya çıkmadan önlemek şeklinde değil, meydana geldikten sonra cezalarla tekrar etmesini önlemek, yani caydırmak şeklinde uygulanır. Fakat bilindiği gibi toplumun önünde rahatça suç işleyen bazı insanlar sahip oldukları nüfuzlarıyla bu caydırıcı mekanizmanın da üzerine çıkarlar. Onları sorgulanamaz ve dokunulamaz kılan şey nedir ve acaba bu nasıl önlenebilir?

Günümüzde zulümlerin böyle ulu orta rahatça işlenmesinin nedeni, zalimi ve zulmünü görmezlikten, duymazlıktan gelen seyircilerin çokluğudur. Onlar olup biteni bildikleri hâlde susarlar. Bu seyircilerin rumuzu üç maymundur. Başlarının derde girmesini, istemezler. Ellerindekileri kaybetmek için şahit oldukları haksızlıkları görmezlikten gelirler. Bundan dolayı, dünyanın her hangi bir yerinde insanlar katlediliyorsa, saçı bitmemiş yetimin hakkı yeniyorsa, çocuklar organları için kaçırılıyorsa, kadınlar topluca fuhuşa zorlanıyorsa, insanlar bir lokma ekmeğe muhtaçsa bilinmeli ki o halkın çoğunluğu “üç maymun” u oynamaktadır.
“Onlar, sağır, dilsiz, kördürler ve (artık) geriye dönüşleri de yoktur.” (Bakara /18) Kur’an bu üç maymunla resmedilenin münafıklar olduğunu ilan eder. Onların kulakları, dilleri ve gözleri vardır ama bunlarla şahit oldukları olaylara karşı görmeme, duymama ve sessiz kalma eylemlerini hayat boyu sürdürdükleri için artık doğru yolu bulma ihtimalleri yoktur…
Peygamberlik öncesi Mekke’de zulümler gözler önünde işleniyordu. Bu arada zulümlerin tarafı olmayan Muhammed’e (sav) vahiy iniyor ve o da bütün zalimlerin karşısına dikilip onları Kur’an ile uyarıyordu. O ve arkadaşları alay, baskı ve işkencelere rağmen hak yolundan dönmediler. Üç yıl süren ambargo karşısında Mekke, aç bırakanlar, açlığa karşı direnenler ve bunları seyredenler diye üç sınıfa ayrıldı. Kur’an bu seyircilere, sessiz ve tarafsız kalmanın iyi ve doğru insanlara zulmedilmesine destek vermekle aynı şey olduğunu anlattı. Onları Rasulullah (sav) ile birlikte zulme karşı koymaya davet etti.

Hicret sonrası Medine’de, Müslümanların kuvvetli ve çok olmasına karşın münafıklar, Aişe annemize iftira attılar. Bu iftira (ifk olayı) Rasulullah’ı (sav) ve annemizi çok üzdü. Allah, bu iftirayı atanları ifşa edip onlara şöyle dedi: “Böyle bir (söylenti) işittiğiniz zaman, (siz) mümin erkek ve kadınların, birbirleri hakkında iyi zan besleyip de, ‘Bu düpedüz bir iftiradır.’ demeleri gerekmez miydi?” (Nur/12) Ardından dört şahit getiremediği hâlde bu iftiraya karşı sessiz kalanları sertçe uyardı. Bu şekilde sessiz kalmanın iftiraya destek vermek anlamına geldiğini ve burada Allah’ın sert tenkidinin muhataplarının sahabeler olduğunu bilen bizler acaba bu kadar açık işlenen zulümlere ses çıkarmama cesaretini nereden alıyoruz?
Rasulullah’ın (sav) sünnetinin bir kısmı da takrirdir. Yani sükût ettiği hâllerde sahabe farklı davranabilirdi. Aslında sessizlik yerinde uygulandığında kişiler adına onların özgürlük alanlarını genişleten bir işleve sahiptir. Fakat Rasulullah’ın (sav) haksızlık karşısında asla susmadığı bilinir. Yani burada sünnet olan haksızlıklara karşı durmaktır. (Yeri gelmişken bir yanlışı da düzeltelim. “Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır.” sözü Resulullah’a ait değildir. Yani hadis değildir. Buna karşın bir kelamı kibar, doğru ve güzel bir prensiptir.)
            Ebû Saîd el-Hudrî (ra) Resulullah’tan (sav) şöyle işittiği rivayet etmiştir: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse, hiç olmazsa kalbiyle inkâr etsin ki bu imanın en zayıf derecesidir. Bilsin ki bunu da yapmayanın kalbinde hardal tanesi iman yoktur.”  (Müslim, Tirmizî, Nesâî )
Allah’ın hidayet ettiği kardeşim, sen de etrafındaki haksızlıklara, zulümlere, hırsızlıklara ve kamu hakkının yenmesine bütün gücünle tepkini koy. Onları uyar ve engelle. Vazgeçmezlerse onlara şahit olduğunu söyleyerek kıyameti kopar. Bu yolda uğrayacağın zararların dünya hayatıyla sınırlı olduğunu unutma. Sen kulağını tıkayan, gözünü kapayan, bildiği hâlde susan maymunların yoluna değil, zulme ve haksızlığa başkaldırıp, bu hak yolda başına gelenlere sabretmiş Rasulullah’ın (sav) sünnetine uymaya devam et…
Unutma ki, Allah Semi’dir. Yani zalimin zulmünü, mazlumların çığlıklarını duyduğu hâlde duymazlıktan gelenleri işitendir. Allah Basir’dir. Zalimin mazluma yaptığını gördüğü hâlde görmemezlikten gelenleri görendir. Allah Âlim’dir. Zalimin mazluma çektirdiğini bildiği hâlde susup şahitlik etmeyenleri bilendir. Allah, gördükleriyle duyduklarıyla ve bildikleriyle şahitlik etmeyip zulme yataklık edenlerin gözlerini kör, kulaklarını sağır ve kalplerini mühürleyendir. Allah, Tevrat’ın rehberliğine uymayan ve Musa’nın (as) izinden gitmeyip zulmün tarafı olan İsrail oğullarını aşağılık maymunlar kılandır.                                       
                                                                                           
Şevket HÜNER / 22.12.2012      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder