Günümüzün popüler mesleklerinden biri de satınalmacılıktır. Geçmişte sadece
üretici firmaların hammadde ihtiyaçları için satınalma departmanları bulunurdu.
Ama şu anda ticaret ile iştigal eden şirketlerin de satınalma bölümleri adeta
olmazsa olmazlar arasına girdi. Ve artık üretimin de, ticaretin de bu haksız
rekabet içinde barınabilmesi için ana prensip “Esas kazanç, malı satın alırken
olandır.” şeklindedir. Bu ilke aynı zamanda satınalma bölümünün hayatiyetini ve
önemini sürdürmesi için en gerekli unsurdur.
Bu prensibin gereği olarak bir ürünü satana hiç kazandırmadan hatta
gerekiyorsa zarar ettirerek almak satın almanın başarısıdır. Zira satan, nasıl
olsa alırken kazandığı için veya satmakla anca ayakta duracağı bilindiğinden,
satınca kazanması gerekmemektedir. Bu acımasız prensiple yaşayan modern insan,
artık ürettiğinden de, ticaretini yaptığından da zevk almaz ve kendinden başkasını
düşünmez aymaz bir kapitaliste dönüştü.
Mesleğe başladığım yıllarda eğer bir esnaf zor durumda kaldıysa, birine
haciz gelip malına el konduysa, birinin malı gümrükte takılıp kaldıysa “Ağlayanın
malı insanı güldürmez.” prensibiyle kimse (Ermeni, Yahudi esnaflar dahi) bu
mala talip olmaz hatta dönüp bakmazdı… Fakat modern eğitimde rekabetle yetişmiş
bu günün insanı (inançlılar bile) parayı gösterip insanların zor durumundan
istifade edip elindeki malı yok pahasına satın almayı bir meslek olarak görür
oldu. Artık paranız yetişmediyse, nasıl çekinizi kıran factoring’ler (kan içici
tefeci) varsa aynı zamanda “Kendini rezil edeceğine malını rezil et.” diyerek
malına yok pahasına değer biçen fırsatçılar da piyasalarda(!) yerini aldı.
Kur’an bu konuda müminlere şu tavsiyede bulunur:
“Siz ey imana ermiş olanlar!
Birbirinizin mallarını haksız yollarla -karşılıklı rızaya dayanan ticaret
yoluyla da olsa- heba etmeyin ve birbirinizi mahvetmeyin; zira Allah, sizin
için bir rahmet kaynağıdır.” (Nisa
/ 29)
Buna
göre fırsatçılık doğru değildir. Muhatabınızın razı olması da sizi
sorumluluktan kurtaramayacaktır. Fakat beni en çok üzen böyle bir fırsatçının,
bir arkadaşımın malını yok pahasına almaya çalışırken “Pazarlık sünnettir.”
demesiydi. Bazı günler camide de gördüğüm bu fırsatçı, nasıl öğlenin farzı
öncesi kıldığına sünnet diyorsa, birinin malına yarı fiyatına sahip olmayı
sünnet sanıyordu. Resulullah’ın (sav) böyle bir insafsızlığa alet edilmesinin
büyük bir iftira olduğundan habersiz bu liberal muhafazakârın yaptığını anlamak
zor değildi. Ama Kur’an’ın ruhundan habersiz, Rasulullah’ın (sav) nasıl
pazarlık ettiğine dair sahih bir hadis bile okumamış insanımızın başkalarının
kazancını hiçe sayarak yaptığı pazarlığa “sünnet” demesi anlaşılır gibi değil.
Sahi siz, Rasulullah’ın (sav) alışverişte nasıl pazarlık ettiğine dair
kaynağı ve yeri belli sahih bir hadis okudunuz mu? “Pazarlık sünnettir.”
denilerek Peygamber’in (sav), yapılan haksızlıklara alet edilmesi sizi de
derinden yaralamıyor mu?
Öncelikle şunu kesinlikle bilmeliyiz ki, Rasulullah’ın (sav) hiçbir sözü,
ameli ve takriri insafsızlık üzere yani karşısındakinin zor durumundan istifade
etmek üzere değildir. Resulullah (sav)
düşmanına karşı bile insaflı davranırdı. Kurduğu ilişkilerde
karşısındakinin hakkına riayet eder ve onun bereketini dilerdi. Kur’an’ın
şahitliğinde Nebi (sav), insanlara kardeşçe yaklaşan, onlara çok düşkün ve
başlarına bir şey gelmesin diye titizlenen biri olarak bize, karşınızdakinin
kazancını hiçe sayacak şekilde pazarlık edin demedi, demezdi.
Rahmetli saatçi dedem dükkânı kapattıktan sonra dolmuşa doğru ilerlerken
her akşam arka sokaktaki satıcıdan ayçekirdeği almayı ihmal etmezdi. Ben de
buna bir anlam veremeyip “Dede senin ağzında ki takma dişlerle bu çekirdekleri
yemen imkânsızken niye bunu alıyorsun?” diye sorardım. O da gülümseyerek “Evlat
biz kazandık o da kazansın.” derdi. Saraç olan diğer dedemin dükkânına vefatından
sonra borcunu ödemeye gelip onun ölüm haberini alınca hıçkırıklara boğulan
müşterilerine şahit olmuşumdur… O günün insanı bugünküler gibi yüksek(!) okullarda
okumamış, hatta din hakkında pek çok kitap da bitirmemişti. Lakin ilişkilerine
merhamet ve insaf hâkimdi. Yani pazarlığın sünnete uygun yapılması o günkü
dünyada karşılığı olan bir şeydi. Ve onlar kötü amellerini Resulullah’la(sav) gizlemeye
çalışmazlardı…
O zaman bu yazı vesilesiyle şimdilerde kaybolmuş bir sünnetten bahsedelim…
“Gerçek şu ki, (ey insanlar,) size kendi içinizden bir Elçi gelmiştir:
sizin (öte dünyada) çekmek zorunda kalabileceğiniz sıkıntıdan ötürü kendini
(zihnen) büyük bir yük altında hisseden; size çok düşkün (ve) müminlere karşı
şefkat ve merhametle dolu bir elçi...”
Yukarıda ki Tevbe suresi
128. ayetine göre “sünnet” olan karşınızdaki kardeşinize ne durumda olursa
olsun düşkün olmaktır. Kardeşinizin başına bir şey gelmesi sizi çok üzmelidir.
Kardeşiniz size, hangi konuda başvurursa vursun sizi, ona karşı insaflı ve
merhametli bulması, Rasulullah’ın (sav) asla terk etmediği “sünnet”idir. Yani onun
kazancını yok sayarak pazarlık etmek değil asıl ona sahip çıkmak “sünnet”tir.
Velhasıl ne zaman ki bir kardeşimizin
dünyada da, ahirette de zor durumda kalması bizi üzer ve ona insafla, merhametle
sahip çıkarsak, işte o zaman Rasulullah’ın (sav) sünnetine göre kardeşçe pazarlık
yapmış olur ve bu şekilde bütün dünyaya örnek olabiliriz…
Şevket HÜNER /
25.11.2012
İrfan'ın Yorumu:
Bir arkadaşın alacağına karşılık haciz işlemi uygulanmış ve evindeki buzdolabı, çamaşır makinesi gibi ev halkının en temel ihtiyacı olan makineler de alınmıştı. Kadın gözyaşları içerisinde kalmıştı. Bunu duyduğumuzda ise derhal haciz işlemini durdurmuş, haciz işleminin durdurulması dolayısı ile oluşan masraf karşılanmış ve ev hanımının göz yaşlarına sebeb olan makineler tekrar evine gönderilmişti. Arkadaşla beraber evi ziyaret ettiğimizde, bir bardak çaylarını içip, "artık sizden alacağımız yoktur, alacağımız da annenizin sütü gibi helaldir" diyerek çıkmış, büyük bir hafiflik hissetmiştik. Rabbim de onların bize dualarını nasib etti. Arkadaşım da ben de işlerimizi yoluna koyduk. Onlar da işlerini yoluna koydular. İlişkimiz de en güzel şekilde sürüyor.
Bu yazıyı okudumda bu yaşadığımız olay aklıma geldi. Merhameti kaybettiğimizde, bir kadının gözyaşlarının sonuçlarını da göremez olabiliyordu insan.
Merhamet ey merhamet!
Kendini kaybettirme no'lur!
Aklımızdan da, damarlarımızdan da eksik olma!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder