İrfan'ın Yorumu:
Bir Fenerbahçe taraftarı olarak bu yazıdan sonra Fenerbahçe takımının taraftarı olmaya devam edecek miyim? Evet.
Bir Fenerbahçe taraftarı olarak putperestliğin her türlü varyasyonuna sahip aşağıdaki sözleri içimize sindirecek miyiz? Hayır. Ve bu Hayır öyle bir Hayır ki, bütün benliğimizle, hücrelerimize işlercesine hayırlı bir Hayır!
Fenerbahçe taraftarlarına değil, tüm taraftarlara duyurulur:
Şevket Hüner'den, hayatın içerisinde gözden kaçırılmaya çalışılan putperestliğe reddiyede gözden kaçanları, önemsenmeyen sözleri, hareket ve davranışların sonuçları ile karşı karşıya kalmaya hazırsanız, buyrun :
Birgün tv kanallarında gezinirken Fb tv’de
“Fenerbahçeli olmak” diye bir yapımda söylenenler kanımı dondurdu. Adeta Fenerbahçelilik adı altında şekillendirlen
sahte bir dine davet ediliyormuşum gibi hissettim... Kan beynime hücüm etti...
O yayında ne mi diyorlardı?
Fenerbahçeli olmak, nefes almak gibi, yaşamak gibi, canım gibi...
Fenerbahçeli olmak, çubuklu formayı görünce gözlerinin dolmasıdır.
Fenerbahçeli olmak, onu derinden ve her şeyden üstün tutarak yaşamaktır.
Fenerbahçeli olmak, çubuklu formayı görünce gözlerinin dolmasıdır.
Fenerbahçeli olmak, onu derinden ve her şeyden üstün tutarak yaşamaktır.
Fenerbahçeli olmak, bütün hayatını
Fenerbahçe'ye göre planlamak demektir.
Fenerbahçeli olmak hiçbir maddiyat beklemeden yeryüzündeki tek taraflı en
büyük aşkın
Fenerbahçe olduğuna inanmaktır
Fenerbahçeli olmak, aynı düşünceye sahip olan kişilerle hayatı paylaşmaktır...
Fenerbahçeli olmak, aynı düşünceye sahip olan kişilerle hayatı paylaşmaktır...
Fenerbahçeli olmadan bu sevgiyi anlamanın imkansızlığını fark etmektir...
Fenerbahçeli olmadan
hayattan zevk alınamayacağına herşeyden iyi bilmektir...
Fenerbahçeli olmak, niye’sini bir
türlü söyleyemeden kendini bu yola adamaktır.
Fenerbahçeli olmak,İnatçı olmaktır, dimdik durmaktır
Fenerbahçeli olmak,İnatçı olmaktır, dimdik durmaktır
Fenerbahçeli olmak
Her ülkeye şehirde Fenerbahçe logolu ürünleri giyerek
göğsünü gere gere dolaşmaktır…
Fenerbahçeli olmak
Çocuklarınla Feneriuma gidip
aynı tişörtü alıp giymek
ve sokakta birlikte yürümektir...
Bu ifadelerde de görüleceği üzere
hayatın bütününden koparak sadece bir sembole yoğunlaşmak ve hayatı bunun
üzerinden değerlendirmek putperestliktir. Ama günümüzde putperestlik, markalı yaşamak şeklinde yumuşatılmış bir ifadeyle servis edilmektedir. Hâlbuki
değersiz olan bir nesneye değer atfedip onun etrafında insanları toplamak ve
bunun üzerinden sorgulanamaz maddi ve manevi güçler edinmek eski bir tezgâhın
yeni bir versiyonudur.
Burada Fenerbahçe markası üzerinden bir araya gelmek, birilerinin topluma
ait kaynakları hesap vermeden sömürmesine imkân tanımaktır. Taraftarlık
üzerinden, asla hak etmediğimiz şartlarda yaşamayı güzel gösteren zalim
iktidarların sürmesine malzeme olmaktır. Dünyadaki pek çok rengi var edip
hayatı bu renklerle süsleyen yaratıcıyı görmeyip yaşamın merkezine iki rengi
oturtmaya çalışmak, özgür ve eşit olmayı bırakıp köleleşmektir. "Yirmi beş
milyon taraftardan biriyim." demek, yaratılıştaki farklılıkları göz ardı
ederek bir kalabalığın içinde kaybolmaktır. Kaybolmuş insanların kendilerine
ait bir kimliği olmaz. Başkaları elinde ipleri olur. Kuklaya dönerler. Aidiyet
hissinin insan oynadığı bir oyundur bu. Bu şekilde bir şey olmanın, bir yere
ait olmanın, bir grup içinde anılmanın verdiği psikolojik destek, zaman
içerisinde kişiyi nereye konursa orada savaşan kurşun askere çevirir. Bu konuda
Kur'an'da "Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'tan başka tanrılar
edindiler. (O tanrılar) Kendilerine yardım edemezler. Tersine kendileri onlar
için hazırlanmış askerlerdir." (Yasin / 74, 75) denilmiştir. Kişi
kurşun asker olduğunda kendine yardım edemez. Öyle sanır. Aslında yardım gören ise
merkeze konulan puttur. Bunun arkasında da her zaman birilerinin menfaatleri
saklanmıştır.
Allah’a kul olmaya davet edilenler, merhamet adalet ve paylaşma üzerinden
cem edilenlerdir. Bunların dünyada da ahirette de dostları olan Allah onları
terk etmeyecektir. Bir amblem etrafındaki kurşun askerler ise ne dünya da ne de
ahirette bir sevgi ve ilgi göremeyip yapayalnız, kullanılmış bir kenara
atılmışlığın şaşkınlığında bocalayacaklardır…
Ne yazık ki günümüzde markalaştırma adı altında bizi sömürenler içimizden
çıkarılan liberal muhafazakârlardır. Hâlbuki markalı yaşamak Allah’a değil
insanlara kul olmaktır. Bu çok büyük bir çelişkidir. Zira bu sahte marka
ilahları, taraftarlarının üzerinden nemalanırlar. Allah ise kendisine kul
olanları rızıklandırıp onları özgür ve eşit kılandır.
Her put, arkasında gizemli ya da yarı açık bir düşünce taşır. Bu
düşünce, saf anlamıyla bazen bir ideolojiyi içerebileceği gibi, süslenmiş
ilkeler adı altında bir menfaat beklentisini de barındırabilir. Hatta bu
sembolün oluşmasına kaynaklık edenler incelendiğinde ekonomik, sosyal ya da
siyasi bir arka plan ile karşılaşılır…
Allah dışında bir şeyin dokunulmaz
ya da sorgulanamaz kılınması onu putlaştırır ve bir şekilde bize emretmesine
yol açar. Buradaki emir; dünya görüşü, hayat algısı ve otorite edinmek türünden
bütün davranışlara kaynaklık edip yönlendiren bir güç ya da güç telakkisidir.
Nitekim bu otorite, güvenlik ve özgürlük alanlarını belirleyen bir kabul / iman
zemininde hareket ettiği için bağımlılık oluşturur ve kişiyi köleleştirir.
Şahsi isteklerine, Kuran’ın öngördüğü ahlaki ölçülerin üstünde yer veren
insanlar, put edinerek kendilerini kaçınılmaz biçimde hiçliğe götürecek bir
hayat tarzı benimsemiş; boş, anlamsız ve değersiz bir yaşam modeli seçmiş
olurlar. Üstelik semboller konuşmadığı için onları konuşturan birilerinin
çizdiği çerçeveyi ise kendi kaderleri sanarak aldanırlar…
Risaletin öncesi Mekke’de yaşayan
pek çok insan putçuluğun arkasındaki bu düzeni fark etmesi zaman almıştır. Zira
Kureyş’in milli menfaatleri, ailelerin geçimi veya neredeyse tamamı akraba olan
insanlardan oluşan yönetimin çıkarlarına hizmet eden putçuluğun gerçek yüzünün
ortaya çıkarılması zaman almıştır… (Sözün gücü / Musa Şimşekçakan)
"Ama hala Allah'a rakip gördükleri
varlıklara inanmayı tercih eden ve onları (yalnızca) Allah'a özgü (olması
gereken) bir sevgi ile seven insanlar var: Hâlbuki imana ermiş olanlar, Allah'ı
her şeyden daha çok severler. Zulüm yapmaya şartlanmış olanlar, azaba
uğratıldıkları zaman görecekleri gibi, bütün kudretin yalnızca Allah'a ait
olduğunu ve Allah'ın cezalandırmada ne çetin olduğunu da keşke görselerdi!"
(Bakara / 165)
Allah, insanları eşit, özgür ve
ümitvar kılar. Yaratılmış her şeyi insanın önünde secde ettirir. Amaç her
durumda insanın şerefini korumaktır. Allah’ın sevgi ile emrettiği her hüküm
insanın hayrınadır. Buna karşılık kutsanmış oldukları için sorgulanamayan
markalar ise insanı bağımlı kılar, günden güne ümitsizliğe terk eder, adaletten
ve eşitlikten uzaklaştırır. Emir almaya alıştırır. Sahte kutsallar üzerinden
emir verenler ise bizim üzerimizden rant devşirip hesapsızca hepimize ait
varlıkları sömürenlerdir. Allah’ı sevmek adaleti, merhameti, eşitliği ve
karşılıksız vermeyi sevmektir. Bir amblemi sevmek ve onun etrafında kenetlenmek
ise başarı uğruna adaletsizliği, eşitsizliği, bencilliği ve sömürüyü hoş görmeye
yol açabilir.
"İbrahim, onlara dedi ki: 'Siz
dünyada Allah’ın yanı sıra edindiğiniz putları aranızdaki sevginin sebebi
(kaynağı) saydınız. Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkâr edip
tanımayacak; kiminiz kiminize lânet edecektir. Barınağınız cehennem olacaktır.
Yardımcılarınız da olmayacaktır.' " (Ankebut / 25)
İnsanları birbirine
sevdiren Allah’tır. Bütün sevgi bağlarını Allah var etmiştir. Taraftarlık veya
markalı birliktelikler, Allah’a ait bu bağların yerine oturur. Yalan üzerinden
hareket ederler. Allah’tan gayri kurulan bütün beraberlikler ve taraftarlıklar
dünyayı yaşanmaz bir cehenneme çevirdiği tarihle sabittir. Sonunda dünyada
kardeşlikten ve adaletten uzaklaştıran her türlü rekabet ve hırs kişiyi ahirette
de yalnız ve çaresiz bırakacaktır.
"Allah’a çağıran, sâlih amel
işleyen ve “Kuşkusuz ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?"
(Fussilet / 33)
Müslümanlar sadece Allah’a
teslim olurlar. Daima iyilik üzere bir araya gelir ve arkalarında güzel ve
doğru bir örneklik bırakırlar. Markalara teslim olup rekabet üzerinden bir
araya gelenler ise suç örgütlenmelerine dönüşmeleri kaçınılmazdır.
Bu anlamda ben, her türlü
marka ve amblem üzerinden rekabete dayalı bütün taraftarlıkları reddediyor ve
bunları kör bir taassup olarak nitelendiriyor,
Taklit ve taassuba dayalı
birlikteliklerden uzak durduğumu ilan ediyor,
Bir takımı hayatın
merkezine koymaktan, başkalarının emrine girip kuklaya dönüşmekten, arzu ve
heveslerin iktidarına hizmet etmekten Rabbime sığınıyor,
Kim olursa olsun, kendileri
dışında herkesi değersizleştirenleri ve önümüze putları koyarak bizi kurşun
askerlere çevirmeye çalışanları ve çıkarları uğruna her şeyi yapmaya hazır
bekleyenleri Rabbime şikâyet ediyorum.
Yüksek dikkatlerinize ve
ilginize arz ederim…
Şevket
HÜNER / 07.06.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder