11 Ocak 2012 Çarşamba

Zamana And Olsun

Dr. Sivilay Genç -

"Zaman düşmanlığı / Taraf Gazetesi

Soru: Sevgili Sivilay Abla, televizyonlardan saç kurutma makinesine kadar bütün elektronik eşyaların elektromanyetik alanları havayı iyonize ediyormuş. Bu iyonlar havada asılı kalıyormuş ciğerlerine çekince hapı yutuyormuşsun.

Her yerde internet çekiyor diye seviniyoruz ya. O kablosuz modem dalgaları jilet gibi kesikler atıyormuş vücudumuza. Çamaşır makinesi sıkmaya başladığında oradan kaçın diyorlar. Hayat nereye gidiyor abla? (Hazal Genç)

Cevap:
Sevgili Hazal, son zamanlarda bu hâl gittikçe yayılıyor. Eski olan her şey iyi. Yeni olan her şey kötü. Teknoloji bize düşman.

“Ah ne güzeldir soba sıcağı, çıtır çıtır odun sesi” edebiyatının dibine vuran bir apartman sakinini ocak ayında üç gün Bolu’da sobalı bir evde yaşamaya davet etmek istiyorum. Cehennem gibi sıcak sobanın başından kalkıp buz gibi mutfakta yemek pişirmenin sıcak kumlardan serin sulara atlamak olmadığını anlayacaktır. Üç günlük soba hayatı bitmeden kendisini bir de banyo yapmaya ikna edebilirsek evine döndüğünde kalorifer borularını yalayacağından kuşkum yok.

Yaratılan mahlûkat içinde fiziksel olarak doğaya karşı en hazırlıksız olan biziz.

İlk insanları düşün. Avret mahallerinde birer incir yaprağı. Elde yok, avuçta yok. Taş üstünde taş yok. Yol yok, iz yok. Aynı muhitin diğer sakinlerinden ayıya bak bir de. Eksi otuz dereceye dayanıklı kürkü içinde sımsıcak bir hayatı var. Kaplumbağanın imkânlarına kavuşmak için insanoğlunun daha beş bin yıla ihtiyacı var. Motor bulunacak da otomobil bulunacak da karavana sıra gelecek.

Solundan ayı yaklaşan, önünden kaplumbağa geçen incir yapraklı insan fotoğrafına baktığımızda herşey insanın aleyhinde görünüyor. Biri ona kötü bir şaka yapmış gibi. Ancak durum hiç de göründüğü gibi değil. İnsanın incir yapraklarından başka çok değerli bir hazinesi var ama gözle görünmediği için ilk bakışta göremiyoruz. Aklı. İşte o baldırı çıplak insan aklını kullanarak toprağın altına ve üstüne saçılmış hammaddelerden bir dünya inşa etti. Sopanın ucuna bağlanan sivriltilmiş demirle başlayan hikâye, yapay kalpten beş yüz kişiyi taşıyan yolcu uçağına geldi ve hikâye yazılmaya devam ediyor.

Doğal olanın hep incir yapraklı resim olduğunu düşünmek, aklımızın da hep doğanın aleyhine çalıştığını zannetmek akıllara ziyan bir durum. Bir kere incir yapraklı halimiz hiç doğal değil, aksine çok eksik. O eksiği tamamlayan ise akıl. O halde akıl ürünü şeyler bize daha doğal bir ortam hazırlıyor.

Örneğin; mağara, incir yapraklı açık alandan daha doğal. Sobalı ev, önünde ateş yanan mağaradan daha doğal. 24 saat sıcak suyu akan kaloriferli bir ev sobalı evden daha doğal.

Şimdi ben soruyorum:

Üniversiteye okumaya giden çocuğuna yazdığın mektubun üç ayda varması ve cevabının üç ayda gelmesi mi? Telgraf çekmen ve bir gün sonra cevabın gelmesi mi? Şehirlerarası görüşmeye yazılman ve üç dört saat içinde telefonla görüşebilmen mi? Evden telefonla araman ve çocuğunun yurtta anons edilip bulunmasının ardından konuşman mı? Cep telefonundan istediğin yerden ânında araman ve çocuğunun cep telefonundan ânında karşına çıkması mı? Evde internetten görüntülü olarak görüşmen mi? Cep telefonundan istediğin yerden görüntülü görüşmen mi? Hangisi daha doğal.

Kardeşim! Bir insanla görüşmenin en doğal hali tüm duyu organlarına temas sağlayabileceğin bir ortam değil mi? O halde yukarıda saydığım seçeneklerden en doğalı gözüne ve kulağına hitap eden son şık olduğu çok açık değil mi?

Bırakınız yenilik ve zaman düşmanlığını!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder