8 Ekim 2012 Pazartesi

Kasaba


Yetmişli yıllarda tek televizyon kanalını seyrederek büyüyen biri olarak geç kalkılan Pazar sabahlarının mutat eğlencesi ailece kovboy filmi izlemekti. Niye bize haftanın en dingin saatlerinde bu at hırsızlarına ait muhtelif hikâyeleri gösterip durular diye hiç düşünmeden “seyredilmemiş film yenidir” diyerek yüzlerce film izledik durduk. Bu Pazar da kovboy filmini kös kös izlerken birden aklıma Mustafa Özel ‘in “İslam kasabası” tarifi geldi. Bu bakışla izlemeye başlayınca bugüne kadar hiç fark etmediğim bir şeyi fark ederek irkildim.
2010 yılının Ocak ayında Merhum Hayati Üstün Abiyi anma toplantısını bir iş adamları gurubu düzenlemiş ve konuk olarak Mustafa Özel’i davet etmişlerdi. Mustafa Abi konuşmasının bir kısmında (umarım yanlış hatırlamıyorum) “İslam kasabası camii, hamam, pazaryeri ve kabristan diye dört kısımdan müteşekkildir. Köyden gelen insan maddi kirlerden temizlenmek için hamamda yıkanır, manevi kirlerden arınmanın yerinin cami olduğunu bilir. Sonra köyden getirdiklerini satıp ihtiyaçlarını temin edeceği pazara gider. Pazaryerinin sonunda da kabristan başladığı için alırken veya satarken bu dünyanın sonlu olduğunu ve bir gün bütün yaptıklarından sorulacağını göz ardı etmez” demişti.
Bugün çoğunlukla helikopterden çekilen sahneleriyle resmedilen gökdelenlerden oluşmuş Amerikan megapollerini, İslam kasabası tarifinin karşısına koyup irdelemek artık olanaksız hâle geldi. Yeni güneydoğu komşumuzun kovboy filmleriyle aklımıza nakşettiği “Western Kasabası”’nın ise bugünkü devasa kaotik dev şehirlerin adeta bir prototipi olduğunu fark ettim. Zira Kızılderilileri katlederek ele geçirdikleri arazilerde kurdukları bu kasabalara dikkat kesilirseniz bugünkü yapının hangi unsurlar üzerinde inşa edildiği siz de görebilirsiniz.
Western Kasabası salon, banka, kilise, market, şerifin ofisi ve cenaze levazımatçısından oluşur. Salon bu işin eğlence ayağı olup çarpılarak girilen kapılarıyla kasabanın en kompleks mekânıdır. Buranın ana görüntüsü bardır. Viski servisi yapan revü kızları başköşedeki piyano başındaki piyanistin birbirine benzer nameleri eşliğinde dans ederler. Salonun diğer kısmı kumarhanedir ve burada poker üzerinden büyük paralar el değiştirir. Salonun üçüncü bölümü oteldir. Bu merdivenlerle çıkılan konaklama mekânında bu sefer dekolte kıyafetli revü kızları fuhşa alet edilerek gelenlerin kalan son kuruşuna da burada (cent) el koyulur.
Banka, kasabanın en ucunda ve sessiz sedasız bir mekândadır. Haydutların soygun girişimleri dışında dikkat çekmeyen bu mekân bütün paranın toplandığı tek yerdir. Kasabanın bütün unsurlarında kazanılanlar, hayvan çiftliklerinin kazanımı, yeraltı kaynakları ve maden ocaklarından elde edilen gelirlerin ana durağı bankadır. Genellikle zırhlı posta arabaları ve daha sonraları da trenler, insan taşımacılığı adı altında aslında güvenli para transferini sağlamakla görevli unsurlardır. Bu filmlerde herkesin kimliği ortadayken bankanın sahibi ve para nakliyle kurulan ilişkiler gözlerden gizlenir.
Kilise genellikle yerleşimin ilk unsuru olarak halkın inşa ettiği manevi moral yeridir.  Amacı kasabanın asıl unsuru olup göz ardı edilerek kullanılan halkı bir arada tutup buraları terk etmesini önlenmektir. Genellikle dindar Hıristiyanların arasından çılgın bir misyoner papaz seçilerek gerçekleşen bu yapı Avrupa’da ki klise yapılanmasından uzaktır. Papaz günah olduğunu bildiği hâlde kasabanın hiçbir unsuruna karışmaz. Asıl görevi küçük bir meblağ bağışlayanın günahını çıkartıp rahatlatarak bu sitemin devamını sağlamaktır. Tanrı kiliseye hapsedilmiş bu papaz aracılığıyla düzenin sürmesini destekler. Ve tek istediği Pazar günleri bazı kutsal sözcüklerin kendisine sunulmasını beklemektir.
Market kelimesinin filmdeki karşılığı her şeyin satıldığı dükkândır. Bir katile silah satan bu dükkân aynı şekilde fasulye veya kızına bir kurdele almak isteyenler için de tek satış noktasıdır. Her şey buraya dışarıdan gelir ve başka hiçbir yerden temin edilemez. Bu dükkânda bulunanlar kasaba halkının nasıl talepleri olduğunu açıklayan en önemli unsurdur. Adeta bugün hiç kimseye bir lokma bırakmak istemeyen grosmarketlerin bir minyatürüdür.
Şerifin ofisi, salona en yakın yerdedir. Zira silahşorlara ait bütün cinayet sonlu vakalar bu civarda cereyan eder. Göğsüne genellikle kasabanın en zenginleri tarafından yıldız takılarak makam sahibi edilen bu zevat genellikle silahşor eskisidir. Ofisinin hemen arkasında bir nezarethane bulunur. Genellikle kervan yolda düzülür adlı hukuk sistemi gereği suçlular herkesin göz önünde darağacında idam edilir. Dış kapısında ve masasın arkasında (wanted) arananların resimleri ve başlarına konulan ödüller vardır. Yani Western Kasabası’nda kanunun işlediğinin en önemli göstergesi kanun kaçaklarının yakalanıp idam edilmesidir. Bundan dolayı bu sistemin kahramanlar çıkarması için teröriste ihtiyacı vardır. (Ne yazık ki bugün şerifin bürosundaki wanted resimlerinin tamamı sarıklı ve uzun sakallılardan oluşmaktadır.) Şerifin bütün eli silah tutan kasaba sakinleriyle seferber olup suçluların izini sürmesi sadece bankanın soyulması veya para naklinin yapıldığı tren soygunları içindir. Öteki suçlular genellikle para için kelle avcılığı yapanlarca diri veya ölü olarak teslim edilir.
Cenaze levazımatçısını görevi ise ölümü ve sonrasını ortadan kaldırıp her şeyin bu kasabadan ibaret olduğunun zannedilmesini sağlamaktır. Silahşorlardan ölenin leşinin tabutu daha düello bitmeden hazırdır. Zira ortalıkta elinde metreyle gezen bu siyah elbiseli akbaba herkesin boyunu ve enini daha yaşarken ölçmesi en kanlı şilahşörler tarafından bile normal karşılanır. Zenginlerin cenazeleri içi satenden yumuşak ve cilalanmış mobilya tabutlar içine ölümün soğuk yüzünü gizleyen makyajlar yapılarak en güzel kıyafetleri eşliğinde konulur. Böylece Western Kasabası’nda ölüm, ancak zengin ve soylu olanlar için güzel ve törenseldir. Diğerleri için bir hayvan leşi gibi bir çukura terk edilmektir.
Bu gözle hayata bakınca globalizm, dünyayı adeta bir Western Kasabası’na çevirme girişimi olarak görünüyor. Ama asıl acı olan bunun bir örümceğin yuvası dayanıksızlığında olduğunu gösterip ileriye doğru ümitlerin artmasına sebep olacak İslam Kasabası’nı cılız bir örneğinin bile olamaması. Zira çocukluklarında seyrettikleri western filmlerinin illüzyonik etkisi Muhammed ümmetinin akil(!) adamlarını büyülemiş durumda.
Arkeolojik kazılar yaptıran bütün hegomonik(!) güçler kendi kültürlerinin geçmişe doğru uzantısını tespit edip ne kadar kadim bir uygarlık(!) olduklarının ispatı peşindedirler. Ama Kur’an’ı sadece ölülerine değil yaşayan idraklerine okuyanlar bunların yıkılmış ve helak olmuş eski Western Kasabaları olduğunu görür. Kur’an’da oruç ayeti üç olmasına karşın böyle eski yıkık dökük hegomonik iddialar sonucunda taş üstünde taş bırakılmayan mekânların ziyaret edilmesini söyleyen ayet sayısının on bir olmasının hikmeti sizce nedir?
“Onlar, hiç yeryüzünü dolaşıp kendilerinden önce yaşamış olan (hakikati inkâr edenler)in sonlarının ne olduğunu görmediler mi?Onlar ki daha kudretliydiler, yeryüzünde daha derin izler bırakmışlardı ve dünyayı daha iyi imar etmişlerdi; onlara (da) hakikatin bütün kanıtlarıyla peygamberler gelmişti; ama (hakikati reddettikleri ve sonuçta yok olup gittiklerinde) Allah onlara haksızlık yapmış değildi, ama onlar kendi kendilerine haksızlık yapmışlardı.” (Rum / 9)

                                                                                           Şevket HÜNER / 07.10.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder