Mehmet usta çıraklarına kumaş kesmeyi öğretirken
İçeriye Gülsüm nene girer ve der ki;
—Geçende de geldim yoğudun…
—Şu benim “Ahretlik bohçayı” hazır ediver gari…
—Alem de gidem ben…
—Dur bire Gülsüm ana erken daha naaptın sen
—Vaktidir gari Mehmet usta
—Gözüm görürken elim tutarken…
—Alem de gidem de rahat edem…
—Hay Allah bre Gülsüm ana
Gülsüm nene karşıdakileri üzdüğünü görünce ölüm üzerinden bir metafor yapar
—Hade hazır ediver sen benim bohçayı…
—Kocaya kaçıyom ben senin anlayaceğin…
—Ey bakalım otur sen
—Çay mı söyleyeyim kahve mi?
—Çay söyle kahve çarpıntı yapıyor.
Sonra beyaz renkli bir top kefen kumaşı masaya atılır
Besmele çekilerek tahta metreyle ölçülmeye başlar…
O sırada Gülsüm nene gözlerini oradan kaçırarak uzaklara dalar gider…
Kefen dokuz metre olana kadar tahta metreyle ölçülür.
Kesmek için makası uzatan acemi çırak uyarılır
— Makassız bu sefer… Bak ta bak…
Mehmet usta bezi ağzıyla yırtıp eliyle ayırırken çırağa diğer ders verilir
— Kefeni makas kesmez elinle yapacaksın…
Sarılı kefenin üzerine kokulu sabunlar konurken…
— “Bu yıkanınca güzel koksun diye konur” diye ders devam eder…
— “Bu pamuğu napıyorlar biliyon mu?” lafı Fatiha okuyan ustanın sesiyle bastırılır.
Sonra bir bez torbadan bir avuç lavanta çıkarılıp tezgâha konur…
Çıraklar ise o sırada masanın üzerine eski bir koli getirmektedirler…
Hazırlanan “Ahret bohçası” koliye bir gelinin çeyizi sandığı ciddiyetinde dizilir…
Gülsüm nene çayını içerken Mehmet usta ona bir çiçekli pazen kesivermiştir.
Mehmet usta bir elinde koli bir elinde çiçekli pazenle gelir ve yanına oturur
—Evet, buyur Gülsüm ana işte emanetin…
Gülsüm nene gülümseyerek koliye dokunur ve sorar
—Bu mu şimdi?
O sırada kolinin üzerine Mehmet usta çiçekli pazendi koyar
—Bunu da al bak bu çok güzel allı güllü yeni geldi
—İlk evvel bundan kendine bir şalvar yapıver
— “Te üstünde paralanana kadar giy bunu” der ve koliyi göstererek
— “En sonda bunu”… Diyerek üzülerek koliyi işaret eder
— Allah geçinden versin…
Gülsüm nene sevinerek çayını bırakıp o eskimiş para çantasına davranır.
—Sağol kaç para etti?
—Almıyoz bundan para be Gülsüm ana… Unuttun zaar…
—Almeyonuz mu?
—Yok, adet böyle…
— “İyi madem” diyen Gülsüm nene ağlamaklı dua eder ve telaşla kalkar
— “Allah sana ve torunlarına uzun ömür versin”…
Sonra oradan “Ahret bohçası” elinde çook uzaklara doğru gider ve ufukta kaybolur…
Dostlar bizimde nenelerimiz dedelerimiz böyle Ahret bohçalarını alıp gittiler
Şu sıralarda anne ve babalarımız da onların ardı sıra gidip duruyor…
Onların arkasından böyle baka kalmadan onları koruyup kollayın…
Sevin, gönlünü alın, kıymetleyin… “Öf” bile demeyin
İyi ki varsın… Allah başımızdan eksik etmesin… Diye dualar edin.
Onlara evlerinizde ve gönüllerinizde yer açın…
Bir taraftan da sizin bu gezegende kalıcı olduğunuzu zannettirenlerle mesafeli olun…
Dünyanın bir ağaç altında gölgelenmek kadar olduğunu unutturanları unutun…
Ne yazık ki Gülsüm nenenin zamanının gelenekleri yok artık…
Bize üzülerek Ahret bohçası hazırlayıp dua alacak esnaflar da yok…
Hele bu dünya meşgalesinin sonunun olduğunu bize hatırlatan bohçalarda yok…
Kabristanlar ise şehrimizin dışında tefekkürümüzden çok uzakta…
İktidar sahibi dostlar…
Mal mülk sahibi dostlar…
Başarıları dünyayı sarmış iş adamı dostlar…
Yüksek duvarlar içinde depreme dayanıklı kalıcı(!) konutlarda oturan dostlar…
Sadece kendi çapındaki kişilerin dışındakilerle muhabbeti kesen dostlar…
Geğirinceye kadar yenilen sofralarında misafir bulundurmayı unutan dostlar…
Asgari ücretle eleman çalıştırıp zekâtıyla övünen dostlar…
İslami mücadeleyi ve tebliği bir kenara bırakıp “Demokrasi havarisi” kesilen dostlar…
Biran o ciddi(!) meşgalelerinizi bırakıp… Kuran’a kulak verin;
“Gökyüzü parçalanıp yarıldığında ve Yıldızlar dağılıp savrulduğunda, Denizler birbirine kaynayıp karıştığında ve kabirler alt üst olduğunda, her insan, (sonunda) ilerisi için ne hazırladığını ve (bu dünyada geride) ne bıraktığını anlayacaktır. Ey insan! Nedir seni lütuf sahibi Rabbinden uzaklaştıran”(İnfitar / 1–6)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder