14 Kasım 2012 Çarşamba

Nou Camp’ta Alkışlar


          Geçenlerde tv’de naklen İspanyol liginden (La liga) bir futbol karşılaşması izliyordum. Katalonya Özerk bölgesinin takımı FC Barcelona kendi sahası “Nou Camp” ta üstün bir oyun sergiliyordu. Yüz bin kapasiteli bu stat Barcelona taraftarlarınca ağzına kadar doldurulmuştu. Takımın Arjantinli golcüsü Messi bu maçta hattrick yapıp takımını farklı öne geçirmişti. Yani bir maçta tek başına üç gol kaydetmişti. Maçın 87. dakikasında yardımcı hakem oyuncu değişikliğini işaret etti. Ama çıkan oyucunun maçın yıldızı Messi olduğunu görünce şaştım kaldım. Zira Barcelona açık farkla öndeyken ve üç dakika sonra maç bitecekken yapılan bu değişikliğe bir anlam verememiştim.

Messi, değişiklik üzerine sahanın dışına doğru hareketlenince tribünlerde kıyametler kopmaya başladı. Yüz bin kişi Messi’yi ayakta alkışlıyordu. Bu çılgın tezahürata sahadaki ve yedek kulübesindeki takım arkadaşları da iştirak etti. Maçı anlatan spiker bunun bir teknik direktör jesti olduğunu aktardı. Buna göre teknik direktör, üç değişiklik hakkı doldurmamışsa, memnun kaldığı futbolcusunu bütün taraftara alkışlattırmak için daha teri soğumadan oyunun dışına alırmış… Rekabetin en hararetli anının bir zarafet gösterisine dönüştürülmesinden oldukça etkilenmiştim. Zira kıyasıya mücadelenin yaşandığı bir ortamdan daha teri soğumadan takdire şayan bir şekilde ayrılmak herkese sunulmuş bir nimet değildi.

Bunları düşünen aklım Nou Camp stadından uçmuş Halid b. Velid’in(ra) ölüm döşeğinin başucuna konmuştu. Halid b. Velid (ra) 642 yılında Humus’ta hastalanmış. Bu sırada yanındaki silah arkadaşlarından kılıcını istemiş. Kabzasını tutup kılıcını şefkatle okşarken demiş ki; “Nice kılıçlar elimde parçalandı. İşte bu, benim ölümümü görecek son kılıcımdır. Beni en çok üzen, hayatı hep Cihad meydanlarında geçip yatak yüzü görmemiş olan bu Halid’in kocakarılar gibi yatakta ölmesidir. Rasulullah’ın (sav) hiçbir ashabı, rahat yatağında ölmedi. Ya cihat meydanlarında ya da din-i İslam’ı yayarken garipler olarak şehit oldular. Ömrü din-i İslam’ı yaymak için, cihat meydanlarında at koşturan Halid’in sonu böyle kocakarılar gibi yatak üzerinde olmamalıydı. Ölümün beni bulmasını her zaman, harp meydanında, atımın üzerinde, düşmana Allah için kılıç sallarken şehitlik olarak bekledim…”

Zamanından önce, ömrünün baharında, bu dünyaya doyamadan ayrılmak…
Hocam Ahmet Sarıoğlu da bizi yetiştirmek için gecesini gündüzüne katarken kalbi bu tempoya dayanamamış daha 43 yaşında aramızdan ayırılmıştı. Sahabenin izinden gidip din-i İslam’ı yaymak için çabalayan bu âlim kişinin ömrünün baharındaki ölüm sebebi raporun ilgili sütununa “aşırı yorgunluk” diye yazılmıştı. Şöhretin afet olduğunu bilerek gariplerden bir garip gibi yaşadığı bu hayatta daha dilindeki sözcükler bitmeden, doğru yolu göstermek için koştururken daha teri soğumadan bu dünyadan, izzet ve şerefle alındı...

           Çevremde aynı yolu izleyen, din-i İslam’ın zaferi için mücadele ederken daha ömrünün baharında aramızdan alınanları düşününce kendi adıma hüzünlendim. Zira Hayati Üstün, Fahrettin Kültür, Akif Babalı, Numan Arıman, Bahattin Yıldız, Faruk Aktaş, Cevdet Kılıçlar şerefli bir mücadelenin tam içindeyken ve daha terleri soğumadan aramızdan vakur bir şekilde çekilip alındılar.
Halid bin Velid’e nasip olmayan bu makam onlara nasip ve müyesser oldu.


          Sonra aklıma Yusuf’un (as) kardeşlerine ve anne babasına kavuştuğu anda yaptığı dua geldi. Büyük bir ümitle, bu izzete talip olarak, Yusuf suresi 101. ayeti tekrarladım...

رَبِّ قَدْ اتَيْتَنى مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنى مِنْ تَاْويلِ الْاَحَاديثِ فَاطِرَ السَّموَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ فِى الدُّنْيَا وَالْاخِرَةِ تَوَفَّنى مُسْلِمًا وَاَلْحِقْنى بِالصَّالِحينَ

“Ey Rabbim! Bana nüfuz ve iktidar bahşettin; olayların altında yatan gerçekleri kavrayıp açıklama bilgisi verdin. (Ey) göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada ve ahirette benim yanımda yakınımda olan / beni koruyup destekleyen sensin: canımı, bütün varlığıyla kendini sana adamış bir Müslüman olarak al ve beni sâlih kullarının arasına kat!”

Âmin… Ecmain…

                                                                                   Şevket HÜNER / 12.11.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder