5 Aralık 2011 Pazartesi

Dersim'de Ne Oldu Öyle ?


Dersim olayı birden bire gündemimize girdi. Ben de bu olay ile ilgili en ufak bir bilgiye sahip değildim. Sadece Dersim isyanı ve bu isyanın bastırılması, o kadar. Ama televizyonları izledikçe, tarihçileri dinledikçe, mağdurların ifadelerini duydukça, Aman Allah'ım dedim. Orda bir şeyler oldu, ama ne? Bu sorunun cevabını araştırmaya girdiğim sıralarda Başbakan Tayyip Erdoğan'ın özrü geldi. Bu olay biraz daha meseleyi araştırmama vesile oldu. Sonuç itibari ile sorularla ve cevaplarla bir bilgi dağarcığı oluşturmaya çalıştım. Son derece yüzeysel de olsa, detaylara boğmamaya gayret ettiğim bir çalışma oldu. Hatalar tamamen bana aittir, doğrular da tarihsel gerçekler olsa gerek. Umulur ki bir faydası olsun.

SORULAR VE CEVAPLARLA DERSİM OLAYI

Dersim Olayı Nereden Çıktı?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kürt Açılımı" daha sonra "Demokratik Açılım"ı gündeme aldığı bir ortamda "ANALAR AĞLAMASIN" sözünü söylemesi ve duygusal yoldan bu işi kotarması üzerine, o zamanın CHP milletvekili ve eski bürokrat ONUR ÖYMEN'in 2009 senesinin sonlarında, TBMM'de açılıma destek vermemek için söylediği "Dersim'de analar ağlamadı mı? ifadesi ile...
Diğer en güncel hadise de şu an CHP milletvekili HÜSEYİN AYGÜN'ün Zaman gazetesi'ne verdiği röportajda kullandığı: "Dersim katliamından devletin, CHP'nin ve Atatürk'ün haberi vardı" ifadelerinden sonra... Zaman gazetesindeki şok ifadelerin orjinal hali: Hüseyin Aygün, kayıtta da görüleceği gibi "Dersim'de kanlı şekilde bir katliam sergilenmesinde sorumlu kimdir?" soruma "Bana göre Türkiye Cumhuriyeti devletidir, önce öyle söyleyeyim. Tabiî ki sonra CHP'dir" ifadelerini kullanıyor.

Dersim neresidir? Tunceli neresidir?
Dersim, bugün Tunceli olarak bilinen ilin kendisi ve etrafından müteşekkil bir alandır. Tamamen dağlık ve sarp bir bölgedir. Bölge olarak Dersim ismi nitelendirilirken, 1937'den önce TUNÇ ELİ operasyon/harekatından da esinlenerek bölge isminden ziyade şehir Tunceli olarak değiştirilmiştir. Tarih: Ocak 1936. Dersim ismi silinmeye çalışılmıştır.

O bölgede yaşayan insanlar kimdir, necidir?
Dersim bölgesinde yaşayan insanların çok büyük bir bölümü alevi ve kızılbaş inancını benimsemiş, Zazaca konuşan Zazalar, Kürtçe konuşan Kürtler, Türkmenler, Hristiyan Ermenilerdir.

Alevi ve Kızılbaş nedir?
Kabaca Alevi'lik Hz. Ali'yi seven ve onu yer yer ilahlaştıran, destanlarla, hikayelerle, masallarla, uydurma sözlerle bahane eden inanç insanları. Kızılbaş'da yaygın görüşe göre, Şah İsmail zamanında alevilerin başlarına kızıl bir bağcık bağlaması sonucu söyledikleri benzer kimliğin diğer adı.

Şah İsmail ile ilgili olarak ne söylenebilir?
Şah İsmail İran'da hüküm süren Safavi (Alevi) tek devletin lideri. Sünnilere karşı acımasız katliamlar gerçekleştirmiş bir zalim. Osmanlı Devleti ile iktidar mücadelesi verdiğinde de Dersim Bölgesi alevilerinden destek almış ve Yavuz Sultan'a karşı Çaldıran'da savaşmış ve yenilmiştir. Aynı şekilde Yavuz Sultan Selim de alevilere karşı büyük katliamlar yapmış, hak hukuk tanımamış, sünni olmasına rağmen "bir kavme olan kininiz sizi adaletsizlikten ayırmasın" ayeti kerimesini ayaklar altına almış bir Osmanlı padişahıdır. Oğlu da Kanuni Sultan Selim'dir.

Dersim'de Katliam mı, Soykırım mı oldu?
İlk önce şu soruya cevap verelim. Soykırım nedir?
Soykırım, bir grup insanın tamamını veya bir kısmını yok etmeyi amaçlayan birtakım eylemlerin her biridir, bu yok etme maksadı soykırımı diğer insanlık karşıtı suçlardan ayırır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsü’nün 6. maddesi, 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2. maddesinde tanımlanan soykırım suçunu yargılama yetkisini Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne vermiştir. Bu tanımlama uluslararası örf ve adet hukukunun bir parçası olarak kabul edilmiştir, bu nedenle Soykırım Sözleşmesini onaylamış olsun olmasın, tüm devletler için bağlayıcıdır. Ruanda ve Eski Yugoslavya için kurulan Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Statüleri de aynı tanımlamayı kullanmışlardır.
Soykırımın kanıtlanması için ne gereklidir?
Bir grubu tamamen veya kısmen yok etme amacının suçun temel unsuru olmasıyla birlikte, eylemlerin arkasındaki niyetin ve güdülerin kesin bir kanıtını bulmak hem çok önemli hem de genellikle çok zordur
Şimdi sorumuzun cevabını verebiliriz: Evet bir soykırımdır.

Dersim'de İsyan'ı diye bildiğimiz olay, isyan mıdır gerçekten?
Dersim'de resmi tarihin bize anlattığı yalanlardan bir yalandır isyan. Dersim'de isyan olmamıştır. Yani eline silah alma, bir hedef bir program ekseninde planlı şekilde bir ayaklanma ve planlara uygun hedeflere ulaşma perspektifi yok. Dersim'de örgütlenme de yok. Dolayısıyla, Dersim'de siyasal talepleri olan programa bağlanmış bir yasal hareket olmadığından örgüt olmadığından hiçbir zaman bir isyan iddiası ileri sürülemez. Ordu bir bölgeye askeri harekat yaptığında insanların bir kısmı kendilerini korumak içgüdüsü ile hareket etmiştir. O dönem Türkiye'nin pek çok yerinde asayiş olayları var.
Dersim isyanı, icat edilmiş bir şeydir, Dersim isyanı yoktur. Çünkü dönemin resmi belgelerinde ve yazışmalarında, anı kitaplarında, mağdurların tanıklıklarında böyle bir şey olmamıştır.

Neden bu olaylar oldu, nedir o bölge ahalisinin suçu?
a. Bölge dağlık, sarp ve ormanlık bir bölge, herhangi bir devlet otoritesinin ulaşmasında doğal bir kale vazifesi görüyor.

b. O bölgenin insanları, bu doğal ortamın da imkanları ile kendi (batıl) inançlarını yaşayan, dini liderleri olan, devlet otoritesini tanımayıp vergi vermek istemeyen, kimseye de karışmayan, mazlumlara da sahip çıkmaya çalışan, özellikle ermeni soykırımından kaçanları da barındıran, insanlar. Adı konulmamış bir kendiliğinden ve bölgenin şartlarından kaynaklanan otonom bir yapılanmadır ordaki durum.

c. Cumhuriyet rejimi de bütün ülke sathında yaşayan insanları Türkçe konuşan Türkler, dinin temellerinden arındırılmış ve sadece adı sünni-Türk bir anlayışa sahip din mensupları, medeniyet olarak lanse edilen batının değerlerinin bütün herkese zorla adaptasyonun sağlandığı şekilci insanlar oluşturmak kısaca asimilasyon.
Çok kabaca tarif ettiğimiz bu şekle girmeyen bütün etkenlerin zorla bu şekle büründürülmesi. Dersim'de olan da bu zorla medenileştirmeye ve Türkleştirmeye direnen köylü, cahil, bedevi, çapulcu, yol kesen, insanların (çıban başı) yola getirilmesine isyan düzeyinde olmayan pasif direnç. Bu ağır asimilasyon süreci 1950'lere kadar ağır bir şekilde sürüyor, 1990'lara kadar dozajı düşük de olsa devam ediyor, günümüzde de yavaş yavaş kırılıyor.

İngiliz parmağı var deniyor?
Dr. Nuri Dersimi Koçkiri ayaklanmasında aktif yer almış, Kürt Teali Cemiyeti üyesi ve Kürtlerin bağımsızlığını savunan birisi. İngilizlere yazılmış bir mektup var ve Seyid Rıza adına, fakat bu mektubu Seyit Rıza yazmamıştır, Dersim Generali Seyid Rıza olarak görünen bu mektup gerçek dışıdır. Zaten Dersim halkı da bu adamın kanaatlerini paylaşmamıştır.

Koçgiri ismi zikrediliyor, bu konu hakkında ne diyebiliriz?
Koçgiri bugün Sivas'a bağlı İmranlı'dır. Eski ismi Koçgiri'dir. Orda da Dersim benzeri büyük katliamlar yaşanmış, halk kırılmıştır. Fakat oranın Dersim'den farkı, bir direniş sözkonusu, isyan niteliklerine haiz oluşu...

Sizin kaynaklarınız ne kadar güvenlidir?
Tanıklar, halkın şahitliği, yaşayan tarih, yeterlidir...

Süreç Nasıl Başlıyor?
Dersim 1938 katliamına varan dönem en genç 1925'te başlamıştır, 13 yıl boyunca sürmüştür. Bu arada sayısız plan ve rapor hazırlanmıştır. Bu planlar daha Osmanlı, Abdulhamit zamanında yapılmaya başlanmıştır. Askeri ve sivil raporlar, başbakanların gezileri. Genelkurmay Başkanının Dersim, Erzincan gezileri olmuştur. Bütün bu dönemin sonunda alınan karar imha ve asimilasyondur. Ne yazık ki barışçıl bir yol denenmemiştir. Bu bölgede yaşayan insanların katliam yöntemi ile değil daha insancıl yöntemlerle ikna edilebileceğini söyleyen raporlar da vardır fakat bu raporlar devletin ileri gelenleri tarafından kaale alınmamıştır.

Hiç olumlu rapor yazarak katliamın dışında seçenek sunan olmamış mı?
Evet olmuş, Cumhuriyet dönemi valilerinden Cemal Bardakçı, o bölgeye şefkatle ve sabırla yaklaşıldığı taktirde devlet otoritesine tabi olabileceği tezini savunmuş fakat devletin şahin kanadı (ittihat ve terakki, Fevzi Çakmak'ın görüşü) katliama giden yolu açmıştır.

Dersim'e Osmanlı Döneminde Harekat Yapılmış mıdır?
İç işleri bakanı Şükrü Kaya 1935'deki konuşmasında Son Osmanlı zamanında 11 harekat yapılmıştır, diyor. 1876'dan Cumhuriyetin kuruluşuna kadar.
Kuyucu Murat Paşa: "Alevilerin kellelerinden kuleler yapıp, hepsini ateş çukurlarına atılması" gerektiğini söyleyen bir alevi avcısı

Ne olmuştur 1925'de ve Sonrasında kademe kademe
İlk önce iskan kanunu çıkmıştır. Yani bu kanunla Dersim bölgesinde yaşayan insanların bir kısmı batı illerine göç ettirilmiş, batıda yaşayanlar da o bölgelere getirilerek asimilasyon süreci başlatılmıştır.

Halk silahlı değil miydi?
Tunceli komutanı, valisi, general Abdullah Alpdoğan 1936 yılında halktan tüm silahları teslim etmesini istemiş ve yaklaşık 9000 silah teslim edilmiştir.

Peki orduyu oraya çeken isyan benzeri kalkışmalar olmamış mıdır?
Genelkurmay kayıtlarında  3 olay zikredilir, 1937 mart ayı karakol baskını, bir ay sonra köprü baskını, 1938'de de Ovacık bölgesinde 6 askerin öldürülmesi. Katliama gerekçe sadece bu 3 olay. O günün Türkiye'sinde her tarafta bu ve buna benzer olaylar olduğunu düşününce... Bu bile olsa silahlı insanları bulmak yerine halk katliama tabi tutulmaz, şehirler ve köyler yakılıp yıkılmazlar.

Bu olayların sonucunda taraflar olarak kaç kişi ölmüştür?
Asker'den 100 küsür, halktan resmi rakamla 14000 küsür.

İlk harekat ne zaman ve nasıl başlamıştır ve nasıl bitmiştir?
1937 yılında başbakan İsmet İnönü, ordu Dersim'e yaklaşıyor, elinde silah bulunan bir grup insan Kahmut köprüsünü yakıyor, devlet de bunu bahane ederek giriyor. Seyit Rıza Eylül ayında Erzincan'a askeri birliklere giderek görüşmelerde bulunmak için gidiyor. Daha fazla kan dökülmesin diye görüşmelerde bulunmak için giden Seyit Rıza ve arkadaşlarını alelacele yakalıyorlar. Hukuk dışı yöntemler uygulanarak ve kendilerine hiçbir şey olmayacağı sözüne rağmen, Seyit Rıza yanındakilerle beraber idam ediliyor ve ilk harekat bitiyor.

Atatürk gelmiş miydi o dönem?
Evet, Seyit Rıza, oğlu ve yanındaki önde gelenler Atatürk gelmeden alınan talimatlar gereği, halkın Atatürk'den idamların önüne geçmesini isteyeceklerinden dolayı savcı da değiştirilerek hemen idam ediliyorlar. Ve o meşhur konuşma yapılır: Ayıptır, yazıktır, günahtır... Nerdeee, kime diyorsun...

Birinci harekat bitmiş, ikinci harekat neden?
Mantık çerçevesi içerisinde bunun hiçbir açıklaması yok. Zaten katliam olarak bilinen gerçekler 1. harekatda değil, ikinci harekatta yapılmıştır. 1. Harekatın en can alıcı olayı, Seyit Rıza ve oğlunun, yanındakilerle beraber hukuksuz asılmasıdır. İkinci harekat başlamadan ilk önce başbakan değiştiriliyor ve çok daha sertlik yanlısı Celal Bayar başbakan oluyor. Daha sonra havadan ve karadan birlikler girilmedik köy, aşılmadık tepe bırakmamak ve programlı bir şekilde ellerindeki programa da sadık kalarak yakıp yıkıyorlar.

İlk önce kimler hedefte yer alıyor?
Oranın önderlerini, seyitlerini, şıhlarını, pirlerini öldürüyorlar. Köylere girdiklerinde direniş görmüyorlar, çünkü köylüler silahsız ve toptan bir imhanın olabileceğini akıllarına getirmiyorlar.

Gerçekten kadınlar, cocuklar öldürülmüş müdür?
Evet, kadınlar, çocuklar, hamile kadınlar, öldürülmüştür.

Kaç kişi öldürüldü resmi rakam hariç?
Oranın kanaatlerine göre 30 bine yakın kişi öldürülmüş. Tanıkların yaptıkları söyleşilerdeki ifadelerden biri: Munzur suyu bir kaç hafta kan aktı. Suyun üzerinde, çocuk, kadın, erkek, yaşlı, bebek cesetleri yüzüyordu.

Mağara olayları nedir?
Türkiye'de o dönemde öldürücü gazlar vardı, tanıklar ve İhsan Sabri Çağlayangil'in ifadesi: Mağaralara insanlar girdi, onları fareler gibi öldürdük, demiştir.

Katliamdan sonraki sürgün hadisesi nedir?
18000 civarında insan batı illerine sürgün edilmiştir. Asimilasyonun daniskası


Çekirdek ailenin parçalanması ne demek?
6 kişilik bir aile düşünün, parçalayarak gönderiliyor. Annesi babası öldürülen küçük kızların subaylara gönderilmesi de var.

Katliam örneklerinden bahsedildiğinde ne denebilir.
Örnek: Çocuklar ayrılıyor, kadınlar ayrılıyor, erkekler ayrılıyor. Bir daire haline getiriliyor ve çocuklar bu insanların arasına konuyor. Makineli tüfeklerle taranıyor, daha sonra asker canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için süngülerle kontrol yapıyor, süngülerle katlediyor.
Örnek: Mağaralara sığınmıştık, anne sütü ile beslenen bir bebeğin ağlaması sonucu askerler bizim yerimizi keşfetti, hepimizi çıkarttı ve öldürdü.

Travma nasıl atlatılıyor?
100 bine yakın nüfusun 30000 i katlediliyor, 18000i sürgün ediliyor ve batıya gönderiliyor, geri kalanları da hayatlarına bir şekilde devam etmenin yollarını arıyorlar.

Hâla korkan var mı?
Maalesef var, çocuğu Almanya'da olanlar çocukları adına korkuyorlar, başına bir şey geleceği endişesi olanlar var.

Dönemin Basını nasıl algılıyor?
Dönemin basını bunu isyan olarak ele alıyor, oranın katliamı ile ilgili hiçbir şey konuşulmuyor, yasaklanıyor, oranın insanları potansiyel suçlu olarak algılanıyor. Barbaros Baykara gibi cumhuriyet romancıları, olayları temize çıkarıcı ve tarihi çarpıtıcı romanlar yazarak meşrulaştırıyor. Cumhuriyet gazetesi, Yunus Nadi gibi kemalistler çok vahim yazılar yazıyorlar.

Sabiha Gökçen hakkında ne denilebilir?
Atatürk'ün manevi kızı, aynı zamanda ilk kadın pilot, Dersim katliamında bombalamada bulunan isimdir. Enteresandır, katliamı gerçekleştiren isimler Tunceli bölgesinde sokak adı, okul adı vs. yerlerde yer almaktadırlar. Şimdi şimdi değiştiriliyor. İşkencenin değişik hali herhalde.

Tunceli halkı Atatürk'ü sever mi?
Bir kısmı sever, bir kısmı da sevmez. Sevenler Atatürk'ün bu katliamdan sorumlu olmadığını, hasta yatağında olduğunu söyleyenlerdir veya buna kendini inandırmışlardır, onun böyle bir katliama izin verebileceği duygusuna sahip değildirler, sevmeyenler ise: Gerçekte onun da bu işin içinde olduğunu bilenlerdir. Süreç 1925'de başladığından itibaren devletin başında Atatürk'ün olduğu gerçeği yadsınamaz bir gerçektir. Var olabilmek adına kendilerini psikolojik olarak savunma refleksi olarak görmek lazım. Stokolm sendromu bu olsa gerek. Celladına saygı duyarak var olmaya çalışmak!

Katliam'ın sorumluları olarak o zaman devlet görevlileri kimlerdir?
Cumhurbaşkanı Atatürk, başbakan Celal Bayar, Gn. Kurmay Başkanı: Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Ragıp Gümüşpala, Adnan Menderes... 1938 katliamı Kemalist yönetim tarafından, başta Mustafa Kemal olmak üzere Türk devletinin kurucuları tarafından önceden planlanıp gerçekleştirildi.
Bu kırımın önceden planlanan bilinçli bir stratejinin sonucu olduğunun kanıtları 19. yüzyıl sonlarından beri hazırlanan Dersim Raporları’nda, Türk istihbarat teşkilatı MAH’ın ve askeri müfettişliklerin raporlarında, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın raporunda, Jandarma Umum Kumandanlığı’nın Dersim adlı yayınında, Meclis konuşmaları ve dönemin Türk basınında yeralan haber ve yazılarda apaçık sergilenmektedirler

İhsan Sabri Çağlayangil kimdir, anılarında ne demiştir, kim o röportajı yapmıştır?
İhsan Sabri Çağlayangil o dönemin yetkililerindendir. Kemal Kılıçdaroğlu onunla röportaj yapmıştır (Hüseyin Aygün'ün tv'de yaptığı açıklama), "Mağaralara doldurduk, fareler gibi öldürdük"

1947 Yılı ne çağrıştırıyor?
İskan yasasında değişiklik yapılarak, Batı'ya zorla göç ettirilen insanlara dönüş yolu açılıyor.

Yasak Bölgelerden bahsediliyor, nedir bunun aslı?
Dersim, 1938’de bir soykırımla ve toplu sürgünlerle düşürüldü ve adı da daha 1936 yılından itibaren Tunceli olarak değiştirilip başında askeri sömürge valileri olan olağanüstü bir rejimle yönetilmeye başlandı. 1938 Eylül’üne gelindiğinde toplu direniş bastırılmış, bütün Dersim TC hükümeti tarafından 10 yıl için (1938-48) “Yasak Bölge“ ilan edilmiştir.
Bu 10 yıllık programa dördüncü harekat denebilir Bu zaman zarfında yoğun bir Türkleştirme programı uygulanır. Resmi ağızlar Dersim meselesinin bittiğini ilan ederse de dağlara sığınanların oluşturduğu gerilla birimlerinin (yerel dilde Qol) mücadelesi 1946 affına dek sürer.



Hüseyin Aygün kıvırdı mı?
29/11/11 tarihinde CNN Türk'de "Tarafsız Bölge" programında, Zaman'da yapmış olduğu röportajda eklemeler olduğunu söyledi. Zaman da buna hemen röportajın metnini ve ses kaydını yayınlayarak cevap verdi. Olayı sadece CHP ve Atatürk'le sınırlanmasından rahatsızlık duymuş olmalı ki, dönemin şartları, konjonktür, devlet aygıtının tam oturmaması, vs. etkenleri hafifletici unsurlar olarak sanki sunma çabası içerisine girmiş durumda. Bu halde Hüseyin Aygün kıvırdı diyebiliriz.
CHP'ye girmesinin sebebi olarak da Dersim olayı ile ilgili değil, sola ve sosyalizme inandığından dolayı girdi.

Not: Faydalı olabileceğine inandığım Dersim ile ilgili program adresi:


1937-38 KATLİAMININ KRONOLOJİSİ

25 Aralık 1935
Tunceli Kanunu çıkarıldı ve Dersim adı Tunceli olarak değiştirildi.

6 Ocak 1936
Elazığ merkezli Dördüncü Genel Valilik kuruldu ve başına sömürge valisi yetkileriyle General Abdullah Alpdoğan atandı. Dersim’de stratejik merkezlerde kışla ve karakol inşaasına başlandı. Ardından gelen karakol baskınlarının nedeni işgal ve soykırım hazırlıklarını önlemekti.

1937 YILI OLAYLARI (İSMET İNÖNÜ'NÜN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİ
20/22 Mart 1937 (Kahmut Olayı)
1936‘da başlatılıp kış nedeniyle ara verilen kışla-karakol inşaası 1937 Mart’ında devam ettirilince, kesintiye uğrayan direniş de Karakol baskınları tarzında yeniden başladı. S. Rıza’nın köyü ve çevresi bombalandı. Türk askeri kaynakları ve Dersim’in hafızasının kaydettiği 1937 yılının ilk olayı 20-21 veya 21-22 Mart 1937 gecesi saat 11‘de Pah-Kahmut bucaklarını bağlayan Harçik Suyu üzerindeki tahta köprünün Demenanlılar ve Haydaranlılar tarafından yakılması ve civardaki karakola baskındır. Naşit Uluğ’a göre Dersimli büyük eylemleri genellikle 22 Mart sabahı başlatır, çünkü bu tarih güneşe tapılan devirlerden kalma bir inanç gereği kutsaldır, ilkbaharın da başlangıcıdır. Onun sözünü ettiği Dersim takvimindeki Newe Marti olmalıdır.

26-27 Mart veya 26 Nisan 1937
Seyit Rıza’nın oğlu Bıra İbrahim (Bava), babası adına askeri harekatın durdurulmasını talep etmek üzere gittiği Hozat dönüşünde Kırğan köyü Deşt’te misafir olduğu evde uyurken öldürülür. M. Nuri, bu siyasi cinayeti Alpdoğan’ın adamı Binbaşı Şevket’in adamlarının örgütlediğini yazar.
S. Rıza, misilleme olarak Kırğan aşiretinin merkezi Sin bucağını ve karakolunu basar. Ordu, Kırğan aşireti eşliğinde saldırıya geçer. Böylece S. Rıza ve aşireti ile Bahtiyar aşireti de başlamış bulunan çatışmalara katılırlar. Çatışmalar fiilen toplu bir direnişe dönüşür. Aşiretler arasında genel bir birlik kurulamaz. Sadece Yukarı Abbas, Bahtiyar, Ferhad, Karabal, Yusufan, Demenan ve Haydaranlar’dan oluşan toplam 7 kadar aşiret kendi aralarında direniş için ittifak kurup Halvori-Vank civarında yemin ederler ve topluca direnişe geçerler. Alpdoğan, aşiretler arasında birleşmeleri engellemek, direniş kararı alan S. Rıza liderliğindeki yedi aşireti tecrit etmek için çabalar. Bu amaçla söylentisi dolaşan boşaltma ve sürgün kararını yalanlamaya, saklı tutmaya özen gösterir. Ajanları dolayımıyla aşiretlerarası kavgaları körükler, direnişin önderlerini ortadan kaldırmak için çalışır. S. Rıza ile bir toprak meselesi yüzünden anşlaşmazlığı bulunan yeğeni Rehberi ve çetesini kendisiyle işbirliğine ikna edip kullanır. Rehber, verilen görevleri yerine getirdikten sonra onu da öldürtür.

Nisan 1937
Askeri birliklere baskınlar. Direniş sürüyor.

1-3 Mayıs
Mazgirt’e ve Mazgirt Köprüsü’ndeki birliklere saldırı. Sabiha Gökçe’nin de katıldığı 15 uçaklık bir filo Zel, Kırmızı Dağ, Yukarı Bor (Keçizeken) çevrelerini bombalar.

8 Mayıs
Genelkurmay, Dördüncü Genel Valiliğe 8 Mayıs’ta genel tenkili (Bor/Kırmızı Dağ-Sin-Karaoğlan hattına ulaşacak hücüm harekatını) başlatması emrini iletir.

19 Mayıs
Yukardaki emir üzerine 25. Alay Kırmızı Dağ zirvesini bir saldırıyla işgal eder, tespit edilen Nazımiye-Kırmızı Dağ-Sin-Karaoğlan hattına ulaşır. Bu saldırı için 19 Mayıs gününün seçilmiş olması dikkat çekmektedir. Bu saldırının başarısı Yusufanlılar‘ın ittifak yeminini bozup direnmeyişlerine, dahası orduya destek olmalarına bağlanmaktadır. Bu ani ilerleme savaş alanındaki sivil halkın Kalan ve Kutu derelerindeki sığınaklara yerleştirilmesine neden olur. Aşiretlerin çoğu tarafsız, bir bölümü devletten yanadır. Direnenler küçük bir azınlıktır. Üstelik ittifakçıların bir bölümü saf değişmiştir.

26 Mayıs
Bahtiyar köylerine ordu baskını ve bu bölgede önceden boşaltıldığı görülen Resikan, Gözerek, Varuşlar, Çökerek ve Çat köylerinin yakılması.
Mayıs Sonu ve Haziran Başı
Haydaran, Demenan ve Yusufanlılar’dan bazıları teslim olur.

18 Haziran
Başbakan İnönü Elazığ’a gelerek sürmekte olan harekatı görüşür.

22 Haziran
Ordu birlikleri Zel, Bokir, Sıncık, Aziz Abdal dağlarını işgal ederler. Dersimli her dağ zirvesi, her bir vadi için, kısacası ülkesinin her karış toprağı için çetin bir direniş sergilerse de işgal ordusunun 19 Mayıs’ta ulaştığı hattı daha da içerilere (kuzeye) taşımasını engelleyemez. Direnişçi köyler yakılır, sürülere elkonulur.
Haziran veya Temmuz
Asker Tujik Dağı’nı işgal eder. Bu dağın eteğindeki İksor Vadisi’nde sığınaklarda bulunan çoğu kadın ve çocuk sivil halktan binlerce kişiyi imhaeder. Mağaraların girişi betonla kapatılarak veya ağzında ateş yakıp içine boğucu duman verilerek binlerce sivil yokedilir. Bu sırada can havliyle dışarı fırlayanlar vurulur. Kısacası İksor vadisinde tam bir katliam olur.

9 Temmuz 1937
Dersim ulusal hareketinin S. Rıza’dan sonraki en önemli önderi Alişer, eşi Zarife’yle birlikte Rehber ve çetesi tarafından öldürülür. Sekiz-dokuz kişilik bu çeteye Hıde Pırço (Pırço’nun oğlu Hıdır) da katılır. Alişer ve eşinin kesik başları Elazığ’daki “Dersim Fatihi“ Abdullah Alpdoğan‘a yollanır.

17-18 Ağustos
Bahtiyar mıntıkasında (Tokmakbaba-Titenik-Sarıoğlan üçgeninde) çetin çarpışmalar. S. Rıza’nın ikinci eşi, büyük oğlu Şeyh Hasan, üç torunu ve bin kişilik kuvveti bu çarpışmada katledilirler. Bazı kaynaklar bu çatışmaların Koçan mıntıkasında yaşandığını söylerse de bu doğru görünmüyor.

28 Ağustos
Bu sıralarda direnişe S. Rıza ve Sahan önderlik etmekteydiler. S. Rıza Bahtiyarlılar arasında bulunuyordu. Direnişçi 6 aşiret reisinden yakalanmamış olan sadece bu ikiliydi ve Alpdoğan onların peşindeydi. 28 Ağustos günü direnişin önemli bir önderi olan Bahtiyarlı Sahan, General Alpdoğan tarafından satın alınan üvey kardeşi Pırço oğlu Hıdır tarafından uyurken öldürülür. Gövdesinden ayrılan başı Hozat’taki Türk kumandanına teslim edilir. Rehber’in çetesinden olan hain Hıdır, Hozat dönüşünde Sahan’ın kardeşi veya amcasıoğlu tarafından öldürülür.
Bahtiyar direnişinin kırılması (ardından Bahtiyar kırımı yapılır) anlamına gelen Sahan’ın öldürülüşü, gerçekten de Dersim direnişinin sonu olur. Sağ kalan Bahtiyar direnişçileri S. Rıza’nın aşireti Yukarı Abbas kuvvetlerine katılırlar. Fakat Sahan öldürülünce yalnız kalan Seyit Rıza, direnişe çağırdığı tarafsız aşiretlerden bir şey çıkmayınca çok geçmeden yakalanır ya da bir versiyona göre teslim olur.

5-13/15 Eylül
S. Rıza Erzincan’a giderken veya gittiğinde yakalanır. Bir söylentiye göre yakalandığında komşu illere kaçmaya çalışıyordu. Bir diğerine göre kaçma girişimi yoktur. Kendi kararıyla Erzincan jandarmasına teslim olmuştur. Bir başka yoruma göre Erzincan valisi aracılığıyla görüşmeye çağrıldığı Erzincan’da beraberindekilerle birlikte tutuklanır. Bazı yaşlılara göre gittiği Pülümür yöresinde ihbar edilip yakalatılmış ya da bu ihbar üzerine gidip teslim olmuştur. Kaynaklarda Eylül’ün 5‘inde veya 10‘unda yakalandığı yazılıdır. Seyit Rıza’nın yakalandığı haberini 13-14-15 Eylül tarihli Tan, Kurun, Ulus gibi gazeteler vermektedir. Yakalanışına ilişkin ilk haber 13 Eylül tarihli gazetelerde çıkar. Türk basını ve yetkilileri ondan “Dersim’in en ileri ve son sergerdesi“ diye sözederler. Seyit Rıza’nın yakalanması üzerine Mustafa Kemal, İsmet İnönü, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve 3. Ordu Müfettişi Kazım Orbay Abdullah Alpdoğan’a bu başarısı nedeniyle kutlama mesajları gönderir, bunu Alpdoğan’ın tarihi bir başarısı olarak tanımlarlar.

Ekim ayı ortaları
S. Rıza Erzincan’dan Elazığ’a götürülüp orda toplanmış bulunan diğer Dersimli esirlerle birlikte (toplam 58 kişi oldukları anlaşılıyor) askeri mahkemede Dersim’i isyana teşvikten ve bu isyana katılmaktan dolayı yargılanır.

15 Kasım
Ekim ayı ortasında başlayan sözde yargılama 15 Kasım’da biter. 14 kişi beraat eder. Seyit Rıza da dahil 7 kişi idama, 37 kişi ağır hapis cezalarına mahkum edilir. 15 Kasım’da Seyit Rıza (1860/62-1937) ve diğer altı kişi Elazığ Buğday Meydanı’nda şafakla birlikte infaz edilirler. Bu altı kişi, S. Rıza’nın oğlu Resik Hüseyin, Kamer Ağa’nın oğlu Yusufanlı Fındık, Şeyhan reisi Usê Seydi, Demenan reisi Cebrail veya oğlu, Kureşanlı Hasan ve Haydaranlı Kamer Ağa’dırlar. Seyit Rıza’yı bizzat götüren ve infazları izleyen İhsan Sabri Çağlayangil’in aktardığına göre Seyit Rıza’nın son sözleri şunlardı:

Ewladê Kerbelayme
Bêxetayme
Aybo, zulmo, cinayeto.

Kente girmeye cesaret edemeyen Mustafa Kemal, bu sırada Elazığ garında infazların bitmesini beklemektedir.
Bu idamlarala birlikte 1937 yılı direnişi sona erer.
Zamanın Başbakanı İsmet İnönü (İso Ker), Seyit Rıza ve beraberindekilerin idamı üzerine verdiği demeçte, “Dersim meselesini ortadan kaldırdık...Dersim müşkilesinden kurtulduk“ derken, Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi, “Tarihe Gömülen Dersim’e Dair“ başlıklı 18 Kasım 1937 tarihli yazısında, “Senelerden beri adına Dersim denilen mesele tarihin ummanına katılmış ve ebeddiyen ölmüştür“ demektedir.

1938 YILI OLAYLARI (CELAL BAYAR'IN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİ)

2 Ocak
Dördüncü Genel Valiliğin Munzur-Merho-Mercan dereleri arasındaki bölgeyi ve Kalan Deresi havzasını boşaltma kararı ve bu kararı uygulama girişimi. Bunun üzerine Ovacık’tan gelen yedi jandarma devletin o tarihe kadar gizli tutulan asıl amacını ve 1937 direnişine katılmamış olmakla yaptıkları vahim yanlışı yeni farkeden Kör Abbas, Keçel ve Bal aşiretlerinden direnişçiler tarafından Mansul Uşağı Köyü’nde öldürülürler. Ardından Mercan Karakolu basılır. Bu sırada iki asker daha öldürülür. 1938 Ocağının başında sıranın kendilerine geldiğini anlayan adı geçen bölge aşiretleri ittifak halinde direnme kararı alırlar. “Askeri içimize sokmayalım, silahlanalım, ittifak yapmazsak hepimizi tek tek kıracaklar“ diyerek direnişe geçerler. 1937‘deki Kahmut Köprüsü baskını nasıl kasıtlı olarak birinci askeri harekatın sebebi gibi gösterildiyse, Mansul Uşağı Olayı da bazı kaynaklar tarafından 1938‘deki İkinci harekatın nedeni gibi sunulmaya çalışıldı. Her iki olay da TC ordusu tarafından birer bahane gibi kullanıldılar. 1938‘deki ikinci harekat çevre illerden orduların aktarılması ve diğer hazırlıklar nedeniyle, daha da önemlisi dış dünyanın tepkisini çekmeyecek daha uygun bir fırsatın kollanması sebebiyle ancak 11-12 Haziran’da başlar.

11-12 Haziran
İkinci harekatın (1938 harekatı) başlangıcı. Her taraftan Dersim’e giren TC orduları Kalan-Merho-Mercan vadilerindeki halkı boşaltmayı amaçlar. Burası, Buyer Bava-Mahmunut Gediği-Birman Gediği-Keller Komu-Katır Tepe-Koçgölbaşı-Badikan-Karasakal noktaları arasındaki bölgedir. Yani Munzur-Mercan dağlarının hemen dibindeki İç Dersim’in en kuzey bölgesidir. Zel ve Kırmızı dağlar hattının kuzeyi de harekatın kapsamına alınır. Kısacası 38 harekatının asıl hedefi Asıl/Eski Dersim‘dir, Kalman Ocağı’dır. Böylece yerinden yurdundan edilmek istenen İç Dersimli bir ölüm dirim savaşına girişir.

19-22 Haziran
Boşaltılmak istenen diğer bölge Ali Boğazı ve çevresidir. 19-22 haziran günlerinde bu bölgede oturan Koçan grubu aşiretleri (Koç, Şam, Resik) de direnişe geçerler. 19 Haziran’da Amutka Karakolu kuşatılır ve çevredeki Türk birliklerine saldırılır. Çarpışmalar 22 Haziran’a dek sürer. 22 Haziran’da Koçan aşiretleri Ali Boğazı’na sığınmak zorunda kalırlar. Uçak filoları Ali Boğazı’na bomba yağdırır.
Ali Boğazı’ndaki çarpışmalarla ilişkili bir Dersim deyişinde şöyle denir:

Tornê Merwani koto zıdê ma
Hawt bedelo fetelino, az ve azê ma dıma
Ma ve Mervani ra jüvini kerdo Ali Boğaji
Bıraenê, pêrodê, ma pêrodime
Hefê huyê hawt bedeli bıcêrime

Bu deyişte Dersim hududu Kızılbaşlığın hududu olarak tarif edilir. Sivas ve Erzurum da Dersim’e dahil gösterilir. Dersim’in devletle kavgası kuşaktan kuşağa süren bir kavga olarak, Kerbala’nın devamı ve Yezit’le kavga gibi tarif edilmektedir. 
Kureyşanlılar’ın Şeyhan kabilesi ile Yukarı Abbas aşireti Koçanlılar’ı desteklemek için direnişe geçerler. Böylece direniş doğusu ve batısıyla tüm Dersim’e yayılır.

24-30 Haziran
24 Haziran günü İç Dersim’deki Dolu Baba (Tujik) işgal edilir. Ordunun köylerini ateşe verip halkını boşaltmaya çalıştığı Kırgat, Boduk, Midrik, Mitgel, Hotar, Ariki, Tenkali, Meraş, Keçeler köyleri ve Hikü mezrasının silahsız sivil halkı balta ve küreğe sarılır. Baltalı kürekli bu muharebe 28 Haziran’da kanla bastırılır. 29 Haziran’da Karasakal zirvesi işgal edilir. Reşat Hallı’nın verdiği rakkama göre 11-12 Haziran’dan 29 Haziran’a kadar tam 60 köy boşaltılır ve yakılır. Köyler ve ormanlar ateşe verilir, hayvanları dahil halkın nesi varsa “ganimet“ (ganimet, düşmandan ele geçirilen mala denir) olarak gaspedilir, sivil halk ve direnişçiler kurşuna dizilmek veya batıya sürülmek üzere “esir“ (düşmanın ele geçirdiği insanlar) edilip belirli noktalarda toplanır.
Başbakan Celal Bayar, 29-30 Haziran 38‘de TBMM’de yaptığı konuşmada “ordularımız pek yakın zamanda...Dersim mıntıkasının sakinlerini tamamen kaldıracak ve bu meseleyi esasından kesecektir“ der.
Çukur ağıtından bir parça şöyledir:

Celal Bayar amo
Esmo ma  meymano
Non sola ma neweno
Ma de xayın nia dano
Vano, zerrê mı terseno
Zalım az ma ra nêverdano
Kerdime top, berdime verê Kertê Mazgerdi
Ardi, verva ma ağır makiney qurmis kerdi

Temmuz
2 Temmuz‘da asker Ahpanos, İksor ve Tujik dağına hücum eder. Çetin bir muharebenin sonucunda Tujik zirvesi işgal edilir. Kaçış yolları kapatılıp bir uçak filosu eşliğinde tek çıkış yolu olarak kasıtlı şekilde açık bırakılan Kalan Deresi’nde kırım yapılır. Devletin “haydut“ diye sözettiği 3 direnişçi kendilerini uçurumdan atarlar. 14-16 Temmuz’da Kalan ve Demenan direnişçilerinin imhasına çalışılır. Mağaralar ayrı ayrı abluka edilir. Kalan Deresi ve Demenan mıntıkası kasıp kavrulur. Ardından İç Dersim’de 1938‘deki zorlu muharebelerin ağıtlara konu olan en ünlüsü, Laç Deresi (Dere Laçinu) muharebesi olur. Laç Vadisi’ndeki çarpışmaların en şiddetlisi 19-24 Temmuz günleri arasında yeralır. Dersim’in en namlı silahşörleri Laç’ta birlikte dövüşür ve yarım asırdan çoktur dilden dile dolaşan bir destan yaratırlar.

De, halo halo
Halê ma yamano
Ordiyê Tırki gurlağ amo
Dormê ma qapano
Pırode bıra, pırode
Na qewğa aşirun niya
Merebê Dêsımi (Kırmanciye) u zalımanê Tırkano

TC ordusunun hedefi direnişin son sığınağı olan Laç Deresi’ni ele geçirmekti. Üç dört koldan kuşatılan Laç Deresi inatla direnir. Sonunda direniş kırılırsa da sade halk arasında direnişçilerin intikamlarını fazlasıyla aldıkları inancı yaygındır: “Ma hefe xo quret, hefe tayine ki serra quret“.
Halk, direnişçilerin tüfeklerinin arkasında yiğitçe düştükleri için onur duymaktadır: Mordem uyo ke pe tıfonge hode bımıro!
Direniş kırıldıktan sonra vadinin tabanındaki mağaralar ve kayalıklar kuşatılır. Top ve makinalı ateşi ve tahrip kalıpları atılarak bu mağaralar içindekilerle birlikte imha edilir. Dışarı fırlayanlar vahşice öldürülür. Kimisi kendisini Munzur Suyu‘na atarak intihar eder. 19-24 Temmuz arasındaki çarpışmalarda Laç’ta 216 direnişçi katledilir. Kırık Mağara’da dinamitle imha edilmekten korkan ve R. Hallı’ya göre aralarında Demenan’ın en önemli kolbaşılarından Hese Gewe ile Demenan reisi Cebrail Ağa’nın oğlu Hüseyin’in de bulunduğu 42 direnişçi teslim olur.
Ardından 27-30 Temmuz günleri arasında Mameki ve Erzincan tugayları ile Haydaran bölgesine yönelinir. Vartinik, Göldağı, Zel Dağı, Hengırvan, Zağge, Aşağı Rabat, Kutu Deresi girişi, Kerenko, Karasakal ve Buyer Bava’yı kapsayan tüm bölge kuşatılır.

1-10 Ağustos
Kuşatılan Haydaran bölgesindeki tüm direnişçiler mağaralarda sıkıştırılır. 100‘den çok direnişçi öldürülür. 2-3 Ağustos’ta mağara ve kaya kovukları aranır. Çok sayıda direnişçi ve hayvan imha edilir. Hayvanlar ve eşyalar müsadere edilir. Direnişçi köyler yakılır.
Ardından sıra genel bir taramaya gelir.

10-31 Ağustos (“Üçüncü Askeri Harekat“)
Bu harekat toplama, toplu halde kurşuna dizme ve 1931‘de İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın raporunda planlanan Batıya toplu sürgünün hayata geçiriliş safhasıdır. Bu tarihler arasında Dersim’in her tarafında aynı anda başlatılan ve amacı “girilmemiş hiç bir yer bırakmamak“ olan genel bir operasyon yapılarak ‘yasak bölgeler‘in içinden ve dışından en az 5-7 bin kişinin (aşiret reisleri, kolbaşılar, seyitler ve aileleri) batı illerine nakli ve iskanı başlatılır. Dördüncü Genel Müfettişliğin önerisi ve içişleri Bakanı’nın onayı ile yerleşime yasaklanan, sürgün ve iskanı kararlaştırılan bölgeler iki adettir: 1-Kutudere-Kırmızıdağ-Haçılıdere hattından Mercan dağları eteğindeki Karacakale’ye kadarki bölge, 2-Ali Boğazı ve çevresi, yani Koçan bölgesi.
Bu sırada her yanda terör estirilir. 12 Ağustos’ta bir uçak filosu Ali Boğazı’nı bombalar. 13 Ağustos’ta Kırmızı Dağ çevresindeki çatışmalarda 300 direnişçi öldürülür. Aynı gün Ali Boğazı ve Tağar Deresi tabanındaki harekatta komlar yakılır, hayvan sürüleri gaspedilir. 14 Ağustos’ta 83 Demenanlı ve Haydaranlı direnişçi öldürülür. 15 Ağustos’ta Laç Deresi tabanında yeni bir tarama yapılarak 281 Demenanlı ve Haydaranlı öldürülür. Batıya nakledilmek üzere toplanan Yusufanlılar’ın 149‘u imha edilir. 15 Ağustos’ta Zımeq ve çevresinde çok sayıda direnişçi (“asi“) imha edilip köyleri yakılır. Batıya sürülmek üzere insan avına çıkan 41. Tümen Deşt yöresindeki köylerde direnişle karşılaşır. Direndikleri ve direnişçilere yataklık ettikleri gerekçesiyle Zımek/Zımbık, Xeç, Kirnik ve Bornak köylerinden 395 kişi öldürülür. Şıxmamed aşiretinin merkezi Hiç (Xeçe) köyüne bir gece baskını yapılarak top-mitralyöz ateşi ve süngüyle toplu kırım yapılır. Hiç ve Zımek toplu kırımı işte bu sırada, 15 Ağustos günü yapılmıştır. Yine 15 Ağustos günü Çukur ve Pah civarındaki taramada çok sayıda Haydaranlı imha edilir. 31 Ağustos’ta yeni bir tarama hareketiyle esir edilmiş olan binlerce kişi kafileler halinde Batıda saptanan yerlere sevkedilirler. Hozat’a getirilen Karaca seyitleri ve halkı makinalı tüfeklerle katledilir. Sanırım Sarı Saltıklı Seyit Seyfi Dede de bu olayda öldürülür. Böylece 31 Ağustos’ta askeri harekat tamamlanır.
(Kaynak: SEYFİ CENGİZ, DERSİM VE ZAZA TARİHİ - SÖZLÜ GELENEK VE TARİHSEL GERÇEK, V. BÖLÜM)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder