2 Ekim 2012 Salı

Benim de Bir Kedim Var: TOPAÇ


Sokaklardaki kedi ve köpekler, bize emanet edilmiş dilsiz yetimlerdir

Hayvan severler, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'ndaki değişiklikleri protesto etti.
Hayvan severler?
Memlekette hayvan sevmeyenler de mi var?
Maalesef evet.
Hatta, hayvanları sevmek, marjinal bir tutum görünümünde.
Sokaklardaki kedicikler, köpecikler aç mı, susuz mu, üşüyor mu, ölüyor mu kimsenin pek umurunda değil.
Etinden, sütünden, yününden, yumurtasından faydalanamadığı hayvanlara dönüp bakan yok.
Saf sevgi, katışıksız şefkat, pür merhametle ilgilenmiyor kimse.
Oysa sokaklardaki kediler ve köpekler bize emanet edilmiş dilsiz yetimlerdir.
'MÜEZZA, GEL PİSİ PİSİ'
Özellikle dindarların, hayvanları himaye etmesi gerekmez miydi?
'Mukaddes medeniyet projesi, yüce siyasi idealler, esaslı dava adamlığı' peşindeki kimseler; zavallı hayvancıklar konusunda kronik vicdan uyuşukluğuyla maluller.
Neden?
Halbuki, Hz. Muhammed'in çok sayıda kedisi vardı.
En sevdiği kedinin adı Müezza'ydı.
Bir gün, hırkasının üstünde uyuyan kediyi rahatsız etmemek için, hırkanın kolunu usulca kesmiştir.
Peygamber'den en çok hadis aktaran Abdullah bin Sahr, sahipsiz kedi yavrularını besleyip büyütmekle meşhurdu.
Bu nedenle, Ebu Hureyre [Yavru kedilerin babası] adıyla bilinir.
Kucağında, cübbesinin ceplerinde yavru kedilerle gezerdi...
Müslümanlar; Hicret sırasında Hz. Muhammed ve Hz. Ebubekir'in sığındığı mağaranın girişine ağ ören örümcek ve yuva yapan güvercinden ötürü bu iki hayvanı kutsal sayarlar.
Buna karşılık, peygamberi en çok gören hayvan olan kediye gereken özeni nedense göstermezler.
Siz hiç Müezza adlı bir kedi besleyen dindar birine rastladınız mı?
Ben rastlamadım.
Peygamberin hatırı için kediler [ve tabii köpekler] sahiplenilse, bugünkü karmaşa ve gerilim hiç yaşanmazdı.
Bana öyle geliyor ki, hayvanların himayesine ilişkin duyarsızlık, Müslümanların terbiye ve kültüründeki vahim bir boşluktan kaynaklanıyor.
Cami bahçelerinde bile kediye köpeğe bir lokma yiyecek, bir yudum su ikram edilmiyor.
KEDİYİ ALAN, ÜSKÜDAR'I GEÇTİ
Batı'da durum neydi?
16. yüzyılda 'cadıları' diri diri yakan Avrupalı köylüler, kedileri de çuvallara doldurup ateşe atıyorlardı.
Zira, kedileri iblisin asistanı kabul ediyorlardı...
Aynı dönemde bizimkiler kuş evleri yapıyordu.
Zamanla, hayvanların korunması konusunda Avrupa [ve Amerika] bizden fersah fersah öne geçti.
Adamlar adeta tövbe ettiler ve kefaret ödediler:
Binlerce film, dizi, belgesel, roman, hikaye ve tabloda hayvanlara başrol verildi:
Moby Dick, Siyah İnci, Beyaz Diş, Lassie, Ninja Kaplumbağalar, Tom ve Jerry, Rin Tin Tin, Kediler ve Köpekler...
En son, Michael Morpurgo'nun romanından uyarlanan, Steven Spielberg'in yönettiği harikulade film Savaş Atı'nı [War Horse] izledik.
Bizim anlatılarımıza bakılırsa, hayvanları sevecek kadar tanımadığımız sonucu çıkıyor.
SERİ KATİL VE SATANİSTLERLE AYNI SAFTA
Hayvanları Koruma Kanunu'na dair tartışmalar... konuyla ilgili toplumsal dar kafalılığımızın karanlığı içinde yürütülüyor.
Satanistlerin kedi kestiğini filan söylüyoruz da, caddelerde arabalarla ezdiğimiz binlerce kediyi, köpeği hiç söze konu etmiyoruz.
Bu ikiyüzlülükten, bu vicdansızlıktan, bu duyarsızlıktan nereye varılabilir?
Hayvanların sevilmediği, 'mal' olarak görüldüğü...
'Onun da canı var' bile demeyecek kadar duyarsız bir toplumda...
evlat sevgisi, vatan sevgisi, insan, peygamber, Allah sevgisinden bahsedilebilir mi?
* * *
Seri katillerin en yaygın ortak özelliklerinden biri, çocukluklarında hayvanlara zarar vermiş olmalarıdır.
[Mercekle karınca yakmak, kedilerin kuyruğunu kesmek, köpeklere sopayla vurmak, kuş avlamak...]
Satanistler ve seri katillerle bu derece benzeşmek, sizce de irkiltici değil mi?
MURAT MENTEŞ / 2 EKİM 2012 / YENİ ŞAFAK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder