Her geçen gün hazların peşinde koşma
hızı artıyor. Yaşadığımız zaman diliminde bütün kalplerin içi boşalıp hayat sevgiden
yoksun bir hâl alıyor. Ümitsizlikler çoğalıyor. Kabalığın her şeyi
değersizleştirdiği günlerden biri diğerini takip edip duruyorken…
Temmuz’un yirminci günü… Güneşin
şahitliğinde,
Dünyadaki Müslümanlar hep beraber bir
şeylerden ellerini ve eteklerini çektiler.
Hayat birden yavaşlamaya başladı…
Hazların hisse değerleri yerlerde süründü…
Paylaşma, vahşice sahip olmaya ve
çılgınca tüketmeye galip geldi…
Artık o süslü ofisler güneş batmadan
terk edilir oldu. Şeytanlar zincirlenince o cin gibi bakıp bizi korkutan bakışlar
hafif uykulu ve esner bir hâle evrildi.
Adeta Allah, hayatın fişini çekti ve
dünyanın feri söndü.
Aslında her gündüzün ardında dinlenilmesi
için geceyi yaratan, hızın ve hazzın körlemecesine gidişine bir ara vererek
tefekkür etmemize imkân sundu.
İşte herkesin sadece kendisini razı
etmeye çalıştığı bir kargaşa içinde bunalmışken, Allah’ı razı etmek için paylaşarak
kardeş eden bir bereket gelip bizi buldu. Adeta mevsim değişti. Zaten kıştan
sonra baharlar açtıran da Allah değil mi? Bu sert geçiş vücudumuzu etkilediği
gibi tefekkürlerimizde de artçılara sebebiyet verecek. Tefekküre doyamayanlar
ise son on gün hayattan tamamen el etek çekip mescitlerde kardeşleriyle itikâfa
çekilecek…
Modern hayatın yeni rahipleri olan
diyetisyenler obezite ile korkutup,
Bizi, acıkmadan her gün artan
öğünlerle devamlı yemeği düşünür hâle getirdiler.
Susamadan her gün üç litre su tüketir
olduk.
Ama yirmi Temmuz’da gördük ki
karnımızın açlıktan guruldamasına hasret kalmışız.
Hele dudaklarımız, susuzluktan
kurumayı unutmuş. Bunun sonucunda, ihtiyaç sahiplerinin hâlleriyle hallenmeyi
terk edip sadece kendi sorunlarımıza mahkûm kalmışız.
Şimdi hep beraber açlık duymanın,
susuz kalmanın zamanı…
Ramazanda tutulan orucun
Müslümanların beraberce gösterdiği bir irade ve kararlılık olduğunu göstermesi
cihetinden “El etek çekmek” başlığı uygun görünüyor…
Buradaki “El çekmek” yemekten
içmekten uzak durmak…
Diğeri de güneşin şahitliğinde
helalimizden uzak kalmak.
Ama
Ramazan ayı boyunca Halkı Müslüman olan
coğrafyada tüketim % 250 artıyormuş…
El etek çekmekle tutarlı bir ilişki
değil bu.
Beraberce aç ve susuz kaldığımız şu
günlerde acıkmak ve susamak dışında neleri düşünmemiz istenmiş olabilir ki?
Acaba bu üç günlük dünya, şu paraya
ve makama ulaşmak için yaptığımız hokkabazlıklara değiyor mu?
Gerçekten bir gelir sahibi olmak adına
helal haram demeden her şeye saldırmak caiz mi?
Evlerimizde atmak için poşetlediğiniz
çöplerinize hiç baktınız mı?
Biz bu dünyaya çılgınca tüketmek için
mi gönderildik?
İftarlarda tıka basa yiyip içip maden
suyuna muhtaç kalarak oruç tutmayı sadece aç ve susuz kalmaya indirgemiş
olduğumuzun farkında mıyız?
Öte yandan iftarlarda misafirlerimiz
yoksa sadece midelerimiz bayram eder!
Oysa… Sahip olduklarımızı ihtiyaç
sahipleriyle paylaşırsak bayramın kalbimizdeki kutlaması kırk gün kırk gece
sürer gider…
“Etek çekmek” tabiri ise en geniş
anlamıyla Nur suresi 30 ve 31. ayetler rehberliğinde erkeklerin bakışlarını
bile haramdan sakınmaları, hanımların da ziynetlerini gizlemeleri ve bu şekilde
görsel fitneye zemin hazırlamaktan uzak durmalarıdır. Evli kimselerin ise ilaveten
oruç boyunca eşleriyle ilişkiye girmekten uzak durma iradesi göstermeleridir.
Yaratılış gereği her ayın belli günlerinde ilişkiye ara verilmesine rağmen
oruçtaki farklılık bunun aynı anda bütün evli Müslümanlarca beraberce yapılıp
toplu bir uzak durma eylemine dönüşmesidir.
Yemekten, içmekten uzak durma
iradesiyle, eşinden uzak durma iradesinin yan yana zikredilmesinin hikmeti
hakkında yazmaktan sanki herkes hicap etmiş. “Nefis terbiyesidir"
parantezinden öteye gitmemiş. Ben de bu çizgiyi aşmayı düşünmüyorum. Ama nasıl
fitre verdiğim ve kurban eti götürdüğüm insanı yıl boyunca terk etmemem lazım
diyorsam eşimden ayrı kaldığım şu saatlerde bu şuuru bütün seneye nasıl yayarım
diye düşünmeden de edemiyorum…
“Helalinden uzak durmak” penceresinden
etrafıma bakınca gördüklerim daha doğrusu fark edemediklerim nedeniyle bayağı
utandım doğrusu. Zira yakın çevremde çeşitli nedenlerle eşinden uzak yaşamak
zorunda kalanların sorunlarının çözümleri içinde yer alamamış ve hiçbir yaraya
da merhem olamamışım. Şimdi gördüklerimi ana başlıklar altında listeleyip sizin
de çevrenize bir an olsun bu pencereden bakmanızı arzuluyorum.
Sürekli helalinden uzak durmanın en çok
yıprattığı kişiler dullar olmalı. Her ne nedenle boşanmış olurlarsa olsunlar
yeniden evlenmedikleri sürece bu ayrı durma zorunluluğu fıtratlarını
yaralıyordur. Örneğin çok yakınımdaki bir dul kardeşim şu anda öğretmenlik
yaptığı okulun yurdunda kalıyor. Ve ben ne onun yeniden evlenmesine ne de
hanımına geri dönmesine yönelik bir çözüm üretmekten çok uzağım...
Ayrıca
eşiyle ilişkileri kendileri veya yakın çevreleri yüzünden yıpranmış boşanma moduna
girmiş sürekli eşleriyle küs duran bir gurup insan var. Bir şekilde bu
boşanamama veya tekrar eski mutlu ilişkilere geri dönememe durumu. Buna müdahale
etmek de Kuran’ın tavsiyesiyle aile yakınlarına düşüyor. Zira boşanma
durumlarına arkadaşların müdahale etmelerinin yanlış sonuçlarına hepimiz
şahidizdir. Yani oruç tutarken akrabanızdan evliliği tehlikede olanlar varsa
hazır şeytanlar bağlı iken müdahale etmenin zamanı geldi de geçiyor.
Şehrimizde maişetini temin edemeyip Yurtdışında
çalışmak zorunda kalıp eşinden uzak aylar geçiren kardeşlere nasıl yardımcı olunup
eşlerinin yanına dönmelerini sağlanabilir?
Memuriyet nedeniyle İstanbul dışına
gidip buradaki aile düzenlerini bozmayanların sayısı ise bayağı kabarık… Bunların
eşlerine kavuşabilmeleri için kimleri araya koyup da “eş durumundan” İstanbul’a eşlerinin
yanına dönmelerine sebep ya da nasıl aracı olunabilir?
Bir de yaşı geldiği hâlde maddi
imkânsızlıklar veya ailelerin dayattığı aşırı harcamalar nedeniyle evlenemeyip
bekleyen dar gelirli gençler mevcut. İnşaallah Serdar Karamanlı kardeşimin
yönlendirmesiyle bu Ramazan belirlediğimiz bir gencin sevdiği biriyle
evliliğinin maddi boyutunu halletmek için çevremize başvurmaya niyet ettik.
Böylece belki de Ramazan ayında sadece ihtiyaç sahiplerini yedirmek içirmek
değil de evlendirmek de adetten olur.
Bu listeyi uzatıp ta tefekkürlerinize
engel olmak istemem. Eşimizden belli bir zaman ayrı kalmamız bir zorluk ise ya
değişik nedenlerle bu ayrılığın uzadığı insanlar ne yapsın?
Bunun için hep beraber eşlerimizden
uzak durma iradesi göstediğimiz şu oruç günlerini değerlendirip el ele, kafa
kafaya verip bu mağduriyetleri gidermeye gayret edelim…
Bir arkadaşım İHH’nın Afrika’da katarakt
ameliyatı ile körlerin gözlerini açtırmak için iki yüz lira istendiğini duyunca
heyecanlanmış ve koşmaya başlamıştı. Neden koştuğunu sorduğumda “İnfak
koleksiyonumun böyle şahane bir parçaya ihtiyacı var.” demişti…
Sizin Ramazan koleksiyonunuzun;
Boşanmaya yaklaşmış bir yakınınızı
barıştırıp onları iftarda ağırlamak,
Yurt dışında çalışmak zorunda kalan
birine şehrinizde iş bulup ona müjde vermek,
Tanıdıklarınızı araya koyup bir
memuru eşinin yanına tayin ettirmek,
Hayata küsmüş bir dulu evlendirip
yüzünü güldürmek,
İhtiyaç sahibi bir gencin maddi
yükünü sırtlanıp onu evlendirmek,
…gibi paha biçilmez parçalardan
birine ihtiyacı yok mu?
Şevket HÜNER / 21.07.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder