Bir
kardeşimin gönderdiği maillerde söz ettikleri etkileyiciydi. Ayrıntılı dökümünü
gönderdiği şahsi kütüphanesinden yararlanabileceğim çağrısını takdire şayandı.
Kitaplar, isimleri, yazarları, cilt sayıları hangi rafta durduğu ayrıntılı
yazılmış ve bir açıklama sütunu eklenmişti. Burada itikaden(!) ayrı fırkada
olan bir âlimin eserinin yanında “Yazarı filan yerde geberdi” notunu görünce
kan beynime sıçradı. Arkadaş günümüzdeki kamplaşmada karşı tarafta kalan bu
âlimin, eserini okuyup kütüphanesine koymasına rağmen yazarın katledilmesinden memnunluk
duymasının çelişkisini fark edemiyordu.
Ama asıl acı olan bu kitabı
kütüphanesinden atmak yerine yer verip, ötekileştirdiklerine kin kusmayı ve
bunu ilan etmeyi dinle ilişkilendirmesiydi. Kütüphanesi adeta kalbinin
göstergesiydi. Birilerini başköşede ağırlıyor diğerlerini sapmış addedip
devamlı aşağılar vaziyette tutuyordu. İnanç bağlamında bu kadar kamplaşmış bir
kalp ile yaşamak zor olmalı. Bir yazarı, eserinden ötürü değil de sadece düşman
olanı desteklemesinden lanetlemişti. Ayrıca kitaplığında yer alan Müslüman
olmayan yazarların ölmüş olanlarının yanında ise “geberdi” notuna rastlamadım.
İkinci mailde yazılanlar düşünce
itibariyle ince bir davranıştı. Beraberce okuduğumuz bir eserin müellifine yazılan
tebrik mailini bana da göndermişti. Teşekkür dolu sözleri kızgınlığımı bir
nebze azaltmışken, bu severken aynı zamanda nefret etmeyi başaran kişi müellifin
dipnot olarak verdiği ve henüz yaşayan bir âlim hakkında kin kusuyordu. “Filan kişi kanaatimce kaynak gösterilmeye
yetkinlikte olan bir bilgi ve ilim yeteneğine sahip değildir. İlmi otoritesi
İslam ümmeti tarafından tartışılmaz kaynaklara yönelmek muhakkak daha doğru
olur.” Yani siz müellif olarak onun çok beğendiği bir kitabı yazsanız da dip
notlardan biri itikadına uygun olmayan bir referanssa bir çuval incir berbat
olmuştur. Bir bomba imhacısıyla karşı karşıyaydım. Ona göre, bizce normal bir
paket, aslında elektronik düzeneği olan tahrip gücü çok yüksek patlayıcıymış. Allah,
Âdem’i şeytanın düşmanlığına karşı uyarırken, bu zat işi daha ileri götürmüş
dostun içinde düşmanı tespit uzmanlığına yönelmişti.
Bu kardeşim yine de çok okuyan biri
bir de hiç okumayan, cemaatinin ötekileştirdiklerini suçlamayı dinin gereği
sayanların çokluğu geleceğe dair ümitlerimi azaltıyor. Modern eğitime
verdiğimiz her çocuk nasıl ilk önce ailesini cahillikle suçluyorsa, cemaat
üyelerinin de ilk kâfirlikle itham ettikleri aile mensuplarıdır. Her gün yenileri
eklenerek güncelleştirilen ötekiler listeleri
sayesinde beraber oldukları bir avuç insan harici herkes, sapmıştır ve dahi
cehennemdedir.
Bu sevgiyle nefreti yan yana
muhafaza etmeyi din sayma fitnesinin nedeni dini ideolojiye indirgemek, cemaat
olmayı ise örgütlenmeye kurban etmektir. Şu anda ne yazık ki tanıdıklarım
arasında İslam ümmetinin kardeşçe yaşamasını isteyenlerin sayısı sınırlıdır. (Din
kardeşlerini sapmış görüp düşman ilan edenlerin batıl ideolojilere kanmış olanlara
yol göstermesi imkânsızdır) Futbol taraftarlığı benzeri bir din algısı mevcut.
Biz kazanıp sevinirken birilerinin de kahroluşunu seyretmekten sadistçe bir
zevk alır olmuşuz. Modern eğitimden geçip herkesi rakip görüp, alt etmeyi “başarı”
görme aymazlığı ne yazık ki kindar dindarlar oluşmasına katkı sağlamıştır.
Hâlbuki kardeşçe yaşamanın
yolu hep beraber “Selam yurdu” cenneti tefekkür etmektir. Bugün, laik,
demokrat, muhafazakâr bir zillet içinde yaşıyor olmamız dünya hayatıyla
sınırlıdır. Bir gün Allah’ın insanlık ailesinin tümünün arasından onayarak seçtikleriyle
beraber güvenle yaşayacağımız cennetin özlemi olmalıdır asıl bizi diri tutan ve
hayırda yarışma gayret veren...
Kuran, Cennete girmeden önce tüm
Müslümanların geçirmesi gereken önemli bir operasyondan bahseder. Zira
kalplerini ön yargılarından arındırmayan kulların, birbirlerinden endişe
duymayacakları “selam yurdu” cennetteki kardeşlik ortamına zarar verecekleri aşikârdır.
“(Cennette) onların altlarından ırmaklar
akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini
çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan
Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu
bulacak değildik…” (Araf / 43) ayetine göre kalplerinde inanlara karşı kin taşıyanlar bu kirlenmişlikle
selam yurduna alınmazlar.
Şimdi beraberce düşünelim. Bir
müride göre şeyhi olmayan cennete girebilir mi? Ehli Sünnete göre Şia olan
cennette zevk-ü sefa sürebilir mi? İtikadı(!) dışındakileri sapmış görenlere
göre imkânsız. Eğer bu kindar dindarların kinleri alınmadan cennete sokulursa
ötekileştirdiklerini orada görünce rahatsızlık duyacaklardır. Zira onların
cennet anlayışı kendi gibilerle zevk-ü sefa sürerken karşı olduklarının da cayır
cayır yandığından emin olmalarıdır.
Ne yazık ki Müslümanları tek bir ümmet
görüp kardeşçe yaşama gayretini terk edenlerin zihinlerindeki cennet algıları kirletmiştir.
Cennet, inananların sonsuza kadar birbirlerinden mal, can ve ırz yönünde endişe
etmeden kardeşçe yaşayacakları bir yer olma ölçüsü sunmaktan uzak, itikadı ve
ameli mezhebimizin taraftarı olan, siyasi ve içtimai yönelimimize uygun olanlarla
zevkü sefa ettiğimiz dünya hayatının bir üst versiyonu konumuna indirgenmiştir.
O zaman madem bu kamplaşmadan beslenen kindar
dindarlığımızdan vazgeçemiyoruz. O halde ortak söz olan Kuran’a danışalım ve
Allah’ın önerdiği bu dua ile arınmaya çalışalım…
"Ey
Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve imana
ermiş olan(lardan hiçbiri)ne karşı kalplerimizde yersiz ve uygunsuz düşünce
veya duygulara yer bırakma. Ey Rabbimiz! Sen şefkat sahibisin, rahmet
kaynağısın!”( Haşr /10)
Şevket Hüner /16.06.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder