30 Kasım 2011 Çarşamba

Van'ı Bir de Böyle mi Hatırlayacaktık: YANGIN


Haberi akşamleyin ilk duyduğumda ağzıma gelen tüm küfürleri ettim. Çünkü duyduğum haber içler acısı nitelikteydi: "Vatandaşların Van'a gönderdiği malzemelerin tutulduğu depo yandı." 
Nedir bu şimdi? Bütün Türkiye el birliği ile bir şeyler yapmanın telaşı içerisinde kimisi parasını, kimisi elinde avucundakini, battaniyesini, kazağını, çorabını, ayakkabısını, hatta hatta kimi hanımlar çıktı, çocuklar için kendi sütlerini dahi verebileceğini söyledi. Verdiler de. Sonra ne oldu. Koskoca büyük devletimiz, yere göğe sığdıramadığımız devletimiz, ilgililer, yetkililer, görevliler ve daha nice yeteneksizler ordusu o toplanan malzemeleri bir depoya yerleştirdiler ve yaktılar. Evet açıkça söylüyorum, bu bir kundaklama eylemidir. Devlet bu depoyu yakmıştır! 
Çok mu tepkisel yaklaştığımı sanıyorsunuz? 
Çok mu duygusal takılıyorum?
Yoksa acımasız mı?
Devlet organizatör değil mi, güvenliği sağlayan değil mi, tedbir alan değil mi, koruyan, gözeten, emanet edilen...
Nedir şimdi bunun adı?
Şu kadar insan, dişi ile tırnağı ile oluşturulan yardım organizasyonunda çaba sarfetsin, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışsın ve sen de o malzemeleri koruyama, elektrik kontağından çıkan yangınla kül oldu safsatasına bizlerin inanmasını bekle? 
Hatırlarsınız, İstanbul'un bir semtinde sokakta kağıt toplayıcılığı ile geçimini sürdüren gariban insanların gösterdikleri çabayı. Hatırladınız değil mi? Hepimizin gözleri yaşlanarak izlemiş ve Van'ı unutmayan bu insanlardan gurur duymuştuk. İşte o insanların aldıkları malzemeler de yandı. Ve o malzemeleri koruyamadı devletimiz ! 
Yanan sadece malzemeler değil, ciğerimiz de yandı, bu bilinsin istedim. Bilinsin ve "elektrik kontağı" gibi saçmalıklara karnımızın tok olduğu anlaşılsın istedim. 
Her halde çok şey istememişimdir !

24 Kasım 2011 Perşembe

Ezerim, Ezersin, Kim Ezerse: Oyunun Sonu

Oyunun Sonu


Filmin Özeti

Bir yatırım bankası, müşterilerine yüksek riskli yatırım araçları satarak milyon dolarlar kazanırken, bu satışları; piyasanın giderek kararsızlaşan durumdan haberdar etmeyerek yapmaktadır. Olayın patlak vereceği gün öncesi; 2 genç broker risk seviyesinin güvenlik bariyerini geçtiğini ve şirketin tüm mal varlığı portföyünün felakete doğru gittiğini fark eder.Durumdan haberdar olan firmanın üst yönetimi acilen gece yarısı toplantsı düzenler ve 2 ana seçenek üzerinde müzakereye başlar. Ya 107 yıllık firmanın Wall Street'in kalanıyla birlikte iflas etmesine göz yumacaklardır ya da durumdan ilk haberdar olan kişiler olmalarının avantajını kullanarak firmanın ayakta kalabilme şansının olduğu ancak müşterilerini kazıklayacakları bir planı uygulayacaklardır.

İrfan'ın Yorumu: Film'de önemli karakterler var, kalite olarak yavan kalıyor. Ama şu bir gerçek ki yakın dönem krizinde bir şirketin çalışanlarının, şirketi yönetenlerin ayakta kalabilmek için nasıl bir kıyım gerçekleştirdiğini gözler önüne seriyor. Kapitalizmin karanlık yüzüne bir de bu açıdan bakarak tükürün lütfen...

Sıradaki Gelsin: Yemen Diktatörü de Gitti


Resme bakar mısınız... Hepsi gülüyor, hepsi halinden memnun, her şey istedikleri gibi gidiyor. Tarih: 2010 yılının Ekim ayı. 
Bu fotoğraf karesinde olmayan iki diktatör daha vardı. Gidiş yöntemini eleştirsek de Saddam Hüseyin yoktu bu resimde, kendisi de yok şimdi. Ama şu anda babası Hama'nın hesabını verme telaşı içerisindeki Beşar Esad da yok bu karede. Çanlar kimin için çalıyor dersiniz. 
Beşar Esad'a bavulunu toplaması tavsiyesinde bulunanlar çıkıyordur herhalde. Çünkü o bavulunu hazırlamıyorsa kendisi bilir. Su yoluna girdi, onu engelleyemezsiniz artık. 
Resme bakar mısınız... Hepsi gülüyür...
Resme bakar mısınız... Ben de gülüyorum...
Beşar Esad, resme bakar mısın lütfen... Artık sen güler misin, ağlar mısın...