İlim adamları dedi ki:
Bu barışın tamamlanmasının sonucunda ortaya çıkan
maslahata gelince bunun ortaya çıkan gözkamaştırıcı neticeleri ve sonunda
Mekke'nin fethedilmesi, Mekke halkının tamamen İslama girmesi, insanların da
Allah'ın dinine büyük büyük kalabalıklar halinde girmesi gibi birbiri ardınca
gelen pek çok faydaları olmuştur.
Çünkü barıştan önce müslümanlarla karışmıyor
ve onların arasında Nebi'nin durumu olduğu gibi ortaya çıkmıyor, bunları
kendilerine etraflıca anlatacak kimselerle oturup kalkmıyorlardı. Hudeybiye
barışı gerçekleştikten sonra müslümanlarla karışmaya başladılar, Medine'ye
geldiler.
Müslümanlar da Mekke'ye gittiler ve kendi yakınları ile arkadaşları
ile ve iyiliklerini istediği kimselerle oturup kalktılar. Mekkeliler de
kendilerinden Nebinin hallerini bütün detayları ile apaçık mucizeleri ile
nübüvvetin birbirini güçlendiren pekiştiren alametleriyle onun güzel sireti yaşayışıyla,
pek güzel yolu ile alakalı hususları etraflı bir şekilde onlardan dinlediler ve
bizzat kendileri de bunların bir çoğunu gözleri ile gördüler. Bundan dolayı nefisleri
hep imana meyledip durdu.
Nihayet onlardan pek çok kimse Mekke fethedilmeden önce
elini çabuk tutarak İslam'a girdi. Böylelikle bunlar Hudeybiye barışı ile Mekke'nin
fethi arasında müslüman oldular.
Geri kalanlarının ise İslam'a olan meyilleri daha
da arttı. Mekke fethedildiği günü önceden İslami eğilimlerine hazırlık dönemi dolayısıyla
hepsi de müslüman oldu.
Çöllerde yaşayan Kureyş dışındaki araplar ise müslüman olmak
için Kureyş'in İslam'a girmesini bekliyordu. Kureyş İslam'a girince çölde yaşayan
Araplar da müslüman oldu.
Yüce Allah da: "Allah'ın
yardımı ve fetih geldiği, insanları Allah'ın dininde büyük büyük kitleler halinde
girdiklerini gördüğün zaman..." (Nasr, 1-2) buyurdu.
Kaynak: Müslim Şerhi, Nevevi, 6. cild
İrfan'ın Yorumu:
Hudeybiye barış antlaşması sırasında Hz. Ömer'in isyanı dolayısı ile Hz. Peygamber Hz. Ömer'e sabretmesini salık vermiş ve Fetih Suresi'nin inmesinden sonra da müjdeyi vermişti. Yani bu barış antlaşması bir fethi de beraberinde getiriyordu.
Bugün ülkemizde barış süreci, çözüm süreci devam ediyor. Bu süreci insanlar farklı farklı okuyabiliyorlar. Bizim için iyi görünmeyen şeyler hayır olabilir, bizim için iyi görünenler de şer olabilir. Bugün bu sürece karşı çıkanlar da var, destekleyenler de var, tarafsız kalanlar da var... Çözüm süreci başladığından beri yani yaklaşık üç aydan beri Türkiye Cumhuriyeti ordusundan herhangi bir asker ölmedi, PKK tarafında da herhangi bir gerilla ölmedi. Bugün batıda yaşayan insanlar doğuya gidemez ve oradaki insanlarla bir araya gelemezlerdi.
Her halde soruyu şöyle sormak doğru olur:
Silahların, çatışmanın, ateşin, kinin, kavganın sonucunda gerçeklikten uzak duyguların öne çıktığı bir ortamda iki farklı ırk kendi arasında ne konuşabilir? Hangi inanç sahibi olursa olsun hangi ortamda muhatabımıza hangi şartlarda nasıl neyi anlatabiliriz?
Çok değerli bir abimizin İslam tebliği ile ilgili bir sözü aklımdan çıkmıyor.
Siz muhatabınıza İslam'ı tebliğ ettiğiniz anda muhatabınızın durumunu da göz önünde bulunduruyor musunuz? Eğer bunu gözönünde bulundurmuyorsanız siz ne kadar doğru söz söylerseniz söyleyin muhatabınız bunu anlayacak bir ortamda değilse siz İslam'ı tebliğ etmiş olmazsınız. Ancak kendinizi kandırmış olursunuz.
Örneğin, muhatabınız karısı ile kavga etmiş olabilir, karnı aç olabilir, işinden çıkartılmış olabilir, psikolojik durumu iyi olmayabilir. Siz ona İslam'ı anlattığınızda onun kafasındaki problemler dolayısı ile sizi anlamamış olabilir.
Buradan şuna gelmek istiyorum: Kürt ırkından herhangi birisinin yanına gittiğinizde siz müslüman olsanız dahi eğer Türk iseniz size karşı bir önyargısı varsa bunu nasıl kırabilirsiniz? Sanırım sakin bir ortam önemli bir kırılma noktası olsa gerek...