13 Ocak 2011 Perşembe

Ufak Ufak Dokunalım Hayata: Hayata Dilekçe

Kitabın Adı: Hayata Dilekçe
Yayınevi: Nesil Yayınları
Yazarı: Yavuz Bahadıroğlu
Kitabı okumayı Bitiriş Tarihi: 13 Ocak 2011 Perşembe – İstanbul



Kendini okumasını bilmeyen insanların, kitapları okuması bir işe yaramaz. (sh. 216)

İrfan’ın Notu: Aşağıda kitap ile ilgili internetten alınmış bir arka kapak yazısı var. Değerlendirmelerimi aşağıda bulabilirsiniz.

Arka Kapak Yazısı:
Sadece benim değil, benim neslin hayalleri çalındı... Umutları, sevgileri, aşkları çalındı. Kandırıldık. Büyüyecektik, gelişecektik, Avrupa, hatta Amerika'ya yetişecek, sözde "Küçük Amerika" filan olacaktık, "her mahallede bir milyoner" barındıracaktık... Vakıa mahallelerimizde milyonerler çoğaldı, ama milyonun beş para değeri kalmadı. Gerçeği fark ettiğimde hayalsiz, sevdasız, aşksız umutsuz kala kalmıştım. Anladım ki, sevgilerimizi, hayallerimizi, umutlarımızı sadece kullandılar, sömürdüler, tükettiler. Her şeyimizi lüks yaşantılarına kaynak yaptılar. Bu yüzden politik - diplomatik, siyasal ve ideolojik palavralara inanmıyorum! Bunlara kafa patlatmıyorum, bu konuları sık yorumlamıyorum. Kendi içime döndüm. İmanımla yüreğimi yeniden inşa ettim.

Çok değer verdiğim ve sevdiğim bir kardeşimin işyerinde gördüğüm ve müsaade isteyerek okuduğum bu kitap, hayata dokunuşlar açısından güzel konulara değinmiş. Bu dokunulan konular dindar tabir edilen kesimin yaptıkları yanlışlardan tutun da, aile ilişkilerindeki tutarsızlıkların tesbitine, ebeveyn ile çocukları arasındaki diyalog eksikliğine, kuşak farklılığının çatışmalarından, güncel siyasi meselelere birçok konu yazarın bakışı açısından değerlendirilmiş.
Bu bakış açısında tamamen katılınılabilecek yerler olmakla birlikte, aşırı duygusallığın ve bu duygusallığın tepkimeleri dolayısı ile farklı kanaatlerimiz de yok değil. Ama şu bir gerçek ki yazar kitabı ile iyi niyetini ortaya koymuş.

Biraz da örneklere geçersek:

“Bir babanın çocuklarına yapabileceği en büyük yardım, annelerini sevmektir.” (sh. 9)
Bu önemli bir tesbit örneğin. Aile içerisinde babanın anne ile olan ilişkileri, iyi bir izleyici ve öğrenici olan çocukların gelişimi açısından önem arzetmektedir.

“Doğru Anne ve Baba Olmak” (sh. 10)
Başlığı altında yer alan çözüm önerileri, dikkate değer, uygulanabilir, faydalı olarak görüyorum.

“Kadın yalnızca anne olduğu için değil, öncelikle insan olduğu için, sonra da erkeklerden daha duygusal, daha şefkatli, daha ince, daha sevecen, daha yürekli olduğu, yani kadın olduğu için ayrıca saygı görmelidir. Bahadıroğlu, eşinden korkuyor diyenler desin, kılıbık olduğumu yaymak isteyenler de yaysın, umurumda değil. Şükürler olsun, elalem ne der, hakkımda ne düşünürler sendromunu aşalı çok oldu.” (Sh. 27)
Burada, yazarın tesbitine aynen katılmamak mümkün değil. Elalem ne der sendromunun büyük bir handikap olduğu aşikar.
Kitap, Allah’ın bir lütfu olan ve belli bir zaman dilimini kapsayan hayat denen o anın en iyi şekilde değerlendirilmesi yönünde ciddi öneriler getiriyor.
Savaşlar ve acıları ile ilgili değerlendirmeleri çok hümanist ama gerçekçi değil, hayatın gerçeklerine de uymuyor, iyi niyeti ile çözümlenebilecek gibi de değil. Örneğin Afgan savaşı ile ilgili değerlendirmeleri, savaşan kesimlerin savaş zorlukları tartışmaya açık. Yazar Hz. Peygamber döneminde olsaydı ve Beni Kurayza Yahudilerine uygulanan cezayı aynı hümanist bakış açısı ile değerlendirdiğinde her halde başka bir sonuç alırdı kanaatindeyim. Bu eleştirime rağmen yazarın bu eserinin faydalı bir eser olduğu su götürmez. Özellikle aile ile ilgili tesbitler çok dikkat çekici. Önereceğim kitaplar içerisinde ve severek okuduğum kitaplar içerisinde yer almayı başardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder