9 Nisan 2013 Salı

Bazen bir resim anlatır anlatmak isteneni, bazen yanındaki yazı

İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş...
Hep şikayetçi, hep bıkkınmış
Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler
Saklayalım, zor bulsunlar
Zor buldukları için belki kıymetini bilirler diye başlamışlar tartışmaya...
Sorun büyükmüş
Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü
Kimisi: Everest'in tepesine saklayalım demiş, kimisi:
Atlas okyanusunun dibine demiş.
Tac Mahal'in kubbesi, Mekke'nin sokakları, İtalyan sofrası...
Bir hastanenin yenidoğan odası, dondurma külahı, şarap şişesi...
Sigara paketi, lale bahçesi...
Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş.
Derken meleklerden biri:
"İçlerine saklayalım" demiş.
Kimsenin aklına gelmez içine bakmak.
İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış.
Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor, kolay kolay gülmüyor insanın yüzü.
Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk.
Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde
Bu yüzden gözünüz hep içerde olsun. Siz dışını boşverin, içine bakın.

İrfan'ın yorumu:
İlginç bir dönemden geçiyoruz. Barış sözcükleri ve barış süreci gibi sözcükler her tarafta yaygın. Ülke yıllardır çözemediği, birileri tarafından bilerek çözülmeyen bir meseleyi çözmek için neredeyse elbirliği içine girmiş.
İki ana muhalefet partisi ise direniyor...

Barış
İslam kelimesinin bu anlama geldiğini de biliyoruz değil mi?
Adil, kalıcı, hakkaniyetli bir barış.
Hudeybiye barışı geliyor aklıma, o barışa karşı direnen sahabelerin tutumları, Hz. Peygamber'in çaresizliği, eşinin onun yanında yer alması, sahabelere karşı çözüm pratiği...

Yukarıdaki enteresan hikayede "içine bakın" diyor ya kaybolan mutluluğu bulmak için, fıtrata dönüş zaten içe bakmak değil mi?
İçe bakmak fıtrat değil mi?
Fıtrat ise İslam değil mi?
Barış da İslam değil mi?

Bu topraklarda yaşayıp da karışık duygular içerisinde olmak yok mu? 
Kavgaya çağıran değil barışa çağıran olmak ümidi ile...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder