23 Temmuz 2012 Pazartesi

El Etek Çekmek




           


Her geçen gün hazların peşinde koşma hızı artıyor. Yaşadığımız zaman diliminde bütün kalplerin içi boşalıp hayat sevgiden yoksun bir hâl alıyor. Ümitsizlikler çoğalıyor. Kabalığın her şeyi değersizleştirdiği günlerden biri diğerini takip edip duruyorken…
          Temmuz’un yirminci günü… Güneşin şahitliğinde,
          Dünyadaki Müslümanlar hep beraber bir şeylerden ellerini ve eteklerini çektiler.
          Hayat birden yavaşlamaya başladı…
          Hazların hisse değerleri yerlerde süründü…
          Paylaşma, vahşice sahip olmaya ve çılgınca tüketmeye galip geldi…
          Artık o süslü ofisler güneş batmadan terk edilir oldu. Şeytanlar zincirlenince o cin gibi bakıp bizi korkutan bakışlar hafif uykulu ve esner bir hâle evrildi.
          Adeta Allah, hayatın fişini çekti ve dünyanın feri söndü.
          Aslında her gündüzün ardında dinlenilmesi için geceyi yaratan, hızın ve hazzın körlemecesine gidişine bir ara vererek tefekkür etmemize imkân sundu.
          İşte herkesin sadece kendisini razı etmeye çalıştığı bir kargaşa içinde bunalmışken, Allah’ı razı etmek için paylaşarak kardeş eden bir bereket gelip bizi buldu. Adeta mevsim değişti. Zaten kıştan sonra baharlar açtıran da Allah değil mi? Bu sert geçiş vücudumuzu etkilediği gibi tefekkürlerimizde de artçılara sebebiyet verecek. Tefekküre doyamayanlar ise son on gün hayattan tamamen el etek çekip mescitlerde kardeşleriyle itikâfa çekilecek…
          Modern hayatın yeni rahipleri olan diyetisyenler obezite ile korkutup,
          Bizi, acıkmadan her gün artan öğünlerle devamlı yemeği düşünür hâle getirdiler.
          Susamadan her gün üç litre su tüketir olduk.
          Ama yirmi Temmuz’da gördük ki karnımızın açlıktan guruldamasına hasret kalmışız.
          Hele dudaklarımız, susuzluktan kurumayı unutmuş. Bunun sonucunda, ihtiyaç sahiplerinin hâlleriyle hallenmeyi terk edip sadece kendi sorunlarımıza mahkûm kalmışız.
          Şimdi hep beraber açlık duymanın, susuz kalmanın zamanı…
          Ramazanda tutulan orucun Müslümanların beraberce gösterdiği bir irade ve kararlılık olduğunu göstermesi cihetinden “El etek çekmek” başlığı uygun görünüyor…
          Buradaki “El çekmek” yemekten içmekten uzak durmak…
          Diğeri de güneşin şahitliğinde helalimizden uzak kalmak.
          Ama
          Ramazan ayı boyunca Halkı Müslüman olan coğrafyada tüketim % 250 artıyormuş…
          El etek çekmekle tutarlı bir ilişki değil bu.
          Beraberce aç ve susuz kaldığımız şu günlerde acıkmak ve susamak dışında neleri düşünmemiz istenmiş olabilir ki?
          Acaba bu üç günlük dünya, şu paraya ve makama ulaşmak için yaptığımız hokkabazlıklara değiyor mu?
         Gerçekten bir gelir sahibi olmak adına helal haram demeden her şeye saldırmak caiz mi?
         Evlerimizde atmak için poşetlediğiniz çöplerinize hiç baktınız mı?
         Biz bu dünyaya çılgınca tüketmek için mi gönderildik?
         İftarlarda tıka basa yiyip içip maden suyuna muhtaç kalarak oruç tutmayı sadece aç ve susuz kalmaya indirgemiş olduğumuzun farkında mıyız?
          Öte yandan iftarlarda misafirlerimiz yoksa sadece midelerimiz bayram eder!
          Oysa… Sahip olduklarımızı ihtiyaç sahipleriyle paylaşırsak bayramın kalbimizdeki kutlaması kırk gün kırk gece sürer gider…
         “Etek çekmek” tabiri ise en geniş anlamıyla Nur suresi 30 ve 31. ayetler rehberliğinde erkeklerin bakışlarını bile haramdan sakınmaları, hanımların da ziynetlerini gizlemeleri ve bu şekilde görsel fitneye zemin hazırlamaktan uzak durmalarıdır. Evli kimselerin ise ilaveten oruç boyunca eşleriyle ilişkiye girmekten uzak durma iradesi göstermeleridir. Yaratılış gereği her ayın belli günlerinde ilişkiye ara verilmesine rağmen oruçtaki farklılık bunun aynı anda bütün evli Müslümanlarca beraberce yapılıp toplu bir uzak durma eylemine dönüşmesidir.
         Yemekten, içmekten uzak durma iradesiyle, eşinden uzak durma iradesinin yan yana zikredilmesinin hikmeti hakkında yazmaktan sanki herkes hicap etmiş. “Nefis terbiyesidir" parantezinden öteye gitmemiş. Ben de bu çizgiyi aşmayı düşünmüyorum. Ama nasıl fitre verdiğim ve kurban eti götürdüğüm insanı yıl boyunca terk etmemem lazım diyorsam eşimden ayrı kaldığım şu saatlerde bu şuuru bütün seneye nasıl yayarım diye düşünmeden de edemiyorum…
          “Helalinden uzak durmak” penceresinden etrafıma bakınca gördüklerim daha doğrusu fark edemediklerim nedeniyle bayağı utandım doğrusu. Zira yakın çevremde çeşitli nedenlerle eşinden uzak yaşamak zorunda kalanların sorunlarının çözümleri içinde yer alamamış ve hiçbir yaraya da merhem olamamışım. Şimdi gördüklerimi ana başlıklar altında listeleyip sizin de çevrenize bir an olsun bu pencereden bakmanızı arzuluyorum.
        Sürekli helalinden uzak durmanın en çok yıprattığı kişiler dullar olmalı. Her ne nedenle boşanmış olurlarsa olsunlar yeniden evlenmedikleri sürece bu ayrı durma zorunluluğu fıtratlarını yaralıyordur. Örneğin çok yakınımdaki bir dul kardeşim şu anda öğretmenlik yaptığı okulun yurdunda kalıyor. Ve ben ne onun yeniden evlenmesine ne de hanımına geri dönmesine yönelik bir çözüm üretmekten çok uzağım...
         Ayrıca eşiyle ilişkileri kendileri veya yakın çevreleri yüzünden yıpranmış boşanma moduna girmiş sürekli eşleriyle küs duran bir gurup insan var. Bir şekilde bu boşanamama veya tekrar eski mutlu ilişkilere geri dönememe durumu. Buna müdahale etmek de Kuran’ın tavsiyesiyle aile yakınlarına düşüyor. Zira boşanma durumlarına arkadaşların müdahale etmelerinin yanlış sonuçlarına hepimiz şahidizdir. Yani oruç tutarken akrabanızdan evliliği tehlikede olanlar varsa hazır şeytanlar bağlı iken müdahale etmenin zamanı geldi de geçiyor.
         Şehrimizde maişetini temin edemeyip Yurtdışında çalışmak zorunda kalıp eşinden uzak aylar geçiren kardeşlere nasıl yardımcı olunup eşlerinin yanına dönmelerini sağlanabilir?
         Memuriyet nedeniyle İstanbul dışına gidip buradaki aile düzenlerini bozmayanların sayısı ise bayağı kabarık… Bunların eşlerine kavuşabilmeleri için kimleri araya koyup da        “eş durumundan” İstanbul’a eşlerinin yanına dönmelerine sebep ya da nasıl aracı olunabilir?
         Bir de yaşı geldiği hâlde maddi imkânsızlıklar veya ailelerin dayattığı aşırı harcamalar nedeniyle evlenemeyip bekleyen dar gelirli gençler mevcut. İnşaallah Serdar Karamanlı kardeşimin yönlendirmesiyle bu Ramazan belirlediğimiz bir gencin sevdiği biriyle evliliğinin maddi boyutunu halletmek için çevremize başvurmaya niyet ettik. Böylece belki de Ramazan ayında sadece ihtiyaç sahiplerini yedirmek içirmek değil de evlendirmek de adetten olur.
         Bu listeyi uzatıp ta tefekkürlerinize engel olmak istemem. Eşimizden belli bir zaman ayrı kalmamız bir zorluk ise ya değişik nedenlerle bu ayrılığın uzadığı insanlar ne yapsın?
         Bunun için hep beraber eşlerimizden uzak durma iradesi göstediğimiz şu oruç günlerini değerlendirip el ele, kafa kafaya verip bu mağduriyetleri gidermeye gayret edelim…
         Bir arkadaşım İHH’nın Afrika’da katarakt ameliyatı ile körlerin gözlerini açtırmak için iki yüz lira istendiğini duyunca heyecanlanmış ve koşmaya başlamıştı. Neden koştuğunu sorduğumda “İnfak koleksiyonumun böyle şahane bir parçaya ihtiyacı var.” demişti…
          Sizin Ramazan koleksiyonunuzun;
          Boşanmaya yaklaşmış bir yakınınızı barıştırıp onları iftarda ağırlamak,
          Yurt dışında çalışmak zorunda kalan birine şehrinizde iş bulup ona müjde vermek,
          Tanıdıklarınızı araya koyup bir memuru eşinin yanına tayin ettirmek,
          Hayata küsmüş bir dulu evlendirip yüzünü güldürmek,
          İhtiyaç sahibi bir gencin maddi yükünü sırtlanıp onu evlendirmek,
           …gibi paha biçilmez parçalardan birine ihtiyacı yok mu?

                                                                                                   Şevket HÜNER / 21.07.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder