27 Şubat 2013 Çarşamba

En Büyük, EN BÜYÜK, en büyük


En Büyük

Beş vakit namazınızı sünnetiyle beraber kılınca 200 defa “Allahu Ekber” diyoruz…
200 defa tekrarladığınız tekbir, rükû ve secde eyleminin yönlendiricisi olarak söyleniyor.
Kuran okumayı bitirir bitirmez “Allahu Ekber” ile saygı ve bağlılığımızı gösteriyoruz.
Böylece Kıraat edilen ayetler sonuç olarak hepimize Allah En Büyük olduğu hatırlatılıyor.
En büyük derken, Allah dışında başka büyüklük yok algısına kavuşmamız isteniyor.
Bu da Müslüman olanların birbirilerine büyüklük taslayamayacaklarını öğretiyor.
Böylece hiçbir insana büyüklük atfedilemeyeceğinin de en büyük delili tekbir oluyor.

Namaza davet eden Ezanda, Muhammed sizin gibi bir kuldur denmesi de bunu gösteriyor.
Ülkemizde namaz kılanların sayısı günden güne artarken aramızdaki eşitlik niye artmıyor?
Hala malıyla, mevkisiyle, kavmiyle, soyuyla, bilgisiyle büyüklenenler niye azalmıyor?
Çünkü “Allahu Ekber” demesine rağmen bunları kendisinden üstün gören köle ruhlular var.
Bunları 200 defa tekrarladıkları tekbir, asla herkesin kul ve eşit olduğuna çağırmıyor.
Hâlbuki Allah’a güvenerek büyüklük atfettiklerine bakıp biraz düşünseler anlayacaklar.

Biri zenginliği ile büyükleniyorsa bu onun paylaşmayan bir cimri olduğunu anlatır.
Biri mevkisi ile büyükleniyorsa bu onun insanlara hizmet etmediğinin en açık delilidir.
Biri ilmiyle büyükleniyorsa bu onun amel etmeyip, kimseye öğretmediğini gösterir.
Biri ırkı ile büyükleniyorsa bu kavmini eşitliğe ve kardeşliğe çağırmadığının işaretidir.
Biri zenginlikle övünenleri alkışlarsa üç kuruşa muhtaç olarak hayatını geçirir.
Biri mevki sahiplerini alkışlarsa kendisine hizmet edileceğine hizmetkâr olarak aşağılanır.
Biri ilim sahiplerinin önünde el pençe divan durursa ölene kadar cahil kalır.
Biri ırkı ile büyüklenenleri desteklerse bu uğurda yapılan bütün zulümlere alet olur.

Hatırlayalım, cahiliye Mekke’sinde yaşayanlar da “Allahu Ekber” deyip duruyorlarmış.
Ama birileri asalet, mevki ve malıyla övünüp onları üstün gösteren putlara taparken,
Halk ise kendisini fakirliğe ve köleliğe mahkûm edenleri dindar görüp alkışlıyormuş.
İşte Allah’ın Kulu ve Elçisi Muhammed (sav) böyle bir zulmü bitirmek için gönderildi.
Resulullah (sav) tüm Mekke’yi sadece “Allahu Ekber” demeye davet etti.

Namazın farz olmadığı yıllarda O, büyüklenmeden “Allahu Ekber” i ilan etti.
O, hiç fark gözetmeden eşitçe paylaşmayı Müslümanlık olarak Mekkelilere öğretti.
Hz. Ebubekir’in tekbir getirmesi, malını Allah yolunda kardeşleriyle bitirmesiydi.
Hz. Hamza’nın tekbiri, zayıfları ve kimsesizleri koruyup kollamasıydı.
Büyüklenenler, daveti “bizi ayak takımıyla eşit gören bir dine gelmeyiz” diye reddettiler.


Yani onların “Allahu Ekber” i bizi diğerlerinden üstün kılan Allah en büyüktür şeklindeydi.
Resulullah(sav) hayatı boyunca takva hariç her türlü üstünlükle övünmeyi ortadan kaldırdı.
Sonuçta açlık, kölelik, fuhuş, tefecilik, katillik, kız çocuklarını gömme cahiliye diye adlandı.
Toplum “Allahu Ekber” deyince paylaşım, adalet, eşitlik ve kardeşlik, bereketi getirdi.
Takva konusundaki yarış ise insanları malları mevkileri ve bilgileri ile hizmet eden kıldı.
Ama Resulullah sonrası “Allahu Ekber” demek birilerinin taraftarı olmak şekline büründü.
Daha düne kadar adalet, cömertlik ve eşitlikte yarışanlar birbirlerinin boynunu vurur oldu…
Artık Resulullah’ın kardeşi konumundakiler halifenin kulları olmayı kabul ettiler.
Hepsi namazda  “Allahu Ekber” demelerine rağmen eşitlik adalet ve paylaşım kaldırıldı.
Artık üstünlük  “Allahu Ekber” deyip takva sahibi olup insanlara hizmet etmek değildi.
Üstünlük, iktidarı ve onun yandaşlarını övüp eşitsizliklere boyun eyip itaat etmekti.
Bu zafer sarhoşluğunda yüzyıllar böyle geçip gidince  “Allahu Ekber” in anlamı unutuldu.
Son büyük(!) devlette yıkılınca insanlar padişahı büyüklemekten canlarıyla vazgeçirildiler.
Artık büyükleyecekleri yeni kimseler ise onlara “Allah uludur” demeye zorlayanlardı.

“Allah uludur” ı “Allahu Ekber” diye değiştirense bizi sağcı kılıp yeni eşitsizliklere çağırandı.
Yıllar, ilkeler ve inkılâplar ile “Allahu Ekber” diyenlerin çatışmasıyla geçip gitti.
Her darbe, eşitsizlikleri gidermeden başımızdakileri değiştirip durdu.
Ve bir gün “Allahu Ekber” diyenleri(!) inkılâpçılara galip ilan eden hakem Ehli kitaptandı.
Artık iktidar(!) olan “Allahu Ekber” diyenler hep beraber “Demokrasi havarisi” ilan edildi.
Üstelik bu havarilerin sayısı 12 değil bütün seçmenlerin % 50’si kadarıydı.
Artık kara listelere mahkûm edilen Anadolu Aslanları ilk yüz zengin arasında yerini aldı.
Sonunda bizim de, halkının fikrini sormadan yöneten(!) bir iktidarımız oldu.
Ve yeni açılan İmam Hatip ortaokullarında 5. sınıftan itibaren “Allahu Ekber” denilecekti.
Üstelik “Allahu Ekber” diyen kadrolar bütün dünyada Türkçeyi öğretip horon teptirdiler.
Çöp konteynırında yiyecek arayanlar ise camide “Allahu Ekber” diyenlere görünmez oldu.

Kadınların bir mal gibi satıldığı yerler polis kontrolünde emniyete alındı.
İnsanlar Türk olmadıkları için aşağılanması “Allahu Ekber” söyleminden ayrıldı.
Vatandaşın kanını emen faizciler gelecek nesli bile borçlandırmasına göz yumuldu.
Bankaları kurtarmak hamd edilecek bir eylem görülüp insanların çaresizliğine aldırılmadı.
Bir avuç zengin bütün hâsılatın üçte birini yemesiyle fakirleşenlere zekât alması önerildi.
Ve bu tezgâhı dünya hayatı zannedip günde 200 defa “Allahu Ekber” diyenler bir gün öldü.
Sonra herkesin çırılçıplak kaldırıldığı gün bir de baktılar ki “Allahu Ekber” i anlamamışlar.
Zira dünyada varlıklarını üst üste yığanlara burada biriktirdikleri üzerlerine dağlanıyor…

Mevkilerini ve makamlarını kendisini üstün kılmaya çevirenler yüz üstü süründürülüyor.
İlmiyle amel etme yerine dünyevileşmeyi Müslümanlık diye yutturanlar alevlere yanaştırılıyor
Irkını üstün tutup diğer kavimlere zulüm etmeyi normal görenler zincirlenmiş götürülüyor.
Dünyada kendini demokrasi havarisi sanıp zulmü alkışlayanlar terler içinde bekleştiriliyor…
Velhasıl şu üç günlük dünyada günümüz gelmeden “Allahu Ekber” demek zamanı şu an.
Zenginlik, makam, mevki, milliyet ve ideolojiyi alkışlamayı bırakıp kurtulmanın zamanı...
Bir düşünün dostlar ülkemizde namazda tekbir getirenler buna uygun amel etseler;

“Allahu Ekber”  diyenler varlıklarını, başa kakmadan ihtiyaç sahipleriyle paylaşsalar,
“Allahu Ekber”  diyenler makamlarında insanları ayırt etmeden hizmet etseler,
“Allahu Ekber”  diyenler ilmiyle amel edip örnek olup insanları o dehşeti güne hazırlasalar,
“Allahu Ekber”  diyenler kavimlerine eşitliği adaleti ve paylaşmayı gösterseler,
“Allahu Ekber”  diyenler unvan sahiplerini alkışlamayı bırakıp Allah’a kulluğuyla övünseler,
İki cihan saadetine ermek böyle bir şey olurdu herhalde…

Şevket Hüner / 20.02.2013

Demir gibi kadın: Demir Lady

Demir Leyd


Düşüncelerine dikkat et, bir gün sözün olurlar...

Sözlerine dikkat et, bir gün hareketin olurlar...

Hareketlerine dikkat et, bir gün alışkanlığın olurlar...

Alışkanlıklarına dikkat et, bir gün karakterin olurlar...

Karakterine dikkat et, bir gün kaderin olur...

Unutma... Ne düşünürsek o oluruz...

(Margaret Thatcher'in babası)

İrfan'ın Yorumu: 
Siyasi içerikli filmlerden oyunculuğu ile kendini kanıtlamış müthiş bir aktristten enfes bir film. Meryl Streep, Britanya'nın ilk kadın başbakanını oynadığı gerçekten içine sindirerek oynamış. Yakın tarihe bir bakalım derseniz, buyrun...
Yukarıdaki alıntı da filmde başbakanın babasından aldığı bir alıntı....

Film ile ilgili ilgili siteler:
http://www.imdb.com/title/tt1007029/
ve
http://www.sinemalar.com/film/91711/demir-leydi

Ayrıca Margaret Tahtcher ile ilgili detaylı bilgi almak isterseniz:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Margaret_Thatcher

Kan Kanseri ve ?

Kız Kardeşimin Hikayesi
My Sister's Kepper

İrfan'ın Yorumu:
Çok sevdiğim bir kardeşim var. Kızı maalesef kan kanseri. Kemoterapi tedavisi de görüyor... 
Başka bir kardeşimin evladı da yeni teşhis kondu, kan kanseri, anemi yani.
Zor bir hastalık, zor her yönü ile.
Adım adım ölüme gider gibi, ucu sıkıntılarla dolu bir dönem.

İnsanın imtihanlarından en zor olanlarından olsa gerek evladı ile imtihan.
Evladını kaybedersin bir imtihan, onun hastalığı ile uğraşırsın ayrı bir imtihan, zor bir süreçten geçersin o ise apayrı...

Bu filmi izlediğimde bu arkadaşlarım aklıma geldi. Etkileyici bir film açıkçası. Bir ailede anemi (kan kanseri) hastalığına çare bulmak için anne babanın hasta evladının tedavisi için çocuk yapmaları ve o çocuğun etrafında geçen dramatik olaylar.
Görmediğimiz bir dünyanın Amerikan versiyonu bakış açısı, ama anemi aynı anemi...

Film ile ilgili bilgi alınabilecek siteler:
http://www.imdb.com/title/tt1078588/
ve
http://www.sinemalar.com/film/27689/kiz-kardesimin-hikayesi

21 Şubat 2013 Perşembe

Borcunuz mu Var ?


4086-120/3- Bize Muhammed b. Beşşar b. Osman el-Abdi tahdis etti, bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu’be, Seleme b. Kuheyl’den tahdis etti, o Ebu Seleme’den, o Ebu Hureyre’den şöyle dediğini rivayet etti: 

Bir adamın Rasulullah’ın üzerinde bir hakkı (alacağı) vardı. 

Bu sebeble ona kaba bazı sözler söyledi. 
Rasulullah'ın ashabı da ona karşı çıkmak istediler. Bunun üzerine Rasulullah: 

“Şüphesiz hak sahibinin söz söyleme hakkı vardır” buyurdu. 

Sonra ashabına: “Bu adam için (uygun) yaşta bir deve satın alın ve o deveyi buna verin”buyurdu. 

Ashab: Biz ancak onun devesinin yaşından daha değerli yaşta bir deve bulabiliyoruz deyince 

Allah Rasulü: “O halde onu alın ve onu bu adama verin. 
Çünkü şüphesiz sizin en hayırlılarınızdan birisi –yahut en hayırlınız-  borcunu en iyi şekilde ödeyeninizdir”buyurdu.



Buhari, 2305, 2306, 2390, 2392 –buna yakın-, 2393, 2606, 2609, 2401; Tirmizi, 1316 –muhtasar olarak-, 1317; Nesai, 4632, 4707; İbn Mace, 2423; (T), 14963

17 Şubat 2013 Pazar

Dört Film, Dört Cümle


Amerikan iç savaşında köleliğe karşı da mücadele veren ve değerler ülkesi oluşturmaya çalışan bir adamın mücadelesi

http://www.imdb.com/title/tt0443272/?ref_=sr_2




Amerikan değerlerinin nasıl değerler manzumesi olduğunu gösteren, adaleti insan avına çevirip, yakaladığında da "içindeki kinin" adaletsizliğini bangır bangır bağıran yeni Amerikan değerler manzumesinin özeti




Amerikan değerlerinin elçilik çalışanlarını kurtarma bahanesi ile tekrar kutsandığı (heyecanlı) bir yapım

http://www.imdb.com/title/tt1024648/


İçkinin, alkolizmin bataklığına dibine kadar batmış değerler manzumesi Amerika'da alkol bataklığını gösteren çarpıcı çalışma.

http://www.imdb.com/title/tt1907668/

16 Şubat 2013 Cumartesi

Potansiyel Güç



İslam coğrafyasının neresinde bir kan dökülse İslamcı guruplar bunu protesto ettiler. Bu, cemaatlerin ümmet şuuruyla mensuplarını diri tutma gayretiydi. Tabi bu protestolar ateşli konuşmalar yapan şuurlu(!) hatipler oluşturdu. Bin bir türlüsünü dinlemiş olduğum bu tip hutbelerde bir hususa alışamadım. Yıllar önce Hama’da tecavüze uğramış bir hanımın mektubunu okuyan hoca(!) bize dönüp “Bu tecavüzlerin nedeni sizsiniz ve Allah hesabını sizden soracak.” deyince elim ayağım boşalmıştı. Gençliğin verdiği toylukla bu tecavüzün sorumluluğunu üstlenmiş ve ataletimden dolayı kendimi münafıklıkla suçlamıştım. Her katliamın suçlusu olarak bizi gösterirken çözüm önermeyen vaazların marifetiyle sinip kalmıştım. Geçenlerde bir imamın “Siz müminciksiniz.” hakaretine tam itiraz edecekken, gençlerin buna hak vermesi içimi acıttı...
Rasulullah (sav) ile sahabe arasında böylesine suçlanıp kişiyi yerin dibine geçiren diyaloglar yoktur. Birine kızdığında onu incitmemek ya da kaybetmemek adına isim vermeden ortaya konuşurdu. O, kardeşlerine daima ümitvar bir şekilde seslenir ve onlara değer verirdi. Birçok kişisel hata sonucunda büyük kayıplar yaşanmasına rağmen suçlu aramaz ve insanları değersiz gösteren, ümitsiz kılan vaazlardan uzak dururdu. Kur’an’ı okuyanlar bilirler ki insanların ümitlerini kırıp onları değersiz gösteren sözler şeytana ve ona uyup sapmış olanlara aittir.
“Ey Peygamber! İnananları, kavgada ölüm korkusunu alt etmeleri yönünde yüreklendir. Sizden zor durumlara göğüs germesini bilen yirmi kişi çıkarsa, bunlar iki yüz kişiye galip gelebilir; sizden böyle yüz kişi çıkarsa, hakkı inkâra kalkışanlardan bin kişiye galip gelebilir; çünkü onlar bunu kavrayamayan bir güruhturlar.” (Enfal / 65)
Yukarıda 20 Müslüman’ın 200 düşmana bedel olacağından bahseden ayette insanın vahyin gösterdiği yolda kardeşleriyle hareket etmesiyle normal gücünün üzerine çıkacağını müjdeler. Buna potansiyel güç denir. Ve özel bir insan tipi aramadan, sıradan insanların vahiyle, iyilikte, yardımlaşmada, varlığını paylaşmada, direnişte ve türlü kötülüğü engelleyip yok etme çabasında cem olduklarında sınırlarının üzerine çıkacakları müjdesi hepimizi ümitlendirmelidir.
Siz de kesintisiz Salih amelleriyle günden güne potansiyelini arttıran mümin kimselerin yaptıklarına hayret etmişsinizdir. Mesela mümin bir ağabeyim depremde tüm ailesini, annesini ve yeğenini kaybetmişti. Bunun üzerinden az bir zaman sonra geçirdiği trafik kazasında tek gözünü kaybetmesinin yanı sıra vücudunda kırılmadık kemik kalmamıştı. Ama o imanıyla direndi. Önce ayağa kalktı. Sonra evlenip çocuk sahibi oldu. Şu anda Allah’ın yolunda davet ediyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün… Ama bu örneği verilen sâlih insanların kişisel takvasının daha da ötesinde sahabe, beraberliklerin takvasıyla potansiyel gücün zirvesine ulaşmıştır. Fakat ne yazık ki günümüzde birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmek terk edilince takva kişiselliğe mahkûm edildi. Bunda gelenekten gelen ve ters motivasyonla ayağa kaldırmak diye bilinen “Bizden adam olmaz” söylemiyle değersizleştirip ümitsizleştiren vaazların da etkisi vardır…
Dikkat ederseniz bugün mümin olma iddiasında bulunan kişilerin bir kısmı vahiy esaslı beraberlikler yerine ulu zatlara sığınmayı tercih etmekteler. Zira çocukluktan itibaren adam yerine konulmadığından kendine güvenmeyen ve okulda gördükleri rekabete dayalı eğitimle yalnızlaşmış, Kur’ani beraberliklerin eriştireceği potansiyel güçten habersiz bu insanların yapacağı ancak budur. Diğerleriyse bütün güçleriyle, paralarını arttırmak, makam sahibi olmak veya bilgisiyle en yüksek rütbeden anılmak için ömürlerini heba ediyorlar. Ama sinip kalanların da, dünyevileşenlerin de kalpleri mutmain olamıyor. Çabalara rağmen kimselere yaranamayınca psikologların terapi koltuklarına veya derin nefesli cinekologlara muhtaç kalıyorlar.
Hâlbuki kim ne derse desin iman iddiasında iseniz bu Allah’ın size hidayet ettiğini gösterir. Yani Allah tarafından seçilmişsinizdir. Sonra siz yapayalnız değilsiniz. Zira bütün hayatıyla örnek olan Rasulullah (sav) sizin önder olarak gönderilmiştir. Sizin gibi iman ettiği iddiasındaki her erkek ve kadın sizin kardeşinizdir. Böylece dünyadaki en büyük ailenin bir ferdi kılınmışsınızdır. İftihar edilecek bir doğru yol sizin gayretinizi arttırmalıdır. Bu yolda çekeceğiniz bütün eziyetler dünya hayatıyla sınırlandırılmıştır. Gelecekte Allah’ın bütün seçkin kullarıyla beraber olacağınız cennet ise sizi bekliyor. Yani cennetle müjdelendiniz.
Ama tabi ki nasıl yüksek kazanca sahip olmak için ekipler kurup ekonomik krizlere sabrediyorsak Salih amelleri de mümin kardeşlerinizle beraber yapmayı denemeli ve zorluklara karşı direnmeliyiz.. Tabii sizi motive(!) etmek için değersizleştiren ve ümitlerinizi kıran bütün şeytani propagandalara beraberce tepki koymayı ihmal etmeksizin…
 “Bu, ne zaman bir günah işleseler, hemen tövbe ve pişmanlık içinde Rablerine yönelen kimselerin (bahtiyarlığıdır); O'na (yürekten) kulluk edenlerin; O'nu (coşkuyla) övenlerin ve (O'nun hoşnutluğunu) aramaya durmaksızın devam edenlerin ve (O'nun önünde) rükû edenlerin, O'nun önünde hürmet ve tazimle secde edenlerin; doğru ve güzel olanın yapılmasını önerip, eğri ve kötü olanın yapılmasına engel olanların ve Allah’ın koyduğu sınırları gözetenlerin (bahtiyarlığı). Öyleyse, (ey Peygamber, Allah’ın bu vaadiyle) bütün müminleri müjdele…” (Tevbe / 112 )
                                                                                                 Şevket HÜNER / 11.02.2013

İrfan'ın Yorumu:
Kontrolsüz güç güç değildir.

Çatlak Testi'den Sızan Işık

Çin' de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna asılı testilerle dereden su taşırmış evine. Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış. 

Diğeri ise hiç kusursuz ve çatlaksızmış ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve. Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarı dolu olarak varırmış. 

İki sene her gün bu şekilde geçmiş. Adam her iki testiyi suyla doldurmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış... Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş... Fakat zavallı çatlağı olan kusurlu testi utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş. 

İki yılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi, ırmak kenarında adama şöyle demiş: 

"Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar akıp gidiyor." 

Adam gülümseyerek dönmüş testiye; "Göremedin mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok. 
Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlağını biliyordum. 
Senin tarafına çiçek tohumları ektim. 
Ve her gün o yolda ben su taşırken, sen onları suladın. 
İki senedir o güzel çiçekleri toplayıp, masamı süslüyorum. 

Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı, evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim" diye cevap vermiş. 

Her birimizin kendine has kusurları vardır. Hepimiz birer çatlak testiyiz. Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı ilginç yapan, mükafatlandıran, renklendiren. 

Etrafınızdaki her kişiyi, oldukları gibi kabullenin. 

Dışlarındaki kusurları değil, içlerindeki güzellikleri görün...

İrfan'ın Notu:
Fatih'e teşekkürler...

12 Şubat 2013 Salı

Muhammed Kutub'dan Bir Enstantane


Uzun bir zamandan beri henüz ben daha gençken Rasulullah'ın şu hadisleri üzerinde durup  düşünüyordum: 

Rasulullah bir hadisinde: "Sizden kim bir münker görürse onu eli ile değiştirsin. Gücü yetmeyen dili ile, gücü yetmeyen kalbi ile (değiştirsin) ve o imanın en zayıf halidir." (Buhari, Müslim) 

Yine aynı doğrultuda Allah Rasulü: "Eli ile onlara karşı cihad eden mü'mindir, dili ile onlara karşı cihad eden mü'mindir, kalbi ile onlara karşı cihad eden mü'mindir. Ama bunun ötesinde iman namına bir hardal tanesi dahi yoktur." (Müslim)

Bu oldukça güçlü bir şekilde beni durup düşünmeye itiyordu. Rasulullah bu hale bile cihad ve münkeri değiştirmek adını veriyordu. Halbuki bu sadece kalbin içinde olan bir şeydi. Değiştirilmesi istenen vakıadan hiçbir şeyi değiştirmiyordu.

Anlayışım büyüyüp deneyimlerim artınca hadisin ihtiva ettiği anlamlardan bana gizli kalan bazı hususları da anladım.

Ordu savaşta yenilebilir. Geri de çekilebilir. Düşman bazı hallerde onu savaş alanının dışına çıkmak zorunda dahi bırakabilir... Evet ama ortada son bir kale daha vardır. 


Yeniden savaşa başlama fırsatını buluncaya kadar bu kalenin içine sığınarak korunur... Kendisi bu kalesinde sığınıp onu düşmana teslim etmediği sürece o cihad halindedir. 

Çünkü hâlâ bir asker olarak kendisini korumakta, hâlâ savaşa hazır bir halde beklemektedir. Ama o kaleyi teslim etti mi işte biter ve artık kurtuluşu olmayan bozgun ve yenilgi ortaya çıkar.

(Muhammed Kutub, Müslümanlar ve Küresellik kitabından)

9 Şubat 2013 Cumartesi

Birisinden Alacağınız mı Var ?


Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: 


“Melekler sizden öncekilerden bir adamın ruhunu karşıladı. 

Ona: Hayır (iyilik) namına bir şey işledin mi dediler. 

O: Hayır, dedi. 

Ona: Hatırla dediler, 

O: Ben insanlara borç veriyordum. Görevlilerime ödeme zorluğu çeken kimseye süre tanımalarını, 

varlıklı kimseye müsamahakâr davranmalarını emrederdim. 

(Bu sebeble) aziz ve celil Allah da: Onu affedin buyurdu.”



Buhari, 2077, 2391, 3451; İbn Mace, 2420


Konuyla ilgili başka bir hadis:


Ebu Katade bir alacaklısının arkasından gitti. Alacaklısı da ondan saklandı. Sonra onu buldu. 

Adam: Ödeyecek durumda değilim dedi. 

Ebu Katade: Allah adına yemin edebilir misin dedi. 

Adam: Vallahi dedi. 

Ebu Katade dedi ki: Ben Rasulullah (sav)’i şöyle buyururken dinledim: 


“Her kim Allah’ın kendisini kıyamet günü sıkıntılarından kurtarmasından memnun olacaksa 

borcunu ödeyemeyen bir kimseyi rahatlatsın 

yahut onun borcunu affetsin.”


Müslim rivayet etmiştir

Ağaç Dikmek mi Dediniz ?


Rasulullah (s.av) buyurdu ki

“Bir Müslüman bir ağaç dikerse mutlaka ondan yenilenler onun için bir sadaka olur. 

Ondan ne çalınırsa onun için bir sadakadır. 

Yırtıcı hayvanların ondan yedikleri onun için bir sadakadır. 

Kuşların yedikleri de onun için bir sadakadır. 

Ondan kim ne eksiltirse mutlaka onun için bir sadaka olur” buyurdu.



Müslim rivayet etmiştir

8 Şubat 2013 Cuma

Ey İnsan!


"Ey insanlar! 

Size rabbinizden bir öğüt, 

kalplerde olanlara bir şifa, 

müminler için de bir hidayet ve rahmet gelmiştir" 

(Yunus, 57)





Unutma ey insan; 

İslam, ümmete karşı bir delildir, 

ümmet -hangi kuşağında olursa olsun- İslam'a karşı bir delil değildir

7 Şubat 2013 Perşembe

Merhamete Susayanlara Bir Ayet

“Rabbinizden bir mağfirete ve takva sahipleri için hazırlanmış, 

eni göklerle yer kadar olan cennete koşuşun. 

Onlar bolluk ve darlıkda infak edenler, 

öfkelerini yutanlar ve 

insanları affedenlerdir. 

Allah iyilik edenleri sever.” 


(Ali İmran, 133-134)

1 Şubat 2013 Cuma

İlker Özmeriç Hayata Gözlerini Yumdu

Meriç Plastik'de tanıdım.
Topkapı'da
Oranın sahibi imiş
Biraz dik birisi idi.
İlk önce insanda kızgınlık uyandıran bir konuşma tarzı olduğunu sanırdınız.
Ama onunla muhabbetiniz ilerledikçe
Onu tanıdıkça
Onun meziyetlerini gördükçe
Onun cömertliğini, güler yüzünü, sabrını...

İlker abi güzel bir insandı...
Zaafları olan güzel bir insan...
İlker abi cömert bir insandı...
Zaafları olan cömert bir insan...
İlker abi merhametli bir insandı...
Zaafları olan merhametli bir insan...

Hangimizin zaafları yok ki...

Ameliyata gireceğini bir dostumdan öğrendiğimde aradım, telefonla görüşebildik, yanına gidemedim.
Ah gitseydim!
Son kez tebessüm eden yüzünü görüp telefonla değil de yüz yüze helallik alsak helallik verseydim...
Yoğun bakımda hastaneye gittiğimde artık görüşme umudu da yoktu
Artık geri dönüş yoktu onun için...

Ah be İlker abi
Ah be...

Rabbimden gerçek yolculuğunda rahmet diliyorum senin için...
Zaaflarını, güzel hasletlerinle örtmesini, kendi katında merhamet etmesini, affetmesini diliyorum.
Benden yana bir hakkın varsa ben sana hakkımı doyasıya helal ediyorum...
Gözyaşları içerisinde senden de bana hakkını helal etmeni istirham ediyorum...

Ah be İlker abi
Ah be...