Yetmişli yıllarda tek televizyon kanalını seyrederek büyüyen biri olarak
geç kalkılan Pazar sabahlarının mutat eğlencesi ailece kovboy filmi izlemekti.
Niye bize haftanın en dingin saatlerinde bu at hırsızlarına ait muhtelif
hikâyeleri gösterip durular diye hiç düşünmeden “seyredilmemiş film yenidir”
diyerek yüzlerce film izledik durduk. Bu Pazar da kovboy filmini kös kös
izlerken birden aklıma Mustafa Özel ‘in “İslam kasabası” tarifi geldi. Bu bakışla
izlemeye başlayınca bugüne kadar hiç fark etmediğim bir şeyi fark ederek
irkildim.
2010 yılının Ocak ayında Merhum Hayati Üstün Abiyi anma toplantısını bir
iş adamları gurubu düzenlemiş ve konuk olarak Mustafa Özel’i davet etmişlerdi.
Mustafa Abi konuşmasının bir kısmında (umarım yanlış hatırlamıyorum) “İslam
kasabası camii, hamam, pazaryeri ve kabristan diye dört kısımdan müteşekkildir.
Köyden gelen insan maddi kirlerden temizlenmek için hamamda yıkanır, manevi
kirlerden arınmanın yerinin cami olduğunu bilir. Sonra köyden getirdiklerini
satıp ihtiyaçlarını temin edeceği pazara gider. Pazaryerinin sonunda da
kabristan başladığı için alırken veya satarken bu dünyanın sonlu olduğunu ve
bir gün bütün yaptıklarından sorulacağını göz ardı etmez” demişti.
Bugün çoğunlukla helikopterden çekilen sahneleriyle resmedilen
gökdelenlerden oluşmuş Amerikan megapollerini, İslam kasabası tarifinin karşısına
koyup irdelemek artık olanaksız hâle geldi. Yeni güneydoğu komşumuzun kovboy
filmleriyle aklımıza nakşettiği “Western Kasabası”’nın ise bugünkü devasa
kaotik dev şehirlerin adeta bir prototipi olduğunu fark ettim. Zira
Kızılderilileri katlederek ele geçirdikleri arazilerde kurdukları bu kasabalara
dikkat kesilirseniz bugünkü yapının hangi unsurlar üzerinde inşa edildiği siz
de görebilirsiniz.
Western Kasabası salon, banka, kilise, market, şerifin ofisi ve cenaze
levazımatçısından oluşur. Salon bu işin eğlence ayağı olup çarpılarak girilen
kapılarıyla kasabanın en kompleks mekânıdır. Buranın ana görüntüsü bardır.
Viski servisi yapan revü kızları başköşedeki piyano başındaki piyanistin
birbirine benzer nameleri eşliğinde dans ederler. Salonun diğer kısmı
kumarhanedir ve burada poker üzerinden büyük paralar el değiştirir. Salonun
üçüncü bölümü oteldir. Bu merdivenlerle çıkılan konaklama mekânında bu sefer dekolte
kıyafetli revü kızları fuhşa alet edilerek gelenlerin kalan son kuruşuna da burada
(cent) el koyulur.
Banka, kasabanın en ucunda ve sessiz sedasız bir mekândadır. Haydutların
soygun girişimleri dışında dikkat çekmeyen bu mekân bütün paranın toplandığı
tek yerdir. Kasabanın bütün unsurlarında kazanılanlar, hayvan çiftliklerinin
kazanımı, yeraltı kaynakları ve maden ocaklarından elde edilen gelirlerin ana
durağı bankadır. Genellikle zırhlı posta arabaları ve daha sonraları da trenler,
insan taşımacılığı adı altında aslında güvenli para transferini sağlamakla
görevli unsurlardır. Bu filmlerde herkesin kimliği ortadayken bankanın sahibi
ve para nakliyle kurulan ilişkiler gözlerden gizlenir.
Kilise genellikle yerleşimin ilk unsuru olarak halkın inşa ettiği manevi
moral yeridir. Amacı kasabanın asıl
unsuru olup göz ardı edilerek kullanılan halkı bir arada tutup buraları terk
etmesini önlenmektir. Genellikle dindar Hıristiyanların arasından çılgın bir
misyoner papaz seçilerek gerçekleşen bu yapı Avrupa’da ki klise yapılanmasından
uzaktır. Papaz günah olduğunu bildiği hâlde kasabanın hiçbir unsuruna karışmaz.
Asıl görevi küçük bir meblağ bağışlayanın günahını çıkartıp rahatlatarak bu
sitemin devamını sağlamaktır. Tanrı kiliseye hapsedilmiş bu papaz aracılığıyla
düzenin sürmesini destekler. Ve tek istediği Pazar günleri bazı kutsal
sözcüklerin kendisine sunulmasını beklemektir.
Market kelimesinin filmdeki karşılığı her şeyin satıldığı dükkândır. Bir
katile silah satan bu dükkân aynı şekilde fasulye veya kızına bir kurdele almak
isteyenler için de tek satış noktasıdır. Her şey buraya dışarıdan gelir ve başka
hiçbir yerden temin edilemez. Bu dükkânda bulunanlar kasaba halkının nasıl
talepleri olduğunu açıklayan en önemli unsurdur. Adeta bugün hiç kimseye bir
lokma bırakmak istemeyen grosmarketlerin bir minyatürüdür.
Şerifin ofisi, salona en yakın yerdedir. Zira silahşorlara ait bütün
cinayet sonlu vakalar bu civarda cereyan eder. Göğsüne genellikle kasabanın en
zenginleri tarafından yıldız takılarak makam sahibi edilen bu zevat genellikle
silahşor eskisidir. Ofisinin hemen arkasında bir nezarethane bulunur. Genellikle
kervan yolda düzülür adlı hukuk sistemi gereği suçlular herkesin göz önünde
darağacında idam edilir. Dış kapısında ve masasın arkasında (wanted)
arananların resimleri ve başlarına konulan ödüller vardır. Yani Western
Kasabası’nda kanunun işlediğinin en önemli göstergesi kanun kaçaklarının
yakalanıp idam edilmesidir. Bundan dolayı bu sistemin kahramanlar çıkarması için
teröriste ihtiyacı vardır. (Ne yazık ki bugün şerifin bürosundaki wanted
resimlerinin tamamı sarıklı ve uzun sakallılardan oluşmaktadır.) Şerifin bütün
eli silah tutan kasaba sakinleriyle seferber olup suçluların izini sürmesi
sadece bankanın soyulması veya para naklinin yapıldığı tren soygunları içindir.
Öteki suçlular genellikle para için kelle avcılığı yapanlarca diri veya ölü
olarak teslim edilir.
Cenaze levazımatçısını görevi ise ölümü ve sonrasını ortadan kaldırıp her
şeyin bu kasabadan ibaret olduğunun zannedilmesini sağlamaktır. Silahşorlardan
ölenin leşinin tabutu daha düello bitmeden hazırdır. Zira ortalıkta elinde
metreyle gezen bu siyah elbiseli akbaba herkesin boyunu ve enini daha yaşarken
ölçmesi en kanlı şilahşörler tarafından bile normal karşılanır. Zenginlerin
cenazeleri içi satenden yumuşak ve cilalanmış mobilya tabutlar içine ölümün
soğuk yüzünü gizleyen makyajlar yapılarak en güzel kıyafetleri eşliğinde konulur.
Böylece Western Kasabası’nda ölüm, ancak zengin ve soylu olanlar için güzel ve
törenseldir. Diğerleri için bir hayvan leşi gibi bir çukura terk edilmektir.
Bu gözle hayata bakınca globalizm, dünyayı adeta bir Western Kasabası’na çevirme
girişimi olarak görünüyor. Ama asıl acı olan bunun bir örümceğin yuvası
dayanıksızlığında olduğunu gösterip ileriye doğru ümitlerin artmasına sebep olacak
İslam Kasabası’nı cılız bir örneğinin bile olamaması. Zira çocukluklarında
seyrettikleri western filmlerinin illüzyonik etkisi Muhammed ümmetinin akil(!)
adamlarını büyülemiş durumda.
Arkeolojik kazılar yaptıran bütün hegomonik(!) güçler kendi kültürlerinin
geçmişe doğru uzantısını tespit edip ne kadar kadim bir uygarlık(!)
olduklarının ispatı peşindedirler. Ama Kur’an’ı sadece ölülerine değil yaşayan
idraklerine okuyanlar bunların yıkılmış ve helak olmuş eski Western Kasabaları olduğunu
görür. Kur’an’da oruç ayeti üç olmasına karşın böyle eski yıkık dökük hegomonik
iddialar sonucunda taş üstünde taş bırakılmayan mekânların ziyaret edilmesini
söyleyen ayet sayısının on bir olmasının hikmeti sizce nedir?
“Onlar, hiç yeryüzünü dolaşıp
kendilerinden önce yaşamış olan (hakikati inkâr edenler)in sonlarının ne
olduğunu görmediler mi?Onlar ki daha kudretliydiler, yeryüzünde daha derin
izler bırakmışlardı ve dünyayı daha iyi imar etmişlerdi; onlara (da) hakikatin
bütün kanıtlarıyla peygamberler gelmişti; ama (hakikati reddettikleri ve
sonuçta yok olup gittiklerinde) Allah onlara haksızlık yapmış değildi, ama
onlar kendi kendilerine haksızlık yapmışlardı.” (Rum / 9)
Şevket HÜNER /
07.10.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder