Bir Tv kanalında
sofra tasarımını anlatan bir görgü(!) programına takılıp kalıyorum... Programı
sunan bayan, geçirdiği estetik müdahaleyle kaldırılmış burnuna uyan bir gurur
eşliğinde üst perdeden bidon kafalı halkını eğitmeye çalışıyordu. Sunucunun anlatmaya
başlamasıyla kameranın zumladığı tabağın sağında ve solunda dizilmiş muhtelif
boy çatal, kaşık ve bıçaklar hikmetli(!) bir yol göstericiye dönüşüyor. Meğerse
bu aletleri doğru kullanarak yemek yemek insanın görgü olarak ulaşılabileceği
zirve noktasıymış!
Program sonrası seyrettiğim bir
belgeselde(!) ise Nazi esir kamplarının yanında yapılmış özel konutunda gestapo
şefi, son derce şık giyinmiş kadınlar ve küçük bir oda orkestrası eşliğinde büyük
bir görgüyle yemek yiyordu. Ama yemek yedikleri mekânın işkence yapılan bir
esir kampına ait olması bu görgülü insanlar(!) tiksindirmiyordu…
Bir yerde yemek yeme konusunda titizlenen insanların, aynı titizliği
insan hakları konusunda göstermemesine ne diyorsunuz? Kişiyi ve yaşamını
parçalara ayıran bu modern hayat adlı akıl tutulmasına karşı bir tezinizin
olmamasından rahatsız değil misiniz? Sizin için hayat, kompartımanlara ayrılmış
ve değişik maskeler eşliğinde “mış gibi”
yapılarak yaşanan bir tekrar mı yoksa Allah’ın var ettiği bir bütün mü? Batı
kaynaklı görgü kurallarının modern maskeler olarak algı dünyamızı altüst etmesine
karşı savunacağınız ümitleriniz var mı?
Kâ`b
İbni Malik (rah) şöyle dedi: Resulullah’ın (sav) üç parmağıyla yemek yediğini, yemekten sonra da
parmaklarını yaladığını gördüm. (Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî)
Resulullah
(sav) katı yemekleri çoğu zaman
bir çatal şeklinde kullandığı başparmağı, şahadet parmağı ve orta parmağıyla
yer ve yemeğin bitiminde parmaklarını yalarmış. Günümüzde bu hadisi nakledenler(!)
o zaman diliminde bugünkü kadar çatal bıçağa sahip olunmadığını söyleyerek bir
yaşanmışlığı yok sayarlar. Böylece tecrübe edilip hayatta yer bulmuş olanın
yerine iddia ettiklerini koyarak her şeyin kendileriyle zirve bulduğu yalanına
inanmamızı beklerler. Buradaki sözün sahibi tevhidin en mükemmel ve son
temsilcisi olan Resulullah(sav) dir. Yani hayatı tevhid gereği bir bütün olarak
yaşayarak örnek olan, söylediği ile yaptığı bir ve kadim olan ile çelişmeyen,
işleri Allah’ın kontrolünde gerçekleştiren son referans kişidir. Yani şimdi
birkaç bedevi bunu özensiz yaptı diye Müslüman imajını(!) zedelediği yalanıyla
bu tecrübeyi yok saymak insafsızlıktır. O zaman birileri de çıkıp gestapo şefi
nedeniyle çatal bıçak kullanmayı terk etmeliyiz demeye başlar…
Resulullah (sav), yemeğe iki elini ve tüm parmaklarını
sokan hemşerilerine önce sağ elini kullanmalarını söyleyerek bir elle
yemelerini sağlamış sonra üç parmakla yiyerek yemekten bir tutam almalarını
öğretmişti. Zira üç parmak, bir tutam almayı düşündürürken çatal ve bıçak böyle
bir tefekkür ufkuna seslenmez. Bir tutam almaya alışan kişi iftar sofrasındaki
her yiyeceğe saldırmadığı gibi iş dünyasındaki rakiplerin de ellerinden bütün
işleri almaya çalışmaz... O artık azgın iştahı nedeniyle dizginlenemeyen değil
bir tutama razı olup paylaşandır… Zira biricik önderimiz Resulullah (sav) hiçbir dünyalığa saldırmaz, paylaşır ve
alınca da anca bir tutam alırdı. Bu da ağzımızın çılgın iştahımıza inat ancak
bir tutam alacak şekilde yaratılmış olmasıyla tutarlı bir davranıştır.
Çatalsız ve kaşıksız yemek yenilebilir
olduğunun bir ispatı da kadim Çin mutfağıdır. Orada iki çubukla pilav yiyen bir
Çinli yediğinden ancak bir tutam alır. Yani her kadim kültür bizi bir tutam
alma yolunda eğitmeye çalışır. Bu da göstermelidir ki iki çubukla yemenin bu
gün batılılarca da benimsenmiş olması Çinlilerin yemek yeme araçlarını terk
etmeyip bunu bir sofra zenginliği olarak sunmalarındandır... Bir batılı evindeki
çatal bıçağa rağmen eğer Çin yemeği sipariş etmişse onu çubuklarla yer ve tüm azgın
iştahına rağmen ancak bir tutam alır.
Körlere dikkat ettiyseniz görürsünüz
ki onların elleri adeta gözleri mesabesindedir. Modern insan el ile teması
küçümsemiştir. Batılı elin yerine icat ettiği her araçla maddeden uzaklaşmış ve
tevhid ile ilişkisi kopmuştur. Hâlbuki dikkat edenler görürler ki körler
elleriyle okurlar. Üç parmak ile yemenin çatal kaşıkla yemeye göre getirdiği
genişlik ise yemeği ağzın yanında elin de hissetmesidir. Yani yemek yeme artık
damak tadıyla sınırlı değildir. Böylece yemek, eşit ve küçük parçalar olarak
lokmalara bölünerek sindirimi kolaylaştıracak şekilde yenir. Bu lokmalara
bölünme işlemi bu gün küçümsendiğinden fastfood tarzı beslenme de elin bölme
işi ağızla yapılmaya çalışılmış ve aşırı şişmanlığa neden olunmuştur. Ayrıca üç
parmak ile yiyenin yemeğinin sıcaklığı damağını kavurmaz veya bir kemik parçası
dişini kırmaz. Diğer yandan dilimize pelesenk olan “Yemek o kadar güzeldi ki parmaklarımı
yedim” nezaket ifadesi ise mesnetsiz kalmamış olur...
Resulullah’ın
(sav) yemek sonrası parmaklarını yalaması
da batıya hayran zihinlerce mide bulandırıcı bulunur. Bunu karşın bulaşık
makinelerinde kanserojen deterjanlarla yıkanmış(!) çatal kaşıkla yemeyi normal
karşılarlar. Parmağını yalamak veya tabağını sıyırmak, her şeyi azgın bir iştah
neticesinde tüketmek yerine yediğinin bir nimet olduğunu görmek gibi kadim
tecrübeye işaret eder. Böylece
Müslüman her yediği nimetin kadrini kıymetini bilerek şükreder ve iştahını
gemlemeyenler gibi dünyayı bir çöplüğe çevirmez.
Zaten yemek sonrası elimizi yıkadığımız
kimyasalların kullanılmaya başlanmasının üzerinden çok uzun bir süre
geçmemiştir ve bunların zararları henüz tespit edilememiştir. Kedilerin yemek yedikten
sonra ön ayaklarını nasıl yalayarak temizlediğini görmüşüzdür… Kardeşi Habil’i
gömmeyi bir kargadan öğrenen âdemoğlu bir kediden de yemek adabını öğrenebilmelidir.
Zira modern insanın aksine bir Müslüman öğrenmeye olan yatkınlığı gereği hocasının
bir karga veya kedi olmasını önemsemez ve yaratılan her şeyle uyumlu yaşar.
Hijyen
ve sterilizasyon adlı üretilmiş iki korku yüzünden günümüzde açık hiçbir şey
alıp yiyemeyen, araçlarla yiyip içen ve birçok ambalaj farkı ödeyen modern insan
buna rağmen dedesinin ismini bile bilmediği birçok hastalığa yakalanması bir
çelişki değil midir? Yediklerimizin geçmiş yüzyıllara göre bugün daha sağlıklı
ve temiz olduğu iddiası ne kadar gerçeği yansıtmaktadır? Batılılar bir gün üç
parmak ile yemek daha sağlıklıymış derse ne yaparız? Her halde bugün üç parmakla
yemeği çağ dışı sayan ilahiyatçılar o günlerde peygamberimiz (sav) bunu
binlerce yıl evvel dile getirmişti diye çark edeceklerdir…
Cabir’den (rah)
rivayet edildiğine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurdu:“Şüphesiz
şeytan sizden birinizin her yaptığı işte hazır olur. Hatta yemek yerken bile
yanında bulunur. Birinizin lokması yere düştüğünde onu alsın, üzerine yapışan
şeyleri temizledikten sonra yesin; onu şeytana bırakmasın. Yemeğini bitirince
parmaklarını yalasın; çünkü o yemeğinin neresinde bereket bulunduğunu bilemez.”(Müslim, Ebû Dâvûd,
Tirmizî, İbni Mâce)
Bu hadisle dikkat çekilen şeytanileşme israftır. Bir lokmayı tozlandı diye hijyen gereği atan modern insan öte yandan steril laboratuar ortamlarında(!) tabiata zarar verip yok edilemez kimyasalları üretiyor olması çelişki değil midir?
Bu hadisle dikkat çekilen şeytanileşme israftır. Bir lokmayı tozlandı diye hijyen gereği atan modern insan öte yandan steril laboratuar ortamlarında(!) tabiata zarar verip yok edilemez kimyasalları üretiyor olması çelişki değil midir?
Bir
lokmayı bile atmama sünneti Mekke’de açlığı bitirmiştir. Azgınca tüketen
müşriklerin sofrasında yenmeyenler çöpe atılır. Aç insanlar çöplüklerden yemek ararlardı.
Şu an çöp konteynırlarında yiyecek arayan insanımızın, bu adaletsizliği yok
etmek için gönderilmiş Resulullah’ın(sav) sünnetini top yekun terk ettiğimiz
için cahiliye zulmüne geri dönülmüştür.
İşte Resulullah’ın(sav) sofrasını terk etmiş şeytanileşme şu anda modern sofralarda ikamet
etmektedir. Orada hiçbir ihtiyaç sahibi yoktur ve atılmak için bekleyen nimet
çoktur.
Sünneti yaşayan bir mümin, hayatı
tevhid gereği bir bütün görür ve bereketlenmesini arzu eder. Fakat modern insan
azgın iştahını tatmin etmek için berekete değil tüketime taliptir. Bunun
neticesinde de birileri şişmanlıktan yürüyemez halde oldukları dünyada birileri
açlıktan ölmektedir. Kurtuluş reçetesi ise Resulullah (sav) gibi hayatı bir
bütün görmektedir.
Hülasa kardeşim sen de bu dünya
hayatında üç parmağıyla bir tutam alanlardan mısın?
Ey Âdemoğulları!
(Allaha) kulluk olsun diye yapıp ettiğiniz her işte kendinize çekidüzen verin;
Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez. (Araf /
31)
Yoksa her gün sayısı artan araçlarla dünyaya
azgın bir iştahla saldıranlardan mısın?
…hakikati inkâra şartlanmış
olanlar ise, (bu dünyadaki) hayatlarından zevk alıp hayvanlar gibi yiyip
içseler de (öteki dünyada) yerleri ateş olacaktır. (Muhammed / 12)
Şevket HÜNER / 11.08.2012
İrfan'ın Yorumu:
Bir arkadaşım anlatıyordu: Almanya'dan bir misafiri gelmiş. İnanılmaz bir çıtkırıldım tarzında yetiştiğinden dolayı yemekleri hep çatal, bıçak, kaşık çıkmazında yiyormuş. Elini kullanmazmış. Neyse, İstanbul'a geldiğinde bizim arkadaş onu misafir etmiş ve bir Türk lokantasına götürmüş. Sulu yemek, pilav, tavuk gibi standart bir Türk yemeği gelmiş. Hani bizde sulu yemek ayrımı vardır ya öyle bir şey işte. Tabi bizim arkadaş kollarını sıvamış ve abartıya kaçmadan, ellerini de, kaşığı da çatal-bıçağı da ellerine yardımcı olacak şekilde kullanarak yemeğini yiyormuş ve hem yemeğin lezzetini hem de doyma duyusunu tam anlamı ile idrak ediyormuş. Bizim Alman da bu üç silahşöre karşı savaşmaya devam tabi ! (Çatal-Bıçak-Kaşık)
Utana sıkıla bizim arkadaşa demiş ki: Abi, bir şey sorabilir miyim? Bizim ki: Tabi buyur demiş sırıtarak... Ben de sizin gibi yiyebilir miyim, diye etrafına da bakınarak sormuş... Bizim arkadaş da işkenceye son vermek için tabi demiş, ama aynı bizim gibi, üç parmağını kullanacaksın, ekmeği alıp bandıracaksın, tavuğu da eline alıp yiyeceksin...
Alman yemeğin sonunda ne mi demiş? Hayatımda ilk kez yemekten bu kadar lezzet alarak doyduğumu hissediyorum. Yazıyı o Alman'a ithaf ediyorum. Tabi yazarı ben değilim, okuyucu olarak ithaf ediyorum
İrfan Kavak, bu yazıdan bunu mu çıkardın?
YanıtlaSil