Cihan Aktaş
Mavi Marmara’yı niye tartışıyoruz
Başından itibaren Mavi Marmara yolcularının Hazreti Hüseyin’in mesajının izinden gittiğine inancımı dile getiriyorum. Mavi Marmara yolcuları seferlerinin sivil niteliğine o kadar güvenmiyor olabilirlerdi, İsrail saldırganlığına aşina oldukları için. Böyleyken İsrail katliam yapabilir diye bu haklı yolculuğa çıkmaktan sakınmak, zalimin zulmünün sürmesine bir tür katkı anlamına gelmez mi... Hem gemideki yolcular reşit insanlardı ve bu iyilik yolunu kimsenin baskısı olmaksızın seçmişlerdi. Böyle “ölümcül” bir sefere katılmanın sebeplerinin içyüzüne kolaylıkla karar verilemez, dışarıdan bir bakışla.
Gazze yolculuğu ve Arap halk hareketlerinde somutlaştığı üzere, toplumsal değişimlerde halka güç veren değerlerin kaynağının maddi medeniyetin kriterleriyle kavranamayacağı bir vakıa. Adam Ferrarisini niye sattı, nasıl bilge oldu sonra, bu soruların cevabını derketmiş olduğunuzu varsaydıran kriterler, Mavi Marmara seferini irrasyonel olarak işaretlemenin de fizibilite raporlarını hazır etmişlerdir çoktan.
Sol kökenli liberal ve seküler aydınların bir problemi bu: Che Guevara olmak yüceltilir, ancak onun tuttuğu yoldaki içinde canını feda etmeyi de getiren zor mücadele rasyonel bulunmayarak sorgulanır. Oysa Che’yi posterlerindeki romantik direnişçi imajını bütünleyen beresinden, kıvırcık saçlarından önce, bakışlarındaki kararlılığı oluşturan sebeplerle anlamak gerekir.
Ahmet Altan’ın zaman zaman İslamiyet ve Müslümanlar bağlamında sohbet ederken tanığı olduğum bir coşkusu var ki bende yükseklerde bir yere bağlanmaya hazırlandığı bir yolculuğun içinden seslendiği izlenimini uyandırıyor. Gerek Ahmet Altan ve Yasemin Çongar olsun, gerek Yıldıray Oğur olsun birkaç yıldır Türkiye’de hele Taraf’ın ilk çıktığı zamanlarda daha da zorlu olan bir riski üstlenmeyi gerektiren bir bağlamda gazete çıkartıyor, yazılar yazıyorlarsa, bu onların kendini feda etmeyi göze aldıran değerlere inancının göstergesi. Altan’ın Ali Şeriati ve Aliya İzzetbegoviç okumasını çok isterdim. Şeriati’nin Hüseyin’in kıyamı üzerine yorumlarının onun epik ruhunda bir karşılık bulacağını sanıyorum. Bir dönemde uzak ülkelerde kalabalıklara halkların kardeşliği ve sınırların izafiliği temalarına açılan “devrimci” konuşmalar yapmış olan Yasemin’den de alternatif Mavi Marmara yazıları umuyor gönlüm.
Şehit Furkan Doğan’ın geçen mart ayında Kayseri’de ziyaret ettiğim ailesiyle, ardından mayısta New York’ta karşılaştığım babası Ahmet Bey’le yaptığım konuşmalarda da bu konu hep vurgulandı: Furkan’ın yolculuğu Hazreti Hüseyin’in yolculuğuna benziyor bir yerde.
Hüseyin zalimlerle yaşamak zulmün ta kendisi olacağı için, ucunda ölüm olduğunu bile bile Küfe’ye doğru yola çıkmıştı. Mavi Marmara yolcuları için ise Gazze’nin kapalı yollarını açmak işte böylesine her ihtimali göze aldırtan kaçınılmaz bir yolculuk anlamına geliyordu.
Gazze seçimle işbaşına gelmiş meşru bir hükümete sahip her açıdan, ama bir yandan da hukukun apaçık ihlal edildiği zalimce bir abluka altında. Hiçbir yardımın ulaşılmasına izin verilmiyor bölgeye, İsrail yüksek duvarlarla kendisinden ayırıyor Gazzelileri ve aynı zamanda karadan denizden ablukayla tecrit edilmelerini sağlamaya çalışıyor. Gazze halkı ise etrafında yükseltilen çelik duvarlara rağmen direnişini sürdürüyor. Kimileri o duvara rağmen normal hayatını sürdüremeyeceğini, duvarı yakından görmeden tek kelime yazamayacağını, okuyamayacağını düşünüyor, “The Wall” sorgulamasını işte bu yolla geliştiren Pink Floyd gibi. “İşgale ihtiyacımız yok, ırkçı bir duvara ihtiyacımız yok” diyebilmek için, Roger Waters misali o duvarı yakından görmek gerek...
Zahide Tuba Kor’un büyük emek vererek İngilizce ve Türkçe olarak hazırladığı Küresel Vicdanın Dilinden Özgürlük Filosu isimli, Özgürlük Filosu yolcularıyla yapılan söyleşilerden oluşan kitapta 2008’de Gazze’ye iki küçük tekne götüren hareketin kurucu üyelerinden olan Amerikalı bilim adamı Paul Larudee’nin ifade ettiği gibi: Mavi Marmara’nın yolculuğu bölgedeki özgürlükçü hareketleri cesaretlendirdi, bu hareketler ivme kazandırdı.( İHH yayını, Mayıs 2011) “Umut... Umut ve dünyanın Filistin’i unutmadığını ve yüzüstü bırakmadığını göstermek.” Bu cümleyi de New York doğumlu bir gezgin, David K. Scehermerhorn aktarıyor Tuba Kor’a, senelerce Batı Şeria’da çalışan hemşehrisi bir doktorun dilinden, Gazze’ye gitmenin anlamı bağlamında.
Gazze direnişine destek sunan Küresel Halk Hareketi, İsrail’in sömürgeci ırkçı projesine yönelik büyük bir tehdit, Amerikan ve İsrail vatandaşlığı olan bir Filistinlinin, Huwaida Arraf’ın ifadesiyle.
Mazlumlarla dayanışmada söylemle mi kalıyorsunuz, yoksa bu sizin için eyleme dönüşmeden yapılamayacak kadar hayati bir problem mi, Mavi Marmara işte böyle ciddi bir sorunun tecessümü olduğu için de tartışma konusu olmaya devam ediyor.
aktascihan@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder