İrfan'ın Teknesi
mutlu olmak için sebep ara...
6 Temmuz 2024 Cumartesi
5 Temmuz 2024 Cuma
Bir kitaptan alıntı ...
Mümin öncelikle bütün haksızlıkların, kötülüklerin, ahlaksızlıkların, zulümlerin faili olan şahıslara karşı tavrını net bir şekilde belirtmeli, onların safında yer almaktan muhakkak surette kaçınmalıdır. Daha da önemlisi, bazı gizli hesaplar nedeniyle de onların yanında / safında görünmemelidir."
Kur'an ve Hayat
Celalettin Vatandaş
(73/10, 11) ...
3 Temmuz 2024 Çarşamba
14 Haziran 2024 Cuma
Dikkate değer bir değerlendirme diye not almışım: Erdoğan ve Cumhur İttifakı Çıkmazı
Yazı ile ilgili linki aşağıya bırakıyorum:
https://www.perspektif.online/erdoganin-cumhur-ittifaki-cikmazi/
30 Mayıs 2024 Perşembe
Dünya Hayatı mı Dediniz?
BİR ŞİİR
“Bu dünya yurdu, eziyet ve pislik yurdudur.
Yok oluş ve değişip duran haller yurdudur.
Sen onu her şeyi ile elde edecek olsan dahi;
Yine ondan muradını almaksızın öleceksin.
Ebediyyen yaşamak, aleyhine bir zarar olduğu halde;
Ebediyyen yaşayacağı umuduna kapılan kişi!
Saçların ağarır ve bu aklık ortaya çıkınca,
Şunu bil ki yaşlandıktan sonra yaşamakta bir hayır yok.”
(Kurtubi, IV, 508)
28 Mayıs 2024 Salı
Elif Abla'dan Çarpıcı Bir Yazı: Kim dindar olmak ister?
İrfan'ın Notu:
Bazı noktalara şerh düşsek de yazı genel itibari ile hem sarsıcı hem de ufuk açıcı. Beni etkileyen yazılardan birisi olması hasebi ile kayda değer buluyorum
https://www.karar.com/yazarlar/elif-cakir/kim-dindar-olmak-ister-1589340
Zweig'den alıntı çok çarpıcı:
"Bir ideolojiye, bir inanca zorla taraftar toplamak, sahte inançlar yaratır. Baskı propagandalarının parmak mengeli işkence yöntemleri, bir tarafa bağlı olanlar sadece dışsal ve sayısal olarak çoğaltılır. Bir dini zorla dayattığınız kimselerin gerçekten de yürekten inandıklarını asla iddia edemezsiniz."
İrfan'ın Yorumu: İşte batıda Hristiyanlığın zorla yaygınlaştırılmasının sonuçları ortada
İslam'ın doğal yayılım süreci de ortada.
Eğer batı stili olarak zorlama yöntemler uygularsanız, ötekini aşağılayarak işe başlarsanız sonuçlar iç açıcı olmuyor maalesef. En güzel örnek olarak Hz. Muhammed (sav) yerine başka önderler edinmeye ve yetmezmiş gibi onları da kutsallaştırmaya yönelik çabalar "İslam adına" da olmuş olsa bu İslam adına olmuş olmuyor maalesef.
19 Mayıs 2024 Pazar
Ne öngörüymüş be ...
Büyük ekonomist Necmettin Batırel'in büyük öngörüsü...
"Şundan emin olabilirsiniz: Dolar yıl sonunda 9,30 değil, 8,00 TL'nin altına düşecek ..."
İrfan'ın Yorumu: Susma hakkımı kullanıyorum ... (!)
18 Mayıs 2024 Cumartesi
Unutmadık seni ey güzel insan: Jacinde Ardern
28 Mart 2021 Pazar
Kendisi tüm müslümanların gönlüne taht kurmuş başarılı bir liderdi. Görevinden istifa etti. Fakat yine de unutulmadı. Onunla ilgili Işın Eliçin'in Karar gazetesinde yazdığı hem Yeni Zelanda hem de Jacinde Ardern ile ilgili bir yazısı. Kayıtlara geçsin.
https://www.karar.com/isin-elicin-orda-bir-umut-var-uzakta-1610608
"Yeni Zelanda Başbakanı Jacinde Ardern iktidara geldiği ilk gün, 2017’de, "Hükümet etme pratiğine iyiliği geri getirmek istiyorum; nezaketi ve diğerkâmlığı, başkalarına incelikli ve saygılı davranmayı…" demişti. Ardern sözünü tuttu ve icraatı ile güçlendirdi de. 5 milyon nüfuslu, küçük bir ülkenin lideri olmasına rağmen, tüm dünyada hayranlıkla izleniyor olmasının sebebi bu olsa gerek.
40 yaşındaki siyasetçi, ne Christchurch kentinde iki camide 51 kişinin öldüğü terör saldırısı (15 Mart 2019) ertesinde, ne de hâlâ devam eden koronavirüs salgınını bahane ederek, halkının yararını kendi yararı gibi gözetmekten vazgeçti.
Ardern vaat ettiği yönetim anlayışını katliam günü her partiden temsilcilerin yer aldığı bir heyetle Christchurch’e gidip kurban yakınlarıyla bir araya geldiğinde çok net ortaya koymuştu. Matem tutana saygısından başörtüsü takan Ardern, tek tek kurban yakınlarına sarıldı, hiç acele etmeden uzun uzun onları dinledi, taziyelerini iletti. Amerikalı Müslüman insan hakları savunucusu, yazar Qasim Rashid şöyle yazacaktı bu görüntüler sonrası duygularını: "Bir kamu görevlisinin bir trajedi karşısında bu kadar içten bir şefkat ve sevgiyle davrandığını neredeyse ezelden beri görmemiştik. Dünyadaki siyasetçiler Başbakan Jacinda Ardern’i izleyip insanlık için yanıp tükenen yüreğinden ders çıkarmalı."
7 Kasım 2023 Salı
Yak, her tür kitabı yak: Fahrenheit 451
Kitabın adı: Fahrenheit 451
Yazarı: Ray Bradbury
Yayınevi: İthaki
Çeviren: Dost Körpe (Bu nasıl bir isim soyisim?)
İrfan der ki:
Evet kitap distopik bir kitap. Evet kendi türünün önemli bir
eseri…
Ve kitapların yakılması üzerine kurgulanmış, kitap okumanın,
kitapların önemini anlatan bir eser. Tamam da kitapta dini motifler ve kutsal
kitap olarak Yahudilerin Tevrat’ı yer alırken, Hristiyanların İncil’i yer
alırken ki bunlar da tahrif edilmiş olduğu bilinen bir gerçek neden ilk âyeti “OKU”
olan İslâm’ın kutsal kitabına herhangi bir referans verilmez? Bu iki yüzlülüğü
neden yazar da okuyucusuna yansıtır? Hangi dünyada yaşamış yazar? Sağında
solunda hiç mi Müslüman varlık ve İslâmi herhangi bir motif bulamamış? Eğer
herhangi bir dini motif yer almamış olsaydı bu tür bir eleştiride bulunmazdım.
Ama gel gör ki kitapta Kur’an-ı Kerim hariç hem diğer dini kitap ve kültürel
dokunmalar var hem de edebiyatın önder şahsiyetlerine göndermeler var…
Günümüzde (Kâsım 2023) Gazze’de sözüm ona demokrat, insancıl
olanların yaptıkları katliamda kitap yerine canlı canlı insanlar yakılıyor ve
dünya muktedir hükümetleri ki bunlar da hümanizmin öncüleri güya… Bu işgalci zâlim,
katil, gaddar İsrâil’in arkasında yer alma gafletinde bulunuyorlar.
Yazar distopik bir dünyada kitap yakılmasından söz ediliyor
oysa gerçek hayatta ve günümüzde insanlar diri diri bombalar altında yakılıp kül
ediliyor. Bunların önemli bir kısmı (son rakamlarda % 67) kadın ve çocuk. Kitabı
başarılı ama yazarını da bir o kadar da samimiyetini sorgulayıcı bulduğumu belirtmek
isterim.
Bu arada üşenmedim 451 fahrenheitin kaç derece yaptığını da
buldum:
451 fahrenheit, 232.77 santigrat eder.
Son bir not: Bu arada bu kitabın iki filmi de yapılmış.
Birisi çok eski diğeri ise HBO yapımı 2018 yılına ait.
Yapay Zekâ ARIA der ki:
Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451 kitabı, distopya türünde önemli bir eserdir.
Fahrenheit 451, Ray Bradbury tarafından 1953 yılında yazılmış bir bilim kurgu romanıdır. Kitap, gelecekteki totaliter bir toplumda geçer. Baş karakterimiz olan itfaiyeci Guy Montag, kitap yakma görevini yerine getiren bir itfaiyecidir. Ancak, bu toplumda kitaplar yasaklanmış ve yakılmaktadır. Kitaplar ve düşünce özgürlüğü tehlike arz ederken, televizyon ve diğer eğlence araçlarıyla toplumun büyük bir kısmı sürüklenmektedir.
Fahrenheit 451, kitapların değerini, bilginin gücünü ve düşünce özgürlüğünün önemini vurgulayan bir eleştiri sunar. Bradbury, teknolojinin aşırı kullanımının insanları duyarsızlaştırdığı ve gerçek bağlantıları yok ettiği bir dünya tasvir eder. Kitapta, kitap yakan itfaiyecilerin görevlerine sadık kalmalarına rağmen, Montag gibi bazı karakterler kitapların önemini keşfederek sisteme karşı gelmeye başlar.
Fahrenheit 451, anlatımı ve kurgusuyla dikkat çeker. Bradbury'nin dil kullanımı sürükleyici ve şiirseldir. Kitap, distopya türünün klasiklerinden biri olarak kabul edilir ve toplumun kitaplara, bilgiye ve düşünceye olan tutumunu sorgular.
Bradbury, Fahrenheit 451 ile okuyuculara bilgiye erişim ve düşünce özgürlüğünün önemini hatırlatırken, teknolojinin aşırı kullanımının bireyleri nasıl etkileyebileceğini gösterir. Kitap, insan doğasının temel bir parçası olan okuma ve düşünce özgürlüğüne vurgu yaparak, toplumsal eleştiriler sunar.
Fahrenheit 451, edebi değeri ve çağdaş toplumun sorunlarını
ele almasıyla önemli bir eserdir. Kitap, okuyuculara düşünme, sorgulama ve
özgür düşünceye dair derin bir etki bırakabilir.
25 Ekim 2023 Çarşamba
24 Ekim 2023 Salı
Hastasın, Hasta: HASTA TOPLUMLAR
Kitabın adı: Hasta Toplumlar
Yazarı: Robert B. Edgerton
Yayınevi: Buzdağı
Kitap ile ilgili internette bulduğum bir yayını paylaşmadan önce kendi yorumumu yapayım müsaade ederseniz:
İrfan'ın Yorumu: Zaman Kaybı
Hasta Toplumlar
Kitabı Neler Vâât Ediyor?
Kendi toplumumuz
dahil bütün toplumlarda bir kültürün barındırdığı gelenek ve görenekler genelde
eleştiriden uzaktır. İnsanlar kültürleri karşılaştırmayı sevmezler çünkü bir
kültür var olmuşsa ve olmaya da devam ediyorsa, bu kültürün barındırdığı
gelenek ve görenekler oturmuştur, köklüdür ve insanlar memnundur diye
düşünülür. İşte bu noktada Robert Edgerton devreye giriyor ve antropolojide
kültürel görecilik olarak yerleşmiş bu kavrama karşı çıkıyor. Kültürler
değerlendirilebilir mi? Toplumlar patolojik olarak nitelenebilir mi? Yani bir
topluma hasta gibi sıfatlar kullanılabilir mi? İşte bu, Hasta Toplumlar
kitabının meydan okuması. Ortaya koyduğu kanıtları çürütmek için göreciler çok
zorlanacağa benziyor.
Kitap sekiz bölümden
oluşuyor. 1 ve 2. bölümde yazar, halk toplumlarının hep refah içinde ve
hayatlarından memnun oldukları yerleşmiş kalıbına karşı çıkıyor ve
antropolojinin ana kavramlarını çokça adından bahsedilen antropologların
yorumlarını da ekleyerek bizlere fazlasıyla zengin bir ziyafet sunuyor. Çeşitli
ilkel toplum uygulamalarından oldukça ilginç örnekler veriyor.
3. bölümde Türkçe
karşılığı bozuk uyum olarak değerlendirebileceğimiz maladaptasyon kavramı
üzerine yoğunlaşıyor. Maladaptasyonu en ince ayrıntısına kadar tanımlıyor.
Ayrıca bu bölümde evrimsel biyolojiden örnekler vererek kültürel evrimleşmeden
bahsedip Tazmanyalıların bilmediğimiz birçok yönünü ortaya koyuyor. 4. bölümde
tanımlanan maladaptif uygulamaları çocuklar ve kadınlar açısından
değerlendiriyor. Burada verilen örnekler arasında Aztekler, Zulular,
Asenteliler, Eskimolar gibi toplumların uygulamalarına gerçekten
şaşıracaksınız.
5. bölüm ilkel
toplumların tıbbi inanç ve uygulamalarını içermektedir. Kehanetten büyücülüğe,
tedavilerden ortalama yaşam sürelerine kadar birçok önemli konuda bilgi sahibi
olacaksınız. Aslında kitap her ne kadar ilkel toplumları anlatsa da günümüzdeki
uygulamaların da maladaptif potansiyelleri üzerinde durmaktadır. Bu bölümdeki
Afrikalı kabilelerin ne hastalıklarda neden muzdarip oldukları, anne sütünden
mahrum bırakılan bebeklerden akıl hastalığına kadar çok çeşitli örnekler bulabileceğiniz,
üstünde düşünebileceğiniz bir bölüm. 6. bölüme kitabın can alıcı bölümü
diyebiliriz. Çinli kadınların ayak bağlama geleneğinden Hinduların dul
kadınları yakmasına kadar birçok uygulamayı roman tadında okuyacaksınız.
7. bölüm kültürlerin
yok olmasını anlatmaktadır. Yok olmuş toplumların hangi aşamalardan geçtikleri,
neden yok oldukları önce Kızılderililerden başlayarak anlatılmıştır. 8. bölümde
insanların neden rasyonel davranışlar sergilediği veya sergilemediği konusu ele
alınmış ve çarpıcı sonuç yazısıyla bitirilmiştir.
Aslında kitap sadece
ilkel düzen efsanesine değil, bozuk uyum olan tüm toplumlara meydan okuyor.
Kitabın giriş cümlesi: Tüm toplumlar hastadır ancak bazıları daha
hastadır. Robert Edgerton’la egzotik bir yolculuğa çıkmak ister misiniz?
Sosyolojik olguları canlı kanlı örneklerle dinlemek ister misiniz? Ya da
mantıklı karar vermek istemez misiniz? O zaman bu kitabı okumanızı şiddetle
tavsiye ediyorum.
///
23 Ekim 2023 Pazartesi
Gazze'deki katliamı yaşarken: İNSANIN HİKAYESİ
Kitabın adı: Taş Devrinden Bugüne Tarihimiz: İNSANIN HİKAYESİ
Yazar: James C. Davis
Çeviren: Barış Bıçakçı
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İrfan'ın yorumu:
Kitabı okumayı bitirmeye yakın Gazze'de meydana gelen olaylar herkesi olduğu gibi beni de şok etti. Fakat kitabı bitirdiğimde insanlık tarihinin geldiği şu anki noktada yer alan teknolojik gelişmeler, tıp alanında yapılan atılımlar, sanayi devriminin getirdiği yenilikler, vs. insanı umutlandıran şeyleri görürsünüz.
Öte yandan aynı kitaba baktığınızda tarih boyunca insan denen ırkın nasıl bir vahşiliğe sahip olduğunu, o vahşiliğin zirvelerinin kayıt altına alınmışları dahi ne kadar vahşi bir ırka sahip olduğumuzu da gösteriyor maalesef.
Ve yıl 2023, tüm dünyanın gözleri önünde soykırıma maruz kalmış bir kavmin insanların gözü önünde başka bir insan toplumunu soykırımla cezalandırmasını televizyonlarımızın başında üzülerek ve nefretle izliyoruz.
Hiç mi akıllanmaz bu insanlık?
Hiç mi ders almaz geçmişten?
Hiç mi utanmaz bu yapılanlara?
Kitapta Moğolların yaptıkları inanılmaz vahşilik, 1. Dünya Savaşı ve 2. Dünya Savaşı'ndaki açgözlülük ve teknolojiyi de ele geçirdikten sonraki vahşilik kabul edilebilir değil.
Birleşmiş Milletler'in ve Avrupa Birliği'nin kurulması ile insanlık belli bir medeniyet çizgisine geldiğini, insan hak ve özgürlüklerin belli kriterler çerçevesinde kayıt altına alındığı günümüzde yaşadığımız bu vahşilik kelimelerle anlatılamaz hale geldi maalesef.
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar bu olsa gerek.
Kitap, bazı soru işaretleri barındırsa da yine de hacmi itibari ile kısa bir süre içinde okunup bilgi sahibi olacak donelere sahip.
Şimdi de Yapay Zeka'nın kitap ile ilgili değerlendirmesini sunuyorum:
BARD DER Kİ:
James C. Davis'in "İnsanın Hikayesi" kitabı, insanlığın evriminden günümüze kadar olan tarihini, geniş bir bakış açısıyla ele alan bir eserdir. Kitap, 10 ana bölümden oluşmaktadır ve her bölümde farklı bir tema işlenmektedir.
Kitabın en önemli özelliklerinden biri, tarihsel olayların basit ve anlaşılır bir dille anlatılması ve okuyucuların ilgisini çekecek şekilde sunulmasıdır. Davis, tarihsel olayların arka planını ve nedenlerini ayrıntılı bir şekilde ele alarak, okuyucuların olayları daha iyi anlamalarını sağlamaktadır.
Kitap, insanlığın evrimi, ilk yerleşik toplumlar, imparatorluklar, ulus devletler ve modern dünya gibi önemli konuları kapsamakta ve okuyuculara geniş bir perspektif sunmaktadır. Davis, kitabında farklı kültürlerden ve dönemlerden örnekler vererek, insanlığın ortak deneyimlerini vurgulamaktadır.
Kitabın bir diğer önemli özelliği, insanlığın ilerlemesinin hem olumlu hem de olumsuz yönlerini ele almasıdır. Davis, insanlığın bilim, teknoloji ve sanat alanındaki başarılarını vurgulamakla birlikte, savaşlar, soykırımlar ve çevre sorunları gibi olumsuz gelişmeleri de göz ardı etmemektedir.
"İnsanın Hikayesi", tarihe ilgi duyan herkes için okunması gereken bir eserdir. Kitap, insanlığın geçmişini ve günümüzü daha iyi anlamamıza yardımcı olacak önemli bilgiler sunmaktadır.
Kitabın bazı olumlu yönleri şunlardır:
- Tarihsel olayların basit ve anlaşılır bir dille anlatılması
- Tarihsel olayların arka planının ve nedenlerinin ayrıntılı bir şekilde ele alınması
- İnsanlığın evrimi, ilk yerleşik toplumlar, imparatorluklar, ulus devletler ve modern dünya gibi önemli konuların kapsamlı bir şekilde ele alınması
- Farklı kültürlerden ve dönemlerden örnekler verilmesi
- İnsanlığın ilerlemesinin hem olumlu hem de olumsuz yönlerinin ele alınması
21. Yüzyıl. Tarih: 2023 İNSANLIĞIN BİTİĞİNİN RESMİDİR
Gazze: İnsanlığın Yerle Bir Olduğunun Belgesi
7 Ekim'de HAMAS'ın operasyonuyla başlayan süreçte işgalci İsrail terör devletinin başlattığı Gazze'ye havadan, karadan ve denizden bombalamalar sivillerin özellikle kadın ve çocukların çok hazin bir şekilde hayattan koparılması ile vahşice devam ediyor.
İnsanlık ve medeniyet adına söylenebilecek hiçbir söz kalmadı.Batı o övündüğü insanlık değerlerini ayaklar altına almanın rezilliği ile vicdanlı insanların karşısında olmaya devam ediyor. Farklı din ve ırklara mensup vicdanlı insanların Gazze'deki insanlık dramına karşı ayağa kalkıp isyanları maalesef hâlâ sonuç verebilmiş değil. İsrail işgalci güçlerinin hükümetinin başı Netanyahu ve kanı bozuk taraftarları hiçbir değer tanımadan vahşice saldırdıkça saldırıyor. Sözümona süper devletler güç sarhoşluğu içinde bu alçaklara desteklerini en güçlü bir şekilde veriyor.
Haber kanallarını izlediğinizde, sosyal medyayı takip ettiğinizde insanlıktan çıkmışlığın resimlerini ve belgelerini doyasıya görebilirsiniz.
İnsanlık için bu kadar yol almış medeniyetlerin, ilkelerin, insan haklarının kayıt altına alınarak şu yeryüzünde gelişmiş ve huzur getirmesi beklenirken, açgözlülük, kin, kana susamışlık ve daha birçok hayvanların dahi sahip olmadığı şeytani vasıfların bugün gözümüzün içine sokulurcasına evlerimize girmesi içler acısı bir durum.
Müslümanlar inançları gereği bunlara bir cevap bulabilirler.
Fakat hiçbir şey medeni ve vicdan sahibi insan ırkının bu kadar alçalabilmesini meşru gösteremez.
Yazık. Yazık oldu...
Söylenecek söz, ifade edilebilecek kelimeler yetersiz.
... "SON" böyle bir şey demek ki...
3 Ekim 2023 Salı
Onu değil: BENİ SEÇ
Kitabın adı: Beni Seç
Yazarı: Tess Gerritsen / Gary Braver
Çeviren: Özge Onan
Doğan Kitap
iRFAN'IN YORUMU:
Tess ablanın ilk kitabını okumuş bulunuyorum. Başarılı bulduğumu söylemeliyim. Sonunun tahmini konusunda yanıldığımı kabul etmekle birlikte kitabın ortalarında sanki bir tık tahmin eder gibi oldum ama en nihayetinde kabul etmek gerekir ki yanlış tahminde bulunmuşum. Bu da yazarın başarılı olduğunu bana göstermiş oluyor.
Bir günde okuyup şap şup bitirdiğim bir kitap oldu. Tess ablayı okumaya devam diyorum başka da bir şey demiyorum...
Tess abla serisinin devamı gelecek gibi duruyor. Bu yüzden blogumda Tess abla etiketi ile kendisine merhaba diyorum.
KİTAP HAKKINDA:
Tess Gerritsen ve Gray Braver’dan kusursuz bir işbirliği… Geçmişle bugün arasında gidip gelen, ifşalarla dolu, baştan çıkarıcı bir roman. The Wall Street Journal
Büyüleyici bir suç romanı. Gerritsen ile Braver’ın usta hikâye anlatıcılığı tüm netliğiyle karşımızda. Karin Slaughter
Üniversite son sınıf öğrencisi Taryn Moore’un cesedi yaşadığı apartmanın önünde bulunur. Görünüşe göre, dairesinin balkonundan atlayarak intihar etmiştir. Olay yerine gelen dedektif Frankie Loomis’in içgüdüleri bu genç ve güzel kadının ölümünün ardında başka gerçekler olduğunu söyler.
Dedektif Loomis’in soruşturması onu üniversite profesörü Jack Dorian’a ulaştırır. Taryn büyük hayranlık duyduğu hocasıyla bir ilişki mi yaşamıştır? İddialı ve hatta tehditkâr bir genç kadın olan Taryn’in ölümüyle Jack’in ilgisi var mıdır?
Frankie art arda sırları ortaya çıkarırken Jack’in bir şeyler sakladığı kesinleşir. Yalan söyleyen Jack aynı zamanda soğukkanlı bir katil midir?
BARD'IN YORUMU:
Tess Gerritsen'in "Beni Seç" kitabı, bir üniversite öğrencisi olan Taryn Moore'un intiharının ardındaki gizemi çözmeye çalışan dedektif Frankie Loomis'in hikayesini anlatıyor.
Kitap, Taryn'in cesedinin bulunduğu gün başlıyor. Frankie, Taryn'in dairesinin balkonundan atlayarak intihar ettiğine inanıyor, ancak bazı detaylar onu şüphelendiriyor. Taryn'in intihar notunun sahte olması, dairesinin içinde ve dışındaki bazı kanıtların uyuşmaması ve Taryn'in geçmişinde bazı karanlık sırların olması, Frankie'nin aklında soru işaretleri yaratıyor.
Frankie, Taryn'in geçmişini araştırırken, onun zengin bir ailenin kızı olduğunu, mükemmel bir öğrenci olduğunu ve başarılı bir geleceği olduğunu öğreniyor. Ancak Taryn'in bu kusursuz görünen hayatının arkasında, bazı karanlık sırların gizlendiği ortaya çıkıyor. Taryn'in ailesi, arkadaşları ve eski sevgilisi ile yaptığı görüşmelerden, Taryn'in zor bir çocukluk geçirdiği, ailesinin baskısı altında olduğu ve aşk hayatında da sorunlar yaşadığı anlaşılıyor.
Frankie, Taryn'in ölümünün arkasındaki gizemi çözmeye çalışırken, kendisini bir cinayet soruşturmasının ortasında bulur. Taryn'in ölümünün intihar değil cinayet olduğunu kanıtlamak için delil ararken, kendi hayatını da tehlikeye atar.
"Beni Seç", Tess Gerritsen'in polisiye-gerilim türünde yazdığı başarılı bir kitap. Kitap, sürükleyici bir hikaye, merak uyandıran bir kurgu ve iyi karakterler içeriyor. Gerritsen, Taryn'in ölümünün arkasındaki gizemi çözerken okuyucuyu da merak içinde bırakıyor. Kitap, son sayfaya kadar okuyucunun ilgisini canlı tutmayı başarıyor.
Kitabın bazı olumlu yönleri şunlardır:
- Sürprizlerle dolu bir hikaye
- Merak uyandıran bir kurgu
- İyi karakterler
Kitabın bazı olumsuz yönleri şunlardır:
- Bazı detaylar biraz zorlama
- Sonu biraz aceleye gelmiş
Genel olarak, "Beni Seç" polisiye-gerilim türünde yazılmış başarılı bir kitap. Kitap, sürükleyici bir hikaye ve merak uyandıran bir kurgu ile okuyucuyu tatmin ediyor.
25 Eylül 2023 Pazartesi
Küllerin Günü / Ama ne gün be !
Kitabın adı: Küllerin Günü
Yazarı: Jean Christophe Grange
Yayınevi: Doğan Kitap
Çeviren: Tankut Gökçe
BARD DER Kİ:
Jean-Christophe Grange'nin "Küllerin Günü" adlı romanı, yazarın "Komiser Niemans" serisinin üçüncü kitabıdır. Roman, kurt Komiser Niemans ve ortağı Ivana'nın, Fransa'nın ıssız bir bölgesindeki bir şapelin yıkılmasıyla başlayan cinayet soruşturmasını konu alıyor.
Roman, Grange'nin ustaca kurgusu ve sürükleyici anlatımıyla dikkat çekiyor. Yazar, okuyucuyu hızla olayların içine çekerek, merak duygusunu sürekli canlı tutuyor. Romanın olay örgüsü, beklenmedik gelişmelerle dolu ve sonuna kadar okuyucuyu şaşırtmayı başarıyor.
Romanın karakterleri de oldukça başarılı bir şekilde işlenmiş. Komiser Niemans, karanlık geçmişi ve gizemli kişiliğiyle yine ilgi çekici bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Ivana ise, Niemans'ın aksine, daha sıcak ve samimi bir karakter. İkilinin uyumlu işbirliği, romanın en önemli özelliklerinden biri.
Romanın teması, insanın doğasındaki karanlık tarafa odaklanıyor. Grange, cinayetin arkasındaki sırrı çözmeye çalışan Niemans ve Ivana'nın, aynı zamanda kendi içlerindeki karanlık tarafla da yüzleşmek zorunda kaldıklarını gösteriyor.
Sonuç olarak, "Küllerin Günü", Grange'nin en iyi romanlarından biri olarak değerlendirilebilir. Ustaca kurgusu, sürükleyici anlatımı ve başarılı karakterleriyle, polisiye ve gerilim türünde okuyucuları tatmin edecek bir eser.
Romanın olumlu yönleri şunlardır:
- Ustaca kurgu
- Sürükleyici anlatım
- Beklenmedik gelişmeler
- Başarılı karakterler
- Derinlikli tema
Romanın olumsuz yönleri şunlardır:
- Bazı okuyucular için sonu biraz klişe gelebilir.
Genel olarak, "Küllerin Günü", Grange'nin hayranlarını memnun edecek, kaliteli bir polisiye gerilim romanı.
İrfan'ın yorumu: BARD çıktı mertlik bozuldu. Tam istediğim kalitede bir değerlendirme sunmamış bu yapay zeka. Eeee bu kadar kusur olacak değil mi? Bunanla birlikte kitabı Serdar'ın beğenmediğini gördüm. Ben de bu sebepten biraz hızlandırılmış versiyon ile okumaya çalıştım. Katili yine tahmin edebildim sonuçlarını az buçuk yine öngörebildim. Grange'nin kitaplarında bir durgunluk olabilir. Biraz daha farklı hale getirmesini tavsiye ediyorum.
12 Eylül 2023 Salı
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
KİTABIN ADI:
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat
ÇEVİREN:
Mahmure Kahraman
YAYINCI:
İş Bankası Yayınları
TARİH:
01/09/2023
BÖYLE BUYURDU BARD:
Stefan Zweig'ın "Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat" adlı kısa öyküsü, 1927 yılında yazılmış ve ilk olarak Almanca olarak yayınlanmıştır. Öykü, Riviera'da tatil yapan bir ailenin bir gece ansızın ortadan kaybolan 33 yaşındaki kızı Henriette'in hikâyesini anlatır.
Öykü, iki ana bölümden oluşur. İlk bölümde, anlatıcımız, pansiyonda kalan diğer konuklar ile Henriette'in ortadan kaybolması hakkında konuşur. Konuklar, Henriette'i yargılamaya ve onu bir alçak olarak görmeye başlarlar. Ancak anlatıcımız, Henriette'in masum olduğuna inanır ve onu savunur.
İkinci bölümde, anlatıcımız, masada oturan yaşlı ve zarif bir İngiliz hanımefendi ile tanışır. Hanımefendi, anlatıcıya gençliğinde, bundan tam 24 yıl önce, başından geçen unutulmaz bir 24 saatin hikâyesini anlatmaya başlar.
Hanımefendinin anlattığı hikâye, Henriette'in hikâyesi ile paralellik gösterir. Her iki hikâyede de, evli bir kadın, bir gece aniden bir yabancıyla birlikte olur. Bu olay, her iki kadının hayatını da kökünden değiştirir.
"Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat", insan ruhunun karanlık ve içgüdüsel yönlerini keşfeden bir öyküdür. Öykü, tutku, pişmanlık ve kefaret gibi temaları ele alır.
Öykü, Stefan Zweig'ın ustalıklı anlatımıyla oldukça sürükleyicidir. Zweig, karakterleri ve olayları o kadar ustalıkla tasvir eder ki, okuyucu kendini öykünün içinde bulur.
Öykü, aynı zamanda, dönemin toplumsal değerlerini ve kadına bakış açısını da eleştirel bir şekilde ele alır. Zweig, öyküde, evliliği ve kadın cinselliğini tabu olarak gören topluma bir meydan okuma yapar.
Genel olarak bakıldığında, "Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat", Stefan Zweig'ın en iyi kısa öykülerinden biridir. Öykü, insan ruhunun derinliklerine inen ve okuyucuyu düşündüren bir eserdir.
Öykü ile ilgili bazı olumlu ve olumsuz yorumlar şunlardır:
Olumlu yorumlar:
- Sürükleyici bir hikâye: Öykü, oldukça sürükleyici ve merak uyandırıcıdır. Okuyucu, olayların nasıl gelişeceğini merakla bekler.
- Güçlü karakterler: Öyküde, Henriette ve yaşlı İngiliz hanımefendi gibi güçlü karakterler yer alır. Bu karakterler, okuyucunun empati kurmasını sağlar.
- İncelemeli bir bakış açısı: Öykü, insan ruhunun karanlık ve içgüdüsel yönlerini inceliyor. Bu yönleri, oldukça gerçekçi ve çarpıcı bir şekilde yansıtıyor.
Olumsuz yorumlar:
- Sonu biraz tahmin edilebilir: Öykü, sonu biraz tahmin edilebilir. Ancak bu, öykünün genel kalitesini olumsuz etkilemiyor.
- Bazı sahneler biraz rahatsız edici olabilir: Öyküde, cinsellik içeren bazı sahneler yer alıyor. Bu sahneler, bazı okuyucuları rahatsız edebilir.
Sonuç olarak, "Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat", Stefan Zweig'ın en iyi eserlerinden biridir. Öykü, sürükleyici bir hikâye, güçlü karakterler ve incelikli bir bakış açısı ile öne çıkıyor.
İRFAN'IN YORUMU:
Bard her ne kadar olumsuz yönler diye başlık açsa da kendisine katılmıyorum. Yürü git diyorum. Boş yapma Bard diyorum.
11 Eylül 2023 Pazartesi
MERMER ADAM ( ? )
YAZAR:
Jean-Christophe Grange
KİTABIN ADI:
Mermer Adam
ÇEVİREN:
Tankut Gökçe
YAYINCI:
Doğan Kitap
TARİH:
11/09/2023
BARD DER Kİ:
Jean-Christophe Grange'nin Mermer Adam kitabı, 1939 yılında Berlin'de geçen bir polisiye romanıdır. Kitap, Reich'ın ileri gelenlerinin eşlerinin vahşice öldürülmesi üzerine kuruludur. Gestapo subayı Franz Beewen, öldürülen kadınların psikiyatrı Simon Kraus ve aristokrat psikiyatr Minna von Hassel, bu cinayetleri çözmek için bir araya gelirler.
Kitap, sürükleyici bir olay örgüsüne ve güçlü karakterlere sahiptir. Grange, Nazi Almanyası'nın karanlık ve baskıcı atmosferini ustaca yansıtmıştır. Cinayetlerin ardındaki sır perdesini aralamak için verilen mücadele, okuyucuyu son sayfaya kadar heyecanlandırmaktadır.
Olumlu yönler:
- Sürükleyici olay örgüsü
- Güçlü karakterler
- Nazi Almanyası'nın karanlık atmosferinin başarılı bir şekilde yansıtılması
Olumsuz yönler:
- Bazı karakterlerin gelişiminde eksiklikler
- Sonu biraz tahmin edilebilir
Genel değerlendirme:
Mermer Adam, polisiye roman türünde başarılı bir eserdir. Grange, bu kitabında, 1939 yılında Berlin'de işlenen gizemli cinayetleri, sürükleyici bir olay örgüsü ve güçlü karakterler eşliğinde anlatmıştır. Kitap, Nazi Almanyası'nın karanlık ve baskıcı atmosferini de başarılı bir şekilde yansıtmaktadır.
Kitabın olumlu yönleri arasında sürükleyici olay örgüsü ve güçlü karakterleri sayılabilir. Grange, cinayetleri çözmek için verilen mücadeleyi, okuyucuyu son sayfaya kadar heyecanlandıracak bir şekilde anlatmıştır. Kitaptaki karakterler de iyi bir şekilde işlenmiştir. Franz Beewen, Simon Kraus ve Minna von Hassel gibi karakterler, okuyucunun ilgisini çekecek şekilde oluşturulmuştur.
Kitabın olumsuz yönleri arasında bazı karakterlerin gelişiminde eksiklikler ve sonun biraz tahmin edilebilir olması sayılabilir. Örneğin, Franz Beewen karakterinin gelişiminde, geçmişi ve motivasyonları hakkında daha fazla bilgi verilebilirdi. Ayrıca, sonu biraz tahmin edilebilirdi. Ancak, bu olumsuz yönler, kitabın genel başarısını engelleyebilecek nitelikte değildir.
Sonuç olarak, Mermer Adam, polisiye roman türünde başarılı bir eserdir. Grange, bu kitabında, 1939 yılında Berlin'de işlenen gizemli cinayetleri, sürükleyici bir olay örgüsü ve güçlü karakterler eşliğinde anlatmıştır. Kitap, Nazi Almanyası'nın karanlık ve baskıcı atmosferini de başarılı bir şekilde yansıtmaktadır.
İRFAN DER Kİ:
Bard'a katılıyorum. Nazi Almanya'sının o dönemini iyi tasvir etmesi yetmez aynı zamanda duyguyu da çok daha iyi vermesi gerekirdi. Özellikle ölüme gönderilen insanların iç dünyasını yansıtmada yetersiz kaldığını düşünüyorum.
23 Ağustos 2023 Çarşamba
“İçte tutulan gözyaşları akıtılanlardan daha acıtıcıdır.” / KORKU
YAZAR:
Stefan Zweig
KİTABIN ADI:
Korku
ÇEVİREN:
İlknur İgan
YAYINCI:
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
TARİH:
22/08/2023
NOTLAR:
Ne zaman korkarız? Bir çığlığın kulak tırmalayıcı sesini duyduğumuzda mı? Ya da hiddetle bakan bir çift gözü üzerimizde hissettiğimizde mi? Belki de “korku” bu kadarla tanımlanamayacak, anlık bir histen daha fazlasıdır. Ne zaman mı? Sevilmemek, anlaşılamamak, var olamamaktan, en beteri de izi üstümüzde kalmış utanç verici bir sırrın arsız kelimelerinden korktuğumuzda…
“İçte tutulan gözyaşları akıtılanlardan daha acıtıcıdır.”
Irene, evli, çocukları olan, varlıklı bir kadın. Tam da hikayenin bitip, okuyucunun kapağı kapattığı, mutlu olması gereken yerde belki de. Mutlu mu peki? Hayır. Bazen sıradanlıktan, emeksiz gelinen yerden daha çok rahatsız eden bir şey yoktur insanı. Zirveye ulaşsa da ardını arar, başka maceraların, heyecanların hevesini duyar içinde. Nereye koştuğunu bilmeden hiç geçmediği o tozlu yola atar kendini. Oysa tozlanan, yırtılıp dökülen üstüyle, rengarenk çiçeklerin doldurduğu bahçeye dönmek ne zordur! Bahçe kabul eder mi bilinmez ama sen o bencil, maceraperest, mahçup halinde kabul edemezsin artık kendini. Kocasını aldatan Irene gibi… Kocasından çok kendini aldatan, hayatına umutsuzca bir renk arayan, aradıkça aslında var olan renkleri bunca zaman görememiş olmanın acısını yaşayan bir kadın gibi…
“Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir.”
Korku, aldatan bir kadının hikayesi gibi görünse de yalnızca o kadar değil. Stefan Zweig, her daim tek bir konudan binlerce duyguyu geçirmeyi başaran bir yazar. Sicim sicim iplerle damarlarınızın içine oya işler gibi dağılıyor kelimeler. Olmadığınız bir kitap karakterinin tüm acıları, korkuları, pişmanlıkları, heyecanları artık sizin oluyor. İncecik kitapta bazen binlerce sayfa okusanız da bulamayacağınız bir yoğunluğu, derinliği buluyorsunuz. O derinlikte insanın içinden içi var. Hissedilen ama ifade edilemeyen duyguların kelimelerle buluşmuş hali ve kaleme duyacağınız bolca hayranlık var.
“Bir sözcük, çarpan kalbinde bütün dünyanın alevlendiği o sonsuz ateşi söndürebilir miydi?”
Yazarın kalemiyle tanışmış olanlar bilir ki umutla umutsuzluğun harmanlandığı enteresan bir dili vardır. Bu da pek çok hikayenin sonunu temel anlamda tahmin etmenizi sağlar. Fakat bu asla bir kusur değil çünkü Zweig’i bu denli etkin kılan zarif ve derinlemesine dilinin yanında hisler ve psikolojik tespitler konusundaki ustalığı. Bu eserde ise sona yaklaştığımda ters köşe yaptığını söylemem gerek. Satırları durup tekrar tekrar okuyacak kadar…
“İnsanın vedalaşmak içine kadar az zamana ihtiyacı olduğunu ve yanında götüremeyeceğini bilince her şeyin ne kadar değersiz göründüğünü fark edip korktu…”
Şaşırtan, ürperten, korku, ceza, umut, güven, pişmanlık, sevgi, farkındalık kavramlarını sorgulatan kusursuz bir eser Korku. Zweig, hepimizin yüzeyini görüp altını kazımadığımız duygulardan sesleniyor. Üstelik başka yönlere bakan yeni pencereler açarak. Bırakın açılsın pencereler, uçuşsun perdeler. Korkularınızla yüzleşmek için Korku başlasın…
İRFAN'IN NOTU:
Artık kitap okuyunca tahminlerim hemen çalışmaya başlıyor. Tabi bu birçok okuyucu için de geçerli muhtemel. Fakat tahminlerimin çıkması beni sevindirmeye devam ediyor. Kitap mı yazsam acaba?