Filmin Adı: Doktor Jivago
Orj. Adı: Doctor Zhivago
1917 Bolşevik dönemi öncesi, anı ve sonrası hakkında yapılmış gerçek bir şahaser. Destansı bir anlatımı var. Film 3,5 saat sürmesine rağmen asla sıkmıyor. Sanki roman okumuşsunuz tadını veriyor Nefis bir klasik film .. son derece etkileyici ve gerçekçi hayal gibi bir 3 saat size yaşatacak film .. onlarla birlikte korkup birlikte üşüyüp birlikte umutlanacaksınız .. Omar Sharif'in harika oyunculuğu sizi alıp götürecek.
Film öyle etkileyici ki eğer Rus romanları okumuşsanız sanki bir Rus romanı okur tadı bırakıyor. Rusya'nın bu tarihi ile hiç bir film izlememişseniz faydalanabileceğiniz enfes bir film.
23 Ekim 2010 Cumartesi
22 Ekim 2010 Cuma
Abdurrahman Başsavcım için şiir: Salih Tuna (Yeni Şafak/22-10-2010)
Sen yokken Canan Arıtman yalnız,
Nur Serter ıssız,
Necla Arat keyifsiz,
Bedri Baykam dağınıktı.
Oktay Ekşi bile demokrat olacaktı sen yokken!
İşte yalnız ve güzel yurdumdan manzara-i umumiye:
Cumhurbaşkanının eşi kırmızı halıda yürüdü,
Erdoğan geldi ponpon kızlar çıkmadı,
Vay canına!
Türkiye hepten karanlığa yuvarlanmış,
Karanlıktan korkmamak için söylenen türküler bile değişmişti.
"Komşu kızını zapteyle / yaylalar yaylalar" yerine,
"Sordum sarı çiçeğe / anan baban var mıdır" deniyordu.
Ellerinden gelse sarı çiçeğin anasını babasını mezardan kaldırıp,
Referandumda "evet" dedirteceklerdi.
Gaflet, dalalet ve hıyanet içindeydi herkes,
Emre Aköz gibiler meydanı boş bulmuştu:
"Madem hiçbir yasa üniversiteye türbanla girilmez demiyor... Türban neye dayanarak yasaklanıyor?"
Diyorlardı.
İşte böyle bulandırıyorlardı körpecik laik beyinleri!
Sen yokken Fatmagül'ün işi bitmiş,
Aşk-ı Memnu'da bütün sülale tek kişiye,
Yaprak Dökümü'nde bütün çocuklar aynı kişiye yazılmış,
Liseli kızlar gazozlarını Nuri Alço'ya imzalatmıştı.
Uzun lafın kısası az kalsın "şeriat" geliyordu sen yokken!
Sen ki, milletmiş, millet meclisiymiş dinlemedin uyardın,
Yol gösterdin, yolumuzu aydınlattın!
Sen ki, koydun korkusuzca düşünceni ortaya,
Başörtüsüne özgürlük tanıyan bütün partilere,
Laiklik ilkesinden bahsedip ayağınızı denk alın dedin!
Sen ki, her yeri "türban" kaplamış ülkeme bir güneş gibi doğdun!
Karanlıklar aydınlandı seninle,
Tanrımıza hamd olsun!
AİHM'nin başörtüsü kararını hatırlatınca bizlere, ben "cumhuriyet mitinglerini" hatırladım:
"Ne ABD ne AB tam bağımsız Türkiye"
Yaşasın!
"Statükonun kibirli mensupları" diyen Haşim Kılıç'a,
"Cüppeni çıkar da gel" dedi Gürsel Tekin,
Biz ne desek azdır sana!
Sen ki başörtüsü uğruna gerekirse bütün partilerin kapatılmasını isteyecek kadar gözü karaydın! Gözümüz yollarda kalmasın gel,
Cüppeni çıkarmasan da, çıkarsan da gel,
Sağ yap gel, sol yap gel,
Dosyaları "google"dan indir de gel.
Yeter ki, beklemekten gözlerimiz yosun tutmasın,
Feryatları arşı alaya yükselmesin Ertuğrul Beyciğimin:
Yok mudur kurtaracak Beyaz Türk'ün bahtı kara maderini!
Müjdeler olsun yurdumun taşına toprağına,
Abdurrahman Başsavcım en sonunda düştü piyasaya!
Neylersin ki alt üst olmadı, kökü dışarıda şerefsiz piyasa,
Ve, kıpırdamadı borsa.
Borsalar vurdumduymaz, borsalar sağır!
Rüzgar eser, dal sallanır, bir tabloid gazete çıkar,
Frank Rijkaard gider,
Aysun Kayacı gelir "Tarihin Arka Odası"na,
Gözleri kara kartal, saçları kanarya, cüppesi cimbom,
Sen ki, her yeri "türban" kaplamış ülkeme bir güneş gibi doğdun,
Karanlıklar aydınlandı seninle,
Tanrımıza hamd olsun!
Nur Serter ıssız,
Necla Arat keyifsiz,
Bedri Baykam dağınıktı.
Oktay Ekşi bile demokrat olacaktı sen yokken!
İşte yalnız ve güzel yurdumdan manzara-i umumiye:
Cumhurbaşkanının eşi kırmızı halıda yürüdü,
Erdoğan geldi ponpon kızlar çıkmadı,
Vay canına!
Türkiye hepten karanlığa yuvarlanmış,
Karanlıktan korkmamak için söylenen türküler bile değişmişti.
"Komşu kızını zapteyle / yaylalar yaylalar" yerine,
"Sordum sarı çiçeğe / anan baban var mıdır" deniyordu.
Ellerinden gelse sarı çiçeğin anasını babasını mezardan kaldırıp,
Referandumda "evet" dedirteceklerdi.
Gaflet, dalalet ve hıyanet içindeydi herkes,
Emre Aköz gibiler meydanı boş bulmuştu:
"Madem hiçbir yasa üniversiteye türbanla girilmez demiyor... Türban neye dayanarak yasaklanıyor?"
Diyorlardı.
İşte böyle bulandırıyorlardı körpecik laik beyinleri!
Sen yokken Fatmagül'ün işi bitmiş,
Aşk-ı Memnu'da bütün sülale tek kişiye,
Yaprak Dökümü'nde bütün çocuklar aynı kişiye yazılmış,
Liseli kızlar gazozlarını Nuri Alço'ya imzalatmıştı.
Uzun lafın kısası az kalsın "şeriat" geliyordu sen yokken!
Sen ki, milletmiş, millet meclisiymiş dinlemedin uyardın,
Yol gösterdin, yolumuzu aydınlattın!
Sen ki, koydun korkusuzca düşünceni ortaya,
Başörtüsüne özgürlük tanıyan bütün partilere,
Laiklik ilkesinden bahsedip ayağınızı denk alın dedin!
Sen ki, her yeri "türban" kaplamış ülkeme bir güneş gibi doğdun!
Karanlıklar aydınlandı seninle,
Tanrımıza hamd olsun!
AİHM'nin başörtüsü kararını hatırlatınca bizlere, ben "cumhuriyet mitinglerini" hatırladım:
"Ne ABD ne AB tam bağımsız Türkiye"
Yaşasın!
"Statükonun kibirli mensupları" diyen Haşim Kılıç'a,
"Cüppeni çıkar da gel" dedi Gürsel Tekin,
Biz ne desek azdır sana!
Sen ki başörtüsü uğruna gerekirse bütün partilerin kapatılmasını isteyecek kadar gözü karaydın! Gözümüz yollarda kalmasın gel,
Cüppeni çıkarmasan da, çıkarsan da gel,
Sağ yap gel, sol yap gel,
Dosyaları "google"dan indir de gel.
Yeter ki, beklemekten gözlerimiz yosun tutmasın,
Feryatları arşı alaya yükselmesin Ertuğrul Beyciğimin:
Yok mudur kurtaracak Beyaz Türk'ün bahtı kara maderini!
Müjdeler olsun yurdumun taşına toprağına,
Abdurrahman Başsavcım en sonunda düştü piyasaya!
Neylersin ki alt üst olmadı, kökü dışarıda şerefsiz piyasa,
Ve, kıpırdamadı borsa.
Borsalar vurdumduymaz, borsalar sağır!
Rüzgar eser, dal sallanır, bir tabloid gazete çıkar,
Frank Rijkaard gider,
Aysun Kayacı gelir "Tarihin Arka Odası"na,
Gözleri kara kartal, saçları kanarya, cüppesi cimbom,
Sen ki, her yeri "türban" kaplamış ülkeme bir güneş gibi doğdun,
Karanlıklar aydınlandı seninle,
Tanrımıza hamd olsun!
Joker'in Oyunculuğu Müthiş: Batman Kara Şovalye
Filmin Adı: Kara Şovalye
Orj. Adı: The Dark Knight
'The Dark Knight' da, Batman suça karşı savaşını daha da ileriye götürüyor: Teğmen Jim Gordon ve Bölge Savcısı Harvey Dent’in yardımlarıyla, Batman, şehir sokaklarını sarmış olan suç örgütlerinden geriye kalanları temizlemeye girişir. Bu ortaklığın etkili olduğu açıktır, ama ekip kısa süre sonra kendilerini, Joker olarak bilinen ve Gotham şehri sakinlerini daha önce de dehşete boğmuş olan suç dehasının yarattığı karmaşanın ortasında bulurlar.
İrfan'ın Yorumu: Normalde bu tür filmler pek ilgimi çekmez ama bu filmde bir karakter var, oyunculuğu bu karakterde müthiş gerçekten. Joker. Sırf bu karakterin oyunculuğu için izlenir.
Orj. Adı: The Dark Knight
'The Dark Knight' da, Batman suça karşı savaşını daha da ileriye götürüyor: Teğmen Jim Gordon ve Bölge Savcısı Harvey Dent’in yardımlarıyla, Batman, şehir sokaklarını sarmış olan suç örgütlerinden geriye kalanları temizlemeye girişir. Bu ortaklığın etkili olduğu açıktır, ama ekip kısa süre sonra kendilerini, Joker olarak bilinen ve Gotham şehri sakinlerini daha önce de dehşete boğmuş olan suç dehasının yarattığı karmaşanın ortasında bulurlar.
İrfan'ın Yorumu: Normalde bu tür filmler pek ilgimi çekmez ama bu filmde bir karakter var, oyunculuğu bu karakterde müthiş gerçekten. Joker. Sırf bu karakterin oyunculuğu için izlenir.
Müthiş Bir Yolculuk: Benim Adım David
Filmin Adı: Benim Adım David
Orjinal Adı: I am David
David, hatırlayamadığı kadar uzun süredir, Bulgaristan'da bir komünist toplama kampında yaşamaktadır. Bir Alman subayı, âşık olduğu annesinin Danimarka'ya kaçmasını sağladıktan sonra, babasını öldürtmüş, küçük çocuğu da yönettiği çalışma kampına kapatmıştır. Annesinin de öldüğünü zanneden David burada kimseye güvenmemeyi öğrenerek büyür. Kendisine kampta arka çıkan tek kişi Johannes adında bir tutukludur. Çocuğa İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve Rusça öğreten Johannes, David'i korumak uğruna ölünce, kamp komutanı David'in kaçmasına yardım eder. Doğruca Danimarka'ya gitmesini söyler ve eline ancak hedefine varınca açması için söz verdirdiği bir mektup tutuşturur. Kamptan kaçmayı başaran küçük David'in, hiç gülmeyen yüzü bu zorlu yolculuk sırasında yavaş yavaş aydınlanmaya başlar.
İrfan'ın Yorumu:
Çok güzel bir film ..Gerçekten insanı hiç sıkmayan anlatılış tarzı sırlı bir o kadar ilgi çekici..Kurgusu mükemmel bir film... Filmin adı aslında çok şey ifade ediyor...Hem yolculuk filmlerini sevenler hem de dramın değişik bir versiyonu olan koyusu olmayan genel olarak dram olarak adlandırılabilecek bir film diyebilecegimiz türdenbir film. Hayata ve insana dair güven bunalımı probleminiz varsa bir çocuğun gözüyle insanlar nasıl sınıflandırılır sorusunu arıyorsanız tavsiye edebileceğim bir film.
Orjinal Adı: I am David
David, hatırlayamadığı kadar uzun süredir, Bulgaristan'da bir komünist toplama kampında yaşamaktadır. Bir Alman subayı, âşık olduğu annesinin Danimarka'ya kaçmasını sağladıktan sonra, babasını öldürtmüş, küçük çocuğu da yönettiği çalışma kampına kapatmıştır. Annesinin de öldüğünü zanneden David burada kimseye güvenmemeyi öğrenerek büyür. Kendisine kampta arka çıkan tek kişi Johannes adında bir tutukludur. Çocuğa İtalyanca, Fransızca, İngilizce ve Rusça öğreten Johannes, David'i korumak uğruna ölünce, kamp komutanı David'in kaçmasına yardım eder. Doğruca Danimarka'ya gitmesini söyler ve eline ancak hedefine varınca açması için söz verdirdiği bir mektup tutuşturur. Kamptan kaçmayı başaran küçük David'in, hiç gülmeyen yüzü bu zorlu yolculuk sırasında yavaş yavaş aydınlanmaya başlar.
İrfan'ın Yorumu:
Çok güzel bir film ..Gerçekten insanı hiç sıkmayan anlatılış tarzı sırlı bir o kadar ilgi çekici..Kurgusu mükemmel bir film... Filmin adı aslında çok şey ifade ediyor...Hem yolculuk filmlerini sevenler hem de dramın değişik bir versiyonu olan koyusu olmayan genel olarak dram olarak adlandırılabilecek bir film diyebilecegimiz türdenbir film. Hayata ve insana dair güven bunalımı probleminiz varsa bir çocuğun gözüyle insanlar nasıl sınıflandırılır sorusunu arıyorsanız tavsiye edebileceğim bir film.
21 Ekim 2010 Perşembe
Olasılık Hesapları İle Bezeli Bir Kitap: Olasılıksız
Kitabın Adı: Olasılıksız
Yazarı: Adam Fawer
Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi? Siz hiç Loto’da büyük ikramiyeyi kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! Onlar sizden daha mı şanslılar?
Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?
Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parkta baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mi yoksa geleceği mi görüyorsunuz? Eğer siz de kontrolün kimde olduğunu merak ediyorsanız, ‘OlasılıkSız’ tam size göre bir roman.
Olasılıksız, Adam Fawer tarafından yazılmış ve 2005 yılında yayımlanmış bilim kurgu romanıdır. En iyi roman kategorisinin de aralarında olduğu çok sayıda ödül kazanmıştır
İrfan'ın Yorumu: Evet, kitabın arka kapağında yazan yazı böyle. Ödüllere boğulmuş bir kitap. Farklı kurgusu ile kendine çeken bir kitap. Beğendim diyebilirim. Ha bir şey kattı mı? İşte orası muamma..
Alındığı Tarih: 23-12-2008
Bitiriş Tarihi: 11-03-2009
Yazarı: Adam Fawer
Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi? Siz hiç Loto’da büyük ikramiyeyi kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! Onlar sizden daha mı şanslılar?
Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı?
Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parkta baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mi yoksa geleceği mi görüyorsunuz? Eğer siz de kontrolün kimde olduğunu merak ediyorsanız, ‘OlasılıkSız’ tam size göre bir roman.
Olasılıksız, Adam Fawer tarafından yazılmış ve 2005 yılında yayımlanmış bilim kurgu romanıdır. En iyi roman kategorisinin de aralarında olduğu çok sayıda ödül kazanmıştır
İrfan'ın Yorumu: Evet, kitabın arka kapağında yazan yazı böyle. Ödüllere boğulmuş bir kitap. Farklı kurgusu ile kendine çeken bir kitap. Beğendim diyebilirim. Ha bir şey kattı mı? İşte orası muamma..
Alındığı Tarih: 23-12-2008
Bitiriş Tarihi: 11-03-2009
20 Ekim 2010 Çarşamba
Zeka Pırıltılı Bir Film: Forrest Gump
Filmin Adı: Forrest Gump
Forrest Gump, zeka seviyesi 75 olan bir erkeğin hayatını ele alıyor. Zeka seviyesi nedeni ile devlet okullarına girmekte bile zorlanan Forrest Gump zamanla akla mantığa uymayan başarılara imza atıyor. Her ne kadar zeka seviyesi düşük olsa da fiziksel olarak son derece sağlam olan Forrest Gump, zamanla gelişen olaylar zincirinde bizi hayal edemeyeceğimiz bir dünyaya götürüyor.
İrfan'ın Yorumu: Bu filmi izlemişsinizdir. Ben yıllar sonra tekrar izlediğimde gerçekten yine aynı tadı aldım diyebilirim. Oyunculuk açısından, kurgu açısından oskarları hak etmiş bir film. İzlemeyenler için şiddetle öneririm.
Forrest Gump, zeka seviyesi 75 olan bir erkeğin hayatını ele alıyor. Zeka seviyesi nedeni ile devlet okullarına girmekte bile zorlanan Forrest Gump zamanla akla mantığa uymayan başarılara imza atıyor. Her ne kadar zeka seviyesi düşük olsa da fiziksel olarak son derece sağlam olan Forrest Gump, zamanla gelişen olaylar zincirinde bizi hayal edemeyeceğimiz bir dünyaya götürüyor.
İrfan'ın Yorumu: Bu filmi izlemişsinizdir. Ben yıllar sonra tekrar izlediğimde gerçekten yine aynı tadı aldım diyebilirim. Oyunculuk açısından, kurgu açısından oskarları hak etmiş bir film. İzlemeyenler için şiddetle öneririm.
19 Ekim 2010 Salı
Normali bulmaya çalışmak: Erbakan Döndü
Saadet Partisi olağanüstü seçimi yapıldı. Necmettin Erbakan partinin başına geçti.
Bu kadar.
Bu kadarla kalsa iyi. O zaman biraz daha derinlemesine bakalım.
Evet normal bir siyasi partinin, olağan ya da olağanüstü seçimleri yapılır, partililer ortak bir ya da iki isim üzerinde anlaşırlar, en fazla delege oyuna sahip kişi partinin başına geçer.
Peki Saadet Partisi normal bir parti mi? Hayır. Değişik evrelerden geçerek bu isimde kaldılar. Defalarca yerleşik statükocu ve diktatoryal rejimin savunucuları tarafından kapatıldı. Liderleri yasaklandı. Milli görüş adı verilen zihniyetin sahipleri bahane edilerek müslümanlara olmadık zulümler reva görüldü. Defalarca kapatılıp değişik isimlerle kurulan ve milli görüş zihniyetin temsilcilerinin partisi normal bir parti değil.
Lideri Erbakan, tek adam olmanın avantajları ile yeniden partinin başına seçildi. Peki Erbakan normal mi sizce. Yaşı kaç bu liderin? 80 leri devirdi. Yürümeye mecali yok. Normal insani melekelerinin sağlıklı çalışıp çalışmadığı tartışılır. Bunu hakaret etmek için değil vakıayı dile getirmek için söylüyorum. Ecevit hastalığı döneminde nasıl normal değildi ise Erbakan için de aynı şey söylenebilir.
Delegeler normal mi sizce? Akıllarını liderlerinin ceplerine koyabilmiş bir görüntü görünüyor. Reel değil duygusal hisleri ile hareket ediyorlar. Nasıl bir zihin kaymasıdır bu ki 80 leri devirmiş bir lideri kadim bir görüşe sahip olduğunu iddia ettikleri partinin başına geçirirler. Akıl alır gibi değil.
Peki ya Saadet Partisi taraftarları sizce normal mi? Saadet Partisi'ne Numan Kurtulmuş gibi bir lideri kazandırmışken, hangi saiklerle birden bu partiden el çektirebildiler?
Yönetim kuruluna gelenleri de takip etmişsinizdir. Değerli oğulları Fatih bey (neyi feth etmiş, Numan Kurtulmuş'un ayağını kaydırdıklarında İstanbul'un fethi heyecanı mı duymuştur acaba), çok kıymetli damatları vs. Yılların köleleri beyaz saçlı dinazorlar.
Şimdi bu parti mi ülkenin yönetimine talip. Eh ben buna kısaca Yuh derim!
16 Ekim 2010 Cumartesi
Küçük ama...
Tarih: Bugünler
Konu: Malum
Fırtınalı bir ortamda, sağlam ve ayakta kalmaya bakan bir ağaç düşünün. Kolları kırılmış, yaprakları dökülmüş ama ayakta kalmaya çalışan bir ağaç... Of. Yazacak çok şey var belki, ama yazmak istemiyorum...
Yıllar, yıllar yıllar... Geçiyor hızlıca. Arabesk bir şarkının sözleri aklıma geldi: "Düşe kalka geldim ben bu yaşıma" Tarihe not düşülmesi adına yazıyorum. Siyah-Beyaz bir gün bugün benim için. Siyah uzaklarda, beyaz buralarda.
Haydi hayırlısı, bir de böyle deneyelim.
15 Ekim 2010 Cuma
Şili'de Aslında Ne Oldu?
Şili’deki San Jose madeninde 5 ağustosta yerin 622 metre altında mahsur kalan 33 madenciyi kurtarma operasyonu beklenenden çok önce başarıyla tamamlandı. Yerin altına her gönderilişinde nefeslerin tutulduğu kurtarma kapsülü Zümrüdü Anka , Türkiye saatiyle 03.55’te en son 54 yaşındaki Luis Urzua’yı madenden çıkardı. Devlet Başkanı Sebastian Pinera, mahsur kalınan süre boyunca 32 kişilik gruba liderlik eden Urzua’yı “Luis Urzua, mesainiz bitti. Sizi görevinizi tamamlayıp yukarı çıkan en son kişi olduğunuz ve böylece bir kaptana yakışır şekilde davrandığınız için tebrik ediyorum” sözleriyle karşıladı.
Bütün mandeciler çıkarıldıktan sonra son olarak aşağıda kalan altı yardım görevlisi yukarı çıkarıldı. Ardından, operasyon boyunca kuyunun başından ayrılmayan Devlet Başkanı Pinera, Madencilik Bakanı Laurence Golborne, madenciler ve aileleri hep birlikte Şili ulusal marşını okudu.
Evet...
Kısaca Şili'de olan gelişmeler gazetelerde üç aşağı beş yukarı böyle anlatıldı denebilir. Biraz mahsur kalanların hikayeleri, aşkları, sevgilileri, hastalıkları falan...
Ama aslında ne oldu orda? Bildiğim kadarı ile bu 33 kişi kömür madeninde değil, aksine değerli bir maden araması sırasında mahsur kaldılar. Peki bu değerli madeni bulabildiler mi? Buldukları bu madeni çıkarttılar mı?
Bence bu 33 insan orda büyük bir maden buldular. Ama bu çok ama çok değerli madeni bütün duyuları ile gördüler, bildiler, hissettiler. Herkese nasib olmaz bu nimet, onlara nasip oldu.
Peki sizce bu insanlar yerin yüzlerce altında o madeni buldular da onların kurtulması için büyük çaba sarfeden insanlar, olayı yakından takip eden ve duyup dualarıyla destek isteyenler... Sizce onlar da o hazinenin kokusunu, almamışlar mıdır?
Eh artık o hazinenin ne olduğu sorusuna geldi sıra değil mi? Bu büyük maden ne olabilir?
O zaman gelin beraber ip uçları ile yakalamaya çalışalım. Bu madencilerin yerine lütfen kendinizi koyar mısınız? Ölümü hiç bu kadar yakın gördüğünüz oldu mu? Her zaman yakınlarımızı kaybedip toprağa gömdüğümüzde toprağın üstünde kalan bizler olurduk, şimdi toprağın altında sizlersiniz. Üstelik canlısınız, ama toprağın altındasınız.
Kurtarma çalışmaları yapılırken uzun süre madencilerden haber alınamamış.
"Kurtarma çalışmaları yapılırken uzun süre bize ulaşamadılar. O anlarda öleceğimize inandım. Yerin çok ama çok altındaydık. Havamız gittikçe tükeniyordu. Yiyeceklerimiz çok azalmıştı. Hayatta kalabilmek için aklımızdan geçmeyen şeyler geçti mi bana bunu sormayın? Allah'a dua etmekten başka ne yapabilirdik? Artık ölecektik. Geri dönemeyecek, çocuklarımızı sevemeyecek, eşimizle, sevgilimizle beraber olamayacak, temiz havayı koklayamayacak, denizde yüzemeyecek, kuşların cıvıltılarını duyamayacaktık...
Daha bir çok yapmamız gereken şeyleri yapamayacaktık..."
Her halde içimizden birisi orda olsa idi, buna benzer duygular içerisinde kalabilirdi değil mi?
Bilmiyorum madeni elinize aldığınızda şu an ne hissediyorsunuz?
Şimdi haklı olarak ben de şu soruları şimdi sorabilirim değil mi?
Bu değerli maden neydi, yoksa elindeki bu madeni hâlâ göremiyor musun? Görmek için Şili'ye mi gitmek gerek. Bu madeni 600 metrede bulamadık, 700 metreye mi inmek lazım?
Bütün mandeciler çıkarıldıktan sonra son olarak aşağıda kalan altı yardım görevlisi yukarı çıkarıldı. Ardından, operasyon boyunca kuyunun başından ayrılmayan Devlet Başkanı Pinera, Madencilik Bakanı Laurence Golborne, madenciler ve aileleri hep birlikte Şili ulusal marşını okudu.
Evet...
Kısaca Şili'de olan gelişmeler gazetelerde üç aşağı beş yukarı böyle anlatıldı denebilir. Biraz mahsur kalanların hikayeleri, aşkları, sevgilileri, hastalıkları falan...
Ama aslında ne oldu orda? Bildiğim kadarı ile bu 33 kişi kömür madeninde değil, aksine değerli bir maden araması sırasında mahsur kaldılar. Peki bu değerli madeni bulabildiler mi? Buldukları bu madeni çıkarttılar mı?
Bence bu 33 insan orda büyük bir maden buldular. Ama bu çok ama çok değerli madeni bütün duyuları ile gördüler, bildiler, hissettiler. Herkese nasib olmaz bu nimet, onlara nasip oldu.
Peki sizce bu insanlar yerin yüzlerce altında o madeni buldular da onların kurtulması için büyük çaba sarfeden insanlar, olayı yakından takip eden ve duyup dualarıyla destek isteyenler... Sizce onlar da o hazinenin kokusunu, almamışlar mıdır?
Eh artık o hazinenin ne olduğu sorusuna geldi sıra değil mi? Bu büyük maden ne olabilir?
O zaman gelin beraber ip uçları ile yakalamaya çalışalım. Bu madencilerin yerine lütfen kendinizi koyar mısınız? Ölümü hiç bu kadar yakın gördüğünüz oldu mu? Her zaman yakınlarımızı kaybedip toprağa gömdüğümüzde toprağın üstünde kalan bizler olurduk, şimdi toprağın altında sizlersiniz. Üstelik canlısınız, ama toprağın altındasınız.
Kurtarma çalışmaları yapılırken uzun süre madencilerden haber alınamamış.
"Kurtarma çalışmaları yapılırken uzun süre bize ulaşamadılar. O anlarda öleceğimize inandım. Yerin çok ama çok altındaydık. Havamız gittikçe tükeniyordu. Yiyeceklerimiz çok azalmıştı. Hayatta kalabilmek için aklımızdan geçmeyen şeyler geçti mi bana bunu sormayın? Allah'a dua etmekten başka ne yapabilirdik? Artık ölecektik. Geri dönemeyecek, çocuklarımızı sevemeyecek, eşimizle, sevgilimizle beraber olamayacak, temiz havayı koklayamayacak, denizde yüzemeyecek, kuşların cıvıltılarını duyamayacaktık...
Daha bir çok yapmamız gereken şeyleri yapamayacaktık..."
Her halde içimizden birisi orda olsa idi, buna benzer duygular içerisinde kalabilirdi değil mi?
Bilmiyorum madeni elinize aldığınızda şu an ne hissediyorsunuz?
Şimdi haklı olarak ben de şu soruları şimdi sorabilirim değil mi?
Bu değerli maden neydi, yoksa elindeki bu madeni hâlâ göremiyor musun? Görmek için Şili'ye mi gitmek gerek. Bu madeni 600 metrede bulamadık, 700 metreye mi inmek lazım?
Unutulan şeyi bulmak için daha derine mi inmek lazım?
"Onlar dinlerini oyun ve eğlence yerine koydular, dünya hayatı kendilerini baştan çıkardı. Onlar nasıl bu günler ile karşılaşacaklarını unuttular ve ayetlerimizi ısrarla yalanladılarsa, bugün de biz onları unutuyoruz. (A'raf Suresi, 51)
"Onlar dinlerini oyun ve eğlence yerine koydular, dünya hayatı kendilerini baştan çıkardı. Onlar nasıl bu günler ile karşılaşacaklarını unuttular ve ayetlerimizi ısrarla yalanladılarsa, bugün de biz onları unutuyoruz. (A'raf Suresi, 51)
12 Ekim 2010 Salı
Oskarlık Bir Şahaser: Slamdog Milyoner
Bir Toprak Altı Denemesi: Toprağın Altında
Filmin Adı: Toprağın Altında
Orj. Adı: Buried
Kill Bill 2'de toprak altı sahnesi vardı. Aynı şekilde Ateşle Oynayan Kız kitabında da. CSI serisinin Torantino versiyonunda da aynı şekilde. Hepsi gerçekten çok etkileyiciydi. Bu film ise hepsinden daha etkileyici gerçekten. Böyle bir senaryo kimin aklına gelir. Bu film ile ilgili hiçbir şey söylemeye, konu ile ilgili hiçbir şey aktarmaya gerek yok. Beğenerek ve gerilerek izlediğim bir film.
Berbat Bir Film: Şantaj
Soykırım Denkleminde Kim Kimdir?
"Emir Kustirica Antalya Altın Portakal Film Festivali dolayısı ile jüri olarak CHP Antalya Belediye Başkanı tarafından, Antalya'ya davet edildi. Bakan Ertuğrul Günay'ın festivale katılmayacağını söylemesi ve bazı tepkiler sonucunda, bakanı da suçlayıcı ifadelerle ülkemizi terketti.
Beni asıl işkillendiren nedir biliyor musunuz? Soykırım gibi bir meselede, bu ülkede yaşayan insanların bu yönetmen nezdinde durdukları yer neresi?
Posta koydu gitti..."
Evet, yukarıdaki cümleleri gördüğünüzde dünyaca ünlü bir sinema adamına, yönetmenine sanki haksızlık yapılmış da o da bu haksızlığı bahane ederek biraz da sert bir üslupla, güvenliğini de bahane ederek gitmiş. Bu mudur yani? Yeni Şafak gazetesinden Hakan Albayrak hakettiği cevapları bu alçak adama en iyi şekilde vermiş sağolsun. Ama mesele Hakan Albayrak ve onun gibi insanların bu yaratığa cevap vermesi midir? Bunlar zaten olması gereken şeyler değil midir?
Beni asıl işkillendiren nedir biliyor musunuz? Soykırım gibi bir meselede, bu ülkede yaşayan insanların bu yönetmen nezdinde durdukları yer neresi?
Antalya Belediye Başkanı soykırım hakkında ne düşünür mesela?
Can Dündar olaya salt gazetecilik açısından bakarak tarafsız olarak ne düşünür acaba?
Basının "saygın" (özellikle amiral gazetesinin) yazarları soykırım tarifini nasıl yapar merak ediyorum?
Kurban bayramında hayvanlar kesilir, "vah vah, hayvancıkları nasıl da kesiyorlar" yaygarası yapan insancıllar, çocukları, kadınları, yaşlıları, erkekleri, müslüman kimliği taşıyan ya da hırvatlar gibi farklı bir ırktan olanları katlettiğinde, ırzına geçtiğinde, diri diri yaktıklarında, soykırım tarifini nasıl yaparlar?
Can Dündar'ın NTV HABER'de bu şahsiyetsizin sayılarla oynamasına ve buna ses çıkarmamasına ne cevap verilir. "250 bin insan diyorlar, 110 bin insan" demiş sanatçı. 110 bin, (yazıyla yüz on bin). Ali Sami Yen stadının kaç kişi aldığını biliyor musunuz? Marakana stadının kaç kişi aldığını biliyor musunuz? Şükrü Saracoğlu stadının... Evet bu stadlarda yer alan insanlardan daha fazla diyebiliriz değil mi?
Bu dinin felsefesinde "bir kişiyi haksız yere öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir", yine bu dinde: "bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevketmesin" der. İslam merhameti ve adaleti esas alır.
Soykırıma nasıl bakıyorsunuz? Nasıl bir şeydir acep? Bir kelimeden ibaret mi. Toplu tecavüzler ne ifade ediyor sizin için? Ateşe atarak yakmalar, küçük kızların ırzlarına geçmeler. Gözyaşları, kan, ateş... Filmlerde gördüğümüz duygusal sahneler midir acaba?
Emir Kustirica bir sanatçı. Irkçı bir sanatçı. Suçlu bir sanatçı. Soykırımı zimnen ve alenen destekleyen bir sanatçı. Soykırımı öven ve sanatçı kimliği taşıyan bu hilkat garibesi yaratığa nasıl bakıcaz. El üstünde mi tutucaz?
Denklem zor değil esasında
Soykırım = insanlık suçu
Denklemin sağında ya da solunda olmak farketmiyor. Önemli olan bu denklemde yer almamak. Ve bu denklemden uzak durmaya çalışanlarla, denklemin içinde yer alanlar belli oldu.
Kara bir leke olarak orada duruyor.
Lanet olsun bu denklemde yer alanlara!
Lanet olsun bu denklemde yer alanlara!
4 Ekim 2010 Pazartesi
Mafya Filmlerinin Babası: Baba
Filmin Adı: Baba (I)
Orj. Adı. The Godfather
Filmin Konusu: Sicilya'dan göç eden Corleone ailesi, Amerika'da yerleşme çabalarını sürdürürken kendilerine kaba kuvvet kullanmaya kalkan ve yapmaya kalktıkları her işten haraç isteyen bir takım kimliği belirsiz kişilere karşı onlar da kaba kuvvet kullanmaya ve bunda da başarılı olmaya başlayınca kendilerini tahmin bile edemeyecekleri bir yaşantının içinde bulurlar. Bir taraftan son derece katı örf ve aile yaşantısı diğer tarafta ise acımasızca önlerine çıkanları yok etmeye başlayan Corleone ailesi bir müddet sonra Amerika'nın en korkulan mafya topluluğu haline gelmiştir. Kendileri her ne kadar mafya değil bir aile olduklarını söyleseler de
İrfan'ın Notu: Mafya filmleri, replikler, inanılmaz derecede gerçeklik. İzlediğim mafya filmlerinin, belkide diğer filmlerin babalarından biri. The Godfather. Bir film bu kadar harika olabilir mi? Yıllar geçse de izlenirliğinden hiçbir şey kaybetmeyen nadide filmlerden biri. Hâlâ izlemeyenle varsa şiddetle tavsiye ederim. Çünkü film ne kadar eski olursa olsun, konusu asla eskimeyecek bir film. Çünkü dünya döndükçe mafya var olacak, öyle görünüyor. Müzikleri yıllardır hafızalara kazınan, bu müziği duyduğunuzda mafya aklınıza gelen bir film.
Orj. Adı. The Godfather
Filmin Konusu: Sicilya'dan göç eden Corleone ailesi, Amerika'da yerleşme çabalarını sürdürürken kendilerine kaba kuvvet kullanmaya kalkan ve yapmaya kalktıkları her işten haraç isteyen bir takım kimliği belirsiz kişilere karşı onlar da kaba kuvvet kullanmaya ve bunda da başarılı olmaya başlayınca kendilerini tahmin bile edemeyecekleri bir yaşantının içinde bulurlar. Bir taraftan son derece katı örf ve aile yaşantısı diğer tarafta ise acımasızca önlerine çıkanları yok etmeye başlayan Corleone ailesi bir müddet sonra Amerika'nın en korkulan mafya topluluğu haline gelmiştir. Kendileri her ne kadar mafya değil bir aile olduklarını söyleseler de
İrfan'ın Notu: Mafya filmleri, replikler, inanılmaz derecede gerçeklik. İzlediğim mafya filmlerinin, belkide diğer filmlerin babalarından biri. The Godfather. Bir film bu kadar harika olabilir mi? Yıllar geçse de izlenirliğinden hiçbir şey kaybetmeyen nadide filmlerden biri. Hâlâ izlemeyenle varsa şiddetle tavsiye ederim. Çünkü film ne kadar eski olursa olsun, konusu asla eskimeyecek bir film. Çünkü dünya döndükçe mafya var olacak, öyle görünüyor. Müzikleri yıllardır hafızalara kazınan, bu müziği duyduğunuzda mafya aklınıza gelen bir film.
3 Ekim 2010 Pazar
Soygun Sever misiniz? Leverage
Dizi Film: Leverage
Leverage, Amerikan TNT televizyonu tarafından yayınlanan bir drama, suç ve gerilim dizisidir. Yapımcısı ise daha önce The Triangle adlı mini dizinin yapımcılığınıda yapmış olan Dean Devlin'dir.
Dizi hikayesi, Los Angeles'ta bulunan bir hırsız takımı etrafında geçiyor. Bu takımın başında bulunan Nathan Ford eski bir sigorta müfettişidir. Diğerleri ise; Sophie işinin uzmanı bir dolandırıcı, Eliot güçlü ve akıllı bir telafi uzmanı, Parker becerikli bir hırsız ve Alec ise bilgisayar uzmanı bir hacker ve mucit.
Kendi alanında uzman bu insanlar, bildiğiniz hırsızlık çetelerine benzemiyorlar. Onların amacı kötü insanlar/şirketler tarafından dolandırılıp kanundan yararlanamayan insanlara kanunsuz yollardan yardım etmek, kötü adamların kuyusunu kazmak. Ki bu işide çok iyi yapıyorlar. Kısacası Leverage, bol aksiyonlu, bol gerilimli başarılı bir dizi.
İrfan'ın Notu: Oldum olası soygun filmlerinden hoşlanmışımdır. Soyguncuların yaptıkları iş manasında değil, zeka ve yetenekleri hoşuma gitmiştir. Leverage hoşlamadığım soygun fikrini de alt üst ederek tüm yönleri ile sevdiğim bir dizi olmuş. Teknolojiyi kullanmaları, yetenekleri ve en önemlisi amaçları. Soygun yapalım ama Robin Hood stili olsun. Fakirlere ve zorda kalanlara yardımı olsun. Şiddetle tavsiye edeceğim bir dizi film diyebilirim.
Leverage, Amerikan TNT televizyonu tarafından yayınlanan bir drama, suç ve gerilim dizisidir. Yapımcısı ise daha önce The Triangle adlı mini dizinin yapımcılığınıda yapmış olan Dean Devlin'dir.
Dizi hikayesi, Los Angeles'ta bulunan bir hırsız takımı etrafında geçiyor. Bu takımın başında bulunan Nathan Ford eski bir sigorta müfettişidir. Diğerleri ise; Sophie işinin uzmanı bir dolandırıcı, Eliot güçlü ve akıllı bir telafi uzmanı, Parker becerikli bir hırsız ve Alec ise bilgisayar uzmanı bir hacker ve mucit.
Kendi alanında uzman bu insanlar, bildiğiniz hırsızlık çetelerine benzemiyorlar. Onların amacı kötü insanlar/şirketler tarafından dolandırılıp kanundan yararlanamayan insanlara kanunsuz yollardan yardım etmek, kötü adamların kuyusunu kazmak. Ki bu işide çok iyi yapıyorlar. Kısacası Leverage, bol aksiyonlu, bol gerilimli başarılı bir dizi.
İrfan'ın Notu: Oldum olası soygun filmlerinden hoşlanmışımdır. Soyguncuların yaptıkları iş manasında değil, zeka ve yetenekleri hoşuma gitmiştir. Leverage hoşlamadığım soygun fikrini de alt üst ederek tüm yönleri ile sevdiğim bir dizi olmuş. Teknolojiyi kullanmaları, yetenekleri ve en önemlisi amaçları. Soygun yapalım ama Robin Hood stili olsun. Fakirlere ve zorda kalanlara yardımı olsun. Şiddetle tavsiye edeceğim bir dizi film diyebilirim.
Korkaklık mı dediniz: Korkmayın Bence
Bir Hint Masalı: Korkak Fare
Bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı endişe içinde yasayan bir fare vardır.
Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye
dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece
mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana
dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde
avcıdan korkmaya baslar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür.
Ve der ki,
'Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir
farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardim
edemem.'
Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda söyle diyor :
'İnsanların çoğu Sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için..
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için...'
İrfan'ın Yorumu: Korku insani bir özelliktir. Onu insan söküp atamaz. Önemli olan korkunun varlığını inkar değil, (bu zaten mümkün de değil) onu denetleyebilmek, kontrol altına alabilmektir. Bu önemli bir aşamadır. Cesaret ise kontrol edilmiş korkunun bir ileri aşamasıdır ki çoğu insan bu aşamadan maalesef yoksundur. Fakat ne olursa olsun bu toplumda bu üç özelliğe sahip insanların dışlanması farklı sebeblerledir. Peki bize düşen ne olmalı: Eğer bizler cesaretli bir özelliğe sahipsek, korkan ve korkusunu kontrol edenleri hor görmemeli, onların bu özelliklerini daha geliştirmesine yardımcı olmaya çalışmalıdır. Unutmayın, Medine Savunması'nda müslüman olan bir sahabe korktuğundan dolayı kılıcını kullanamamış, korkusunu yenmiş olan bir hanım sahabe onun elindeki kılıcı alarak bütün cesareti ile savaşmış, ama en ilginci hiçbir müslüman o korkusunu yenememiş sahabeyi küçük görmemiştir.
Ve toplumun büyük bir kısmının korkusunu yenememişlerden olduğunu göz ardı etmemeliyiz.
Şunu bilin ki İslami özelliklerin dışa vurumu başlıbaşına büyük bir cesaret örneğidir. Namaz kılmak, örtünmek bunlar çok önemli bir cesaret işaretleridir. Ve Allah bu cesaretin oluşturulması için güzel bir eğitim yolu ile eğitiyor. Kırmadan, dökmeden ama hakkı en güzel üslupla anlatarak, yaşayarak. Bakın bu videoda bir genç kızın namaz kılma cesareti karşısında babasına söylediği sözlere.
Bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı endişe içinde yasayan bir fare vardır.
Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye
dönüştürür. Fare, kedi olmaktan son derece
mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana
dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde
avcıdan korkmaya baslar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür.
Ve der ki,
'Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir
farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardim
edemem.'
Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda söyle diyor :
'İnsanların çoğu Sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için..
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için...'
İrfan'ın Yorumu: Korku insani bir özelliktir. Onu insan söküp atamaz. Önemli olan korkunun varlığını inkar değil, (bu zaten mümkün de değil) onu denetleyebilmek, kontrol altına alabilmektir. Bu önemli bir aşamadır. Cesaret ise kontrol edilmiş korkunun bir ileri aşamasıdır ki çoğu insan bu aşamadan maalesef yoksundur. Fakat ne olursa olsun bu toplumda bu üç özelliğe sahip insanların dışlanması farklı sebeblerledir. Peki bize düşen ne olmalı: Eğer bizler cesaretli bir özelliğe sahipsek, korkan ve korkusunu kontrol edenleri hor görmemeli, onların bu özelliklerini daha geliştirmesine yardımcı olmaya çalışmalıdır. Unutmayın, Medine Savunması'nda müslüman olan bir sahabe korktuğundan dolayı kılıcını kullanamamış, korkusunu yenmiş olan bir hanım sahabe onun elindeki kılıcı alarak bütün cesareti ile savaşmış, ama en ilginci hiçbir müslüman o korkusunu yenememiş sahabeyi küçük görmemiştir.
Ve toplumun büyük bir kısmının korkusunu yenememişlerden olduğunu göz ardı etmemeliyiz.
Şunu bilin ki İslami özelliklerin dışa vurumu başlıbaşına büyük bir cesaret örneğidir. Namaz kılmak, örtünmek bunlar çok önemli bir cesaret işaretleridir. Ve Allah bu cesaretin oluşturulması için güzel bir eğitim yolu ile eğitiyor. Kırmadan, dökmeden ama hakkı en güzel üslupla anlatarak, yaşayarak. Bakın bu videoda bir genç kızın namaz kılma cesareti karşısında babasına söylediği sözlere.
2 Ekim 2010 Cumartesi
Aksiyon Filmi ama Yeterli Değil: Babil M.S..
Filmin Adı: Babil M.S.
Orjinal Adı: Babylon A.D.
Film izlerken HD kalitesinde izlemenin keyfi gerçekten farklı. Bunu bu filmleri izlerken farkediyorsunuz. Van Diesel filmde aksiyon kahramanı ve kaslarını yine konuşturuyor. Saçmalıklarla dolu, saçma konusu ile yine gelecekte geçen saçma sapan bir film. İBDB sinin düşük olması da bunu kanıtlıyor. Ama buna rağmen görüntüler gerçekten çok güzel. Filmi izlediğinizde aklınızda kalabilecek yegane şey, görüntülerin güzelliği. Aksiyon sahnelerini açıkçası o kadar beğenmedim.
Film ile ilgili bilgi alabileceğiniz site adresi:
http://www.sinemalar.com/film/3950/Babil-MS/
Orjinal Adı: Babylon A.D.
Film izlerken HD kalitesinde izlemenin keyfi gerçekten farklı. Bunu bu filmleri izlerken farkediyorsunuz. Van Diesel filmde aksiyon kahramanı ve kaslarını yine konuşturuyor. Saçmalıklarla dolu, saçma konusu ile yine gelecekte geçen saçma sapan bir film. İBDB sinin düşük olması da bunu kanıtlıyor. Ama buna rağmen görüntüler gerçekten çok güzel. Filmi izlediğinizde aklınızda kalabilecek yegane şey, görüntülerin güzelliği. Aksiyon sahnelerini açıkçası o kadar beğenmedim.
Film ile ilgili bilgi alabileceğiniz site adresi:
http://www.sinemalar.com/film/3950/Babil-MS/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)