27 Mayıs 2013 Pazartesi

Cihadın Mahrem Hikayesi

Kitabın Adı : Bosna'dan Afganistan'a Cihadın Mahrem Hikayesi
Yayınevi: Ark
Yazarı: Yahya Konuk
Kitabı Bitiriş Tarihi: 25 Mayıs 2013 / Cumartesi

Eğer anlattığım zorlukları hiç tahayyül etmemiş ve hiç tahammül etmeyecek insanları biraz olsun caydırabildiysem Allah benden razı olsun. İnsanlar kaldıramayacakları yüklerin altına girmemeli, çünkü tırtlayıp gerisin geri çıktıklarında olan diğerlerine oluyor öncelikle..." (Sh. 19)

İrfan'ın yorumu
Yahya Konuk gitti, gördü, yaşadı. Farklı cihad beldelerinde yaşanan sıkıntıları kaleme aldı. Kitap ikinci baskıyı yaptı yapmasına ama ikinci baskının önsözü Şii'ler ile alakalı olduğu için önemli. Değerlendirmeler biraz daha yerli yerine oturmuş gibi. Kararı siz vereceksiniz tabi.Şu bir gerçek ki cihad meydanlarında ve cihad beldelerinde her şey ayetlerde ve hadislerde belirtildiği gibi toz pembe değil... İnsanlardan müteşekkil değil midir ki? Hayatın farklı bir vechesine farklı bakmaya ne dersiniz?
Size Kitaptan bazı alıntılarla başbaşa bırakayım. Ama aynı zamanda kitabı aldığınızda da her halde altını çizeceğiniz bir çok yer olacaktır kanaatindeyim.

Alıntılar...

Türkiye İslamcılığının bana yedirdiği tüm dolmaları tek tek huzurunda kusuyorum okur kusura bakmasın, midesi bulanırsa sevinirim. Bunların en büyüğü şii-sünni vahdeti dolmasıdır, kitaptaki en utanç verici tutum şia ve İran karşısındaki hikmetsiz ve izansız olanıdır. O pasajlar ne kadar bilgili ve yürekli görünürse görünsün -şayet görünüyorsa- cahilane ve ürkekçedir. (sh. 27)
***
Benim Şia'yla olan tek taraflı aşk ilişkim, Amerikan karşıtı.... (sh 29) ....(sh, 34)...
(İrfan'ın yorumu: Bence kitabı alıp o bölümleri sizin okumanız gerekir (!))
***
Adam kaptırma noktasında bu denli refleksif ve agresif olan cemaatlerin, adam harcama noktasında fevkalade bonkör oldukları da bir sır değildir. Şu ibretamiz anektotu aktaracak bir yer bulabildiğim için mutluyum: Bir İslamcı, çevresinden, cemaatinden kopar ve zamanla mafyalaşır. Eski dava arkadaşları bir gün kendisine "duyduk ki çok para harcıyormuşsun" diye kıvrımlı bir şekilde sataşırlar. Mafyacı kıvırmaz: "Ben sizin adam harcadığınız kadar para harcamıyorum." (sh. 81)
***
Diğer mektepler cihadı omuzlasalardı onların da kusurları, aşırılık eğilimleri, sapma potansiyelleri olmayacak mıydı? Her akım, selefilik gibi olumluluklarının yanı sıra olumsuzluk da üretecek değil midir? Her ışık, bir gölgeye sebeb olacak değil midir? Selefilik lafızcı ise diğerlerinin lafazan olmayacağının, selefiler nakilci ise diğerlerinin akılcı olmayacağının, selefiler katı ise onların gaz olmayacaklarının garantisi var mıdır? Şu halde, cihadı selefilerin tekeline bırakanların bundan şikayet hakkı yoktur ve daha iyisini yapabileceklerini düşünüyorlarsa "Allah'ın arzı geniş değil midir?" (sh. 274)

İrfan'ın Yorumu: Selefilik ile ilgili alaycı değerlendirmede bulunan yalaka yumağına ithaf olunur. 

Köle Ruhlulara İthaf Olunur : Django

Filmin Adı: Django

Türkçeleştirilmiş Hali İle: Zincirsiz

Yönetmen: Quentin Tarantino

Oyuncular: Leonardo Dicaprio, Samuel L. Jackson, Jamie Foxx, ...

İrfan'ın Yorumu:
Samuel L. Jackson'un canlandırdığı karakteri bile başlı başına izlediğiniz taktirde, köle ruhlu bir zihniyetin yansımalarını görebilirsiniz. Film birçok açıdan sizi içine alacak düzeyde kaliteli. Bir kere yönetmen, tanınan, bilinen ve filmleri ses getirmiş birisi. Oyuncular deseniz ha keza. Konu ise tam anlamı ile mükemmel.
Amerikan İç Savaşından iki sene kadar önce siyahi kölelere yapılan muamele, bu kölelerin içerisinde olup hayatta kalma mücadelesi verenler, siyah olduğu halde artık köle zihniyetini kanıksamış olanlar, beyazların içerisinde bu zihniyeti kabul etmeyenler, köle zihniyetini kanının son damlasına kadar savunan siyahi sözü dinlenir köleler...


Aşk sosuyla bezenmiş bir köle eleştiri filmi.Yine aynı yönetmenin "Soysuçlar Çetesi" adlı filminde harika bir rol üstlenmiş olan Alman yahudi avcısının bu filmde de dişçi olarak karşımıza çıkıp mükemmel oynaması insanı derinden sarsıyor.
Bu kadar övgüden sonra filmi izlememek olmaz değil mi?

Film ile ilgili bilgi alabileceğiniz siteleri de yayınlayayım da kıllık olmasın:
http://www.sinemalar.com/film/201164/zincirsiz

http://www.imdb.com/title/tt1853728/?ref_=sr_1

Kardeşimmmmmm'e not: Merak etme iki gözüm, film senin için yolda .... ama altyazılı gözüm ne yapalım...

24 Mayıs 2013 Cuma

Derin Sarhoşluk


 İçki ve uyuşturucu kullanmak nasıl aklı ve vicdanı gölgeleyip devre dışı bırakıyorsa bazı birlikteliklerimiz de bizi haramı helal sayar hale getirip hesap gününü unutturduğu için bir sarhoşluk hali sayılmalı. Bu derin sarhoşluğu arttıran, duruşumuza ve konumumuza yakışmayan işleri paylaştıklarımızla sürdürdüğümüz bazı menfaat veya haz ilişkisi aklımızı ve vicdanımızı gölgeleyen bir sarhoşluğa dönüşüyor. Sonunda yoldan çıkıp nefsimize ve çevremize zulmediyoruz.




Yazının Tamamı:

Eniştemin arkadaşının içkiyi bırakma öyküsü, ders alınacak ve bir ölçüye dönüşecek şeklinde okunmalı. Şimdi arınmış bu insan, her gece beraberce içtikleri guruba meşguliyeti nedeniyle geç vardığında gözlerine inanamamış. Zira o, ciddi, ne konuştuğunu bilen arkadaşlarının hali içler acısıymış. Biri camı açmış nara atıyor, öteki kustuğu yerde sızmış yatıyor. Giyimine titizlenen arkadaşı ise ceketinin altında iç çamaşırı ile şarkı söylüyormuş. Bir an “zamanında gelip bunlara katılsaydım bu iğrenç tabloda ben de yer alacaktım” düşüncesiyle sarsılmış. Ardından sarhoş edeni bırakma kararı almış ve o anı telefonunun kamerasına kaydetmiş. Artık arkadaşları onu ne zaman ayartmaya kalksa veya ne zaman canı içki çekse bu videoyu izleyip vazgeçiyormuş.
        Aslında hepimizin bir toplulukla yaptığımızda bizi yoldan çıkaran tiryakisi olduğumuz bundan daha derin sarhoşluklarımız mevcut. İçki içen ayılınca bir pişmanlık yaşar ama ya derin sarhoşluğundan haberi olmayanlar… Canlı yayınında mebuslar birbirilerine kafa atacak kadar ileri gittikleri kavgayı ateşleyen zat meclise iki saat geç gelseydi bu kör döğüşünü ne kadar garipserdi değil mi? Futbol fitnesi yüzünden rakip taraftarı öldüren fanatiğin hapse atılmasına delil teşkil eden kamera kayıtları daha önce gösterilse yine cinayet işler miydi?  Ya da cinayeti işlediğini bıçağı arkadaşı hediye ettiğinde aynı şekilde alıp teşekkür eder miydi?
        İçki ve uyuşturucu kullanmak nasıl aklı ve vicdanı gölgeleyip devre dışı bırakıyorsa bazı birlikteliklerimiz de bizi haramı helal sayar hale getirip hesap gününü unutturduğu için bir sarhoşluk hali sayılmalı. Bu derin sarhoşluğu arttıran, duruşumuza ve konumumuza yakışmayan işleri paylaştıklarımızla sürdürdüğümüz bazı menfaat veya haz ilişkisi aklımızı ve vicdanımızı gölgeleyen bir sarhoşluğa dönüşüyor. Sonunda yoldan çıkıp nefsimize ve çevremize zulmediyoruz. Bu zulmü normal gösteren topluluklara aklımız ve vicdanımız yerinde olarak geç katılmamız bile yanlışların boyutlarını görmemizi engelliyor. Ama gördüğümüzü hemen kayıt etsek, ahiretteki kayıtlarımıza baktırılmadan, belki kendi kaydettiklerimizden derin sarhoşluklarımızı tespit edip büyük pişmanlıkla nedamet gösteririz.
         Mesela onlarla olduğumuzda rekabet hırsına kapılıp başka cemaat mensuplarını küfür ve şirkle suçladığımız dini(!) toplantıları kayıtlarını salim kafayla seyretsek. Ortaklarımızla birçok insanın hakkını yiyip ve hak etmediğimiz kazançlar sağlamayı normal gösteren “Piyasa şartları” na uyarak yaptığımız, imalatı, ticareti, inşaatı güvenlik kamera kayıtlarından aklımız ve vicdanımız gözetiminde seyretsek. Devlet dairesinde mesai arkadaşlarıyla çeteleşerek vatandaşın emanet ettikler üzerinden yüksek gelirlere ulaşmak gayretini bir kamerayla tespit ettirip gidilen tefsir dersi sonrası beraberce izlesek… 
        Kınanmayı, dışlanmayı, rezil olmayı ve cezalandırılmayı istemediğimizden böyle kayıtları kimse görsün istemeyiz. Ayrıca herkesin yaptığı yanına kâr kalıyor, kandillerde ağlar tövbe eder bundan da arınırız zannıyla bu kayıtları izlemeye kesinlikle yanaşmayız.
         Doksanlı yıllarda cemaat arkadaşlarımla haftanın bir günü halı sahada top oynamam, videoya alınan bir maçımızı oturup izleyinceye dek sürdü. Hayatımda kendimi bu kadar rezil hissetmemiştim. Çileden çıkmışçasına top peşinde saldırıp durmayı spor yapıyorum sanmışım. İzlediğimden o kadar mahcup oldum ki o günden sonra bir daha top oynamadım
         Nitekim hesap günü insanın önüne amel defterini koyacağız. O da bütün yaptıklarının sicilinde kayıtlı olduğunu görecek. Sonra ona “Şimdi oku bakalım amel defterini. Bugün (başka hiçbir şeye gerek olmaksızın) kendi hesabını kendin görmeye yetersin.” denilecek.(İsra / 14) ayetini her okuduğumda halı sahadaki o video kaydı aklıma gelir ve ürperirim. Sadece bu örneğin hatırlama nedenimse bundan başka birlikteliklerimi belgeleyen görüntülerine sahip olamayışımdır. Öte yandan ayet suçüstü yapılmaktan söz etmez. “Kendinize ve birlikteliklerinize dışarıdan bakarak tedbir alın ve izlerken hoşnut olacağınız, hayırların galip geldiği birlikteliklerin peşine düşün” der. İnsanın kendisini ve ilişkilerini üçüncü bir şahıs gibi dışarıdan izlemesi ise takvanın ta kendisidir. Bu da hayırlı birliktelikler, gün geçtikçe nefsine söz geçiren kâmil bir insan olup çevrenize değer katan ve ümitleri yeşerten bir örneğe dönüşmenize neden olacaktır.
        Derin sarhoşluk veren birlikteliklerin terbiye edilmesi kolay iş değildir. İçkinin sahabeni hayatında kovulması bile kademeli olarak gerçekleşmiştir. Önce “onların faydaları vardır ama zararları daha büyüktür” ayetini “Ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın” izlemiş  “Sarhoşluk verenler şeytan işi iğrençliklerdir onu terk edin” emri ile sahabe sarhoşluk vereni sokaklara dökmüş ve aklı ve vicdanı gölgeleyeni birlikte terk etmişlerdir.
        Aynı tedrici metotla derin sarhoşlukların topluluklarca terk edilmesi yine olasıdır. Önce derin sarhoşluğu veren beraberliklerin menfaat ve haz olarak bazı getirilerine rağmen bizleri hayırlardan uzaklaştırdığının farkına varmalıyız. Sonra aklımızı ve vicdanımızı gölgeleyen bu derin sarhoşlukların Kuran’ın emirlerini anlamamız ve tefekkür etmemize engel olduğunu görüp bunların hakikati örttüğünü idrak etmeliyiz. Akabinde bu derin sarhoşluk verenin şeytanileşmeye hizmet ettiğini beraberce idrak edip birlikteliklerimizi arındırmalıyız.
         Daha sonra mı? Derin sarhoşluklardan kurtulmuş beraberliklerimizle küfürle, şirkle, nifakla ve insanları köleleştiren her türlü şeytanileşmeyle mücadeleyi bir ömür sürdürürüz. Allah’ın inayetiyle gideceğimiz “Selam yurdu” Cennette ise bize sunulan hiçbir şey bizi derin sarhoşluğa uğratmayacak, sersemletmeyecek, aklımızı ve vicdanımızı gölgelemeyecektir.
                                                                                                     Şevket HÜNER / 21.05.2013

İrfan'ın yorumu: Evet gerçekten de öyle: 

"Duruşumuza ve konumumuza yakışmayan işleri paylaştıklarımızla sürdürdüğümüz bazı menfaat veya haz ilişkisi aklımızı ve vicdanımızı gölgeleyen bir sarhoşluğa dönüşmemeli" 

23 Mayıs 2013 Perşembe

Müjdeler Olsun


İSLAM GELİYOR

Düşmanlar ister razı olsunlar ister hoşlanmasınlar İslam geliyor. Ümmet uyanışından ister ayılıp rabbinin emri üzere dosdoğru yürüsün isterse de derin uykusunda devam etsin.

"Dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için Rasulü'nü hidayetle ve hak din ile gönderen odur. Müşrikler hoş görmese de." (Tevbe, 33)

"Andolsun ki bu iş (İslam) gündüzün ve gecenin ulaştığı her yere ulaşacaktır. Öyle ki İslam'ın - ya Allah'ın aziz kıldığı güçlü bir kimsenin izzeti ile ya da Allah'ın zelil kıldığı güçsüz bir kimsenin zilleti ile de olsa- girmeyeceği, taştan yahut kıldan bir ev dahi kalmayacaktır." (İmam Ahmed)

"Müslümanlar yahudilerle savaşıp müslümanlar yahudileri öldürüp yahudi taşın ve ağacın arkasına sığınıp taş ve ağaç: Ey Müslüman! Ey Allah'ın kulu! İşte arkamda bir yahudi var gel ve onu öldür demedikçe kıyamet kopmayacaktır." (Müslim rivayet etmiştir.)

"Şayet yüz çevirirseniz yerinize sizden başka bir kavmi getirir sonra onlar da sizin gibi olmazlar." (Muhammed, 38)

"Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse Allah müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve şiddetli kendisinin onları seveceği, onların da kendisini seveceği bir topluluk getirir ki Allah yolunda cihad ederler ve hiç bir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu Allah'ın lütfudur ki onu dilediği kimseye verir. Allah lütfu bol olandır. Her şeyi en iyi bilendir." (Maide, 54)

İslam geliyor çünkü o Allah'ın vaadidir. Allah'ın vaadi de değişmez.
Muhammed Kutub / İslami Çalışmada Eğitimin Önemi Kitabından

İrfan'ın Yorumu:
Bu kitap Allah'ın izni ile yakında çıkacak. Kitaptan bazı enstantaneler benim dikkatimi celbetti. Bunları burada daha kitap yayınlanmadan paylaşma ihtiyacı hissettim.
Ümitsizliğe kapılmak yok
Gevşemek yok
Allah'a dayan ve sabırla yola devam et...
İslam geliyor...

21 Mayıs 2013 Salı

Adil Olmak Sadece İsimde Kalmamalı


İnsan Tanıma


İrfan'ın Yorumu:

Aşağıda Muhammed Kutub'un, İslami Çalışmada Eğitimin Önemi adlı kitabından önem atfettiğim bir bölümü dikkatlerinize sunmayı görev bildim. İnsanı tanıma tekniklerinden bir teknik ve sosyal ilişkilerde din faktörünün insan ilişkilerindeki konumu açısından önemli. Faydası olması ümidi ile...


Adamın biri efendimiz Ömer (r.a)’ın yanına giderek ondan bir şey istedi. Ömer ona: Bana seni tanıyan birisini getir dedi. Adam gidip kendisini tezkiye edecek (hakkında olumlu şeyler söyleyecek) bir şahit getirdi. Ömer (r.a) ona: Bununla yolculuk yaptın mı diye sordu, adam hayır dedi. Bu sefer: Peki sen bununla dinar ve dirhem ile bir muamele yaptın mı dedi. Adam: Hayır dedi. Ömer: Zannederim sen bu adamı mescitte başını kaldırıp indirirken görmüş olmalısın dedi. Sonra da o ihtiyaç sahibi olan adama dönerek: Sen git de bana seni tanıyan birisini getir dedi.

Allah Ömer’e mükafatını versin… Gerçekten o nefisleri çok iyi bilen, insanları çok iyi tanıyan birisi idi.
Çünkü adamın mescitte başını kaldırıp indirmesi tek başına güvenilir ve tanıtıcı bir tanıklık için yeterli değildir. İnsanın çeşitli konumlardaki ilişkilerinin hangi yolda ilerlediğini bilmek sureti ile insanın gerçek madenini açığa çıkarmak bir zorunluluktur.

Ömer (r.a) karşılıklı ilişkiler arasından insanın gerçek madenini açıkça ortaya koyan iki ilişki alanına işaret etmiştir. Bunlar ise yolculuk ve karşılıklı mali ilişkilere girmektir.
Burada biz karşılıklı mali ilişkileri sözkonusu edeceğiz.
İnsanların pek çoğunun mescitte iken başını indirip kaldırdığını görebilirsiniz. Ama sizinle onun arasında maddi bir ilişki sözkonusu olduğu taktirde ilk anda onu secde ederken, kıyamda dururken gördüğünüz sırada sizi etkileyen o tablodan farklı bir şeklinin olduğu ortaya çıkar. İşte bundan dolayı alemlerin rabbi şöyle buyurmaktadır: “(Böyle bir kimse mi) yoksa ahretten korkarak rabbinin rahmetini umarak gece saatlerinde kıyamda durarak, secde ederek, itaatte bulunan kimse mi (hayırlıdır). De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9)

Nefislerin içinde neler olduğunu elbetteki Allah bilir fakat beşeri bilgiye nisbetle bunların gerçek mahiyeti ancak insanın çeşitli alanlarda başkaları ile birlikte ilişkilere girmesi sureti ile ortaya çıkar.
Gerçek şu ki pek çok kimseler davet alanında çalışan bazı kimselerle mali ilişkilerde bulunmakta şüphe içerisinde olup kolaylıkla bir şeyler aldıkları halde kolaylıkla onu geri vermemektedirler. Hatta üzerlerindeki hakkı eda etmekte tereddüt gösterip gecikmektedirler. Mal elde etmek ya da onu daha da çoğaltmak için dosdoğru olmayan bir takım yollar izlemektedirler.
İşte bu normal herhangi bir kişi hakkında bir eksiklik sayılır ama davet alanında çalışan bir kişi için daha da ağırdır.

Alemlerin rabbi şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah’ın yanında büyük bir gazabı gerektirir.” (Saf, 2-3)
Makd: İleri derecede şiddetli gazab demektir. Hele bunun bir de büyük olmakla nitelenmesi halinde durum ne olur?
Yüce Allah’ın bu işe ileri derecede gazab etmesinin sebebi bunun Allah yolundan alıkoyucu olmasıdır. Çünkü insanlar İslam ve İslam’ın kendisini kabul edenlerin ruhlarında, nefislerinde meydana getirdiği erdemlere dair güzel sözler işitip de sonra da bu erdemlere kendilerini çağıran kimsenin bunları hayatının gerçeğindeki ilişkilerinde uygulamadığını, aksine bunlara aykırı şeyler yaptığını görecek olurlarsa şüphesiz ki bu Allah yolundan alıkoymak olur. Bunun kötülüğü bu kötü işi yapan kişinin şahsı ile sınırlı kalarak orada durmaz. Aksine onu aşıp başkalarına da kötülük verir.

Alemlerin rabbi bu gibi aykırı emirleri işleyenler hakkında şöyle buyurmaktadır: “Çünkü o taktirde sapasağlam yerleştikten sonra ayak(larınız) kayıverir. Ve Allah yolundan sapıp başkalarını alıkoyduğunuz için kötülüğü tadarsınız.” (Nahl, 94)

Bu sayfalarda konumuz ile alakalı olarak belirtelim ki bu ancak eğitim ile kapanabilecek bir gediktir. Bunun da davetçileri hazırlamak işini yerine getirenlerin gündeminde kaydedilmesi gerekir. Böylelikle bu eksikliğin bulunduğu kimselerde bu gedik telafi edilsin. Bunun yalnızca kişinin kendisini ilgilendiren ve bunun sorumluluğunu yalnızca onun yüklenmesi gerektiği düşünülen ikinci derecede önemli bir konu olarak görülmesi kesinlikle doğru değildir. Çünkü bizler davanın ve davetin tamamının bu gibi davranışlardan etkilendiğini görüyoruz. Özellikle de ortada davetin ve davanın kötülüğünü görmek için tetikte bekleyen kimseler vardır. Bunlar davayı ve daveti kötülemek için bu gibi örneklerin varlığından da memnun kalırlar. Buna sevinirler. 
Muhammed Kutub / İslami Çalışmada Eğitimin Önemi

16 Mayıs 2013 Perşembe

Çakma Alimler


Mirasyedi

         Vaizlerin bazı söz kalıplarını duyunca ortamı terk etme isteğimi frenlemek günden güne zorlaşıyor. Bu dudak tiryakilerine karşı içimde biriken öfkenin yüzüme aksetmesi de çevremdekilerce fark edilir oldu. Asabiyetimi zıplatan aktarımlarsa genellikle bilgi vermek yerine daha çok kendi konumunu sağlamlaştırma ve önemli gösterme gayretleri…
         Bu minvalde “Âlimler, peygamberin varisleridir” diye aktarılan hadis’in sağlamlık derecesinin üzerine değil de aktaranın niyetine yönelik eleştirilerim var. Genellikle dünyadan geçercesine kendilerine kulak verilmesini isteyen vaizlerin en önemli kozlarından biri olan bu hadisi duyduktan sonra kürsüdekinin her sözü sizin için kulağınıza küpe olmak zorunda. Zira adam Peygamberin varisi! Ona hak vermemek nefsine veya şeytana uymak mesabesinde…
          Bu aktarımdaki en büyük hile, peygamberin sünnetinin bugünkü temsilcisi olmak yerine peygamberlik makamının temsilcisi sayılma kurnazlığıdır. Ayrıca bu mirasyedi sadece söyleme makamıdır. Sözleriyle eylemlerinin tutarsızlığı eleştirilemez. Çünkü o, bu makama layık görülmüştür. Gerçi âlim(!) olarak atayan ve ücretlendiren kurumun din ile hayatı birbirinden ayıran ve dini birkaç ibadete mahkûm eden laikliğe ait bir kurum olduğu gözlerden kaçmıyor. Üstelik “Allah’ın hükmüyle hükmetmek” yerine vaazını, ülkenin istikrarını(!) bozmayacak şekilde modifiye edilmiş cılız aktarımlar olması da kendisinin peygamberin varisi olmasına halel getirmez. Yani cami, tekke, vakıf, dernek veya laik yasalarca izin verilmiş her türlü mekânın başına tayin edilmiş veya görmezden gelinmiş üstadlar peygamberin varisidir(!) İtiraz edilmeden dinlenmeli ve eylemleri üzerinden değil söylemleri üzerinden azami saygı gösterilmelidir. Yoksa maazallah anca peygamberin şefaatiyle girilecek cennetten mahrum kalmak işten bile değildir.
         Hâlbuki  “Âlimler, peygamberin varisleridir” aktarımını yapan kimsenin kapısı, dul ve yetimlere açık olsa… Açlar onun sofrasında doysa... Şiddet görmüş kadınlar ona sığınsa... Geçinemeyen ortaklar onu hakem tayin etse… Asgari ücretliler patronlarını ona şikâyet etse... Evine icra gelmişlere kefil olsa… Ergenlere sahip çıksa… Terk edilen yaşlıların çocuğunu ve gelini onlarla yaşamaya ikna etse… Her gün yapılan zamları ve eşitsizliklere karşı durmak için mağdurları organize etse… O zaman bu aktarım dünyevi bir unvan olmak yerine insanlara hizmet eden bir sorumluluğun ifadesi olacaktır. Ve sonrasında bu hadis, dünyada makam sahibi olarak anılmak isteyen aymazlarca dillendirilmeyecek, gerçek âlimlerce topluma hizmete yönelik bir çağrıya ve sorumluk şuuruna dönüşecektir.
          Peygamberler ardına miras bırakmadığı bilinir. Zira onlar mülkün Allah’ın olduğunu iyi bildiklerinden yığmak yerine varlıklarının büyük kısmını ihtiyaç sahipleriyle paylaşmışlardır. Peygamberler kamuya gönderildiğinden dolayı ondan geriye kalan kamunun malıdır. Buradan hareketle peygamberden kalan miras takvadır. Bu da ancak, başa kakmayan, dünyevi karşılık ummayıp ecrini sadece Allah’tan bekleyen, insana hizmet etmeye gönüllü gerçek âlimlerce yerine getirilecek bir sorumluluktur..
          Tevrat'ın yükü ile onurlandırılmış iken bu yükü taşıyamamış olanların durumu, sırtına kitaplar yüklenmiş (ama ondan habersiz) merkebin durumuna benzer.(Cuma / 5) ayeti kitabi bilgiyi dünyevi makama indirgemiş olanları kitap yüklü eşekler diye tanımlar. Burada kınanan kitabi bilginin bir sorumluluğa dönüşmemesidir. Ehli Kitap üzerinden verilen örneğin Kuran’da yer alması hatanın tekrar ettiğini göstergesidir. Örneğin bir milyarlık Katolik mezhebini yöneten Papa ve kardinallerin Vatikan’daki durumu, insana hizmetten çok dünyada makam ve unvanlarılar üzerinden anılma sevdasına dönüşmüştür.
          Kuran‘da âlimin en önemli vasfı Allah’tan gereği gibi sakınmasıdır. Bu da emirleri ve nehiyleri, sorumluluk bilinciyle tatbik etmesi ve buna davet etmesiyle doğru orantılıdır. Yani âlimlerin bize önemli bir makamda olduklarını anlatması yerine, bizler âlimlere Allah’ın hükümleriyle hükmetmesini ve iktidarın payandası olmaktan vazgeçmesini hatırlatmalıyız.
           Birde aramızda Seyit olduğunu iddiasında olanlar var. Seyyitlik iddiası da bir sorumluluk içermeden dünyevi bir mevki edinme talebidir. Seyit olduğunu iddia edene “Müslümanların tümü Peygamberin soyundan değildir lakin onun kardeşidir” denmelidir.
           Resulullah ile onun varisleri olan âlimler arasındaki denklem ise şöyle çözülmeli;
           Resulullah, Allah’ın hükümleriyle hükmetmişti.
           Varisi de Allah’ın hükümleriyle hükmetmelidir.
           Resulullah, Mülkün Allah’ın olduğunu bilip yığmamış ihtiyaç sahipleriyle paylaşmıştı.
           Varisi de Mülkün Allah’ın olduğunu bilmeli yığmayıp ihtiyaç sahipleriyle paylaşmalı.
           Resulullah izzet ve şerefin Allah’ın yanında olduğunu bilip dünyevi unvanlara değer vermemiş. İnsanların en üstününün takva sahibi olduğu prensibine göre yaşamıştı.
           Varisi de izzetin ve şerefin Allah’ın yanında olduğunu bilip ahireti önceleyip takvayı esas almalı ve kardeşliği zedeleyen dünyevi unvanlarla anılma fitnesine rağbet etmemelidir.
          Eğer Resulullah’ın varisleri bunu dışına çıkarsa varisliği bitmiş mirasyedi olmuşlardır.
          Hülasa Allah’ın hidayetiyle seçilmiş, imanla şereflenmiş kardeşim, şimdi karar verme zamanı. Bu seçilmişlik dünyevi bir makam veya üstünlük müdür? Yoksa hayat boyu insanlara karşılıksız hizmet etmek için sorumluluğun hatırlatılması mıdır? Bunu da anlamanın en kolay yolu “veda hutbesi” olarak bilinen birçok hadisin birleştirilerek oluşturulmuş metinde Resulullah’ın (sav) vasiyetini okuyarak sorumluluklarını bir daha gözden geçirmek olmalıdır.
                                                                                                            Şevket Hüner / 13.05.2013                                                                             

Sırtı Banka'ya mı verelim ?


Selimiye Camii’nin Yeni Koordinatları…

Bugünlerde televizyon reklâm kuşaklarında yeni bir reklâm yayınlanmaya başladı…

(Söz konusu Reklâm filmini yazının ekinde izleyebilirsiniz)

13 saniye süren reklâmın ana sloganı “Memlekette herkese bir Türkiye Finans var”

Reklâmın başlangıcındaki “Edirne” siluetinde küçük ölçekli bir camii gösteriliyor.

Edirne’yi gezmeye gelmiş ana kız meşhur Edirne köftecisine soruyor;

—Selimiye Camii ne tarafta?

Köfteci tarif ediyor,

—Buradan dümdüz gidin…

Bu sırada kamera Türkiye Finans’ın yeni açılan “Edirne Şubesi” ni tam ekran veriyor.

Köfteci bu gösterim desteğiyle şaşmaz koordinatları vermeye devam ediyor.

—Önünüze “Türkiye Finans” çıkacak…

—Verin sırtınızı bankaya… Te orda…

Bu tarif sonrası amaçlanan Selimiye’nin isminin bankanın resminin aklınızda kalması...

Zira kamera o muhteşem eseri gösterse izleyenin zihninde banka şubesi falan kalmayacak.

Ama siz banka şubesine odaklandığınızda, Selimiye Camii oralarda bir yerdedir.

Bu koordinatlardan sonra Selimiye’yi bulmak için banka şubesini bulmanız yeterlidir!

Mimar Sinan’ın Şah eseri artık bankanın yanında…

“Banka” kelimesini duyunca hemen mideniz bulanmasın…

Köftecinin tarifinde sırtınızı vereceğiniz, banka değil “Faizsiz Finans Kuruluşu”

Oh… Çok şükür…

O zaman açalım buz gibi “Alkolsüz Biralarımızı” da serinleyelim…

Uzanalım gölgedeki şezlongumuza ve yayları gıcırdayan köhne uykumuza geri dönelim!

Not; Bu yazı Öküzün Altındaki Fili göstermeyi amaçlamamıştır… Reklâmdaki tüm kişiler ve diyaloglar hayal ürünüdür. Zira hakikati anlatmak için gerçeklerden daha fazlası gerekir.

İrfan'ın Yorumu:
Reklam filmini reklam olmaması için yayınlamıyorum. Faizsiz finans kuruluşu olan bankaya sırtımızı verelim mi vermeyelim mi? Takdiri siz değerli müslüman kardeşimiz versin değil mi?

14 Mayıs 2013 Salı

Matematik ve Mucize: Açlık ile ilgili bir hadis daha


Cabir b. Abdullah’ı şöyle derken dinledim: 

Hendek kazıldığı zaman Rasulullah (sav)'in açlıktan karnının içe çekilmiş olduğunu gördüm. 

Derhal hanımının yanına döndüm ve ona: Sende bir şey var mı? Çünkü ben Rasulullah (sav)’in ileri derecede açlıktan karnının içeriye çekilmiş olduğunu gördüm dedim. O da bana içinde bir ölçek arpa bulunan bir torba çıkardı. 

Evimizde beslediğimiz bir de kuzucuğumuz vardı. 
Onu kestim, eşim de arpayı öğüttü. Ben bitirince o da işini bitirmişti. 

Kuzuyu onun tenceresine parçaladım. Sonra dönüp Rasulullah (sav) e giderken: 

Rasulullah (sav) ve onunla birlikte geleceklere karşı beni mahcup etme dedi. 

Ben de Rasulullah (sav) e gidip benimle onun arasında gizlice: Ey Allah’ın Rasulü! Biz bir kuzucuğumuz vardı, onu kestik. Eşim de yanımızda bulunan bir ölçek arpayı öğüttü. 

Beraberinde birkaç kişi ile birlikte bize buyur dedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) yüksek sesle: 

“Ey Hendek ahalisi! Şüphesiz Cabir sizin için bir ziyafet hazırlamış bulunuyor. Haydi hepimiz oraya gidelim”buyurdu. 

Ayrıca Rasulullah (sav): “Ben gelmeden sakın tencerenizi indirmeyin ve hamurunuzu pişirmeyin”buyurdu. Ben geldim. 

Rasulullah (sav) de ahalinin önünde olduğu halde geldi. Nihayet hanımımın yanına vardım. 

O: Başıma neler getirdin diye söylendi. 

Ben: Senin bana söylediğini aynen yaptım dedim. Sonra eşim hamurumuzu onun önüne çıkarıp getirdi. O da içine tükürüp bereketlenmesi için dua etti. Sonra tenceremize yöneldi, onun da içine tükürüp bereketlenmesi için dua etti ve: “Ekmek pişirebilecek bir kadın daha çağır da seninle birlikte o da ekmek pişirsin ve tencerenizden kepçe ile al onu (ateşten) indirmeyin”buyurdu.

Onlar bin kişi idiler. Allah adına yemin ediyorum hepsi yeyip onu bırakıp geri çekildiler. Tenceremiz ise olduğu gibi kaynıyor, kaynadığı duyuluyordu, hamurumuz da –yahud Dahhak’ın dediği gibi- ekmek olarak pişirildiği halde olduğu gibi duruyordu





Hadisin kaynakları ile tam metni:
5283-141/3- Bana Haccac b. eş-Şair tahdis etti, bana Dahhak b. Mahled, önce bana arzetmiş olduğu, sonra 10,26 okuduğu bir yapraktan tahdis edip dedi ki: Bunu bize Hanzala b. Ebu Süfyan haber verdi, bize Said b. Mîna tahdis edip dedi ki: Cabir b. Abdullah’ı şöyle derken dinledim: Hendek kazıldığı zaman (R)’in açlıktan karnının içe çekilmiş olduğunu gördüm. Derhal hanımının yanına döndüm ve ona: Sende bir şey var mı? Çünkü ben (R)’in ileri derecede açlıktan karnının içeriye çekilmiş olduğunu gördüm dedim. O da bana içinde bir ölçek arpa bulunan bir torba çıkardı. Evimizde beslediğimiz bir de kuzucuğumuz vardı. Onu kestim, eşim de arpayı öğüttü. Ben bitirince o da işini bitirmişti. Kuzuyu onun tenceresine parçaladım. Sonra dönüp (R)’e giderken: (R) ve onunla birlikte geleceklere karşı beni mahcup etme dedi. Ben de (R)’e gidip benimle onun arasında gizlice: Ey Allah’ın Rasulü! Biz bir kuzucuğumuz vardı, onu kestik. Eşim de yanımızda bulunan bir ölçek arpayı öğüttü. Beraberinde birkaç kişi ile birlikte bize buyur dedim. Bunun üzerine (R) yüksek sesle: “Ey Hendek ahalisi! Şüphesiz Cabir sizin için bir ziyafet hazırlamış bulunuyor. Haydi hepimiz oraya gidelim”buyurdu. Ayrıca (R): “Ben gelmeden sakın tencerenizi indirmeyin ve hamurunuzu pişirmeyin”buyurdu. Ben geldim. (R) de ahalinin önünde olduğu halde geldi. Nihayet hanımımın yanına vardım. O: Başıma neler getirdin diye söylendi. Ben: Senin bana söylediğini aynen yaptım dedim. Sonra eşim hamurumuzu onun önüne çıkarıp getirdi. O da içine tükürüp bereketlenmesi için dua etti. Sonra tenceremize yöneldi, onun da içine tükürüp bereketlenmesi için dua etti ve: “Ekmek pişirebilecek bir kadın daha çağır da seninle birlikte o da ekmek pişirsin ve tencerenizden kepçe ile al onu (ateşten) indirmeyin”buyurdu.
Onlar bin kişi idiler. Allah adına yemin ediyorum hepsi yeyip onu bırakıp geri çekildiler. Tenceremiz ise olduğu gibi kaynıyor, kaynadığı duyuluyordu, hamurumuz da –yahud Dahhak’ın dediği gibi- ekmek olarak pişirildiği halde olduğu gibi duruyordu. [1]


[1] Buhari, 3070 –muhtasar olarak-, 4102; (T), 2263

Açlık Ah Açlık ! Bir Hadis



Bir gün yahut bir gece Rasulullah (sav) dışarı çıktı. Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma) ile karşılaşınca: 

“Bu saatte sizin evinizden çıkmanıza sebeb olan ne” buyurdu. 

İkisi de: Açlık ey Allah’ın Rasulü dediler. 

O: “Nefsim elinde olana yemin ederim ki sizin dışarı çıkmanıza sebeb teşkil eden şey ne ise beni de dışarı çıkardı. Haydi kalkın” buyurdu. 

Onlar da onunla birlikte kalktılar. Ensar’dan bir adamın yanına gitti. O adamın evinde olmadığını gördüler. Evin hanımı onu görünce: Merhaba, hoş sefa geldiniz dedi. Rasulullah (sav) hanıma: “Filan kişi nerede”diye sordu. Kadın: Bize biraz tatlı su almak için gitmişti dedi. Derken ensardan olan o zat geldi. 

Rasulullah (sav)'e ve iki arkadaşına baktıktan sonra: 

Elhamdülillah, bugün misafirleri benden daha şerefli hiçbir kimse yoktur dedi. Sonra gidip meyveleri arasında koruk hurma, kuru hurma ve taze hurma da bulunan bir hurma salkımı getirdi ve bundan yeyin dedi. Bıçağı da eline aldı. 

Rasulullah (sav) ona: “Sakın sağmal bir hayvanı kesmeyesin” buyurdu. 

Onlara bir koyun kesti. Koyundan ve o salkımdan yediler, içtiler. Karınları doyup suya da kandıkları zaman Rasulullah (sav) Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma)’ya: 

“Nefsim elinde olana yemin ederim ki kıyamet gününde bu pek büyük nimetlerden sorgulanacaksınız. 

Açlık sizi evinizden dışarıya attı. Sonra da bu nimetlerden yeyip içmeden geri dönmediniz”buyurdu













Hadisin Tam Metni ve Kaynakları
5281-140/1- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti bize Halef b. Halife, Yezid b. Keysan’dan tahdis etti, o Ebu Hâzim’den, o Ebu Hureyre (r.a)’dan şöyle dediğini rivayet etti: Bir gün yahut bir gece (R) dışarı çıktı. Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma) ile karşılaşınca: “Bu saatte sizin evinizden çıkmanıza sebeb olan ne”buyurdu. İkisi de: Açlık ey Allah’ın Rasulü dediler. O: “Nefsim elinde olana yemin ederim ki sizin dışarı çıkmanıza sebeb teşkil eden şey ne ise beni de dışarı çıkardı. Haydi kalkın”buyurdu. Onlar da onunla birlikte kalktılar. Ensar’dan bir adamın yanına gitti. O adamın evinde olmadığını gördüler. Evin hanımı onu görünce: Merhaba, hoş sefa geldiniz dedi. (R) hanıma: “Filan kişi nerede”sordu. Kadın: Bize biraz tatlı su almak için gitmişti dedi. Derken ensardan olan o zat geldi. (R)’e ve iki arkadaşına baktıktan sonra: Elhamdülillah, bugün misafirleri benden daha şerefli hiçbir kimse yoktur dedi. Sonra gidip meyveleri arasında koruk hurma, kuru hurma ve taze hurma da bulunan bir hurma salkımı getirdi ve bundan yeyin dedi. Bıçağı da eline aldı. (R) ona: “Sakın sağmal bir hayvanı kesmeyesin”buyurdu. Onlara bir koyun kesti. Koyundan ve o salkımdan yediler, içtiler. Karınları doyup suya da kandıkları zaman (R) Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma)’ya: “Nefsim elinde olana yemin ederim ki kıyamet gününde bu pek büyük nimetlerden sorgulanacaksınız. Açlık sizi evinizden dışarıya attı. Sonra da bu nimetlerden yeyip içmeden geri dönmediniz”buyurdu. [1]


[1] Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetul Eşraf, 13457

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Alış veriş ama nerede ve kimden ?



İrfan'ın Yorumu:
Evet bugün ve mümkünse her gün mahalledeki bakkalımızdan, manavımızdan, küçük esnafımızdan, terzimizden vs alış veriş yapalım. AVM'ler devasa canavarlar gibi hayatamıza girdi. Bunu kabul ediyoruz etmesine ama kabul etmeyeceğimiz ve direneceğimiz kaleleri terk etmeyelim. Bu konu ile ilgili uzun uzadıya yazılar yazılıp değerlendirmeler yapılabilir. Yapılıyordur da. Biz de tavrımız ve duruşumuz belli olsun diye yerimizi sağlamlaştıralım.

BUGÜN MAHALLE ESNAFINDAN ALIŞ VERİŞ YAPALIM
KAPILARI HEP AÇIK KALSIN.

12 Mayıs 2013 Pazar

Bu Tarihi Not Edin: 11 MAYIS 2013 Savaşa Bir Adım Daha



İrfan'ın Yorumu:

Tarih: 11 Mayıs 2013
Yer: Hatay - Reyhanlı
Olay: Çifte saldırı, 40'dan fazla ölü, 100'den fazla yaralı
Sonuç: Savaşa bir adım daha


3 Mayıs 2013 Cuma

Karıcıııııım Yetiişşşşş !


Market Duası

Ya Rabbi;
Ailemin zoruyla dâhil olduğum tüketim yarışının bir ferdi olmaktan aklımı muhafaza et.
“Herkes sepetini doldururken ben bundan geride kalıyorum” eleminden kalbimi halas eyle.
Şu an önünde durduğum tüketimi artırmak için tasarlanmış Marketten nefsimi himaye eyle. İsrafa teşvik eden bu yere istemeyerek sol ayakla giriyorum sağ aya
ğımla çıkmamı nasip eyle
Küçük esnafı yok edip her şeyi kendi bünyesine alarak canavarlaşmış olandan ailemi gözet.
Asgari ihtiyaç listemin dışında alışveriş etme isteğimin israf olduğu kanaatine eriştir.
Diğer dolu sepetlerin tesiriyle elindekinin azlığıyla gönlü ezilen mağdurları muhafaza buyur.
Lüzumlu olanı alacağım reyonun etrafındaki dolu rafların ayartmasından gözümü sakındır.
Aileme alışveriş ederken ihtiyaç sahiplerini de unutmayıp onları memnun etmeyi nasip eyle.
Tüketerek mesut olunacağını vehmeden nefsimi, paylaşarak hoşnut olmaktan hissedar eyle. “Kendini iyi hissetmediğinde alışveriş etmelisin” şeytani yönlendirmesinden zihnimi arındır.
Kurban bayramında eti paylaştıklarıma kasap reyonundan alış veriş etme şerefine erdir.
Türlü türlü çukulataları ve şekerleri görünce bunlarla yetimleri bir an sevindirmeyi nasip eyle. İndirim peşinde gün boyu market market gezmeye meyyal nefsime hasta ziyaretini sevdir.
Hafta sonlarının aileme, alışverişi değil ihtiyaç sahipleriyle paylaşımı hatırlatmasını özendir. Bozukluğumla kasa yanındaki ıvır zıvırı almayı değil yetimlere harçlık vermeyi güzel göster.  
Yaşlı ve hasta komşuların alışverişini yapıp poşetlerini evlerine teslim etmeye müyesser kıl.                
Semt pazarlarının kurulduğu gün marketlerin yaptıkları indirimlere itibar etmeme mani ol.
Vücuduma ve aileme zarar veren şeyleri alıp doktorlara ve ilaçlara muhtaç kalmaktan koru.
Gerekli olmadığı halde kampanyalara kanıp “yığıp durma” hastalığından nefsimi halas eyle.
İhtiyacımız olmayan ürünleri sırf yanında hediyesi var diye alma ahmaklığından beri eyle.
Tüketimi arttırmak için çalınan müziğin coşkusuyla çılgınca alışverişten nefsimi uzaklaştır.
Girişteki dolaba elimdekileri bırakıp yeni yükler edinme konforuyla aldatılmaktan koru.
Alışveriş sepeti üzerinde gezdirerek bebeklerimizin pirupak fıtratlarını kirletmemizi engelle.
Marketin, kızlarımın masum evcilik oyunlarına sinsice sızmasından muhafaza buyur.
Çocukları markete götürüp tüketim alışkanlığı edindirme aymazlığından cümlemizi beri eyle. Henüz kazanmadığım parayı harcamama sebep olan kredi kartının şerrinden zatına sığınırım. Eşlerimize ve çocuklarımıza ek kart çıkartıp ipin ucunu kaçırmamızı isteyenlere fırsat verme.
Kredi kartıyla tüketince “bonus” biriktirmenin kazanç değil kayıp olduğunun izanına ulaştır. Slip çektirme kolaylığına kanıp borcunu ödeyemeyince özgürlüğünden olandan haberdar eyle.
Evlere servisin, taşıyamayacağımız kadar alışveriş ettirme tuzağı olduğunun idrakine erdir.
“Tükettiğin kadar medeni ve çağdaşsın” diyen Neoliberal politikaları yerin dibine geçir.
Ekstrede ayrıntısını gördüğüm halde tövbe etmediğim harcama kalemlerinden affına sığınırım
Kapıma bırakılan market broşürlerinin tesiriyle ihtiyaç listemi şişirmekten nefsimi koru. Reklâmlarda aciz gösterilen erkek ve öne çıkarılan kadınla kurulan tuzağın idrakine erdir.
Küsuratlı etiketlere kanıp sanki çok ucuz alıyorum izlenimine kapılma safdilliğinden koru.
Bizleri, yeni bir ürünü tattırmak adına kurulan reyonda doyma kurnazlığından beri eyle.
Tüketmek istediğimde ayaktayken oturmayı, otururken yatıp bu histen kurtulma dirayetine ulaştır.
Her türlü ateşi söndüren “abdest” almanın içimizdeki israf ateşini söndürmesini nasip eyle.
Âmin…
                                                                                                    Şevket HÜNER / 01.05.2013

Hangisi ? Seç !


İki İlah




Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. 

Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.

(Enbiya, 22)

Varlığın realitesinden kaynaklanan evrensel bir kanıt vardır:

"Eğer yerde ve gökte Allah'dan başka ilahlar olsaydı yerin ve göğün düzeni altüst olurdu."

"Evren, bütün parçalarını birbirine bağlayan, tüm parçalarını bir ölçüye göre düzenleyen, bu parçalar ile düzenli bütünün hareketleri arasında bir ahenk oluşturan tek ve değişmez bir yasalar sistemine dayanmaktadır. 

Bu tek ve değişmez yasa, tek ve ortaksız bir ilahın biricik iradesinin ürünüdür. Eğer birden çok ilah olsaydı iradeler de birden fazla olacaktı. Bunun sonucu olarak da yasalar sistemi de birden fazla olacaktı. 

Çünkü irade, irade sahibi zatın belirtisidir. Yasa sistemi de etkin iradenin belirtisidir. Evrenin bütün parçaları arasında bir ahenk oluşturan, sistemini, hedefini ve hareket tarzını yönlendiren birlik unsuru olmasaydı, ahengin ortadan kalkmasından dolayı anarşizm ve bozulmuşluk egemen olacaktı. 

Bu ahengi en aşırı ateistler bile inkâr edemezler. Çünkü bu somut bir realitedir.

Hiç kuşkusuz varlık bütününü yönlendiren tek yasalar sisteminden gelen mesajları algılayabilen bozulmamış bir fıtrat, fıtratın gereği olarak bu yasalar sisteminin birliğine, bu sistemi oluşturan iradenin birliğine ve yapısında bir bozulmuşluk, hareket tarzında bir boşluk bulunmayan düzenli ve uyumlu evrenin planlayıcısının, yaratıcısının birliğine tanıklık edecektir:

"Arş'ın Rabb'i olan Allah, o müşriklerin asılsız yakıştırmalarından münezzehtir."

Onlar yüce Allah'ı birtakım ortakları olduğunu varsayarak nitelendiriyorlardır. Her şeyden üstün ve her şeye egemen, "Arş'ın Rabbi" olan Allah, onların bu nitelemesinden uzaktır. 

Arş; mülkün, egemenliğin ve yüceliğin sembolüdür. Yüce Allah onların dediklerinden uzaktır, yücedir. Nizamı ile, boşluk ve bozulmuşluktan uzak oluşu ile, varlık bütünü, onların bu sözlerini yalanlamaktadır.

(Seyyid Kutub) (Allah'ın Rahmeti ona)