12 Haziran 2011 Pazar

Paralel Okumalar: Puslu Demokrasi

Kitabın Adı: Puslu Demokrasi Ergenekon Güncesi
Yayınevi: Etkileşim Yayınları
Yazarı: Mehmet Altan
Kitabı okumayı Bitiriş Tarihi: 12 Haziran 2011 Pazar – İstanbul



"Doç. Dr. Umut Özkırımlı, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın grup konuşmalarını alıp bilimsel bir incelemeye tabi tuttu. -Neden- sorusunun cevabını bu incelemede görebiliriz. Özkırımlı'nın incelemesinde CHP'nin radikal milliyetçi bir parti olduğu ortaya çıktı. Özkırımlı bu kanıya elbetteki CHP'nin söyleminden vardı." (sh. 26)

İrfan’ın Notu: Mehmet Altan, 2. Cumhuriyet fikri ile Türkiye'de yankı bulmuş, ünlü bir yazar, ekonomist. Altanlar ailesinin önemli fertlerinden birisi. Kendisi aynı zamanda Star gazetesinde yazılar yazmaya devam ediyor.
Paralel okumalar adını verdiğim bir kitap okuma stili var. Bu stilden kastım, aynı konuda farklı yazarların kitaplarını, aynı zaman dilimi içerisinde okumaya çalışmak. Alper Görmüş'ün yeni çıkan 2 ciltlik kitabı olan "Büyük Medya'da Ergenekon Haberciliği" adlı kitapla birlikte bu kitaba başladım. Bu tip paralel okumaların faydasına inanmış bir okur olarak diyebilirim ki siz de bunu deneyin. Mehmet Altan, bu kitabında hukukun üstünlüğü, demokrasi, AB standartları, Ergenekon ve Askeri vesayet gibi konularda liberal ve vicdanlı bir bakışla, aynı zamanda akademik olmanın da verdiği avantajla biz okuyucuları sağlıklı bir yola teşvik etmenin gayreti içerisinde. Biz müslümanların demokrasiye bakış açısı belli olmasına rağmen, askeri vesayetin tüm bu topraklarda yaşayan farklı insan gruplarına yaptığı zulümlerin tesbiti ve bunlardan en kısa zamanda kurtulmanın çaresini kendi cephesinden bakması açısından da Mehmet Altan'ın bu kitabı okunmaya değer.

Arka Kapak Yazısı:
Mehmet Altan bütün akademisyenlik ve yazarlık yaşamı boyunca dünyanın gelmiş olduğu noktayı görerek ülkesine vizyon kazandırmaya çalışmış Türkiye`nin önemli isimlerinden biri. On yıl sonra dünya gücü haline gelen, refah içinde yaşayan bir ülke hayal ediyor ve bunun mücadelesini veriyor.
Bu kitabında Mehmet Altan, adına Ergenekon denilen çeteci yapılanmayı ve ana aktörlerini sorguluyor. "Puslu Demokrasi"nin karanlık sokaklarında ilerlemek isteyenlere güvenli bir yol haritası sunuyor.
İşte bu yol haritasından bazı işaret taşları:
Cumhuriyet`in ilanı ile iktidar Osmanlı Hanedanının elinden alındı. Ama halka devredilmedi. Bu yüzden Türkiye tam ve gerçek bir hukuk devleti olamadı.
Orduda eskiden beri devam eden gelenek, hukuksuzluğun kralını gerçekleştirdikten sonra hukuku gündeme getirenlere "höt" diye bağırmak oldu.
Sermaye ve burjuvazi, askeriye söz konusu olunca dut yemiş bülbüle döndü, ödlekleşti.
Ankara`nın egemenleri halkın işsiz, yoksul olduğunu duymak yerine "İrtica Geliyor" yaygarasıyla eski ezberlerini her fırsatta tekrarladılar. Böylece laiklik, benzeri görülmedik bir şekilde, solun yerine ikame edilmeye çalışıldı.
"İstanbul Dükalığı"nın dilinden düşürmediği şeriat korkusunun temelinde, aslında Anadolu sermayesinin gittikçe iktidara uzanan palazlanması vardı.
Bu asılsız korku Türkiye`deki solu tam bir ucube haline getirdi.
Cumhuriyet`in 86. yılında "Askerî Cumhuriyet`in" sonuna gelindi.
Önümüzde duran tek çözüm Türkiye`yi gerçek anlamda demokratikleştirmek. Bu başarıldığı takdirde ortada ne türban sorunu kalır, ne de Kürt meselesi.
"Kürtlerle Türkler etle tırnak gibidir" lafı sözde kalmamalı, hukuka da yansıtılmalı.
Din, dil, ırk ve mezhep farklılıkları korku nedeni olmamalı.
Vatandaşını teröristlerden koruyamayan bir devlet ile askerini koruyamayan bir ordu imajının kaynağı araştırılmalı

Kitap’dan alıntılar:
• Örneğin 1960, 71, 80 darbelerinde hep Amerika'nın desteği var deniliyor. Peki, bugün Amerika'nın rolü değişti mi burada? Ergenekon soruşturmalarında Amerika'nın ne kadar desteği var sizce?
Amerika bize büyük bir destek veriyor. Çünkü ABD, bizim ona nasıl baktığımızla anlaşılabilecek bir ülkedir. İki Amerika var, hatta en az iki Amerika var. Ben bunu hep söylüyorum, yazıyorum ama ABD'yi eğer gidip görmediyseniz, yani çoğulcu bir algınız yoksa her yeri yöneticilerden ibaret sanabilirsiniz. Halbuki bundan evvelki dönem, yani Bush dönemi petrolcülerin ve silahçıların dönemiydi. Şimdi ise bilgisayarcıların dönemi var Amerika'da. Bilgisayarcılar silaha giden parayı engellemeyi, bu parayı kalkınmaya yönlendirmeyi, geri kalmış ülkelerin refahına, okuma yazmalarına, demokrasilerine akıtmayı ve böylece bu toplumların nitelikli talepler oluşturmalarını, yüksek nitelikli teknolojileri alabilecek konuma gelmelerini, kalkınmalarını, özgürleşmelerini, refah içinde olmalarını istiyor.
...
Onun için Türkiye üstünden müslüman alemini, 1,6 milyarlık müslüman alemini sisteme bağlamayı, bir müslümanın hem demokrat, hem insan haklarına saygılı hem piyasa ekonomisini kavramış hem kalkınmış hem de özgür bir niteliğe sahip olduğunu da ispat etmek istiyor. (sh. 32-33)
İrfan'ın yorumu: Acaba müslümanlar sisteme entegre olunduğu taktirde kendi özlerinden tavizler verilmesinin farkındalar mı? Acaba ben bir müslüman olarak sisteme entegre olduğumda Allah'ın benden istediklerini yerine getirmiş mi olurum? Bu soruları çoğaltabilir ve sistemle entegre olmayı ciddi ciddi sorgulamalıyız.

• Egemenlik lafı geçince rahmetli karikatürist Ferruh Doğan'ın "Egemenlik ulusun, peki paralar kimin?" karikatüründeki soruyu hatırlıyorum ben. Hukukun üstünlüğü ve demokrasiden bahsedemiyorsan, para içerdeki zorba çetelerin oluyor. İstanbul'un eski valilerinden birisi egemenin tanımını, - kimin hakkında konuşamıyorsan, odur - diye yapmıştı. Teorik olarak ulusal egemenliği tanımlamakta hep zorlandığımız düşünülürse bence valinin yaptığı geçerli ve pratik tanımdı. (sh. 162)

• Milliyetçilik yükselmiyor, ölüyor, hatta öldü. Ama cenazesi henüz kalkmadı. Dünkü yaşam, milliyetçiliği doğurmuştu. Bugünkü yaşam dünyalaşmayı doğurdu. Tutunamayan, korkan insanlara güvence ve ümit verirseniz milliyetçilik falan kalmaz. (sh. 173)

• Zaten Türkiye'de Kemalizm'i Batılılaşma olarak yorumlayan ve modern Türkiye'nin kuruluşundaki harç olarak niteleyenlerin Batı dünyasının en köklü düşünceleri olan liberalizme ve sosyalizme karşı çıkmaları da bundan kaynaklanıyor. Liberal ve sosyalist düşünce, halkı işin içine katmadan ortaya çıkamaz. Bizdeki modernizm aranışı ise siyasal yaşamın içine halkı katmadan bir formül bulmak peşinde olagelmiştir. Onun için bu düşüncedekiler ittihatçı geleneğinin devamı olan Kemalizme sarılıyorlar. Halka güvenmeden demokrasi yaşamaz. Halka güvenince de kemalizm yaşayamıyor. Bundan bunalan Ankaralı kemalistler de aranıp duruyorlar ve buldukları her sonuç da darbeye çıkıyor. (sh. 190)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder