14 Ağustos 2012 Salı

Bir Tutam

Bir Tv kanalında sofra tasarımını anlatan bir görgü(!) programına takılıp kalıyorum... Programı sunan bayan, geçirdiği estetik müdahaleyle kaldırılmış burnuna uyan bir gurur eşliğinde üst perdeden bidon kafalı halkını eğitmeye çalışıyordu. Sunucunun anlatmaya başlamasıyla kameranın zumladığı tabağın sağında ve solunda dizilmiş muhtelif boy çatal, kaşık ve bıçaklar hikmetli(!) bir yol göstericiye dönüşüyor. Meğerse bu aletleri doğru kullanarak yemek yemek insanın görgü olarak ulaşılabileceği zirve noktasıymış!
          Program sonrası seyrettiğim bir belgeselde(!) ise Nazi esir kamplarının yanında yapılmış özel konutunda gestapo şefi, son derce şık giyinmiş kadınlar ve küçük bir oda orkestrası eşliğinde büyük bir görgüyle yemek yiyordu. Ama yemek yedikleri mekânın işkence yapılan bir esir kampına ait olması bu görgülü insanlar(!) tiksindirmiyordu…
Bir yerde yemek yeme konusunda titizlenen insanların, aynı titizliği insan hakları konusunda göstermemesine ne diyorsunuz? Kişiyi ve yaşamını parçalara ayıran bu modern hayat adlı akıl tutulmasına karşı bir tezinizin olmamasından rahatsız değil misiniz? Sizin için hayat, kompartımanlara ayrılmış ve değişik maskeler eşliğinde “mış gibi”  yapılarak yaşanan bir tekrar mı yoksa Allah’ın var ettiği bir bütün mü? Batı kaynaklı görgü kurallarının modern maskeler olarak algı dünyamızı altüst etmesine karşı savunacağınız ümitleriniz var mı?
              Kâ`b İbni Malik (rah) şöyle dedi: Resulullah’ın (sav) üç parmağıyla yemek yediğini, yemekten sonra da parmaklarını yaladığını gördüm. (Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî)
           Resulullah (sav) katı yemekleri çoğu zaman bir çatal şeklinde kullandığı başparmağı, şahadet parmağı ve orta parmağıyla yer ve yemeğin bitiminde parmaklarını yalarmış. Günümüzde bu hadisi nakledenler(!) o zaman diliminde bugünkü kadar çatal bıçağa sahip olunmadığını söyleyerek bir yaşanmışlığı yok sayarlar. Böylece tecrübe edilip hayatta yer bulmuş olanın yerine iddia ettiklerini koyarak her şeyin kendileriyle zirve bulduğu yalanına inanmamızı beklerler. Buradaki sözün sahibi tevhidin en mükemmel ve son temsilcisi olan Resulullah(sav) dir. Yani hayatı tevhid gereği bir bütün olarak yaşayarak örnek olan, söylediği ile yaptığı bir ve kadim olan ile çelişmeyen, işleri Allah’ın kontrolünde gerçekleştiren son referans kişidir. Yani şimdi birkaç bedevi bunu özensiz yaptı diye Müslüman imajını(!) zedelediği yalanıyla bu tecrübeyi yok saymak insafsızlıktır. O zaman birileri de çıkıp gestapo şefi nedeniyle çatal bıçak kullanmayı terk etmeliyiz demeye başlar…
          Resulullah (sav), yemeğe iki elini ve tüm parmaklarını sokan hemşerilerine önce sağ elini kullanmalarını söyleyerek bir elle yemelerini sağlamış sonra üç parmakla yiyerek yemekten bir tutam almalarını öğretmişti. Zira üç parmak, bir tutam almayı düşündürürken çatal ve bıçak böyle bir tefekkür ufkuna seslenmez. Bir tutam almaya alışan kişi iftar sofrasındaki her yiyeceğe saldırmadığı gibi iş dünyasındaki rakiplerin de ellerinden bütün işleri almaya çalışmaz... O artık azgın iştahı nedeniyle dizginlenemeyen değil bir tutama razı olup paylaşandır… Zira biricik önderimiz Resulullah (sav) hiçbir dünyalığa saldırmaz, paylaşır ve alınca da anca bir tutam alırdı. Bu da ağzımızın çılgın iştahımıza inat ancak bir tutam alacak şekilde yaratılmış olmasıyla tutarlı bir davranıştır.
          Çatalsız ve kaşıksız yemek yenilebilir olduğunun bir ispatı da kadim Çin mutfağıdır. Orada iki çubukla pilav yiyen bir Çinli yediğinden ancak bir tutam alır. Yani her kadim kültür bizi bir tutam alma yolunda eğitmeye çalışır. Bu da göstermelidir ki iki çubukla yemenin bu gün batılılarca da benimsenmiş olması Çinlilerin yemek yeme araçlarını terk etmeyip bunu bir sofra zenginliği olarak sunmalarındandır... Bir batılı evindeki çatal bıçağa rağmen eğer Çin yemeği sipariş etmişse onu çubuklarla yer ve tüm azgın iştahına rağmen ancak bir tutam alır.
           Körlere dikkat ettiyseniz görürsünüz ki onların elleri adeta gözleri mesabesindedir. Modern insan el ile teması küçümsemiştir. Batılı elin yerine icat ettiği her araçla maddeden uzaklaşmış ve tevhid ile ilişkisi kopmuştur. Hâlbuki dikkat edenler görürler ki körler elleriyle okurlar. Üç parmak ile yemenin çatal kaşıkla yemeye göre getirdiği genişlik ise yemeği ağzın yanında elin de hissetmesidir. Yani yemek yeme artık damak tadıyla sınırlı değildir. Böylece yemek, eşit ve küçük parçalar olarak lokmalara bölünerek sindirimi kolaylaştıracak şekilde yenir. Bu lokmalara bölünme işlemi bu gün küçümsendiğinden fastfood tarzı beslenme de elin bölme işi ağızla yapılmaya çalışılmış ve aşırı şişmanlığa neden olunmuştur. Ayrıca üç parmak ile yiyenin yemeğinin sıcaklığı damağını kavurmaz veya bir kemik parçası dişini kırmaz. Diğer yandan dilimize pelesenk olan “Yemek o kadar güzeldi ki parmaklarımı yedim” nezaket ifadesi ise mesnetsiz kalmamış olur...
            Resulullah’ın (sav) yemek sonrası parmaklarını yalaması da batıya hayran zihinlerce mide bulandırıcı bulunur. Bunu karşın bulaşık makinelerinde kanserojen deterjanlarla yıkanmış(!) çatal kaşıkla yemeyi normal karşılarlar. Parmağını yalamak veya tabağını sıyırmak, her şeyi azgın bir iştah neticesinde tüketmek yerine yediğinin bir nimet olduğunu görmek gibi kadim tecrübeye işaret eder. Böylece Müslüman her yediği nimetin kadrini kıymetini bilerek şükreder ve iştahını gemlemeyenler gibi dünyayı bir çöplüğe çevirmez.          
           Zaten yemek sonrası elimizi yıkadığımız kimyasalların kullanılmaya başlanmasının üzerinden çok uzun bir süre geçmemiştir ve bunların zararları henüz tespit edilememiştir. Kedilerin yemek yedikten sonra ön ayaklarını nasıl yalayarak temizlediğini görmüşüzdür… Kardeşi Habil’i gömmeyi bir kargadan öğrenen âdemoğlu bir kediden de yemek adabını öğrenebilmelidir. Zira modern insanın aksine bir Müslüman öğrenmeye olan yatkınlığı gereği hocasının bir karga veya kedi olmasını önemsemez ve yaratılan her şeyle uyumlu yaşar.
         Hijyen ve sterilizasyon adlı üretilmiş iki korku yüzünden günümüzde açık hiçbir şey alıp yiyemeyen, araçlarla yiyip içen ve birçok ambalaj farkı ödeyen modern insan buna rağmen dedesinin ismini bile bilmediği birçok hastalığa yakalanması bir çelişki değil midir? Yediklerimizin geçmiş yüzyıllara göre bugün daha sağlıklı ve temiz olduğu iddiası ne kadar gerçeği yansıtmaktadır? Batılılar bir gün üç parmak ile yemek daha sağlıklıymış derse ne yaparız? Her halde bugün üç parmakla yemeği çağ dışı sayan ilahiyatçılar o günlerde peygamberimiz (sav) bunu binlerce yıl evvel dile getirmişti diye çark edeceklerdir…
          Cabir’den (rah)  rivayet edildiğine göre, Resulullah (sav) şöyle buyurdu:“Şüphesiz şeytan sizden birinizin her yaptığı işte hazır olur. Hatta yemek yerken bile yanında bulunur. Birinizin lokması yere düştüğünde onu alsın, üzerine yapışan şeyleri temizledikten sonra yesin; onu şeytana bırakmasın. Yemeğini bitirince parmaklarını yalasın; çünkü o yemeğinin neresinde bereket bulunduğunu bilemez.(Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbni Mâce)
           Bu hadisle dikkat çekilen şeytanileşme israftır. Bir lokmayı tozlandı diye hijyen gereği atan modern insan öte yandan steril laboratuar ortamlarında(!) tabiata zarar verip yok edilemez kimyasalları üretiyor olması çelişki değil midir?
            Bir lokmayı bile atmama sünneti Mekke’de açlığı bitirmiştir. Azgınca tüketen müşriklerin sofrasında yenmeyenler çöpe atılır. Aç insanlar çöplüklerden yemek ararlardı. Şu an çöp konteynırlarında yiyecek arayan insanımızın, bu adaletsizliği yok etmek için gönderilmiş Resulullah’ın(sav) sünnetini top yekun terk ettiğimiz için cahiliye zulmüne geri dönülmüştür.
          İşte Resulullah’ın(sav) sofrasını terk etmiş şeytanileşme şu anda modern sofralarda ikamet etmektedir. Orada hiçbir ihtiyaç sahibi yoktur ve atılmak için bekleyen nimet çoktur.
           Sünneti yaşayan bir mümin, hayatı tevhid gereği bir bütün görür ve bereketlenmesini arzu eder. Fakat modern insan azgın iştahını tatmin etmek için berekete değil tüketime taliptir. Bunun neticesinde de birileri şişmanlıktan yürüyemez halde oldukları dünyada birileri açlıktan ölmektedir. Kurtuluş reçetesi ise Resulullah (sav) gibi hayatı bir bütün görmektedir.
           Hülasa kardeşim sen de bu dünya hayatında üç parmağıyla bir tutam alanlardan mısın?
          Ey Âdemoğulları! (Allaha) kulluk olsun diye yapıp ettiğiniz her işte kendinize çekidüzen verin; Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez. (Araf / 31)
           Yoksa her gün sayısı artan araçlarla dünyaya azgın bir iştahla saldıranlardan mısın?
         …hakikati inkâra şartlanmış olanlar ise, (bu dünyadaki) hayatlarından zevk alıp hayvanlar gibi yiyip içseler de (öteki dünyada) yerleri ateş olacaktır. (Muhammed / 12)
                                                                                                   Şevket HÜNER / 11.08.2012


Not; Bu yazı, kaşık ve çatalı bırakıp bundan sonra üç parmakla yemeğe başlasın diye değil Resulullah’a(sav)  ait her sünnetin hayatı bir bütün olarak gören ve yaşayan rehberimize ait olduğunu hatırlatmak için yazılmıştır… 




İrfan'ın Yorumu:
Bir arkadaşım anlatıyordu: Almanya'dan bir misafiri gelmiş. İnanılmaz bir çıtkırıldım tarzında yetiştiğinden dolayı yemekleri hep çatal, bıçak, kaşık çıkmazında yiyormuş. Elini kullanmazmış. Neyse, İstanbul'a geldiğinde bizim arkadaş onu misafir etmiş ve bir Türk lokantasına götürmüş. Sulu yemek, pilav, tavuk gibi standart bir Türk yemeği gelmiş. Hani bizde sulu yemek ayrımı vardır ya öyle bir şey işte. Tabi bizim arkadaş kollarını sıvamış ve abartıya kaçmadan, ellerini de, kaşığı da çatal-bıçağı da ellerine yardımcı olacak şekilde kullanarak yemeğini yiyormuş ve hem yemeğin lezzetini hem de doyma duyusunu tam anlamı ile idrak ediyormuş. Bizim Alman da bu üç silahşöre karşı savaşmaya devam tabi ! (Çatal-Bıçak-Kaşık)
Utana sıkıla bizim arkadaşa demiş ki: Abi, bir şey sorabilir miyim? Bizim ki: Tabi buyur demiş sırıtarak... Ben de sizin gibi yiyebilir miyim, diye etrafına da bakınarak sormuş... Bizim arkadaş da işkenceye son vermek için tabi demiş, ama aynı bizim gibi, üç parmağını kullanacaksın, ekmeği alıp bandıracaksın, tavuğu da eline alıp yiyeceksin...
Alman yemeğin sonunda ne mi demiş? Hayatımda ilk kez yemekten bu kadar lezzet alarak doyduğumu hissediyorum. Yazıyı o  Alman'a ithaf ediyorum. Tabi yazarı ben değilim, okuyucu olarak ithaf ediyorum                                

1 yorum: