25 Ekim 2011 Salı

1099 nedir, 1187 nedir: Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri

Kitabın Adı: Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri
Yayınevi: Telos Yayınevi
Yazarı: Amin Maalouf
Kitabı okumayı Bitiriş Tarihi: 24 Ekim 2011 – İstanbul


Kılıçlar savaş ateşini canlandırdığında, insanın en kötü silahı gözyaşı dökmektir. (sh. 12)


Yazarın kitaplarını okumayı sürdürüyorum. Yine müthiş bir kitaba imza atmış. 1099 tarihinin ne kadar önemli bir yıkımın başlangıcı olduğunu (Kudüs düşer) ve 1187 tarihi ile bunun tekrar nasıl geri alındığını (Kudüs tekrar müslümanların eline geçer), 1291 senesinde de tamamen işgalin bitmesini- arapların gözü ile demişse de müslümanların gözüyle demek daha doğru herhalde- anlatan bir kitap. Selahaddin Eyyubi'nin nasıl önemli bir karakter olduğunu bu kitapta çok net görebiliyoruz. Ama bazı tesbitler var ki bunları aşağıda paylaşmayı uygun gördüm. Kitap, Haçlı seferleri ve arkasından gelen Moğol saldırılarının müslüman dünyasındaki dramatik etkisini çok net bir dille anlatıyor. Tercümanın İslami literatüre aşina olmamasının verdiği bazı sıkıntılar yok değil ama buna rağmen kitabı elinizden düşüremeyeceğiniz kanaatindeyim.

Tamamen karanlık bir çağın içerisinde debelenen Avrupa'nın, Papa'nın çağrısı ile ve oturmuş olan veliahtlık sisteminin faydasını bu haçlı seferlerinde başarı hanesine yazdırmıştır maalesef frenkler. Aynı şekilde bu başarının diğer faktörü olarak da çok temiz bir dinin mümessillerinin devlet organizasyonunu ve kurumsallaşmayı becerememeleri, devlette, sultanın tek hegemon olması, onun ölümü ile kardeşleri, oğulları arasındaki iktidar mücadeleleri de maalesef haçlı seferlerinin başarısına etki etmiştir.

Haçlı seferleri sonrasında batılıların müslümanlardan edindiği ilim ve kültürün bugünün başarılarına etkisi de kanaatimce yadırganamaz. Evet, şimdi sizi kitapla başbaşa bırakayım ve önemli gördüğüm yerleri sizinle paylaşayım..

Bu kitabı okurken Selahaddin'in Kudüs'ü tekrar alması bölümüne geldiğimde, daha önce izlemiş olduğum "Cennetin Krallığı" adlı filmi tekrar izledim. Film çok daha doyurucu ve güzel geldi. Bu kitapla beraber izlendiğinde ayrı bir tat aldığımı söyleyebilirim.

Tarihsel kronoloji de önem arzediyor, kısaca bu tarihlere de değinmekte fayda var. Bu tarihler önemli, üzerinde düşünülesi tarihlerdir.

622 Peygamber Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicreti. Hicri takvimin başlangıcı

638 Halife Ömer'in Kudüs'ü alması

1055 Selçuklu Türkleri'nin Bağdat'a egemen olması

1071 Malazgirt zaferi ve Anadolu'nun Türklere açılması

1096 Başkent İznik iken Kılıçarslan ilk Frenk istila ordusunu yener

1097 Büyük Haçlı seferi, Kılıçarslan Eskişehir'de yenilir

1098 Haçlı ordusu işgali genişler. Edessa, Antakya alınır. Maara'da yamyamlık yaparlar. İnsanları yerler.

1099 Kudüs düşer. Büyük bir katliam ve yağma. Müslümanlar, yahudiler ve kendilerinden olmayan hristiyanlar da katliamdan payını alırlar.

1110 Beyrut ve Sayda düşer

1137 Zengi, Kudüs kralı Foulque'ü esir eder, sonra bırakır

1148 Almanya imparatoru Conrad ve Fransa kralı VII. Lous Şam önlerinde yenilirler.

1171 Selahaddin Fatımi devletini yıkar.

1187 Selahaddin, Haçlı ordusunu Hattin'de ezer. Kudüs tekrar müslümanların eline geçer.

1193 Selahaddin 55 yaşında Şam'da vefat eder.

1204 Frenkler Konstantinopolis (İstanbul)u ele geçirirler ve şehri yağmalarlar.

1229 el-Kamil, Kudüs'ü imparator Friedrich von Hohenstaufen'e teslim ederek, müslüman dünyasında büyük bir öfke seli oluşturur.

1244 Haçlı ordusu Kudüs'ü sonuncu defa kaybederler.

1258 Cengiz Han'ın torunu Moğol hanı Hülagu, Bağdat'ı yerle bir eder, halkı katleder, sonuncu Abbasi halifesini öldürür.

1260 Halep ve Şam'ı işgal eden Moğol ordusu Filistin'de Ayn Calut çarpışmasında yenilirler.

1261 Memlük sultanı Kalavun'un oğlu sultan Halil, Akka'yı alarak, doğudaki haçlı mevcudiyetini sona erdirir.


Kitabın Arka Kapağı:

Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, iki yüzyıl (1096-1291) süren Haçlı Seferleri'ni ve Orta Doğu'daki Frenk işgalini anlatırken bu bölgenin güncel durumuna da ışık tutuyor. Sanki değişen hiç bir şey yok! 1096 yılında başlayan seferlerde Türk, Kürt, Arap emirlerinin kişisel eğilimlerini, kültür yapılarını, zaaflarını görüp, Haçlılar'ın Orta Doğu'da iki yüzyıl kalışlarının hikmetini anlıyoruz. O günkü çekişme ve sürtüşmeler günümüzde de aynı kısırlıkla sürdürülmektedir.Haçlı Seferleri'nden sonra Müslüman dünyası kendi üzerine kapanmış, hoşgörüyü unutmuş ve kısırlaşmıştır. Bunun sonucu marjinalleşmiş ve sanki dünyanın yörüngesinden çıkmıştır. Buna karşın Frenkler yani Avrupalılar gelişmenin kapılarını açarak Modern Çağı yakalamıştır. Barbar olarak tanıdığı, yerdiği ama o zamandan bu yana dünyaya egemen olmayı başaran Frenklerden hem büyülenen hem de korkan Arap dünyası, Haçlı Seferleri'ni gerilerde kalmış bir geçmişin bir dönemi olarak kabul etmeyi başaramamaktadır. Araplar ve genelde müslümanlar yedi yüzyıl önce bitmiş olması gereken olaylardan günümüzde de etkilenmeyi sürdürmektedirler: "Modernizm", ötekinin yani Frenklerin ürünüdür, öyleyse modernizm reddedilerek dinsel ve kültürel kimlik korunacaktır!Amin Maalouf'un Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, konun uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ali Kılıçbay'ın çevirisi ile, yedi yüzyıllık bir geçmişe, geçmişin gerçeklerine ve yanılsamalarına ve günümüzün saplantılarına ışık tutuyor.Ondan fazla yabancı dile çevrilen Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri televizyona uyarlandı.


Radikal Gazetesi'nden Bir Alıntı:

Arapların gözüyle Selahaddin

Haçlı Seferleri hakkında en bilinen kitap, Amin Maalouf'un imzasını taşıyor: 'Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri'. Kitabın baş kahramanlarından biri tabii ki Selahaddin Eyyubi

ERKAN AKTUĞ

Yaklaşık yüz yıl süren Haçlı egemenliğinden sonra, 2 Ekim 1187'de, tam da Müslümanların Hz. Muhammed'in Kudüs'ten göklere yükselmesini kutladıkları günde Selahaddin Eyyubi kutsal Kent'e girer. Kesin emir vardır: Batılı olsun, Doğulu olsun hiçbir Hıristiyan rahatsız edilmeyecektir. Selahaddin'in Ibelin'li Balian'la yaptığı anlaşmaya göre, esir olduklarına göre Haçlılar fidye ödeyecektir. Fakir Hıristiyanların fidyesinin ödenmesinde problem çıkar. Selahaddin yaşlı, dul ve yetim Haçlıların fidyesini kaldırır. Paraya hiç önem vermemesiyle bilinen Selahaddin'in hazinedarları ise mutsuzdur. Selahaddin onlara şöyle der: "Hıristiyanlar her yerde bizim iyiliklerimizi anlatacaklardır."
Bunlar ünlü romancı Amin Maalouf'un tarih anlattığı ve pek çok ülkede büyük ilgi toplayan kitabında yer alıyor. Bugünden baktığımızda Selahaddin'in söylediklerinin bire bir doğru çıktığını söyleyemeyiz. Ama Ridley Scott'ın imzasını taşıyan dev bütçeli Haçlı filmi 'Cennet'in Krallığı' da (Kingdom of Heaven) Selahaddin Eyyübi'nin muzaffer bir komutan olarak portresinin çizilmesi, Müslümanların iyi taraf olarak gösterilmesi, onun yüreğine su serperdi herhalde. Gerçekten de Scott'ın filmi Hollywood ezberimizi bozuyor. Film her ne kadar Kudüs'ü Selahaddin'in ordusuna karşı savunmak zorunda kalan, fazla kan dökülmeden Kutsal Kent'i ona teslim eden Ibelin'li şövalye Blian'ın kahramanlığı üzerinde yükselse de sonuçta Hollywood filmlerinde alışık olduğumuz bir sonla bitmiyor.
'Cennet'in Krallığı' filmi 1180 - 86 yılları arasındaki dönemde geçiyor. O dönemde Kudüs'ün genç Hıristiyan kralı IV. Baudouin, Müslümanlarla uyumlu bir ilişki sürdürmeye çalışıyor. Cüzzamdan muzdarip kralın yardımcıları arasında kız kardeşinin kocası Guy De Lusignan ve onun sıkı dostu Prens Renaud de Chatillon (kimi kaynaklarda Arnat, filmde Reynald) gibi savaş meraklısı yüksek rütbeliler vardı.
Mısır hükümdarı Nureddin'in ölümü üzerine onun başarılı komutanlarından Kürt kökenli Selahaddin Eyyubi başa geçmişti. Lübnan asıllı Amin Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri kitabında Selahaddin'in Nureddin'le aynı amaçları izlediğini yazıyor: "Arap dünyasını birleştirmek; Müslümanları manevi olduğu kadar işgal altındaki toprakları geri alabilmek üzere askeri olarak da seferber etmek." Gerçekten de Hassan Sabbah'ın kurduğu Haşhaşinler gizli tarikatının iki suikastından da sağ kurtulmayı başaran Selahaddin Eyyubi kısa sürede bölgenin hâkimi oldu.
Nasıl biriydi Selahaddin? 'Cennet'in Krallığı' filmindekinden çok da farklı değil. Amin Maalouf, kitabında Arap tarihçileri kaynak göstererek Selahaddin Eyyubi'yi 'düşünceli, biraz melankolik, küçük rutbelilerle olduğu zaman bile tevazu sahibi, sözünün eri, affetmeyi bilen, konuklarına karşı her zaman nazik, zenginlik ve lüksü samimiyetle reddeden biri' olarak tarif ediyor. En büyük hedefi Kudüs'ü Hıristiyanlardan almak olmasına karşın, cüzzamlı krala verdiği sözleri tutup barış anlaşmasını bozmamaya çalışıyor... Cüzzamlı kral öldükten sonra Guy yeni kral olur. Anlaşmaya aykırı olarak De Chatillon'la birlikte bir kervana saldırır.
Haçlı ve Müslüman ordularının büyük savaşı tarihe Hattin (Hittin) Savaşı olarak geçecektir. Selahaddin tuzağı kurmuştur: Susuzluk. Haçlı ordusunun Taberiye Gölü'ne ulaşması için Selahaddin'in ordusunu geçmesi gerekmektedir. Susuz geçen gecenin sabahı Haçlı ordusu, Selahaddin'in askerleri tarafından sarılır. Ordusu yok olan Haçlılardan Kudüs'ü almak zor olmayacaktır. Ama Haçlı Seferleri yüz yıl daha sürecektir.

Kim kazandı?
Peki Haçlı Seferleri'nin sonunda kim kazançlı çıktı? Amin Maalouf'un Arapların Gözünden Haçlı Seferleri kitabındaki tesbitlerinden aktarıyoruz: "Haçlı Seferleri döneminde, Arap dünyası İspanya'dan Irak'a olan bölgede hâlâ entelektüel ve maddi olarak yeryüzünün en gelişmiş uygarlığının taşıyıcısıdır. Sonra dünyanın merkezi kesin bir şekilde Batı'ya kaymıştır." Maalouf'a göre Haçlılar'ın iki yüz yıl boyunca bölgede kalabilmelerinin en önemli sebebi Arapların kurum oluşturmadaki yetersizlikleri. "Frenkler daha Doğu'ya geldikleri anda gerçek devletler kurmayı başarmışlardır. Kudüs'te taht genelde sürtüşmesiz intikal etmekteydi. Müslüman devletlerde ise her monarşi, hükümdarın ölümünde tehdid altında kalıyor, her taht intikali bir iç savaş başlatıyordu."
Başarısızlığın bir diğer önemli sebebi ise Arapların Haçlı Seferleri boyunca Batı'dan gelen yeni fikirlere açılmayı reddetmeleri. "İstilacı açısından fethedilen halkın dilini öğrenmek bir becerikliliktir; yenikler için ise fatihlerin dilini öğrenmek bir uzlaşma, hatta bir ihanettir. Böylece çok sayıda Frenk Arapça öğrenirken ülke halkı Batılıların dili karşısında kayıtsız kalmıştır./.../ Öte yandan eski Yunan uygarlığının mirası, Batı Avrupa'ya çevirmen Araplar aracılığıyla aktarılabildi. Frenkler tıp astronomi, coğrafya, matematik, mimari bilgileri Arapça kitaplardan edinmişlerdir; bu kitapları özümsemişler taklid etmişler, sonra aşmışlardır."

Müslümanlar'ı kim yönetti?
Haçlı Seferleri dalga dalga Anadolu ve Orta Doğu'ya akarken bu coğrafyalarda kimler yaşıyordu? Haçlılardan çok onlarla savaşan müslümanları anlatan bir kitap Haçlılar Çağı. Seferler boyunca bölgede sırasıyla Selçuklular, Eyyubiler ve Memluklüler egemen oldu. Tabii dini otoritenin sahibi Abbasi ve Fatimi Halifeleri'ni de yok saymamak gerek.
Dönemin siyasi geleneği sık sık hanedanların değişmesine, kendi içlerindeki iktidar savaşları ise karmaşık bir siyasi atlas oluşmasına sebeb oluyordu. Selçuklular'ın eyaletlere yönetici atadığı prenslerin 'atabeg' denilen naipleri vardı. Bu atabegler çoğunlukla, kölelikten paralı askerliğe geçen Türklerin, yani Memluklerin içinden çıkıyordu. (Kürt kökenli Selahaddin Eyyubi istisna) Atabegler zaman zaman bizzat iktidarı üstlendiler, daha sonra da zaten Memluk Sultanlığı'nı kurdular. Holt'un kitabı özellikle, Müslümanlar için bir dezavantaja dönüşen bu siyasi yapıyı anlamak bakımından önemli.

Kitaptan Alıntılar

Özellikle doğuda, Anadolu yaylasının perişan yüksekliklerinde, bu belirsiz dönemlerde, Danışmend adında garip bir kişi yaşamaktadır. "Bilge" denilen bu kişi, geçmişi karanlık, maceracı, çoğu okumasız yazmasız olan diğer Türk beylerinin tersine, çok çeşitli alanlarda eğitim almıştır. Kısa bir süre sonra Danışmendname olarak adlandırılan ünlü bir destanın kahramanı haline gelecektir. Bu destan, Ankara'nın güneydoğusunda yer alan bir Ermeni kenti olan Malatya'nın fethini tasvir etmektedir. Bu kentin düşüşü, anlatının yazarları tarafından, ileride Türkiye olacak toprakların müslümanlaşmasındaki belirleyici dönemeç olarak kabul edilmektedir. (sh. 29)

Tarihçi İbn el Esir'in vatanı olan Musul, "Cezire"nin, yani Mezopotamya'nın, Dicle ve Fırat gibi iki büyük nehir tarafından sulanan verimli ovanın başkentidir. Çok önemli bir siyasal, kültürel ve ekonomik merkezdir. Araplar, onun lezzetli meyvelerini, elmalarını, armutlarını, üzümlerini, narlarını övmektedirler. Bütün dünya, bu kentin ihraç ettiği nitelikli ince kumaş ile onun adını özdeşleştirmektedir. Muslin. Frenkler (haçlılar) geldiğinde, emir Kürboğa'nın topraklarında başka bir zenginlik işletilmeye başlanmıştı. Seyyah İbn Cübeyr birkaç on yıl sonra, neft (PETROL) adındaki bu zenginlik kaynağını tasvir edecektir. Dünyanın bu parçasını bir gün zengin edecek olan bu koyu renkli değerli sıvı, daha şimdiden kendini geçenlerin bakışlarına sunmaktadır. (sh. 49)

Albert d'Aix'in bir cümlesi, bu konudaki dehşeti emsalsiz bir şekilde göstermektedir: Bizimkiler yalnızca öldürülmüş Türk ve müslümanları değil, köpekleri de yemekten iğrenmiyorlardı. (sh. 64) Yamyamlık, yamyamlık, yamyamlık. Vahşiliğin geldiği noktaya bakar mısınız

Saint -Gilles'in kendinin ve adamlarının güvenliğini sağlamaya şeref sözü vermesi koşuluyla teslim olmaya karar verir. İbn el Esir, özenli bir şekilde şöyle yazacaktır: Frenkler sözlerini tuttular ve onların gece Askalan limanına giderek oraya yerleşmelerine izin verdiler. Sonra şunları ekleyecektir. Kutsal kentin halkı (Kudüs halkı) kılıçtan geçirildi ve Frenkler müslümanları bir hafta boyunca katlettiler. Mescidi Aksa'da atmışbinden fazla insanı öldürdüler. Ve doğrulanması olanaksız rakamlar kullanmaktan kaçınan İbn el Kalanissi şu kesinlemede bulunmaktadır: Çok insan öldürüldü. Yahudiler havralarında toplandılar ve Frenkler onları burada diri diri yaktılar. Evliya anıtlarını ve İbrahim'in -tanrı huzur versin- mezarını da tahrip ettiler.

İstilacıların tahrip ettikleri anıtların arasında, Kudüs'ü 638 şubatında rumlardan almış olan ikinci halife Ömer ibn Hattab adına yapılmış olan Ömer camii de bulunmaktadır. Ve araplar bunu izleyen süre içerisinde, kendi davranışlarıyla Frenklerinki arasındaki farkı açığa çıkartmak üzere bu örneği sık sık hatırlatacaklardır. 638 şubatında Halife Ömer, ünlü beyaz devesinin sırtında kente girmiştir ve kentin Rum patriği ona doğru yaklaşmaktadır. Halife, sözlerine bütün kent halkının can ve mallarının güvencede olduğuyla başlamış, patrikten kendini hristiyanlığın kutsal yerlerini gezdirmesini istemiştir. İsa'nın mezarındayken (kıyama, kutsal kabir) ibadet saati gelmiştir. Ömer patriğe, namaz kılmak için seccadesini nereye serebileceğini sormuştur. Patrik ona, yerinde kalabileceğini söyleyince, halife: Eğer bunu yaparsam, yarın müslümanlar, Ömer burada namaz kıldı, diyerek buraya sahip çıkmak isterler, cevabını vermiştir. Ve seccadesini alıp, namazını dışarda kılmıştır. Doğruyu görmüştür, çünkü adını taşıyacak olan camii tam da burada inşa edilmiştir. Frenk şefleri, ne yazık ki bu gönül yüceliğine sahip değillerdir. Zaferlerini, tarifi olanaksız bir katliamla kutlamışlar, sonra saygı duyduklarını iddia ettikleri kenti vahşice yağlamışlardır.

Onların dindaşları bile bu vahşetten kurtulamamışlardır. (sh. 79)

Tam frenklere saldıracağı sırada Musul valisini kim öldürdü? Tuğtekin, Rıdvan ile dostları haşhaşiyun tarikatını itham etmekte acele etmiştir. Fakat o çağı yaşayanların çoğuna göre, katili bir tek Şam'ın efendisi silahlandırabilirdi. İbn el Esir'e göre, bu cinayetten çok etkilenen kral Baudouin, Tuğtekin'e çok aşağılayıcı bir mesaj göndermiştir: Önderini Allah'ın evinde öldüren bir millet yok edilmeyi haketmektedir, demiştir. (sh. 123)

Epeyi ilkel sağlık koşullarına sahip oldukları kadar Doğu'daki hayat koşullarına alışamayan Batılılar, çok yüksek bir çocuk ölüm oranına sahiptirler ve bu da iyi bilinen bir doğa yasası uyarınca erkek çocukları daha fazla etkilemektedir. Batılılar düzenli hamama gitme adedini edinerek ve Arap hekimlere daha fazla başvurarak durumu iyileştirmeyi ancak zaman içinde öğrenebileceklerdir. (sh. 158)

Bazı çalışma arkadaşları onun savurganlığını eleştirdiklerinde Selahattin rahat bir gülümsemeyle şöyle karşılık vermekteydi: Bazı insanlar için para kumdan daha değerli değildir. Nitekim zenginlik ve lüksü samimiyetle küçümserdi ve Fatımi halifelerinin masalsı sarayı onun eline geçtiğinde, buraya emirlerini yerleştirmiş, kendi ise, vezirlere tahsis edilen daha mütevazi konağa yerleşmiştir. (sh. 255)

Ve 2 Ekim 1187'de, Hicretin 583. yılının 27 Recebinde, tam da müslümanların peygamberin Kudüs'ten göklere yükselmesini kutladıkları günde Selahaddin Kutsal Kent'e girer. Emirler ve askerler kesin emir almışlardır: Frenk olsun, Doğulu olsun, hiçbir hristiyan rahatsız edilmeyecektir. (sh. 259)

Dönemin bütün büyük müslüman yöneticilerinden sonra olduğu gibi, Selahaddin'in ardından da hemen iç savaş çıkmıştır. Ölür ölmez, imparatorluğu parçalanmıştır. (sh. 283)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder