14 Şubat 2012 Salı

Tarih'e Bir de Bu Açıdan Bakın

Kitabın Adı: Tarih Bilinci
Yayınevi: Denge Yayınları
Yazarı: Abdullah Yıldız
Kitabı okumayı Bitiriş Tarihi: 14 Şubat 2012 – İstanbul
Kur'an, tarih araştırmalarının ibret nazarıyla, kalbî akıl ışığında ve basiretle yapılmasını ister. Tarih olayları böyle irdelendiğinde, geleceğin inşasında yolumuzu aydınlatacak temel ilke ve prensipler ortaya çıkacak, toplumların yükseliş ve çöküş sebebleri anlaşılacak, insanlığın acı ve tatlı tecrübelerinden yararlanma imkanı doğacaktır. Tarihsel tecrübeler sayesinde daha az pişmanlıklar duyulacaktır.  Ayrıca, Kur'an ısrarla dikkat çektiği ilahi yasalar keşfedilecek, insan ve toplumları bekleyen muhtemel tehlikelere karşı uyanık olunacak, sadece bugünümüz değil geleceğimiz de İslam'a göre şekillenecektir. (sh. 42)

İrfan'ın Yorumu:
Tarih insanların ilgi çektiği bir pozitif ilim midir? Okullarda okutulan olayların kronolojik bilgilendirilmesi midir? Yoksa...
Evet, tarihe bakışımızı İslâmi kriterlere uygun hale getirmemiz gerekir. Kitap mütevazi olarak bunun için çaba sarfediyor. Yazarın iyi niyetini ve tahlilleri gözden kaçmayacak niteliktedir. Tarihe bakışınızı kontrol etmek mi istiyorsunuz, okuyun derim. Özellikle sünnetullah bölümü yani Allah'ın kanunları ile alakalı bölüm, kaçırılmayacak kadar öneme haiz. Yerçekimi kanununda nasıl bir değişiklik beklenemez ise ki bu da Allah'ın tabiat için belirlemiş olduğu kanunlardandır, tarihi olayların seyrinde de bir takım kurallar vardır ve bu kurallar değiştirilemez. İnsan odaklı tarihe bakışımızı güncelleyelim.
Aşağıda kitaptan önemli gördüğümüz bazı kısımları paylaşmayı uygun görüyorum.


Kitaptan Alıntılar

Geleceği inşa etmekle görevli her mü'min, toplumun problemlerini ve İslami çarelerini çok iyi bilmek zorundadır. Aksi halde toplumsal değişimin gerçekleşmesi mümkün olmaz. Geleceğe talip olan ve toplumu dönüştürme misyonunu üstlenen İslam davetçisi, aynı zamanda bir inkılapçı demektir ve dolayısıyla değişimin temel dinamiklerini, tarihsel yasalarını, muhtemel zorluklarını, amaca ulaşmak için izlenmesi gereken yöntemleri, ilke ve prensipleri de bilmek zorundadır. (sh. 8)


Ali Şeriati'ye göre tarih: "insan tekevvününün (oluşumunun) ilmidir." Yine Şeriati, tarihi bir başka açıdan "insanın kendi kendisinin tanımasının ilmidir" şeklinde tanımlar. Muhammed Kutub, ona yakın bir ifadeyle, "tarih, insanın bizzat kendisini bir bütün olarak gerçekleştirmek için ortaya koyduğu çabadır" der.
Denilebilir ki tarih, yaratılışın başlangıcından bugüne ve hatta sonuna kadar insanın kendini arayışının ilmidir. Tarih, şimdiki zamanı ortaya çıkarmış olan bir geçmiştir.
Dahası, geçmişten bugüne ve geleceğe uzanan bir çizgidir. Bu bakımdan Sehavi "tarih, zamanı bilmektir" demiştir. Dünü, bugünü ve yarını ile zamanı bilmek. Tarih geçmişi inceler ama hedefi şimdi ve gelecektir. (sh. 23)


Yine Hak- Batıl kavgalarında geçerli olan bir başka temel yasaya Bedir örneğinde tanık oluyoruz:
"Karşılaşan iki toplulukta sizin için bir ders vardır. Biri Allah yolunda savaşanlardır, diğeri inkarcılardır, bunlar karşı tarafı gözleriyle kendilerinin iki misli görüyorlardı. Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Bunda görebilenler için ibret vardır." (Ali İmran, 13)
Allah yolunda mücadele edenler, hiçbir zaman, zaferi kendi güçlerinin eseri olarak görmezler. Hatta Kurani tarih bilincine sahip olan basiret sahibi savaşçılar, başarıdan kendi nefislerine pay çıkarmanın ne büyük bir kayıp olduğunu bilirler. Zaferler, ancak Allah'ın gaybi yardımları sayesinde kazanılmaktadır. (sh. 31)


Kur'an ısrarla, refah ve bolluk içinde yaşayan ve ahlaken çürüyen toplumların adeta sağırlaşıp körleştiğini, felaketin apaçık belirtilerini göremez hale geldiğini vurgular.
"Gönülden yalvarıp itaat etsinler diye onları sıkıntı ve zararlara uğrattık. Onlara azabımız geldiğinde yalvarıp boyun eğmeleri gerekmiyor muydu? Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan yaptıklarını kendilerine güzel gösterdi." (En'am, 42-43) (sh. 35)


Genellikle, başarılarının zirvesinde bulunan toplumlar, yenilgiyi akıllarının köşesinden bile geçirmezler. Bu da onları, kendilerine aşırı güven duymaya, tedbirsizliğe, boş bir gurura ve başkalarına karşı haksızlık yapma hakkını kendilerinde görmeye iter ki, bu da çöküşün ve çözülüşün ilk adımıdır. Bir toplumun çözülüşünü ve yıkılışını hazırlayan temel nedenler genellikle o toplumun zaferler çağında ortaya çıkar. (sh. 151)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder