Kitabın Adı: Derin Ekonomi
Yayınevi: Etkileşim
Yazarı: Süleyman Yaşar
Kitabı okumayı Bitiriş Tarihi: 20 Ocak 2011 Perşembe – İstanbul
Bu toprakları küresel ölçülere yaklaştıran, bölge ve dünya liderliğine yükselten bir siyasetçi ortaya çıktığında, içeriden ve dışarıdan hemen bir saldırı başlıyor. Amaç hep aynı: Statükoyu içerde ve dışarda devam ettirmek, kendi iktidarları sürsün diye bu topraklardaki insanların refah içinde yaşamasını engellemek. (sh. 38)
İrfan’ın Notu: Aşağıda kitap ile ilgili internetten alınmış bir arka kapak yazısı var. Değerlendirmelerimi aşağıda bulabilirsiniz.
Arka Kapak Yazısı:
• Siyaset ve bürokrasideki derin yapılanmaların ekonomiyle ne gibi bir ilgisi var?
• Küresel kriz bahane edilerek 2009'da neden ve nasıl Türkiye'de ekonomik kriz ve sosyal kargaşa çıkartılmak istendi?
• Son küresel krizde bir banka batmamasına rağmen Türkiye neden krizden bu kadar çok etkilendi?
• Büyük sermaye Balyoz Operasyonu'ndan sonra neden Türkiye'nin kredi notunun düşürülmesini bekledi?
• Ergenekon Soruşturmalarını baltalamak için medya nasıl IMF'yi joker olarak sahaya sürdü?
• IMF neden hiçbir programında “Silaha fazla para harcamayın” demiyor? Türkiye'de silah alımları neden denetlenemiyor?
• Mustafa Koç seçilmiş hükümete rağmen, neden IMF'nin gelip ekonomiyi yönet¬mesini istiyordu?
• TÜSİAD darbe teşebbüsünde bulunan askerlerin sivil yargıda yargılanmalarını sağlayacak yasanın çıkmasına neden karşı çıkıyor?
Süleyman Yaşar, tarihsel bir perspektif dahilinde Türkiye'deki derin ekonomik yapılanmanın şifrelerini çözümlüyor, ‘ekonomi' mahreçli birçok olayın ve haberin röntgenini çıkarıyor.
Bu kitabı okuduğunuzda, Türkiye manzarasının sadece görünenden ibaret olmadığını anlayacak, ekonomi haberlerini başka bir gözle değerlendirecek ve şu gerçekle tanışacaksınız: Ekonomi, sadece ekonomi değildir.
Aynı zamanda kitap ile ilgili bir bilgi de internet sitesinden derlenmiştir:
Ekonomist Süleyman Yaşar, son kitabında Türkiye'deki ekonomik faaliyetlerin perde arkasına dikkat çekiyor. Ekonomik krizden kimlerin nemalandığını ortaya koyuyor
İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi ekonomist Süleyman Yaşar, Derin Ekonomi'nin kitabını yazdı. Bir dönem Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili olarak görev yapan ve SABAH gazetesi yazarı Yaşar, piyasaya çıkan son kitabı 'Derin Ekonomi, Cumhuriyetin Finansal Şifreleri'nde Türkiye'deki ekonomik faaliyetlerin perde arkasına dikkat çekerken ekonomik krizlerden ve terör ortamından kimlerin nemalandığını, son dönemlerde yaşanan ekonomik olaylarla ilgili tahlillerde de bulunuyor. Yaşar, kitabında Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) ekonomiyle değil siyasetle ilgili sorunları olduğunu ileri sürdü. TÜSİ- AD'ın son ekonomik krizin patlak verdiği günlerde bütçe açığını AK Parti hükümeti için devamlı risk olarak gösterdiğini kaydeden Yaşar bu durumun önceki davranışlarıyla çeliştiğine işaret etti. Yaşar, "TÜSİAD aynı zamanda çok tedirgin olduğunu, krizin ciddiyetle ele alınması gerektiğini vurguluyordu. Oysa Türkiye'nin 2001'den beri dünyanın en yüksek faizini ödediğini unutmamak lazım. Dünyanın en yüksek faizini ödemek zaten o ülkenin krizde olduğunun bir göstergesidir. Türkiye'de yıllardır ödenen yüksek faizler bir kriz göstergesiyken hiç tedirgin olmayan TÜSİAD, son ekonomik krizde tedirgin oluyordu. Buradan, TÜSİAD'ın ekonomiyle değil siyasetle ilgili bazı sorunları olduğunu anlıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
İrfan’ın Yorumu:
“Türkiye’de rekabetle para kazanamamış, ‘devlet rantları’yla zengin olmuş statükocu işadamları eskiden olduğu gibi kârlarını arttırmaya devam etmek için, halkın seçtiği hükümetlere bütçeyi yönettirmek istemezler.” (sh. 10)
Yazar burada çok önemli bir tesbitte bulunmuş. Gerçekten de ülkede bir grup vardır ki devleti yolunacak kaz şeklinde görüyor. Halkın bu rantlara karşı gelmesi ihtimallerinde de maalesef darbe şakşakçılarının yanlarında yer alıyorlar.
“Sanırım, bir hatırlatma yapmakta fayda var: 11 Eylül saldırılarından sonra ekonominin durgunluğa girmesinden korkan Bush hükümeti, daha önceden konut almada zorlanan kesimlere destek olsun diye kredi faizlerini düşürdü ve şişen balon da patladı.
Aynen öyle: Ve bunun sonucunda kriz, mali derinliği yüksek olan gelişmiş diğer ülkelere de yayıldı. Amerika ve Avrupa’da pekçok finans kuruluşu sermayesinin bir kısmını kaybetti. Zengin ülkeler kısa yoldan sorunu çözebilmek için, toplamı iki trilyon doları geçen bir kurtarma devreye soktular.
Zengin ülkelerin yaşadığı bu mali krizden gelişmekte olan ülkeler de olumsuz etkilendi elbette. Dünya finans piyasalarında eskisi gibi rahat para bulmak zorlaştı. Kısa vadeli yabancı sermaye akımları ve doğrudan yatırımlar azaldı. Gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızları geriledi ve bu ortam işsizliği de artırdı.” (sh. 32)
Amerika’da başlayıp bütün dünyayı sarsan ve Başbakan Erdoğan’ın “bizi teğet geçecek” demiş olduğu küresel krizin hangi olayın olması ile başladığını belirtmesi açısından önem arzetmektedir.
“Yüksek cari açık nereden kaynaklanıyordu?
Yüksek cari açık, dövizle borçlanan özel şirketlerden kaynaklanıyordu. Bazı şirketler bize bir şey olmaz diyerek risk analizi yapmadan borçlandılar. Hatta ceplerinde para olmadan, özelleştirme ihalelerine girdiler ve en yüksek fiyatları vererek bu ihaleleri kazandılar. Ardından dış borç bularak ödemelerini yaptılar.
Halbuki özelleştirme ihalelerinde, sorumsuzca en yüksek fiyatı veren yerli firmalar yerine makul fiyat veren yabancı yatırımcılar ihaleleri kazansaydı, Türkiye’nin cari açığı yüksek olmayacaktı. Çünkü yabancı sermaye bu ülkeye doğrudan yatırım yapmış olacaktı. Sorumsuzca davranarak dışardan borçlanan özel şirketler, Amerikan kaynaklı kredi krizini bahane göstererek hükümetten kurtarma planı istiyorlardı. Zengin ülkelerin hazırladığı kurtarma planlarını örnek gösteriyorlardı. Amaçları, yükselen kur farklarını ve ödemek istemedikleri borçlarını devlete ödetmekti. Gerekçeleri de hazırdı: Biz batarsak pek çok insan işsiz kalır diye bir söylem üretmişlerdi.” (sh. 33)
Statükocu zihniyetin kendi şirketlerini kurtarmak için ülkeyi batağa götürme taktikleri içler acısı.
“Fakir vatandaş, 2001 krizi öncesinde bankalarının içini boşaltıp bugün hâlâ yalılarda oturanların 72 milyar dolarlık borcunu ödemeye hâlâ devam ediyor. Bir de bu sorumsuz şirketlerin borçlarını ödeyecek bir yükün altına giremezdi. Büyük kentler milyon dolarlık rezidans ve son model ciplerden geçilmiyordu. Risk analizi yapmadan dövizle borçlanan bu şirketlerin sahiplerinin, kendi kendilerini kurtarmayı denemeleri gerekiyordu.” (sh. 33)
Düşünebiliyor musunuz, 28 Şubat’tan sonra ülkenin varını yoğunu kemiren köpekler akabinde oluşan kriz sonunda artık dibte kalmış ne varsa bitiren yamyamların parasını hâlâ ödemeye bütün millet olarak devam ediyoruz.
“Kahn’a asıl sorulması gereken soru da, Türkiye’ye verilen IMF kredilerinin bugüne kadar kimler tarafından nerelere kullanıldığı sorusu olmalıydı.” (sh. 45)
Nerde, nereye gitti bu paralar, nereye harcandı, nasıl yedi bitirdiler?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder