27 Kasım 2012 Salı

Satınalma


Günümüzün popüler mesleklerinden biri de satınalmacılıktır. Geçmişte sadece üretici firmaların hammadde ihtiyaçları için satınalma departmanları bulunurdu. Ama şu anda ticaret ile iştigal eden şirketlerin de satınalma bölümleri adeta olmazsa olmazlar arasına girdi. Ve artık üretimin de, ticaretin de bu haksız rekabet içinde barınabilmesi için ana prensip “Esas kazanç, malı satın alırken olandır.” şeklindedir. Bu ilke aynı zamanda satınalma bölümünün hayatiyetini ve önemini sürdürmesi için en gerekli unsurdur.


Bu prensibin gereği olarak bir ürünü satana hiç kazandırmadan hatta gerekiyorsa zarar ettirerek almak satın almanın başarısıdır. Zira satan, nasıl olsa alırken kazandığı için veya satmakla anca ayakta duracağı bilindiğinden, satınca kazanması gerekmemektedir. Bu acımasız prensiple yaşayan modern insan, artık ürettiğinden de, ticaretini yaptığından da zevk almaz ve kendinden başkasını düşünmez aymaz bir kapitaliste dönüştü.
Mesleğe başladığım yıllarda eğer bir esnaf zor durumda kaldıysa, birine haciz gelip malına el konduysa, birinin malı gümrükte takılıp kaldıysa “Ağlayanın malı insanı güldürmez.” prensibiyle kimse (Ermeni, Yahudi esnaflar dahi) bu mala talip olmaz hatta dönüp bakmazdı… Fakat modern eğitimde rekabetle yetişmiş bu günün insanı (inançlılar bile) parayı gösterip insanların zor durumundan istifade edip elindeki malı yok pahasına satın almayı bir meslek olarak görür oldu. Artık paranız yetişmediyse, nasıl çekinizi kıran factoring’ler (kan içici tefeci) varsa aynı zamanda “Kendini rezil edeceğine malını rezil et.” diyerek malına yok pahasına değer biçen fırsatçılar da piyasalarda(!) yerini aldı.
Kur’an bu konuda müminlere şu tavsiyede bulunur:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Birbirinizin mallarını haksız yollarla -karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla da olsa- heba etmeyin ve birbirinizi mahvetmeyin; zira Allah, sizin için bir rahmet kaynağıdır.” (Nisa / 29)
            Buna göre fırsatçılık doğru değildir. Muhatabınızın razı olması da sizi sorumluluktan kurtaramayacaktır. Fakat beni en çok üzen böyle bir fırsatçının, bir arkadaşımın malını yok pahasına almaya çalışırken “Pazarlık sünnettir.” demesiydi. Bazı günler camide de gördüğüm bu fırsatçı, nasıl öğlenin farzı öncesi kıldığına sünnet diyorsa, birinin malına yarı fiyatına sahip olmayı sünnet sanıyordu. Resulullah’ın (sav) böyle bir insafsızlığa alet edilmesinin büyük bir iftira olduğundan habersiz bu liberal muhafazakârın yaptığını anlamak zor değildi. Ama Kur’an’ın ruhundan habersiz, Rasulullah’ın (sav) nasıl pazarlık ettiğine dair sahih bir hadis bile okumamış insanımızın başkalarının kazancını hiçe sayarak yaptığı pazarlığa “sünnet” demesi anlaşılır gibi değil.
Sahi siz, Rasulullah’ın (sav) alışverişte nasıl pazarlık ettiğine dair kaynağı ve yeri belli sahih bir hadis okudunuz mu? “Pazarlık sünnettir.” denilerek Peygamber’in (sav), yapılan haksızlıklara alet edilmesi sizi de derinden yaralamıyor mu?
Öncelikle şunu kesinlikle bilmeliyiz ki, Rasulullah’ın (sav) hiçbir sözü, ameli ve takriri insafsızlık üzere yani karşısındakinin zor durumundan istifade etmek üzere değildir. Resulullah (sav)  düşmanına karşı bile insaflı davranırdı. Kurduğu ilişkilerde karşısındakinin hakkına riayet eder ve onun bereketini dilerdi. Kur’an’ın şahitliğinde Nebi (sav), insanlara kardeşçe yaklaşan, onlara çok düşkün ve başlarına bir şey gelmesin diye titizlenen biri olarak bize, karşınızdakinin kazancını hiçe sayacak şekilde pazarlık edin demedi, demezdi.
Rahmetli saatçi dedem dükkânı kapattıktan sonra dolmuşa doğru ilerlerken her akşam arka sokaktaki satıcıdan ayçekirdeği almayı ihmal etmezdi. Ben de buna bir anlam veremeyip “Dede senin ağzında ki takma dişlerle bu çekirdekleri yemen imkânsızken niye bunu alıyorsun?” diye sorardım. O da gülümseyerek “Evlat biz kazandık o da kazansın.” derdi. Saraç olan diğer dedemin dükkânına vefatından sonra borcunu ödemeye gelip onun ölüm haberini alınca hıçkırıklara boğulan müşterilerine şahit olmuşumdur… O günün insanı bugünküler gibi yüksek(!) okullarda okumamış, hatta din hakkında pek çok kitap da bitirmemişti. Lakin ilişkilerine merhamet ve insaf hâkimdi. Yani pazarlığın sünnete uygun yapılması o günkü dünyada karşılığı olan bir şeydi. Ve onlar kötü amellerini Resulullah’la(sav) gizlemeye çalışmazlardı…
O zaman bu yazı vesilesiyle şimdilerde kaybolmuş bir sünnetten bahsedelim…
         “Gerçek şu ki, (ey insanlar,) size kendi içinizden bir Elçi gelmiştir: sizin (öte dünyada) çekmek zorunda kalabileceğiniz sıkıntıdan ötürü kendini (zihnen) büyük bir yük altında hisseden; size çok düşkün (ve) müminlere karşı şefkat ve merhametle dolu bir elçi...”
Yukarıda ki Tevbe suresi 128. ayetine göre “sünnet” olan karşınızdaki kardeşinize ne durumda olursa olsun düşkün olmaktır. Kardeşinizin başına bir şey gelmesi sizi çok üzmelidir. Kardeşiniz size, hangi konuda başvurursa vursun sizi, ona karşı insaflı ve merhametli bulması, Rasulullah’ın (sav) asla terk etmediği “sünnet”idir. Yani onun kazancını yok sayarak pazarlık etmek değil asıl ona sahip çıkmak “sünnet”tir.
Velhasıl ne zaman ki bir kardeşimizin dünyada da, ahirette de zor durumda kalması bizi üzer ve ona insafla, merhametle sahip çıkarsak, işte o zaman Rasulullah’ın (sav) sünnetine göre kardeşçe pazarlık yapmış olur ve bu şekilde bütün dünyaya örnek olabiliriz…

                                                                                           Şevket HÜNER / 25.11.2012

İrfan'ın Yorumu:
Bir arkadaşın alacağına karşılık haciz işlemi uygulanmış ve evindeki buzdolabı, çamaşır makinesi gibi ev halkının en temel ihtiyacı olan makineler de alınmıştı. Kadın gözyaşları içerisinde kalmıştı. Bunu duyduğumuzda ise derhal haciz işlemini durdurmuş, haciz işleminin durdurulması dolayısı ile oluşan masraf karşılanmış ve ev hanımının göz yaşlarına sebeb olan makineler tekrar evine gönderilmişti. Arkadaşla beraber evi ziyaret ettiğimizde, bir bardak çaylarını içip, "artık sizden alacağımız yoktur, alacağımız da annenizin sütü gibi helaldir" diyerek çıkmış, büyük bir hafiflik hissetmiştik. Rabbim de onların bize dualarını nasib etti. Arkadaşım da ben de işlerimizi yoluna koyduk. Onlar da işlerini yoluna koydular. İlişkimiz de en güzel şekilde sürüyor. 
Bu yazıyı okudumda bu yaşadığımız olay aklıma geldi. Merhameti kaybettiğimizde, bir kadının gözyaşlarının sonuçlarını da göremez olabiliyordu insan. 
Merhamet ey merhamet!
Kendini kaybettirme no'lur!
Aklımızdan da, damarlarımızdan da eksik olma!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder