YILDIRAY OĞUR / TARAF GAZETESİ / 24 ŞUBAT 2011
Emin olmak için yeniden facebook’a girip baktım. Evet, yanılmıyorum. Türkiye’de halen yüzlerce Kaddafi yaşıyor. Adı Kaddafi olan tüm bu erkeklerin hepsinin doğum tarihinin 1969’dan sonraya ait olması tabii ki sürpriz değil. 1974- 1980 arası doğan Kaddafilerin sayısının yüksek olması da..
Libya’da çok küçük bir aşiretin adı olan Kaddafi’nin, Türkiye’de doğmuş bir erkek çocuğa verilmesi için 27 yaşındaki Albay Muammer Kaddafi’nin, genç subaylardan oluşan cuntasıyla 1 Eylül 1969’da Bursa kaplıcalarında dinlenen yaşlı Kral İdris’i devirmesi gerekecekti.
Facebook aramasında karşınıza çıkan Kaddafi adlı yüzlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının şöylece bir profillerine bakınca aralarında dindarlar, Atatürkçüler, solcular, Kürtler olduğunu görüyorsunuz. Petrolü “emperyalistler”in elinden kurtarıp devletleştirerek işe başlayan bu genç albay herkesin tam gönlüne göreydi çünkü.
Dindarlar onu Ömer Muhtar’ın mirasçısı dindar bir asker diye seviyordu. Türk solu ise liberal demokrasiden deli gibi nefret eden bu genç sosyalist albayı yıllardır oraya buraya bomba atacak kadar peşinden koştukları Milli Demokratik Devrim projesi için bir rol model olarak görüyordu.
Mısır’da Nasır ile başlayıp, 1966’da Suriye’de Hafız Esad, 1968’de Irak’ta –daha sonra iplerin Saddam’ın eline geçeceği- genç subaylar darbesi, 1969’da Sudan’daki Numayri darbesi ve Kaddafi’nin El Fateh darbesine en yüksek sesli alkışlar, parlamenter demokrasiye cici demokrasi diyen Doğan Avcıoğlu çevresinden yükseldi.
21 Ekim 1969’da yayımlanmaya başlanan Doğan Avcıoğlu’nun yönetimindeki haftalık Devrim gazetesi ilk kapağına Arap darbecilere selam gönderen bir yazı koymuştu. Derginin Hasan Cemal’in yönettiği Dış Haberler sayfalarında bu Arap sosyalist darbelerini öven yazılar çıkıyordu. Hasan Cemal, hayatının o dönemi ile yüzleştiği Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım da o yayımları “Devrim dergisinde, Irak’ta Saddam Hüseyin’i, Suriye’de Hafız Esad’ı, Libya’da Kaddafi’yi, Sudan’da General Numayri’yi ya da Mısır’da Nasır’ı sahneye çıkaran Batı karşıtı, Baasçı, otoriter rejimlerin propagandasını yapıyorduk” diye anlatır.
Kaddafi adı bütün Türkiye için ise, 1974’ten sonra bir efsane haline geldi. 1974 Kıbrıs Harekâtı’nda yalnız kalan Türkiye’ye açıkça destek evren tek ülke Kaddafi’nin Libyasıydı. ABD’nin silah ambargosu yüzünden yedek parça bulamayan Türk jetlerine silah depolarını açan, “Jetleriniz bizim havalimanlarına insin” diye açık teminatlar veren bu genç albay Anadolu kahvehanelerine fotoğraflarını astırmayı başardı.
Kaddafi ile yakın ilişkileri olan isimlerden biri 1974’te devrimin 5. yılı kutlamaları için Libya’ya giden Maliye Bakanı Deniz Baykal’dı. O ziyaretin dönüşünde Kaddafi, tarifeli uçakla ülkesine döneceğini öğrendiği Baykal’a kendi özel jetini tahsis etmişti.
Kaddafi’nin şanını iyice arttıran Kıbrıs Harekâtı sırasında Türk jetlerinin yanlışlıkla batırdığı Kocatepe Muhribi’nden sağ çıkanların Türkiye’ye getirilmesinde oynadığı rol oldu. Kurtardıkları arasında daha sonra 28 Şubat 1997’de yeniden yardımı dokunacağı muhribin komutanı, geleceğin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya da vardı.
Libya ile ilişkiler dost ve kardeş iki ülkenin de ilerisine geçmişti. Karşılıklı sık ziyaretler sırasında Türkiye, Kaddafi’nin ardından 30’lu yaşlarında ülkenin iki numarası yakışıklı Yüzbaşı Abdusselam Callud’u keşfetti. Uzaktan akrabası olduğu söylenen Başbakan Bülent Ecevit’e derin bir hayranlık ve sevgi duyan Callud, giydiği mavi gömleklerle modayı etkiledi, Ecevit mavisi ile birlikte Callud mavisi moda oldu.
Aradaki bağ fikriydi de. 1976’da yine bir Libya’yı ziyaretinde Ecevit bu ideolojik dostluğu “CHP de Libya Arap Sosyalist Birliği Partisi de kapitalizm yolundan kalkınmayı reddettiği gibi komünizm yolundan kalkınmayı da reddetmektedir. Her iki parti de kalkınma uğruna insanın ezilmesini insanın sömürülmesini reddetmektedir” diye anlatıyor, görüşmede Kaddafi de “CHP ile görüşlerimiz paralel” diyordu.
Kaddafi Türkiye’de bir fikir adamı olarak da epeyce ciddiye alındı. Yeşil Kitap’ı tartışmak üzere 1979’da İstanbul’da bir konferans düzenlendi. Libya devletinin düzenlediği uluslararası Yeşil Kitap seminerlerine ise Türkiye’den Nevzat Yalçıntaş, Mustafa Erkal, Mümtaz Soysal gibi isimler davet edilip tebliğler sundular. İslamcı dünyada İrancılarla birlikte Kaddaficiler diye bir grup oluşmuştu. Anadolu’da MSP’lilere Kaddaficiler de deniyordu.
Kaddafi-Türkiye aşkına 1980 darbesi de iyi geldi. Kaddafi, darbeci meslektaşı Evren’i Yeşil Kitap’a çağırdı. Bu arada Türkiye’de kimsenin Kürt diyemediği zamanlarda Kürt meselesiyle ilgili Ankara’yı kızdıran çıkışlar yapmaya başladı.
1986 yılında ABD evini bombalayınca Kaddafi yeniden popülerleşti. O yıl yapılan bir ankette en çok konuşulan liderler sıralamasında Kaddafi Özal’ın ardından ikinci sırada gelerek Demirel’i geride bırakmıştı. 1989 yılındaki devrimin 20. yılı kutlamalarına Galatasaray da davet edildi.
1991’de Türkiye’nin Körfez Savaşı’ndaki tavrına kızan Kaddafi Öcalan’ı Libya’ya davet ederek Ankara’yı kızdırdı. 28 Şubat post-modern darbesine en az Fadime Şahin kadar yardımcı olan çadır krizini yeniden hatırlatmaya gerek yok.
Bugün haklı olarak manyak muamelesi yapılan Kaddafi’nin Türkiye’de böyle şanlı bir tarihi var işte. Demokrasiye uzak Kaddafi’ye yakın mazi unutulmasın diye yazdım...
24 Şubat 2011 Perşembe
23 Şubat 2011 Çarşamba
Libya'da Halk Depremi Olurken Yeni Zelanda da Sarsıldı
Libya gittikçe kan gölüne dönüyor, adi firavunlardan birisi olan Kaddafi 1,5 saatlik geri zekalı konuşmasını yaptı yapmasına ama bulunduğu şehir haricinde bulunan şehirler teker teker düşmeye, elçiliklerdeki görevliler istifa etmeye ve ordunun içindekiler saf değiştirmeye devam ediyor. Şehit olacağını söylüyor. Kendisi geberip gidecek gitmesine de bu arada bu günlerde dünyanın en uzak yerlerinden birisinde de büyük bir deprem oldu. Bu da tarihe düşsün diye kaydediyorum. Yeni Zelanda'da 6,3 şiddetindeki deprem 70'den fazla kişinin ölmesine ve büyük yapıların yıkılmasına sebeb oldu. Libya'da beni ilgilendiren diğer konu da 25000 kişiden birisi olan dayımın hâlâ Türkiye'ye gelmemesi. İnşallah sağ salim gelir. Ailesi vasıtası ile haberini alıyoruz ama haber şimdilik yok.
22 Şubat 2011 Salı
GİDENLER VE GİDECEKLER
Bugün Star gazetesinin manşetindeki resim tam anlamı ile ibretlik. Tarihe ibretlik olması açısından bunu hafızalarımıza kazıyalım. Bütün diktatörler bir arada, gidenler ve gidecek olanlar hazır bekliyorlar. Siz bakmayın Kaddafi'nin bugün atıp tuttuklarına. Gidecek ve şirretlik yapıyor. Ömrünü uzatmaya çalışıyor ama son yakın bu açık. Gören gözler bunu net bir şekilde görüyor. Kendisinin görmemesi firavunların ortak özelliğidir. Şafak yakın değil mi? Dün de aynı firavun Musa'ya karşı direnmemişmiydi? Karizmatik lider olarak lanse edildiğine bakmayın? Artık devir döndü, gidiyor. Kaddafi'den alınan hediyelerin en kısa zamanda iade edilmesi gerekir. Bizde de hayat devam ediyor.
21 Şubat 2011 Pazartesi
Domino Etkisinde Libya Günleri: Kaddafi de Gi-De-Cek
Bugünlerde yine Arap dünyası hareketli, sokaklar ayakta. Tunus ile başlayan firavunların, diktatörlerin, zalimlerin yıkılışı sırası şu an Libya'da görünüyor. 40 yıldan fazladır ülkede diktatöryal iktidarını sürdüren Kaddafi için son yakın. Sokaklar kan gölü. Paralı askerleri tutan hükümet birçok insanın kanına yine girdi. Şu ana kadar 900 kişiye yakın insan öldürüldü.
Kaçınılmaz son belki biraz daha ertelenebilir ama bu isyan hareketinin önüne kimse geçemez. Kaddafi de bundan payını alacaktır. Dünyada bunlar olurken benim hayatımda da çok sevdiğim bir köylü amca hayatını kaybetti. Hayat burda da devam ediyor, ama şu bir gerçek ki 90 lı yıllarda başlayan yıkıntılar üzerine kurulan yeni dünya hareketi devam ediyor. Biz de bunları izliyoruz. Çavuşesku'nun devrilmesi, SSCB'nin yıkılması...
Tarih'e not olsun diye yazıyorum, ben doğduğumdan beri yani ben bildim bileli bu diktatör ayakta. Zelil bir şekilde gitmesini bekliyoruz. İnşallah yıkılacak, Mısır firavunu gibi rezil olacak, belki daha da rezil olacak.
Bir Mahmud Abi Vardı: Veda Yazısı
Mahmut Paslıkılıç. Evet ismi bu... Sivas Kangal'dan Havuz köylü. Köylümüz.
Çok değil bir ay kadar önce annemlere gelmiş, yaşlandığı için evi zar zor bulmuş. Anneme beni sormuş. İrfan ne yapıyor, babasının selamı var diye. Allah Allah. Babam yıllar önce vefat etti. Ama Mahmut Amca bu, yalan söyleyecek değil ya. Evet doğru söylemiş. Rüyasında babamı görmüş, su dağıtıyormuş. Yüzü güleçmiş. Kendisi de güleçti zaten. En son Teyzemin kızının düğününde gördüm kendisini. Ne zaman görsem güleç yüzlüydü, çok tatlıydı.
Benim üzerimde hep tebessüm eden, hafif şakacı, tatlı bir amcaydı Mahmud amca.
Adam akıllı kalkıp bir ziyaretine gidemedim. O fırsatını buldukça annemlerin evine gelirdi, biz gidemedik.
Gidemedik ve dünya gözüyle sana veda edemedik Mahmud Amca.
Dün sokakta sendelemiş, düşmüş, başını yere vurmuş ve hastaneye kaldırmışlar. Maalesef vefat etmiş.
Ah Mahmud amca, sana ancak helallik verebildik, başka bir şey de yapamadık. Benim gözümde hep tebessüm eden Mahmud Amca olarak kalacaksın.
Dün cenazesinin yanına gittik, daha yıkanmamıştı, hoca efendi bir gün önce görmüş konuşmuştu, ben görememiştim. Kardeşimle beraber ancak helallik verdik.
Ah Mahmud amca, yolun açık olsun. Allah sana rahmet etsin. Mekanın cennet olsun. Seni çok sevmiştik. Ailece çok sevmiştik.
Yolun açık olsun...
18 Şubat 2011 Cuma
Hoca Doğru mu Söyledi: Tahrik Etmeyin
Haberlerden ve gazetelerden takip etmişsinizdir. Savcılık, dekolte giyen kadınları hedef aldığından dolayı "tahrik ettikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değil" diyen ilahiyatçı profesör hakkında inceleme başlatmış.
Artık hangi ülkede ve hangi kurallarla yönetildiğimizi hatırlatmıştır sanırım.
İlahiyatçı hoca, yanlış mı söyledi, yoksa doğruları yanlış bir ülkede mi söyledi? Hoca eğer kıvırmayacaksa kendisini sorgulayacak yetkililer karşısında lafı hiç eğip bükmeden söyleyebilir. Fakat bunu söyleyebilecek bir donanıma sahip mi bekleyip göreceğiz. Ama hoca yanlış mı söylemiştir doğru mu söylemiştir bunu bir inceleyelim:
İslam'da zina haramdır. Yani yasaktır. Zina yasak olduğundan dolayı, zinaya giden bütün yollar da yasaktır ve otoritenin kontrolündedir. Bu yüzden zina gibi büyük bir olayın olmaması için gerekli tüm tedbirler alınmaya çalışılır. İslami pencereden baktığınızda bunları rahatlıkla görebilirsiniz. Açın pencerenizi ve göreceklerinizin şunlar olduğunu farkedin. İslam toplumunda kadın, fıtrat olarak erkek için cezbedici olarak yaratıldığı için onun örtünmesi emredilmiştir. İslami olmayan toplumlarda da müslüman hanımlar bu emre riayet ederek fitneden kendini muhafaza ederler. Kadın erkek bir araya gelen yerler kontrol altına alınmıştır. Eğlence yerleri, eğlence mekanlarındaki şarkılar, türküler, vs. tüm araçlar, zinaya götürme şüphesi ile hep kontrol altında tutulmuştur.
Şimdi "ben erkeğim" diye sokağa çıkan birisinin, taksim meydanına gitmesi, oradan da istiklal caddesinde yürümesi, orada görebileceği son derece Dekolte giyinmiş ve bacakları açık, göğüsleri meydanda, saçları görünen bir kadın önünden geçtiğinde, o kadına karşı en ufak bir erkeklik hissi duymuyorsa, doktora gitsin. Hormonlarını kontrol ettirsin. Çünkü üzülerek söylüyorum, kendisi artık farklı bir yaratık olmuştur.
Erkek olarak böyle bir kadına karşı bir his uyanması, ona karşı onu elde etme hissi uyanması, onunla beraber olma hissinin olması tuhaf değil, aksine son derece fıtri bir histir.
İşte zurnanın deliği de burda zaten. İslam, insani olan fıtri duyguları kontrol altına alarak toplumun korunmasını hedeflemiştir.
Bu, kendini kontrol edemeyip saldırgan olan bir erkeği temize çıkarmaz, sosyal ve fıtri bir durum tesbitidir. İslam da Allah, kullarının halini en iyi bilen olduğundan dolayı, insanlar için koymuş olduğu kurallar en hayırlı kurallardır.
İslam ev içerisine karışmaz. Ama toplumun refahı ve huzuru esas alındığında kurallar kaçınılmazdır. Örneğin bu toplumda dikkatinizi çeken bir şeyden bahsedeyim. Para insan için çok cezbedicidir. Hiç bankalarda güvenlik için yer alan birilerinin varlığını hissettiniz mi. Hissetmez misiniz. Peki mesai bittiğinde bankalar kapılarını da kapatıyorlar değil mi. Hem de sıkı sıkı. Üstelik bu yetmiyor, tedbir olarak alınabilecek her şeyi alıyorlar, kameralar yerleştiriyorlar, şifreler koyuyorlar falan. Neden acaba? Çünkü bankanın kapısını açtığınızda, güvenliği ortadan kaldırdığınızda cezbedici olana davetiye çıkarmış olursunuz?
Bundan sonrası sizin hayal gücünüzle ilgili...
Artık hangi ülkede ve hangi kurallarla yönetildiğimizi hatırlatmıştır sanırım.
İlahiyatçı hoca, yanlış mı söyledi, yoksa doğruları yanlış bir ülkede mi söyledi? Hoca eğer kıvırmayacaksa kendisini sorgulayacak yetkililer karşısında lafı hiç eğip bükmeden söyleyebilir. Fakat bunu söyleyebilecek bir donanıma sahip mi bekleyip göreceğiz. Ama hoca yanlış mı söylemiştir doğru mu söylemiştir bunu bir inceleyelim:
İslam'da zina haramdır. Yani yasaktır. Zina yasak olduğundan dolayı, zinaya giden bütün yollar da yasaktır ve otoritenin kontrolündedir. Bu yüzden zina gibi büyük bir olayın olmaması için gerekli tüm tedbirler alınmaya çalışılır. İslami pencereden baktığınızda bunları rahatlıkla görebilirsiniz. Açın pencerenizi ve göreceklerinizin şunlar olduğunu farkedin. İslam toplumunda kadın, fıtrat olarak erkek için cezbedici olarak yaratıldığı için onun örtünmesi emredilmiştir. İslami olmayan toplumlarda da müslüman hanımlar bu emre riayet ederek fitneden kendini muhafaza ederler. Kadın erkek bir araya gelen yerler kontrol altına alınmıştır. Eğlence yerleri, eğlence mekanlarındaki şarkılar, türküler, vs. tüm araçlar, zinaya götürme şüphesi ile hep kontrol altında tutulmuştur.
Şimdi "ben erkeğim" diye sokağa çıkan birisinin, taksim meydanına gitmesi, oradan da istiklal caddesinde yürümesi, orada görebileceği son derece Dekolte giyinmiş ve bacakları açık, göğüsleri meydanda, saçları görünen bir kadın önünden geçtiğinde, o kadına karşı en ufak bir erkeklik hissi duymuyorsa, doktora gitsin. Hormonlarını kontrol ettirsin. Çünkü üzülerek söylüyorum, kendisi artık farklı bir yaratık olmuştur.
Erkek olarak böyle bir kadına karşı bir his uyanması, ona karşı onu elde etme hissi uyanması, onunla beraber olma hissinin olması tuhaf değil, aksine son derece fıtri bir histir.
İşte zurnanın deliği de burda zaten. İslam, insani olan fıtri duyguları kontrol altına alarak toplumun korunmasını hedeflemiştir.
Bu, kendini kontrol edemeyip saldırgan olan bir erkeği temize çıkarmaz, sosyal ve fıtri bir durum tesbitidir. İslam da Allah, kullarının halini en iyi bilen olduğundan dolayı, insanlar için koymuş olduğu kurallar en hayırlı kurallardır.
İslam ev içerisine karışmaz. Ama toplumun refahı ve huzuru esas alındığında kurallar kaçınılmazdır. Örneğin bu toplumda dikkatinizi çeken bir şeyden bahsedeyim. Para insan için çok cezbedicidir. Hiç bankalarda güvenlik için yer alan birilerinin varlığını hissettiniz mi. Hissetmez misiniz. Peki mesai bittiğinde bankalar kapılarını da kapatıyorlar değil mi. Hem de sıkı sıkı. Üstelik bu yetmiyor, tedbir olarak alınabilecek her şeyi alıyorlar, kameralar yerleştiriyorlar, şifreler koyuyorlar falan. Neden acaba? Çünkü bankanın kapısını açtığınızda, güvenliği ortadan kaldırdığınızda cezbedici olana davetiye çıkarmış olursunuz?
Bundan sonrası sizin hayal gücünüzle ilgili...
17 Şubat 2011 Perşembe
Bizim Kız Durmuyor: Arı Kovanına Çomak Sokan Kız
Kitabın Adı: Arı Kovanına Çomak Sokan Kız
Yayınevi: Pegasus
Yazarı: Stieg Larsson
Kitabı okumayı Bitiriş Tarihi: 17 Şubat 2011 Perşembe – İstanbul
Arka Kapak Yazısı:
Sizi uyarıyoruz: Millennium üçlemesi kesinlikle bağımlılık yapıcı. -
The Guardian
Dönüp tekrar tekrar okumak istiyorsunuz. Millennium üçlemesi bu milenyumun en iyi üçlemesi.
-John Timpane, Philadelphia Inquirer
Stieg Larssonu okumak, sert bir kahve gibi sizi canlandırır Kitaplar sıra dışı bir şekilde aksiyon dolu ve düpedüz bağımlılık yaratıcı. Larsson son derece zeki bir aktivist ve feminist olmanın yanı sıra Tanrı vergisi bir aksiyon yazarlığı yeteneğine de sahip -
David Kamp, New York Times
Kasırga gücünde bir roman. Alexandre Dumasın Üç Silahşörlerini veya Charles Dickensın romanlarını aynı hararetli heyecanla okumuştum. Olağandışı Hiç gocunmadan söylüyorum: Muhteşem.
- Mario Vargas Llosa, El Pais
Larsson üstün bir yazar. Kurgunun birçok katmanını sıkıca bir ipe bağlıyor ve sayfa sayfa okuyucuyu sürüklüyor. Kitabın sonu, böyle bir seride isteyebileceğiniz her şeyi size veriyor. -Leonard Zeskind, Kansas City Star
Her yeni nesil Salander ve Blomkvisti bir gün okuyacak ve onların dünyasına kapılacak. -Sarah Weinman, BN.com Şu anda yaşadığımız hayatı yüzlerce ve yüzlerce heyecanlı sayfada yeniden keşfetmek isteyen kimse bu üçlemeyi kaçırmasın. Son kitabın muhteşem bir kurgusu var. Kitap, çağdaş edebiyatın en mükemmel sonlarından birine doğru ilerledikçe kitap hiç bitmesin istedim.
-Alan Cheuse, Chicago Tribune
Kalbinizi durduracak sahnelerde polisiye edebiyatın en unutulmaz karakterleriyle tanışmaya hazırlanın. Bu kitap Larssonun ismini edebiyatın en orijinal ve tutkulu seslerinden biri olarak tarihe kazıyor.
-Ellen Shapiro, People
Millennium serisi dünya çapında benzersiz bir yayıncılık mucizesi.
-Kate Mosse
Hayranlarını hayal kırıklığına uğratmayacak; bu kitabı da gecenin ilerleyen saatlerine dek okuyacaksınız. İsveçli bir bilgisayar manyağının bizi soluksuz bırakabileceğini kim düşünebilirdi ki?
-Daily Express
Olağanüstü Okuyucular kitabı okurken yerlerinden bile kıpırdayamayacak.
Sunday Times
İrfan’ın Yorumu:
Serinin ilk iki kitabını nefessiz okuduktan sonra çok kısa bir süre önce çıkan bu kitabı da aynı hızla okudum. Nasıl okunmasın ki kitabın içine girdiğinizde ne kitap sizi bırakıyor, ne de siz kitabı. Selender adlı kızın başından geçen maceraları anlatıyor. Fahişe bir annenin çocuğu olan Selender babası tam bir baş belası iken nasıl hayatta kalabilir. Hele babası tam bir problemse altından nasıl kalkar. Okuyunca göreceksiniz. Üç seriyi de okumaya başladığınızda belki hiçbir şey kazanmayacaksınız ama kitap okumanın zevkini en azından alabilirsiniz.
Yayınevi: Pegasus
Yazarı: Stieg Larsson
Kitabı okumayı Bitiriş Tarihi: 17 Şubat 2011 Perşembe – İstanbul
Arka Kapak Yazısı:
Sizi uyarıyoruz: Millennium üçlemesi kesinlikle bağımlılık yapıcı. -
The Guardian
Dönüp tekrar tekrar okumak istiyorsunuz. Millennium üçlemesi bu milenyumun en iyi üçlemesi.
-John Timpane, Philadelphia Inquirer
Stieg Larssonu okumak, sert bir kahve gibi sizi canlandırır Kitaplar sıra dışı bir şekilde aksiyon dolu ve düpedüz bağımlılık yaratıcı. Larsson son derece zeki bir aktivist ve feminist olmanın yanı sıra Tanrı vergisi bir aksiyon yazarlığı yeteneğine de sahip -
David Kamp, New York Times
Kasırga gücünde bir roman. Alexandre Dumasın Üç Silahşörlerini veya Charles Dickensın romanlarını aynı hararetli heyecanla okumuştum. Olağandışı Hiç gocunmadan söylüyorum: Muhteşem.
- Mario Vargas Llosa, El Pais
Larsson üstün bir yazar. Kurgunun birçok katmanını sıkıca bir ipe bağlıyor ve sayfa sayfa okuyucuyu sürüklüyor. Kitabın sonu, böyle bir seride isteyebileceğiniz her şeyi size veriyor. -Leonard Zeskind, Kansas City Star
Her yeni nesil Salander ve Blomkvisti bir gün okuyacak ve onların dünyasına kapılacak. -Sarah Weinman, BN.com Şu anda yaşadığımız hayatı yüzlerce ve yüzlerce heyecanlı sayfada yeniden keşfetmek isteyen kimse bu üçlemeyi kaçırmasın. Son kitabın muhteşem bir kurgusu var. Kitap, çağdaş edebiyatın en mükemmel sonlarından birine doğru ilerledikçe kitap hiç bitmesin istedim.
-Alan Cheuse, Chicago Tribune
Kalbinizi durduracak sahnelerde polisiye edebiyatın en unutulmaz karakterleriyle tanışmaya hazırlanın. Bu kitap Larssonun ismini edebiyatın en orijinal ve tutkulu seslerinden biri olarak tarihe kazıyor.
-Ellen Shapiro, People
Millennium serisi dünya çapında benzersiz bir yayıncılık mucizesi.
-Kate Mosse
Hayranlarını hayal kırıklığına uğratmayacak; bu kitabı da gecenin ilerleyen saatlerine dek okuyacaksınız. İsveçli bir bilgisayar manyağının bizi soluksuz bırakabileceğini kim düşünebilirdi ki?
-Daily Express
Olağanüstü Okuyucular kitabı okurken yerlerinden bile kıpırdayamayacak.
Sunday Times
İrfan’ın Yorumu:
Serinin ilk iki kitabını nefessiz okuduktan sonra çok kısa bir süre önce çıkan bu kitabı da aynı hızla okudum. Nasıl okunmasın ki kitabın içine girdiğinizde ne kitap sizi bırakıyor, ne de siz kitabı. Selender adlı kızın başından geçen maceraları anlatıyor. Fahişe bir annenin çocuğu olan Selender babası tam bir baş belası iken nasıl hayatta kalabilir. Hele babası tam bir problemse altından nasıl kalkar. Okuyunca göreceksiniz. Üç seriyi de okumaya başladığınızda belki hiçbir şey kazanmayacaksınız ama kitap okumanın zevkini en azından alabilirsiniz.
Para mı Basmak İstiyorsun: Kalpazanlar
2. Dünya Savaşı'nda Kalpazanlık
Filmin Adı: Kalpazanar
Orj. Adı: The Counterfeiters
İnternet Bilgi Adresi: http://www.sinemalar.com/film/5947/Kalpazanlar/
Filmin Konusu:
II. Dünya savaşı sırasında Nazilerin, savaşın tek galibi olabilmek için yaptıkları ahlakdışı işlerden biri de; sahte para basarak diğer ülke ekonomilerini çökertmektir. Bu iş için kurdukları gruba, el sanatları ve kalpazanlık konusunda çok iyi olan Salomon Sorowitsch da dahi ederler. Sefaletten kurtulan yaşamlarına rağmen, içinde bulundukları durum onları rahatsız eder. Ahlakdışı işler yapan insanlarla yaptıkları iş birliğinden duydukları utanç, onları vicdanlarıyla karşı karşıya getirir.
İrfan'ın Yorumu:
2. Dünya Savaşı filmleri çoğunlukla hoşuma gider. Özellikle Nazi zulmünün anlatıldığı filmler hem duygusal olarak hem de gerçeklik açısından aynı zamanda da ibretlik açıdan izlenmesi gerekir. İlk kez bilmediğim bir alanda yapılmış bir film idi izlediğim. Farklı bir bakış açısı arayanlara tavsiye ederim.
Filmin Adı: Kalpazanar
Orj. Adı: The Counterfeiters
İnternet Bilgi Adresi: http://www.sinemalar.com/film/5947/Kalpazanlar/
Filmin Konusu:
II. Dünya savaşı sırasında Nazilerin, savaşın tek galibi olabilmek için yaptıkları ahlakdışı işlerden biri de; sahte para basarak diğer ülke ekonomilerini çökertmektir. Bu iş için kurdukları gruba, el sanatları ve kalpazanlık konusunda çok iyi olan Salomon Sorowitsch da dahi ederler. Sefaletten kurtulan yaşamlarına rağmen, içinde bulundukları durum onları rahatsız eder. Ahlakdışı işler yapan insanlarla yaptıkları iş birliğinden duydukları utanç, onları vicdanlarıyla karşı karşıya getirir.
İrfan'ın Yorumu:
2. Dünya Savaşı filmleri çoğunlukla hoşuma gider. Özellikle Nazi zulmünün anlatıldığı filmler hem duygusal olarak hem de gerçeklik açısından aynı zamanda da ibretlik açıdan izlenmesi gerekir. İlk kez bilmediğim bir alanda yapılmış bir film idi izlediğim. Farklı bir bakış açısı arayanlara tavsiye ederim.
16 Şubat 2011 Çarşamba
Derinlikler Altında: Sanctum
3D Kalitesi ile İzlenir: Sanctum
Filmin adı: Sanctum
Film ile ilgili Bilgis sitesi: http://www.sinemalar.com/film/85002/Sanctum/
Filmin adı: Sanctum
Film ile ilgili Bilgis sitesi: http://www.sinemalar.com/film/85002/Sanctum/
İrfan'ın Yorumu: 3D filmler, sinema kalitesini gerçekten değiştirdi. Özellikle Avatar'ı bu sistemle izledikten sonra fark çok açık belli oluyor. Bu film de konu olarak öyle aman aman bir konu değil. Daha önce defalarca benzeri konularda film çekilmiş. Yine bir grup mağaralara giriyor, çıkış kapanıyor, farklı bir çıkış arıyorlar ve bu arada yaşananlar. Ama film asıl görüntü kalitesi ile kendini gösteriyor, yoksa oyunculukları falan o kadar iyi sayılmaz. Filmi izleyecekseniz 3D izleyin.
12 Şubat 2011 Cumartesi
Yıkıldı Firavun Darısı Haman ile Karunlara
Tarihe Not Düşüldü: 30 Yıllık Firavun Devrildi
Suudi Arabistan'dan gelen turistleri bir hafta boyunca gezdirmenin yorgunluğunu attıktan sonra tekrar blogcuğuma döndüm. Aman ne de özlemişim. Bir hafta boyunca orası senin burası benim yoğun bir gezi faaliyeti içerisinde kulağım Mısır'da idi. Geçen Cuma günü yıkıldı yıkılacak derken, beklemeye ama aynı zamanda da koşturmaya devam ettim. Bazen kardeşimi sıkıştırıyordum, bazen arkadaşımı sıkıştırıp haberleri muhakkak bildirmelerini isterken, aa bir de ne olsun, gezdirdiğim turist kafilesinin memleketlerindeki yakınlarından birisi arayıp haberi verdi. Yıkıldı firavun. El hasılı kelam Balyoz darbesinden yargılanan önemli isimlerin de tutuklanma haberi ile beraber iş yoğunluğunun yoğunluğunda haber yoğunluğu da yaşamış olduk ama tam da istediğim gibi haberleri takip edememiştim.
Devam.
3 Şubat 2011 Perşembe
Ha Gayret Yıkıldı Yıkılacak: Firavun Gitti Gidiyor
Son Firavun Gidiyoooooor.
Resimde de belirtildiği gibi 30 yıldır zulmün temsilcisi firavun Hüsnü Mübarek şu sıralar gündemin baş köşesine oturmuş vaziyette. İki gün önce televizyona çıkıp: "bana birkaç ay daha sabredin, bir dahaki seçimde başkanlığa aday olmayacağım" dedi. Ama görünen o ki yarın yani büyük cuma günü, tarih sahnesinden zelil bir şekilde gitme ihtimali var. Avrupa, Türkiye, Amerika (kıvırsa da) arkasında duramıyor artık. Halkın bu sel gibi direnişi o kadar büyük ve Müslüman Kardeşler örgütünün örgütlü sokak organizasyonu öyle etkileyici ki, yarın istifasını bile sunamadan gidebilir.
Ben de ne mi yapıyorum, ne yapacağım, turistik orgazinasyonlarda hanımları karşılama programına gömülmüş vaziyetteyim. Ha bir de maalesef 4 saat beklediğim bir faslı yolcu maalesef vize problemi dolayısı ile giremedi, benim de yanıma kâr kaldı beklemek. Of of, çok da yorulmuştum...
Neyse, gözünüz kulağınız haberlerde olsun, firavun yıkıldığında "haberim yoktu" demeyin diye diyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)