İrfan'ın Yorumu:
Taraf gazetesinde yazan hristiyan bir ermeni olan Markar Esayan ve Vatan gazetesinde yazan müslüman ! Türk, eğitimle ilgili yazı yazdılar. İlk önce Zülfü Livaneli'nin yazısı, sonra da bu yazıya Markar Esayan'ın cevabı. Biz kimin ne olduğunu biliyoruz bilmesine de olur ya hâlâ görmeyenler vardır diye bu iki ismin ibretlik yazılarını burada paylaşma ihtiyacı hissettim. Evet, birisi müslüman olma iddiasındaki Zülfü, diğeri de kimliğini açıkça belirten ermeni Markar.
Markar'ın mı komşunuz olmasını ve onun çocuklarıyla sizin çocuklarınızın beraber aynı okula gitmesini isterdiniz, yoksa Zülfü'nün mü komşunuz olmasını?
Merak etmeyin, IQ testi falan yapmıyorum, zekanızı sorgulamıyorum da. ! Gri hücreleriniz çalıştığında nasıl bir sonuçla karşılaşacağınızın yansıması olarak görün.
Taraf gazetesinde yazan hristiyan bir ermeni olan Markar Esayan ve Vatan gazetesinde yazan müslüman ! Türk, eğitimle ilgili yazı yazdılar. İlk önce Zülfü Livaneli'nin yazısı, sonra da bu yazıya Markar Esayan'ın cevabı. Biz kimin ne olduğunu biliyoruz bilmesine de olur ya hâlâ görmeyenler vardır diye bu iki ismin ibretlik yazılarını burada paylaşma ihtiyacı hissettim. Evet, birisi müslüman olma iddiasındaki Zülfü, diğeri de kimliğini açıkça belirten ermeni Markar.
Markar'ın mı komşunuz olmasını ve onun çocuklarıyla sizin çocuklarınızın beraber aynı okula gitmesini isterdiniz, yoksa Zülfü'nün mü komşunuz olmasını?
Merak etmeyin, IQ testi falan yapmıyorum, zekanızı sorgulamıyorum da. ! Gri hücreleriniz çalıştığında nasıl bir sonuçla karşılaşacağınızın yansıması olarak görün.
Yedi yaşındaki kız çocuğunun başını örtmek
Zülfü Livaneli - zlivaneli@gazetevatan.com
Sabancı Üniversitesi Kurucu Rektörü Profesör Dr. Tosun Terzioğlu, Mine Şenocaklı arkadaşımıza verdiği mülakatta, hükümetin eğitim reformu politikalarını desteklemiş ve aynen şunları söylemiş:
“Baş örtüsünün ilkokulda da sorun olmaması gerekir.”
Bu sözleri okuduğumda gözlerime inanamadım. Benim tanıdığım Terzioğlu, böyle bir şeyi nasıl söyler diye düşündüm. Sonra iktidarların ve zamanın insanları değiştirdiği aklıma geldi.
Daha sonra, çocukları Sabancı Üniversitesi’nde okuyan ailelerin bu sözlere tepki gösterip göstermediğini merak ettim. Belli başlı bir tepkiye de rastlayamadım.
Demek ki Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden biri olan Sabancı Üniversitesi, “ilkokul çağındaki kızların başlarının kapatılması”ndan rahatsız olmuyor. Hatta bunu öneriyor.
İşte bu sonuç, beni, bırakın ülkenin geleceği, bugünüyle ilgili karamsarlığa sürükledi.
Bu sözleri Sorbonne, Oxford, Cambridge, Harvard, Princeton gibi üniversitelerin rektörlerinden duyabilir misiniz? Hatta bırakın duymayı, bilim dünyası 7 yaşındaki el kadar kız çocuklarının başları kapatılarak evden dışarı çıkarılması önerisini, ağır bir “insan hakları ihlali” olarak görmez mi?
Bence Sabancı Üniversitesi Rektörü’nün önerisi insanlığa karşı suçtur. Çünkü burada tartışılan şey insanların, gençlerin, üniversite öğrencilerinin başlarını kapatma özgürlüğü değil, aklı hiçbir şeye ermeyen küçücük bir yavrunun bir “seks nesnesi” olarak görülmesidir.
Birkaç yıl önce Konya’da, 6-7 yaşlarında bir kız çocuğu görmüştüm. Evinin önünde üç tekerlekli bir bisiklete biniyordu. Ama başına bağlanan örtü o kadar uzundu ki, yerlere sürünüyor, bisikletin tekerleklerine dolanıyordu. Çünkü -henüz- o yaştaki çocuklar için örtü, çarşaf vs. imal eden firmalar yok. Mecburen büyüklerin örtülerini takıyorlar.
O zaman “Acaba hangi hasta zihin, bu yavrunun saçlarına bakıp da tahrik olur diye kapatmışlar” sorusunu sormuştum kendime.
Şimdi cevabımı aldım.
Demek ki bu zihin, kentlere, üniversitelere, holdinglere kadar girmiş.
Demek ki; Sabancı grubu bir yandan caz festivalleri, bir yandan Rembrandt sergileri düzenliyor, hatta önemli bir yöneticisi eliyle Viyana Operası’na bile katkıda bulunuyor ama kendi ülkesinde, el kadar yavruların başının bağlanmasını uygun buluyor.
Hem de özgürlüklerin savunulması gereken üniversitesinde.
Bakın beyler, hanımlar:
Bu yazdıklarımın kılık kıyafet özgürlüğüyle hiçbir ilgisi yok. Söyler misiniz; daha kundaktan yeni kurtulmuş bir çocuk hangi aklı, hangi özgür iradesiyle kapanmayı tercih edecek? Bu yapılan, o çocuğa bir dayatma değil mi?
Ayrıca hangi sapık kafa o çocuğun saçlarından tahrik olacak?
Cumhuriyet’in “milli burjuvazi yaratma” gayretleri sonucunda zenginliğe adım atmış olan Sabancı ailesi, bu konuda ne düşünüyor acaba? Daha doğrusu Ömer ağa ne düşünürdü?
***
4+4+4 tartışmaları sırasında bir niyet daha ortaya çıktı. İlkokullara “seçmeli” Kuran dersleri konacak. Buradaki “seçmeli” sözü tamamen kandırmacadır. Bu ortamda hangi aile “hayır, çocuğumun Kuran dersi almasını istemiyorum” diyebilir.
Bu dersler sırasında kılık kıyafetin nasıl olacağı tartışmalarına ise Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ tam bir açık sözlülükle, imam hatip liselerinin de devlet okulu olduğunu ve orada nasıl bir tartışma yaşanmıyorsa, diğer devlet okullarında da yaşanmayacağı cevabını vermiş.
Yani artık bütün okullarda baş örtülecek, hatta Kur’an dersleri sırasında mecburi olacak.
***
Ey benim liberal(!), reformcu, değişimci gazeteci, akademisyen, aydın(!) arkadaşlarım; ey üniversiteler, ey holdingler, ey koca koca iş adamları.
Kadınlarımızın, kızlarımızın boyunduruktan kurtulup, eşit birer yurttaş olması mücadelesiyle başlayan bir cumhuriyeti, kız çocuklarımızı kapatan bir zihniyete getirdiniz.
Dikkat ederseniz hükümeti değil sizi suçluyorum. Çünkü hükümet başından beri tutumunu değiştirmedi. Sizin gibi, “bir yanında caz, bir yanında örtülü kız” politikasını uygulamadı. Neyse o oldu. Hatta Milli Eğitim Bakanı’nın satırlarıyla “Bu Cumhuriyetin, yerini İslami esaslara dayanan bir Cumhuriyete bırakması zamanı gelmiştir” dedi.
Ama siz?
“Değiştiler, hiç öyle bir niyetleri yok, sadece AB ve reform istiyorlar” diye diye Türkiye’yi bu noktaya getirdiniz.
“Acaba?” diye kafalarında soru işaretleri olan arkadaşlarınızla da alay ettiniz.
Darbelere karşı olmak, özgürlükler, Kopenhag kriterleri, kültürel haklar, vesayetten kurtulmuş demokrasi, insan hakları... Hepsine amenna, onlar zaten bizim ömür boyu savunduğumuz, uğrunda bedel ödediğimiz ilkeler ama bu ne bu?
Hadi şimdi piyano, bale dersi alan kendi küçük kızlarınızı kapatın da samimi olduğunuzu anlayalım.
Şimdi ufaktan ufaktan dümen kırmaya çalışıyorsunuz ama yazdıklarınız, söyledikleriniz kayıtlı. Yalnız siz değil, çocuklarınız bile bu vebalden kurtulamayacak.
Üç beş kuruş için değmezdi be!
“Baş örtüsünün ilkokulda da sorun olmaması gerekir.”
Bu sözleri okuduğumda gözlerime inanamadım. Benim tanıdığım Terzioğlu, böyle bir şeyi nasıl söyler diye düşündüm. Sonra iktidarların ve zamanın insanları değiştirdiği aklıma geldi.
Daha sonra, çocukları Sabancı Üniversitesi’nde okuyan ailelerin bu sözlere tepki gösterip göstermediğini merak ettim. Belli başlı bir tepkiye de rastlayamadım.
Demek ki Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden biri olan Sabancı Üniversitesi, “ilkokul çağındaki kızların başlarının kapatılması”ndan rahatsız olmuyor. Hatta bunu öneriyor.
İşte bu sonuç, beni, bırakın ülkenin geleceği, bugünüyle ilgili karamsarlığa sürükledi.
Bu sözleri Sorbonne, Oxford, Cambridge, Harvard, Princeton gibi üniversitelerin rektörlerinden duyabilir misiniz? Hatta bırakın duymayı, bilim dünyası 7 yaşındaki el kadar kız çocuklarının başları kapatılarak evden dışarı çıkarılması önerisini, ağır bir “insan hakları ihlali” olarak görmez mi?
Bence Sabancı Üniversitesi Rektörü’nün önerisi insanlığa karşı suçtur. Çünkü burada tartışılan şey insanların, gençlerin, üniversite öğrencilerinin başlarını kapatma özgürlüğü değil, aklı hiçbir şeye ermeyen küçücük bir yavrunun bir “seks nesnesi” olarak görülmesidir.
Birkaç yıl önce Konya’da, 6-7 yaşlarında bir kız çocuğu görmüştüm. Evinin önünde üç tekerlekli bir bisiklete biniyordu. Ama başına bağlanan örtü o kadar uzundu ki, yerlere sürünüyor, bisikletin tekerleklerine dolanıyordu. Çünkü -henüz- o yaştaki çocuklar için örtü, çarşaf vs. imal eden firmalar yok. Mecburen büyüklerin örtülerini takıyorlar.
O zaman “Acaba hangi hasta zihin, bu yavrunun saçlarına bakıp da tahrik olur diye kapatmışlar” sorusunu sormuştum kendime.
Şimdi cevabımı aldım.
Demek ki bu zihin, kentlere, üniversitelere, holdinglere kadar girmiş.
Demek ki; Sabancı grubu bir yandan caz festivalleri, bir yandan Rembrandt sergileri düzenliyor, hatta önemli bir yöneticisi eliyle Viyana Operası’na bile katkıda bulunuyor ama kendi ülkesinde, el kadar yavruların başının bağlanmasını uygun buluyor.
Hem de özgürlüklerin savunulması gereken üniversitesinde.
Bakın beyler, hanımlar:
Bu yazdıklarımın kılık kıyafet özgürlüğüyle hiçbir ilgisi yok. Söyler misiniz; daha kundaktan yeni kurtulmuş bir çocuk hangi aklı, hangi özgür iradesiyle kapanmayı tercih edecek? Bu yapılan, o çocuğa bir dayatma değil mi?
Ayrıca hangi sapık kafa o çocuğun saçlarından tahrik olacak?
Cumhuriyet’in “milli burjuvazi yaratma” gayretleri sonucunda zenginliğe adım atmış olan Sabancı ailesi, bu konuda ne düşünüyor acaba? Daha doğrusu Ömer ağa ne düşünürdü?
4+4+4 tartışmaları sırasında bir niyet daha ortaya çıktı. İlkokullara “seçmeli” Kuran dersleri konacak. Buradaki “seçmeli” sözü tamamen kandırmacadır. Bu ortamda hangi aile “hayır, çocuğumun Kuran dersi almasını istemiyorum” diyebilir.
Bu dersler sırasında kılık kıyafetin nasıl olacağı tartışmalarına ise Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ tam bir açık sözlülükle, imam hatip liselerinin de devlet okulu olduğunu ve orada nasıl bir tartışma yaşanmıyorsa, diğer devlet okullarında da yaşanmayacağı cevabını vermiş.
Yani artık bütün okullarda baş örtülecek, hatta Kur’an dersleri sırasında mecburi olacak.
Ey benim liberal(!), reformcu, değişimci gazeteci, akademisyen, aydın(!) arkadaşlarım; ey üniversiteler, ey holdingler, ey koca koca iş adamları.
Kadınlarımızın, kızlarımızın boyunduruktan kurtulup, eşit birer yurttaş olması mücadelesiyle başlayan bir cumhuriyeti, kız çocuklarımızı kapatan bir zihniyete getirdiniz.
Dikkat ederseniz hükümeti değil sizi suçluyorum. Çünkü hükümet başından beri tutumunu değiştirmedi. Sizin gibi, “bir yanında caz, bir yanında örtülü kız” politikasını uygulamadı. Neyse o oldu. Hatta Milli Eğitim Bakanı’nın satırlarıyla “Bu Cumhuriyetin, yerini İslami esaslara dayanan bir Cumhuriyete bırakması zamanı gelmiştir” dedi.
Ama siz?
“Değiştiler, hiç öyle bir niyetleri yok, sadece AB ve reform istiyorlar” diye diye Türkiye’yi bu noktaya getirdiniz.
“Acaba?” diye kafalarında soru işaretleri olan arkadaşlarınızla da alay ettiniz.
Darbelere karşı olmak, özgürlükler, Kopenhag kriterleri, kültürel haklar, vesayetten kurtulmuş demokrasi, insan hakları... Hepsine amenna, onlar zaten bizim ömür boyu savunduğumuz, uğrunda bedel ödediğimiz ilkeler ama bu ne bu?
Hadi şimdi piyano, bale dersi alan kendi küçük kızlarınızı kapatın da samimi olduğunuzu anlayalım.
Şimdi ufaktan ufaktan dümen kırmaya çalışıyorsunuz ama yazdıklarınız, söyledikleriniz kayıtlı. Yalnız siz değil, çocuklarınız bile bu vebalden kurtulamayacak.
Üç beş kuruş için değmezdi be!
--------------------------------------------------------------------------------------------
ARADA 02.04.2012 Markar Esayan Kesintisiz çalışan Kemalist zihin ve Zülfü Livaneli | ||||||||||||||
| ||||||||||||||
4+4+4 adıyla bilinen ve Meclis’te yasalaşıp onay için Çankaya’ya gönderilen İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda yapılan değişikliğin yarattığı deprem devam ediyor. Yasanın özünü desteklediğimi ama Meclis gündemine getiriliş ve tartışılma biçimini onaylamadığımı söylemiştim. İşte tam da bu nedenle yasanın içeriği tam anlaşılmadı. CHP ise paketi ileriye taşıyacak bir muhalefet yapmak yerine tartışmayı ideolojik zeminde tuttu, yasayı İHL ve din eğitimi miyopluğunda görmeyi tercih etti. “Kızların eve kapatılacağına” dair eleştirilere yönelik ve diğer birçok hususta yasada değişiklikler yapıldı, açıköğretim ikinci dört yıllık kademeye kaydırıldı vs.
Ama süren tartışma hep ideolojik zeminde yaşandı. Kaldı ki ben ilk dört yıldan sonrasında bir tercih olarak açıköğretim seçeneğinin yasada yer almasında da sakınca görenlerden değildim. Aynı Ali Nesin gibi, eğitim sistemini mümkün olduğunca parçalamanın öğrencileri toparlayacağına inanıyorum. Keşke din öğretimi özgürce çalışan tarikatların, cemaatlerin, bunlara ait Kur’an kurslarının, Müslüman, Hıristiyan, Alevi ve tüm inanç kesimlerinin özel faaliyetleriyle yapılabilse. Keşke zorunlu din dersi de kaldırılsa böylelikle. Evde Öğretim keşke ABD’de olduğu gibi Türkiye’de de yerleşik hale gelse ve devlet şu eğitim işinden sosyal sorumluluk dışında mümkün olduğunca geri çekilse, Tevhid-i Tedrisat Kanunu kaldırılsa. Ama son kanun, en azından var olandan ileri bir duruma taşımıştır eğitim sistemini, bu kesin. Bazılarının şu anda tüyleri diken diken oluyor bu satırları okurken biliyorum. Bu durum benden değil, Kemalizm, devletçilik, toplum mühendisliği ve din alerjisinin kendine demokrat diyen ve pek çok konuda -vesayet, darbe gibi- gerçekten de böyle davranan kesimlerinde dahi derinlere sinmiş olmasından kaynaklanıyor. Devletin çocukları ailelerinden daha çok önemseyeceği, çocukların tüm faşist düzenlerde ana kural olduğu gibi aslında devletin malı, rejimin ise onları “kötücül, cahil” ailelerinden kurtarmak gibi bir görevinin olduğunu düşünen bir zihin kayması bu ve pek çok yönüyle Kemalist-ulusalcı zihniyetle örtüşüyor. KESK ve Eğitim-Sen gibi sol tandanslı örgütlerin -uğradıkları şiddeti şiddetle kınarken- bu zihniyetin temsilcisi olarak sırf İHL’ler ve başörtüsün yüzünden bu paketi toptan şeytani ilan etmeleri de tarihe geçti. Geçen hafta konuyla ilgili ibretlik bir yazı okudum. Vatan gazetesinin solcu ve “demokrat” yazarı Zülfü Livaneli, Sabancı Üniversitesi Kurucu Rektörü Profesör Dr. Tosun Terzioğlu’nun, Mine Şenocaklı’ya verdiği mülakatta, hükümetin eğitim reformu politikalarını desteklediğini açıklamasına fena bozulmuş ve “tarihî” bir yazı döktürmüştü. Livaneli’nin ateş püskürmesine asıl neden olan ise Terzioğlu’nun “Başörtüsünün ilkokulda da sorun olmaması gerekir” sözleriydi. Livaneli yakından tanıdığı Terzioğlu’nun nasıl olup da bu sözleri sarf edebildiğini “Zamanın ve iktidarların insanları” değiştirmesine bağlıyordu. Livaneli tarihin belli bir noktasında çakılı durduğu ve değişen değil, değişmeyen iktidara tabi olduğu için bu tahlili çok normal. Bu sabitliğinden kaynaklanan feci yazılar döktürüyor köşesinde sık sık. Livaneli bununla kalmamış -Sabancı Ailesi ve Sabancı Üniversitesi’nde çocuklarını okutan ailelere “Gereğini yapsanıza!” kışkırtmasını da ihmal etmeden- “Yedi yaşındaki kız çocuğunun başını örtmeyi savunan” Terzioğlu’nu insanlığa karşı suç işlemekle itham etmişti. Terzioğlu’nun aslında neyi savunduğunu bile anlayamadan veya bilerek çarpıtarak. Hepinize gerçekten 30 mart tarihli bu ibretlik yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum. Çağdaşlığı ve özgürlüğü piyano çalmak, klasik müzik konserine gitmek, Rembrandt sergisi açmak, caz dinlemek olarak tanımlarken, başörtüsünü ise “aklı hiçbir şeye ermeyen küçücük bir yavrunun bir seks nesnesi olarak görüleceğini düşünen hasta zihinli ebeveynlerin kötücüllüğü” olarak tasvir ediyor Livaneli. Evet efendim, ABD gibi dünyanın pek çok yerinde olduğu üzere, bir aile çocuğunu inancının gereklerine göre yetiştirme hakkına sahiptir. Bu hak uluslararası kanunlarla da güvence altına alınmıştır. Çocuğa yönelik işlenen suçlar ise ceza kanunu alanına girer ve bunlar ayrı şeylerdir. Bir ailenin çocuğunu dindar, ateist öyle veya böyle yetiştirme hakkı bir özgürlük sorunudur. Doğru özgürlük savunusu da kendi değil, başkalarının yaşam biçimlerini savunmakla yapılır, o hakların gaspının devamını istemekle değil. Yıllarca bu zehirli zihniyet yüzünden eğitim sistemiyle defalarca oynandı. Eğitim sistemi üzerinden insanların çocukları adeta rehin alındı. Sırf İmam-Hatip Liseleri’nde okuyan gençleri kurban etmek için meslek okullarında okuyan on binlerce öğrenci de üniversite hakkını kullanamadı, 28 Şubat Darbesi’nin bu en büyük zalimliğini dönemin çoğu sözde çağdaş-özgürlükçü kesimleri, mesela sendikalar, barolar, odalar, beyaz Türk iş çevreleri destekledi. Kimse de çıkıp “yahu bu bir kıyım, buna nasıl göz yumarsınız” deyip Tandoğan’da miting de yapmadı, polisle alanlarda çatışmadı. Bugün 28 Şubat zihniyetinin devam etmesi için bunlar yapılıyor ama. Yazıklar olsun sizin çağdaşlığınıza! mesayan@markaresayan.com |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder