17 Şubat 2017 Cuma
14 Şubat 2017 Salı
Duadan Sonra Savaş: Hacksaw Ridge
Filmin Adı: Savaş Vadisi
Orjinal Adı: Hacksaw Ridge
Yönetmen: Mel Gibson
İrfan'ın Yorumu: Savaşırım ama adam öldüremem, ancak öldürmeye değil yaşatmaya tutkulu bir düşüncenin adamıyım temalı harika bir savaş (savaş karşıtı) film.
Mel Gibson bu yönetmenliğinde de harika bir iş çıkarmış.
Çok başarılı buldum. Şiddetle tavsiye ederim... Çok harika çıkarımlar var filmde.
Örneğin komutan soruyor askerlere: "Neden savaşa çıkmıyorsunuz, hazır değil misiniz?" Komutan cevap veriyor: Hazırız ama askerin dua etmesini bekliyoruz diyor...
Allah'a inanç, dua, inancın etkisi... Mel iyi iş çıkarmış vesselam...
İMDB Adresi: http://www.imdb.com/title/tt2119532/
Orjinal Adı: Hacksaw Ridge
Yönetmen: Mel Gibson
İrfan'ın Yorumu: Savaşırım ama adam öldüremem, ancak öldürmeye değil yaşatmaya tutkulu bir düşüncenin adamıyım temalı harika bir savaş (savaş karşıtı) film.
Mel Gibson bu yönetmenliğinde de harika bir iş çıkarmış.
Çok başarılı buldum. Şiddetle tavsiye ederim... Çok harika çıkarımlar var filmde.
Örneğin komutan soruyor askerlere: "Neden savaşa çıkmıyorsunuz, hazır değil misiniz?" Komutan cevap veriyor: Hazırız ama askerin dua etmesini bekliyoruz diyor...
Allah'a inanç, dua, inancın etkisi... Mel iyi iş çıkarmış vesselam...
İMDB Adresi: http://www.imdb.com/title/tt2119532/
Savaş Vadisi (özgün ismiyle: Hacksaw Ridge), İkinci Dünya Savaşı'nda ateşli silah yada savaş aleti taşımayı reddeden barış yanlısı Amerikalı savaş doktoru Desmond Doss hakkındaki, 2016 Amerikan yapımı biyografik savaş filmi.
Filmin yönetmenliğini Mel Gibson yaparken, senaryosunu, Doss hakkındaki önceki bir belgeselden uyarlayarak Andrew Knight ve Robert Schenkkan yazdı. Filmin oyuncu kadrosunda Andrew Garfield, Sam Worthington, Teresa Palmer, Hugo Weaving, Rachel Griffiths ve Vince Vaughn yer almaktadır. Film 4 Kasım 2016'da ABD'de gösterime girdi ve genellikle olumlu yorumlar aldı. Amerikan Film Enstitüsü tarafından 2016'nın en iyi 10 filminden biri olarak seçilen film, 74. Altın Küre Ödülleri'nde 3 adaylık elde etti fakat hiçbirini kazanamadı. Ayrıca 70. BAFTA Ödülleri'nde 5 adaylık elde etti.
11 Şubat 2017 Cumartesi
Deklarasyon mu Dediniz: İslam Deklarasyonu
Yayınevi: Fide Yayınları
Yazarı: Aliya İzzet Begoviç
Kitabı Bitiriş Tarihi: 09
Şubat 2017
Saat: 23.41 / İstanbul
İrfan'ın Notu:
Açıkçası kitabı elime
aldığımda Aliya'nın ilk kitabını ve düşüncelerini öğrenmek açısından
heyecanlanmadım değil... Kitabı okumaya başladığımda, hem heyecanla
tesbitlerinin özlü cümlelerle anlatılması hem de 60'lı yıllarda Avrupa'nın
içinde böyle bir düşüncenin varlığının Bosna'da (o günkü Yugoslavya) hayat
bulması sevindirmişti.
Ama o da nesi...
Hayır hayır görüşlerinin
tartışılmasından bahsetmiyorum...
Bazı görüşleri en azından
tartışmaya açık, anlamlandırma da o günün şartları ve başka etkenler dolayısı
ile ana kaynaklara tam vakıf olamama gibi sebebler olabilir.
İtiraz ettiğim şey başka.
Evet evet 100 sayfalık küçük
bir kitabın eleştirisi Aliya üzerinden yürümüyor benim açımdan.
Yayıncı bu kadar rezil bir
yayına imza atamaz. Bu kitap hiç mi tekrar okunup gözden geçirilmemiş, hiç mi
mizanpaj hataları tesbit edilmemiş, hiç mi devrik cümleler düzeltilmek için
gayret sarfedilmemiş, hiç mi hiç mi ... ???
Yayın yönetmeni görevini yapmamış...
Yayın editörü görevini
yapmamış...
1. tashih, 2. tashih, 3.
tashih hak getire...
Rezil ötesi bir iç dizayn böyle mi olur Allah aşkına...
Yayınevine ulaşıp bu
şikayetlerimi dile getirmek istedim fakat kitapta belirtilen cep telefonuna da
ulaşılamıyor maalesef.
Kitabın kapak tasarımı hariç
içinde o kadar çok tashih ve o kadar çok düzeltilmesi gereken şeyler var ki? Bu
da bende şu kanaatin oluşmasına sebeb verdi: Acaba bu kadar hatanın olduğu bir kitapta yazar
Aliya İzzet Begoviç'in görüşleri doğru yansıtılmış mıdır?
Bu sebebten ötürü yayınevini
en şiddetli bir şekilde kınıyorum, bu kitabı mümkünse piyasadan çekip
zorluklarına da katlanarak adam akıllı bir şekilde düzeltmesini yapıp tekrar
insanlara sunmaları gerekir kanaatindeyim.
Yayınevi yetkililerini ve bu
kitabın çıkmasına gayret göstermiş tüm ilgilileri kınıyorum.
Tekrar ediyorum, yayınevi
yetkililerini bu şekilde eleştirmem Aliya'nın kitabının kalitesizliğinden
değil, kitabın kalitesiz bir şekilde basıma ve piyasaya sunulmasından
dolayıdır.
Yani kitap çıktıktan sonra
hiç mi bir Allah'ın kulu eline alıp okumamış bu kitabı?
Üstelik kitabın girişinde 15.
baskıya dair küçük bir not da iliştirilmiş.
Yuh denir böylesi durumlara
değil mi?
Kitap'tan Bazı Alıntılar
"Müslüman dünyasında
muhafazakar düşüncesinin, tek olmasa da en büyük temsilcileri şeyh ve hocalar
kesimidir. Onlar, İslam'ın "İslam'da ruhbaniyet yoktur" şeklindeki
açık düsturuna rağmen, kendilerini ayrı bir sınıf gibi organize ettiler ve
İslam'ın yorumlanmasını tekellerine alarak kendilerini Kur'an-ı Kerim ile
insanlar arasında aracı olarak konumlandırdılar." (sayfa, 22)
"Ne olduğunu ve
köklerinin nereden geldiğini bilmeyen bir ülke, nereye gideceğini ve yüzünü
neye doğru çevirmesi gerektiğini bilebilir mi?" (sayfa, 26)
"... nihayetinde
Kur'an-ı Kerim'i anlaşılan bir manası ve içeriği olmaksızın çıplak bir ses
haline getirdiler." (sayfa, 33)
1 Şubat 2017 Çarşamba
Keşke Eski Kocanı Üzmeseydin: Gece Hayvanları
Filmin adı: Gece Hayvanları
Orjinal adı: Nocturnal Animals
Film ile ilgili bilgi alınabilir bir site: http://www.beyazperde.com/filmler/film-236498/
Susan Morrow, 19 yıl önce yazar eşi Edward Sheffield’ı terk eder. İkinci evliliğinde ise bir doktorun eşi olarak düzenli bir hayat sürmektedir. Bir gün posta kutusunda eski eşinin hiç yayımlanmamış olan ilk romanının taslağını bulur. Eski eş kendisinin fikrini sormaktadır. Susan, bir matematik profesörü olan eski eşi Tony’nin ailesi ile çıktığı bir yolculuğu anlatan "Noctural Animals" adındaki bu kitabı elinden bırakamaz. Kitabın kahramanı Tony’nin hayatı berbat bir hale geldikçe Susan da geçmişini hatırlayacaktır. Bu tehlikeli duygular onun geleceğini kemirecek ve hayatını değiştirecektir.
Austin Wright'ın 1993 tarihli "Tony ve Susan" romanından uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda A Single Man (2009) filminden tanıdığımız Tom Ford oturuyor. Senaryosunu da Ford'un üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda ise Amy Adams, Jake Gyllenhaal, Michael Shannon, Aaron Taylor-Johnson, Isla Fisher ve Armie Hammer gibi ünlü oyuncular yer alıyor.
İrfan'ın Yorumu:
İlk dakikalar biraz sıkılır gibi oluyorsunuz ama filmin ilerleyen anlarında sizi bir heyecan alıp götürüyor. Farklı bir üslupla kotarılmış kayda değer bir film. Kocanın karısına anlatamadıklarını bir roman üzerinden anlatma çabası...
Başarılı buluyorum....
Orjinal adı: Nocturnal Animals
Film ile ilgili bilgi alınabilir bir site: http://www.beyazperde.com/filmler/film-236498/
Susan Morrow, 19 yıl önce yazar eşi Edward Sheffield’ı terk eder. İkinci evliliğinde ise bir doktorun eşi olarak düzenli bir hayat sürmektedir. Bir gün posta kutusunda eski eşinin hiç yayımlanmamış olan ilk romanının taslağını bulur. Eski eş kendisinin fikrini sormaktadır. Susan, bir matematik profesörü olan eski eşi Tony’nin ailesi ile çıktığı bir yolculuğu anlatan "Noctural Animals" adındaki bu kitabı elinden bırakamaz. Kitabın kahramanı Tony’nin hayatı berbat bir hale geldikçe Susan da geçmişini hatırlayacaktır. Bu tehlikeli duygular onun geleceğini kemirecek ve hayatını değiştirecektir.
Austin Wright'ın 1993 tarihli "Tony ve Susan" romanından uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda A Single Man (2009) filminden tanıdığımız Tom Ford oturuyor. Senaryosunu da Ford'un üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda ise Amy Adams, Jake Gyllenhaal, Michael Shannon, Aaron Taylor-Johnson, Isla Fisher ve Armie Hammer gibi ünlü oyuncular yer alıyor.
İrfan'ın Yorumu:
İlk dakikalar biraz sıkılır gibi oluyorsunuz ama filmin ilerleyen anlarında sizi bir heyecan alıp götürüyor. Farklı bir üslupla kotarılmış kayda değer bir film. Kocanın karısına anlatamadıklarını bir roman üzerinden anlatma çabası...
Başarılı buluyorum....
25 Ocak 2017 Çarşamba
Acımasızlık Diz Boyu: Anthropoid
Filmin Adı: Anthropoid
Konusu: İkinci dünya savaşında üst düzey bir Alman'a yapılan suikast girişimi ve sonra olan olaylar
Konu ile ilgili bilgi alınacak yerler:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Reinhard_Heydrich
İrfan'ın Yorumu: İzledikten sonra pişman olmayacağınız bir 2. Dünya Savaşı filmi. Çekoslovakya ve Prag baş rollerde...
Tavsiye ederim...
Konusu: İkinci dünya savaşında üst düzey bir Alman'a yapılan suikast girişimi ve sonra olan olaylar
Konu ile ilgili bilgi alınacak yerler:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Reinhard_Heydrich
İrfan'ın Yorumu: İzledikten sonra pişman olmayacağınız bir 2. Dünya Savaşı filmi. Çekoslovakya ve Prag baş rollerde...
Tavsiye ederim...
Sen Kendi Cahiliyene Bak: İslam Öncesi Cahiliye ve Günümüzde Din Gerçeği
Kitabın Adı: İslam Öncesi Cahiliye ve Günümüzde Din Gerçeği
Yayınevi: İhtar Yayınları
Yazarı: Haşimi Rafsancani
Kitabı Bitiriş Tarihi: 22
Ocak 2017 Saat: 20.01 / İstanbul
İrfan'ın Notu:
İran'ın siyaset adamı Haşimi
Rafsancani birkaç gün önce Rabbine hesap vermek üzere dünya yolculuğunu terk
etti. Kendisinin İran devriminden sonra Türkiye'li müslümanların okuması için
yazdığı bir eser elime geçti. Ne diyor bu adam diye okuma ihtiyacı hissettim.
Kendisi İslam öncesi cahiliye döneminde yeryüzünün belli başlı ülkelerindeki
cahili yaşayışları ele almış. Japonya, Çin, Hindistan, İran, Arap Yarımadası
vs.
O zamanın cahiliyesini
"bu çok kötü bir cahiye" diye anlata anlata bitirememiş. Ama şu son
yıllarda İran'ın Suriye'li müslümanlar üzerindeki etkisini ve cahili bakış
tarzı sonucu ümmetten uzaklaşması ile ilgili herhangi bir kitabını ya da
demecini göremedik.
İran'daki bu kadar müslümanın
kanında onun da ne kadar payı var artık Rabbine verecek hesabını...
Biz de kendisini Rabbimize havale
ediyoruz. O ne yapacağını en iyi bilendir.
Kitap'tan Bazı Alıntılar
"Peygamberlerin bu
insanlığın onurunu yüceltmek, onları kula kulluktan kurtarıp, sadece Allah'a
kul yapmak gibi önemli görevleri olmuştur. Peygamberlerin yolundan giden
alimler, aydınlar ve sorumluluk sahibi müslümanlar da yaşadıkları toplumlarda
insanları cağdaş firavunların, nemrutların, emperyalistlerin tahakkümünden
kurtarmak için mücadele etmelidirler." (sayfa 7)
Bu kitabın önsözündeki bir
paragraf... Acaba kitabın önsözünü yazan şahıs Suriye'yi gördükten sonra
bugünkü İran için ne düşünür?
"Miladi VII. asrın
başlarında İran'ı ziyaret etmiş olan Çin asıllı gezgin Hevan Tisank şöyle der:
İranlıların evliliği çok karışık ve düzensizdir.
Örtünme geleneği, elit
tabakanın hanımları arasında yoğunlukla revaçtaydı. Fakat işçi ve çalışmak
zorunda olan alt tabakaya mensup kişilerin hanımları, örtünmeksizin erkeklere
katılır onlarla içiçe yaşardı ve İran'ın elit tabakası kadınlarının örtünme
geleneği müslümanlara geçti." (sayfa, 60)
Bu mudur yani. Örtünme
geleneği İran'lı elitlere aitmiş de (doğru olabilir tabi bu örtünme ile ilgili
tesbiti) oradan da müslümanlara geçmişmiş de... Yemezler...
"Manu şöyle diyor:
Kadın, şerefsizliğin ve alçak bir hayatın kaynağıdır. Kadından sakın. Vefalı
kadının, kocasına, tanrıya hizmet ediyormuş gibi hizmette bulunması gerekir.
Kadın, hayatı boyunca, babasının, kocasının ya da oğlunun egemenliği altında
olmak zorundadır. Kadın, kocasına ezilip büzülerek, tanrım, efendim, beyim gibi
kelimelerle hitap etmelidir. Uykuya yatmadan önce ayaklarını öpmelidir.
Kocasının emirlerini yapmayan, ona gereken saygıyı göstermeyen kadın, hayatının
geriye kalan kısmını çakal şekline girerek geçirir." (sayfa, 120)
Cahiliye döneminin kadına
bakış açılarından bir alıntı.
İlginçtir yazar bütün
toplumların cahiliyesini anlattığında kadın faktörünün hemen hemen hepsinde
aynı aşağılık varlık derekesinde olduğunu belirtmektedir.
Rabbime şükürler olsun kadını
olması gereken onurlu yerine koyduğu için.
"Tüccarlar ve kazanç
sahipleri, sosyal konumları açısından en alt tabakada bulunuyorlardı. Ancak
mali ve iktisadi durumları, çiftçiler ve işçilerden daha iyi bir durumdaydı.
Özellikle kuyumcular ve faizciler, halkın ihtiyaçlarını suistimal ederek
yaklaşık % 36 oranında ağır faizler alarak çok büyük servetler elde
ediyorlardı. Bu yüzden halkın şiddetli nefretini, kızgınlığını üzerlerine
çekiyorlardı. "Büyük hırsızlar kuyumculuk yaparlar" sözü, eski bir
Çin atasözüdür." (sayfa, 133)
Bu satırları okuduğumda ilk
önce zihnime yahudiler geldi.
Ne Olacak Bu Devlet Savaşı: Devlet Savaşı
Yayınevi: Yakın Plan Yayınları
Yazarı: Şamil Tayyar
Kitabı Bitiriş Tarihi: 22
Ocak 2017 Saat: 14.35 / İstanbul
İrfan'ın Notu:
Şamil Tayyar'ın birkaç
kitabını okudum. Gazeteci kimliğinin yanında şu an milletvekili olarak hayatını
sürdürmekte. Enteresan tesbitleri var. Dikkate alınması gereken bir yazar
izlenimi uyandırıyor. Açıkçası ben de onu takip etmeye çalışıyorum. Kendisinin
AK Parti milletvekili olması inandığı doğruları söylemesine engel teşkil
etmediği izlenimi uyandırıyor. Çünkü 15 Temmuz kalkışmasından önce uyarılarına
ben de şahit olmuş, tüm Türkiye gibi kimsenin darbe yapabileceği aklına
gelmemişti. Ama yazarımız hem televizyonda hem de birçok yerde bu tehlikeyi
anlatmaya çalışmıştı. Bizatihi Tayyib Baba'ya da bunları anlattığı kendi
yazdıkları ile bilinmiş oluyor. Katıldığınız ya da katılmadığınız yerler
olabilir. Yandaş gözüyle de belki bakabilirsiniz. Bende Antepli olması ayrı bir
negatiflik uyandırmıyor değil ama yine de kayıtsız kalmamanızda fayda var
derim..
Kitap'tan Bazı Alıntılar
“[Hakan] Fidan gergindi. Mit
yerleşkesine girdiğinde akşam ezanı henüz yeni okunmuştu. Görmez Hoca'dan
namazı kıldırmasını rica etti. O esnada bir MİT görevlisi telaşla namaz kılınan
salona geldi...." (sayfa, 39)
Bu sayede Laik Demokratik
Türkiye Cumhuriyeti devletinin en önemli kurumlarından birisinin müsteşarının
namaz kıldığı bilgisi de netleşmiş oluyor. İşin ilginç tarafı internette arama
yaptığınızda Hakan Fidan'ın umrede (hac da olabilir) çekilmiş bir fotoğrafının
fetöcüler tarafından imalı bir şekilde el bağlama şeklinden yola çıkarak onun
İrancı olarak yaftalanması çabalarında….
"Oysa Ak Parti'nin
Meclisten geçirdiği, 12 Eylül 2010 referandumuyla kabul edilerek yürürlüğe
giren Anayasa değişikliğiyle Genelkurmay Başkanı'nın Yüce Divanda
yargılanmasını hükme bağlamıştı. Ama olmadı.
Darbecilik görev suçu
değildir, Yüce Divanda yargılama sadece görev suçlarını kapsar, denilerek hukuk
çiğnenmişti ...
Paralel yapı Başbuğ modelini,
Fidan için de uygulamak istedi. Devamında sıra Erdoğan'daydı. Erdoğan
"terör örgütü lideri" olmak suçlamasıyla yargı önüne çıkarılacak, 27
Mayıs ve 12 Eylül örneğinde olduğu gibi tutuklanıp cezaevine konulacaktı."
(sayfa 155)
"Beyin Kontrolü: Örgüt
liderinin çok eski yıllara dayanan fantezisidir. Fertlerin zihni
şartlandırmayla örgüte daha bağlı hale geleceğini düşünen [Fetullah] Gülen, bu
görüşünü (Küçük Dünyam 12 Mart 1992) açıkça belirtmiştir: Vesveseye esas teşkil
edecek hususların doğmaması için, çok iyi beyin yıkamanın lüzumuna inanıyorum.
Baştan vesvese hiç doğmamalı. Veya doğarken hemen ölmeli. Bu mevzuda insanlar
şartlandırılmalı. İman şartlandırma demek değildir. Fakat imandan sonra bu
şartlandırma mutlaka yapılmalıdır. Fertler, inanca ters olan düşüncelere zerre
kadar dahi ihtimal vermemelidir. Her fert böyle şartlandırılmalıdır. Ve ben
bunun lüzumuna inanıyorum." (sayfa 252)
"Örgütün gayrihukuki
yollardan ulaştığı bilgiler Truecyrpt isimli şifreleme programları ile
dosyalanarak saklanmaktadır. Bu ticari bir program olup şifresinin çözülmesi
zordur." (sayfa 269)
Bu tür programın çözülmesi
zordur diyor sevgili yazar ve ümitvar olduğunu belirtiyor. Ben de buradan yorum
yapmıyorum tabi ki...
Tanıtım Bülteninden:
Türk milletini yüzyıllardır
aşikâr düşmanlıklarla yıpratmaya çalışanların yeni oyunu belliydi: Bizi kendi
değerlerimizi benimsemiş gibi görünenlerle, bizi bizimle aynı ruhu
taşıyormuşçasına davrananlarla vurmayı deneyeceklerdi. Öyle sabırla işleyecekti
ki bu plan belki başka asırlara sarkacaktı ihanetleri. Hırsları büyüktü,
emelleri de... Tek bir gücün yekdiğeriyle de savaşı değildi bu. Belki içte
devlet savaşıydı ama dışta gizli güçlerin mücadelesine ve alternatif bir Papa
önderliğinde yeni bir dünya düzeni kurma stratejisine dayalı büyük bir
komploydu. 15 Temmuz uluslararası çapta gizli hainliklerle devletin tüm
birimlerine, kurumlarına sızmış kimselerin ifşa edildiği bir milat oldu. Yeni
bir Millî Mücadelenin ilk adımı millet tarafından atıldı. Cemaatten terör
örgütü olmaya devşirilen bir süreçte tüm gerçek emeller ortaya serildi. Şamil
Tayyar "Devlet Savaşı"nda 15 Temmuz öncesindeki hesaplaşmaları, o
gece yaşananları, gündemi sarsacak bilgilerle ve tutuklanan komutanların
savcılığa verdikleri ifadeleriyle gün yüzüne çıkarıyor. Yeni süreçte farklı
grupların ele geçirmeye çalışacağı devlet mekanizması üzerindeki gizli planları
deşifre ediyor. Milli Derin Devlet olgusunun tartışılmaya açıldığı bugünlerde
iktidarı ele geçirmek için fırsat kollayan illegal yapıların anlatıldığı bu
kitap, darbeler tarihi için bir referans özelliği taşıyor.
11 Ocak 2017 Çarşamba
Reis Dedik Yürüdük: Reis'in Altı Saati
Yayınevi: Truva Yayınları
Yazarı: Haluk Özdil
Kitabı Bitiriş Tarihi: 7
Ocak 2017 Saat: 15.08 / İstanbul
İrfan'ın Notu:
Kitap 15 Temmuz 2016 darbe
kalkışması ile alakalı biraz da kurgu katarak roman haline getirilmiş bir
eser... O anları roman tadında okumak ayrıca heyecan verir diyorsanız
okuyabilirsiniz... Bir çırpıda giden kitaplardan...
Ama şu ana kadar bu temalı
kitaplar içerisinde en kayda değer olanı Mete Yarar'ınki...
Kitap'tan alıntı...
“Şimdi söyleyeceklerimi iyi
dinleyin, burada tüm rütbeleriniz sökülmüş durumdadır. Aranızda rütbe
ayrımı yok, hepiniz eşit durumdasınız. On binlerce subayın
arasından seçildiniz, tek ortak noktanız kutlu zaferimize inanmış olmanız…
Aklınıza iyice yerleştirin; bu birim orduda yok, siz yok hükmündesiniz…”
….
Yıllar öncesinden yaşama
geçirilen şeytani bir plan. Adım adım, “Geliyorum,” sinyalleri veren kanlı
darbenin ayak sesleri. Ve hedef tahtasına oturtulmuş bir Cumhurbaşkanı; Recep
Tayyip Erdoğan… Devleti saran ihanet çemberi, yerli ve yabancı işbirlikçiler.
Darbe öncesi yapılan alçakça planlar ve canları alınan isimsiz kahramanlar. O
kanlı gecenin içinde Marmaris, Ankara ve İstanbul’da yaşananları bir roman
tadında okurken şaşıracak, bazen üzülecek, bazen isyan edecek ve bazen de
sorgulayacaksınız…
4 Ocak 2017 Çarşamba
Güllü mü Yoksa Dikenli Yıllar mı: Abdullah Gül ile 12 Yıl
Yayınevi: Doğan Kitap
Yazarı: Ahmet Sever
Kitabı Bitiriş Tarihi: 2 Ocak 2017 / İstanbul / 21.34
İrfan'ın Notu:
Abdullah Gül iyi çevresi kötü
yaklaşımı siz de biliyorsunuz ki Fehmi Koru'nun bir aforizmatik çılgınlığından
alınmıştır.
Bana sakın aforizmatik
çılgınlık nedir diye sorayım da demeyim. Gidin bakın
Kitabı okuduğunuzda yazarın
Abdullah Gül'ü savunabilmek açısından bayağı bir çaba sarfettiği gözönünde
bulundurulmakla birlikte yaşadıkları birebir doğru ise cumhurbaşkanlığı döneminde
yabana atılamaz bir çaba içerisinde olmuş Abdullah Gül.
Bir döneme damgasını vurdu
denilebilir mi? Evet bence denilebilir. Çünkü 2007 dönemini iyi hatırlayan
bizler nasıl bir atmosfer içerisinde olduğumuzu yakinen biliyoruz.
Başörtüsünün nasıl bir öcü
olarak sunulduğu, insanların nasıl yalpaladığı, Sabih Kanadoğlu gibi hilkat
garibesi bir fikrin babasının nasıl sahiplenilip haksızlıklar yapıldığı dün
gibi... Unutmak ne mümkün...
Abdullah Gül'ün çabaları,
yumuşak üslubu vs. söylenecek çok şey var tabi ki. Ama ben size internetten
bulduğum kitapla ilgili bir değerlendirmeyi paylaşayım diyorum.
Kitap ile ilgili notlar
Bu siteyi ziyaret ettiğinizde
farklı bir bakış açısını görebileceksiniz...
Bununla beraber totalde
baktığınızda Recep Tayyib Erdoğan ile farklı kanaatleri paylaşsa da yazarın hep
Abdullah Gül tarafını tercih etmesi adaleti zedelemiş açıkçası.
Kınıyorum bu uygulaması
sebebi ile.
2 Ocak 2017 Pazartesi
İnsanı Bir Tek Sen mi Tanıdın Adler?: İnsanı Tanıma Sanatı
Kitabın Adı: İnsanı Tanıma Sanatı
Yayınevi: Tur Yayınları
Yazarı: Alfred Adler
Kitabı Bitiriş Tarihi: 31
Aralık 2016 / Cumartesi 22.04 / İstanbul
İrfan'ın Notu:
"İnsanı tanıma sanatının
gereği gibi üstesinden gelemeyişimizin en büyük sakıncalarından biri de,
hemcinslerimizle bir arada yaşamayı pek beceremememizdir. insanların
birbirlerini görmeden birbirleri önünden geçip gitmeleri, ne söylediklerini
anlamadan birbirleriyle konuşmaları, birbirlerinin karşısında yabancı gibi
dikildiklerinden aralarında bir türlü ilişki kuramayışları, yalnız geniş bir
toplum içinde değil, pek dar bir aile çevresinde bile bunu başaramayışları sık
sık üzerinde durulan önemli bir noktadır. çocuklarını anlamayan anne ve
babaların, beri yandan anne ve babaları tarafından kendilerini anlaşılmamış
gören çocukların yakınmalarından daha sık karşılaştığımız bir başka yakınma
gösterilemez...."
Kitabı okuduğunuzda -ki biraz
sıkıcı gelebilir, uyarayım- yazarın insan ilişkilerindeki sorunların temelini
çocuklukta aranmasını salık verip, bu noktada ebeveynlerin onlara karşı
tutumunda ve ilk eğitim kurumlarına bizi yönlendirmesinin öncelikli etkilerine
dem vuruyor. Bunlarla ilgili çarpıcı örnekler de sunuyor.
Fakat yazar din olgusunun
insan ilişkilerinde sanki hiç yokmuş ve problemlerin ana etkilerinden birisinin
de din olduğunu satır aralarında sunması insanı tedirgin etmiyor değil. Belki
kendi toplumunun o ortaçağ bataklığındaki din algısını bize örnek olarak
sunabilir ama böylesine uzman bir adamın din olarak sadece kendi hristiyan din
algısından bahsetmesi açıkçası banal kaçmış.
Oysa İslami referanslara, Hz.
Peygamber'in yaşamına ve toplumsal ilişkilerdeki çözüm yollarına baksa belki
bazı görüşleri değişebilir...
Buna rağmen gözlemci bir
yapıya sahip olan yazarımız konuları derli toplu izah etmesi ve çözüm için
diplere giderken yol gösterici tekliflerde de bulunması, bu tekliflerin yabana
atılır da olmaması okuyucunun dikkatini çekebilir.
Dediğim gibi biraz ağır psikolojik
okuma sizleri bekliyor...
Kitap ile ilgili İrfan'ın notları
"Bir ferdin hayatının
gayesini belirleyen şey, aşağılık, yetersizlik ve güvensizlik duygusudur."
(sayfa, 76)
"Erkek, kendi
üstünlüğünü yalnızca tabii bir durum olarak kabul edecek şekilde haklı göstermekle
kalmamış, aynı zamanda bu üstünlüğün kadınların aşağı bir seviyede olmasından
ileri geldiğini de iddia etmiştir. Kadınların aşağı bir seviyede olduğu görüşü
o kadar yaygındır ki, bütün ırklarda rastlanılan ortak bir özellik olarak
karşımıza çıkmaktadır." (sayfa, 137)
"Bir latin yazarı şöyle
diyor: Kadın, erkeğin yüzkarasıdır." (sayfa, 137)
Bu ve buna benzer notlar
kitapta bol bir şekilde görülecektir....
Alfred Adler Hakkında:
https://tr.wikiquote.org/wiki/Alfred_Adler
Bu internet sitesinde epey
bir malumat da mevcut
Bu da onunla ilgili bir not:
Çağdaş psikolojinin üç büyük
devinden biri ve bireysel psikoloji ekolünün kurucusu, Avusturyalı psikiyatr
Alfred Adler, "İnsanı Tanıma Sanatı"yla, geniş bir okur kitlesine
yöneliyor. Adler'in, bu yüzyılın başında, insanın ruhsal-fiziksel varlığına ve
yaşamdaki sorunlarına ilişkin yaptığı saptamalar, aradan geçen bunca yıla
karşın değerinden hiçbir şey yitirmeden anlalılığını ve yol göstericilik
işlevini koruyor. Adler'in bir dizi konferansından doğan bu yapıtın başlıca
ödevi, toplum içerisindeki etkinliğimizin içerdiği kusurları, bireylerin hatalı
davranışlarından yola koyularak anlamak, sözkonusu hataları göz önüne sermek ve
bireylerin toplum yaşamına daha iyi uyumlarını sağlamak şeklinde karşımıza
çıkıyor. Yapıt öte yandan, bireysel psikolojinin en temel ilkelerini ve insanı
tanımada bunların taşıdığı değeri, ortak yaşamda ve kişinin kendi yaşamını
kurmadaki önemini açıklamak amacı taşıyor. Adler, yaşamın, çağımızda pek de
göremediğimiz anlamını, gerçekten de bir sanatçı gibi ince ince işleyerek
ortaya koyuyor
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)