18 Haziran 2013 Salı

Bu Kitabın Yazarı

Bir kardeşimin gönderdiği maillerde söz ettikleri etkileyiciydi. Ayrıntılı dökümünü gönderdiği şahsi kütüphanesinden yararlanabileceğim çağrısını takdire şayandı. Kitaplar, isimleri, yazarları, cilt sayıları hangi rafta durduğu ayrıntılı yazılmış ve bir açıklama sütunu eklenmişti. Burada itikaden(!) ayrı fırkada olan bir âlimin eserinin yanında “Yazarı filan yerde geberdi” notunu görünce kan beynime sıçradı. Arkadaş günümüzdeki kamplaşmada karşı tarafta kalan bu âlimin, eserini okuyup kütüphanesine koymasına rağmen yazarın katledilmesinden memnunluk duymasının çelişkisini fark edemiyordu.
          Ama asıl acı olan bu kitabı kütüphanesinden atmak yerine yer verip, ötekileştirdiklerine kin kusmayı ve bunu ilan etmeyi dinle ilişkilendirmesiydi. Kütüphanesi adeta kalbinin göstergesiydi. Birilerini başköşede ağırlıyor diğerlerini sapmış addedip devamlı aşağılar vaziyette tutuyordu. İnanç bağlamında bu kadar kamplaşmış bir kalp ile yaşamak zor olmalı. Bir yazarı, eserinden ötürü değil de sadece düşman olanı desteklemesinden lanetlemişti. Ayrıca kitaplığında yer alan Müslüman olmayan yazarların ölmüş olanlarının yanında ise “geberdi” notuna rastlamadım.
           İkinci mailde yazılanlar düşünce itibariyle ince bir davranıştı. Beraberce okuduğumuz bir eserin müellifine yazılan tebrik mailini bana da göndermişti. Teşekkür dolu sözleri kızgınlığımı bir nebze azaltmışken, bu severken aynı zamanda nefret etmeyi başaran kişi müellifin dipnot olarak verdiği ve henüz yaşayan bir âlim hakkında kin kusuyordu. “Filan kişi kanaatimce kaynak gösterilmeye yetkinlikte olan bir bilgi ve ilim yeteneğine sahip değildir. İlmi otoritesi İslam ümmeti tarafından tartışılmaz kaynaklara yönelmek muhakkak daha doğru olur.” Yani siz müellif olarak onun çok beğendiği bir kitabı yazsanız da dip notlardan biri itikadına uygun olmayan bir referanssa bir çuval incir berbat olmuştur. Bir bomba imhacısıyla karşı karşıyaydım. Ona göre, bizce normal bir paket, aslında elektronik düzeneği olan tahrip gücü çok yüksek patlayıcıymış. Allah, Âdem’i şeytanın düşmanlığına karşı uyarırken, bu zat işi daha ileri götürmüş dostun içinde düşmanı tespit uzmanlığına yönelmişti.
         Bu kardeşim yine de çok okuyan biri bir de hiç okumayan, cemaatinin ötekileştirdiklerini suçlamayı dinin gereği sayanların çokluğu geleceğe dair ümitlerimi azaltıyor. Modern eğitime verdiğimiz her çocuk nasıl ilk önce ailesini cahillikle suçluyorsa, cemaat üyelerinin de ilk kâfirlikle itham ettikleri aile mensuplarıdır. Her gün yenileri eklenerek güncelleştirilen ötekiler listeleri sayesinde beraber oldukları bir avuç insan harici herkes, sapmıştır ve dahi cehennemdedir.
           Bu sevgiyle nefreti yan yana muhafaza etmeyi din sayma fitnesinin nedeni dini ideolojiye indirgemek, cemaat olmayı ise örgütlenmeye kurban etmektir. Şu anda ne yazık ki tanıdıklarım arasında İslam ümmetinin kardeşçe yaşamasını isteyenlerin sayısı sınırlıdır. (Din kardeşlerini sapmış görüp düşman ilan edenlerin batıl ideolojilere kanmış olanlara yol göstermesi imkânsızdır) Futbol taraftarlığı benzeri bir din algısı mevcut. Biz kazanıp sevinirken birilerinin de kahroluşunu seyretmekten sadistçe bir zevk alır olmuşuz. Modern eğitimden geçip herkesi rakip görüp, alt etmeyi “başarı” görme aymazlığı ne yazık ki kindar dindarlar oluşmasına katkı sağlamıştır.
         Hâlbuki kardeşçe yaşamanın yolu hep beraber “Selam yurdu” cenneti tefekkür etmektir. Bugün, laik, demokrat, muhafazakâr bir zillet içinde yaşıyor olmamız dünya hayatıyla sınırlıdır. Bir gün Allah’ın insanlık ailesinin tümünün arasından onayarak seçtikleriyle beraber güvenle yaşayacağımız cennetin özlemi olmalıdır asıl bizi diri tutan ve hayırda yarışma gayret veren...
         Kuran, Cennete girmeden önce tüm Müslümanların geçirmesi gereken önemli bir operasyondan bahseder. Zira kalplerini ön yargılarından arındırmayan kulların, birbirlerinden endişe duymayacakları “selam yurdu” cennetteki kardeşlik ortamına zarar verecekleri aşikârdır.
           (Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik…” (Araf / 43) ayetine göre kalplerinde inanlara karşı kin taşıyanlar bu kirlenmişlikle selam yurduna alınmazlar.                                                                        
           Şimdi beraberce düşünelim. Bir müride göre şeyhi olmayan cennete girebilir mi? Ehli Sünnete göre Şia olan cennette zevk-ü sefa sürebilir mi? İtikadı(!) dışındakileri sapmış görenlere göre imkânsız. Eğer bu kindar dindarların kinleri alınmadan cennete sokulursa ötekileştirdiklerini orada görünce rahatsızlık duyacaklardır. Zira onların cennet anlayışı kendi gibilerle zevk-ü sefa sürerken karşı olduklarının da cayır cayır yandığından emin olmalarıdır.
           Ne yazık ki Müslümanları tek bir ümmet görüp kardeşçe yaşama gayretini terk edenlerin zihinlerindeki cennet algıları kirletmiştir. Cennet, inananların sonsuza kadar birbirlerinden mal, can ve ırz yönünde endişe etmeden kardeşçe yaşayacakları bir yer olma ölçüsü sunmaktan uzak, itikadı ve ameli mezhebimizin taraftarı olan, siyasi ve içtimai yönelimimize uygun olanlarla zevkü sefa ettiğimiz dünya hayatının bir üst versiyonu konumuna indirgenmiştir.
           O zaman madem bu kamplaşmadan beslenen kindar dindarlığımızdan vazgeçemiyoruz. O halde ortak söz olan Kuran’a danışalım ve Allah’ın önerdiği bu dua ile arınmaya çalışalım…
         "Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve imana ermiş olan(lardan hiçbiri)ne karşı kalplerimizde yersiz ve uygunsuz düşünce veya duygulara yer bırakma. Ey Rabbimiz! Sen şefkat sahibisin, rahmet kaynağısın!”( Haşr /10)


                                                                                             Şevket Hüner /16.06.2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder