28 Ekim 2011 Cuma

Zor Zamanların Kitapları: Dağın Ardına Bakmak


Kitabın Adı: Dağın Ardına Bakmak
Yayınevi: Timaş Yayınevi
Yazarı: Bejan Matur
Kitabı okumayı Bitiriş Tarihi: 27 Ekim 2011 – İstanbul 
Belki de sahiden göründüğü kadar karmaşık değildir. Yeter ki dağ başında ya da kışlada insana sahip çıkalım. Çünkü şiddetin korunu, küllerini bir kenara topladığınızda altından insan çıkıyor. Evet yaralı, evet incinmiş, evet incitmiş, kana bulanmış. Ama insan neticede... Hâbil ve Kâbil'den beri aynı olan hikaye bir yerde dursun istiyorsak kendi İsmail'imizi doğru seçelim. Sahi 'Kimdir bizim İsmail'imiz?' Sahip olduğumuz değerler uğruna adayacağımız nedir? Kendi hayatımız mı? Çocuklarımızın hayatı mı? Bunu binlerce yıl önce İbrahim'in elinden İsmail'i alarak Tanrı gösterdi. Biz neyi bekliyoruz? İnsanımızı kurban olmaktan kurtaracak hangi Tanrısal mucizeyi? Keşke mucizenin insanın kendinde olduğunu anlayabilsek... Keşke kalbin ve vicdanın bahçesinde konuşacak hale gelebilsek. Ve en önemlisi, konuşabilsek. Konuşabilsek, ah neleri çözmezdik? 1000 yılın mirasını görmezden mi geleceğiz? Tarihten bunu mu anlayacağız? (sh. 93)
Bejan Matur kürt bir kadın. Zor zamanlarda zor bir iş gerçekleştirerek devletin 'terörist' dediği, PKK'nın da 'gerilla' olarak isimlendirdiği insanları bulup konuşmak, konuşturmak, anlamak için yollara düşmüş. Bu günler zor zamanlar. Zor zamanlarda zor kitaplar okumak da bir o kadar zor benim için. Türkiye Cumhuriyeti devletinin askerlerinden 24 kişi yakın bir zamanda hayatlarını kaybediyorlar. Aynı şekilde PKK'dan da birçok kişi hayatını kaybediyor. Arkasından da Van'da 7,2'lik büyük bir deprem ve bunun travmasını atlatmaya çalışıyor ülke halkı.
Ama o da ne?
Yurdum insanı hiçbir gocunma olmadan, vicdanının sesini dinleyerek ve bu zor zamanlarda büyük bir gayretkeşlikle tek yürek olarak yardım seferberliğine girişmiş. Kağıt toplayıcılarından, zengin semtlerin 'kokana'ları, roman dediğimiz 'çingene'ler, sanatçı bozuntusu diye çöpe attığımız 'sanatçı'lar, sadece göğsünde sütü olan bir 'kadın'.
Zor zamanlar bugünler, gerçekten zor zamanlar. Fıtrat kendini gösterir gibi. Bizim sanki bu fıtratı ortaya çıkartmak için biraz daha çalışmamız gerek miyor mu?
Zor zamanların zor kitaplarını okumayı deneyelim, bir şey kaybetmeyiz...
Devlet PKK ile masaya oturup her şeyi konuşurken, insanlar artık savaştan bıkmışken, kurşunların sesinin kesilmesi ve Bejan'ın dediği gibi, konuşulabilse, ... Kitabı okuduğunuzda "ben bir şeyleri eksik mi biliyorum" sorusunun cevaplarını kısmen bulabileceksiniz.

Yazarın Zaman Gazetesi'ndeki Yazısı / 25 Şubat 2011

'Dağın Ardına Bakmak' yazı dizisi yayımlanalı tam dört yıl oldu. 2007'nin Şubatı'nda, yazı dizisini yapmaya karar verdiğimde yakınlarım beni durdurmak istediler.
Amaçları beni korumaktı. Üzeri açılmamış "kanlı" bir meselede söz almanın risklerini hesaplıyorlardı. Onlara göre 'gerçeği anlama arayışının' kimseye faydası yoktu. Dostça yapılan bütün uyarıları görmezden gelerek bir inat ve merakla yola koyuldum.
Önce doğduğum topraklara, binlerce evladını kaybeden komşu köylere, kasabalara, şehirlere gittim. Tanıdığım kayıplardan başladım. Yakınım olan insanların acısına kulak kesilmekti niyetim. Yola çıkarken duyacağım hiçbir şeyin şaşırtıcı olmayacağını düşünüyordum. Hepsi kendi hikâyem saydığım, tanıklık ettiğim, kayıplarının yasını tuttuğum yaşantılardı neticede. Zaten bildiğim o hikâyelerde farklı ne olabilirdi ki?
Öyle olmadığını anlatılanların içine girdikçe gördüm. Acının öznesi olan insanların dünyasını, o dünyada kurulan cümlelerin gücünü görmek büyük bir keşif oldu benim için. Belki de o sebeple acıyı yaşayan, sorunun merkezinde yer alanların tanıklığını her şeyden önemli gördüm. Acıyı, yaşayan anlatmalıydı. Onlar konuşmalıydı... Başkası değil.
Aynı amaçla Kürt sorununun uzandığı başka coğrafyalara gittim. Avrupa'nın 4 ayrı ülkesinde ve Irak Kürdistanı'nda dağa giden, hapis yatan, işkence gören insanlar ve onların yakınlarıyla konuştum. Dağın ardında olanı, gidenlerin neden gittiğini, kalanların neden hâlâ orada kaldığını anlamaya çalıştım. Hepimizin hayatını ilgilendiren dağın bilmediğimiz yüzünü, orada yaşayanların kim olduğunu anlatmaktı derdim.
Yazı dizisiyle yetinmeyip, kitap düşüncesine beni yönlendiren ise okurdan aldığım tepki oldu. Hemen her kesimden insan anlatılanlarla duygudaşlık kurmuştu. Hikâyelerin Zaman'da yayımlandığı 2007 Nisanı'ndan bu güne şu soruyla çok karşılaştım: 'Dağın ardına bakmak ne zaman kitap olacak?'
Gittiğim toplantılarda elinde fotokopiyle çoğaltılmış Ferhat hikâyesini imzalamamı isteyenler bile oldu. 'Annenizle yasaklı bir dil konuşuyorsunuz' başlığıyla yayımlanan Ferhat'ın hikâyesinden etkilenip Kürt sorununa bakışını değiştirenler vardı. Naif bir biçimde o annenin dilsizliğiyle dertleniyorlardı. Çamurlu ayakkabılarını ilkokulun kapısında bırakışına ağlıyorlardı. Sonra Rewan'ın bir mağarada kar altında kaybettiği parmaklarını anlatıyorlardı bana. Bazılarının rüyasına giriyordu. Ona nasıl ulaşabileceklerini soruyorlardı.
Yazı dizisi sonrasında yaşananlar kaydedilse belki de müstakil bir kitap olacak 'Dağın Ardına Bakmak' kitabı nihayet yayımlandı. Daha önce hiçbir yerde yayımlanmayan ek portreler ve Kürt sorunu hakkında kaleme alınan yazılarla, Irak Kürdistanı'na yapılan yolculuk ve izlenimleri içeren kitap Timaş Yayınları'ndan bugün çıkacak.
Peki, ben tam dört yıldır direndiğim 'gazete yazılarından kitap yapma' kararına nasıl ikna oldum? Sanıyorum gazete yazısından başka bir şey olduklarına samimiyetle kanaat getirdiğim için. Bu ikna oluşta kitabın bölümlerini oluşturan daha önce hiçbir yerde yayımlanmayan portreler ve yeniden ele alınan yazılar olduğu gibi, asıl etken geçtiğimiz kasım ayında Kandil'e gidişim oldu. Bir bayram günü gittiğim Kandil'de yaşadığım sürpriz ve sonrasında gördüklerim kitap fikrini kaçınılmaz kıldı. Kandil'de, tam 19 yıldır görmediğim çocukluk arkadaşımla karşılaştım. O karşılaşmada yaşadığım duygusal karmaşa ve sonrasında olanlar bana çok şey öğretti.
Umarım 'Dağın Ardına Bakmak' kitabı da, toplum olarak kaybettiklerimize yeniden bakmanın, farklı bir gözle görmenin vesilesi olur. b.matur@zaman.com.tr


Kitabın Arka Kapağı:
“Onlar dağın ardındakiler. Sözlerinden önce çığlıkları ulaşanlar. Kim oldukları, neye inandıkları bilinmiyor. Görünmez bir güç olarak oradan buraya etki ediyorlar. Adları telaffuz edilse de kim oldukları bilinmiyor. Hepsi buralı, hepsi bizden, binlerce silahlı kadın ve erkek. Dağı mesken tutmuş, hakikatin bildiğimizden farklı olduğunu iddia ediyorlar. Kendi yayınları, medyaları, sivil güçleri var.

Neden dağa çıktılar, neden dağda yaşadılar, dönenler neden döndü ve kalanlar neden hâlâ orada? Bu soruların cevabını almak için önce doğduğum topraklara, yüzlerce evladını kaybetmiş komşu köylere, şehirlere, sonra çoğunluğu için daha büyük bir acı, bir sürgün olan Avrupa’ya gittim. Dağa çıkmış, çatışmalara katılmış, yakalanmış ya da teslim olmuş, cezaevinde yıllarını geçirmiş kişilerle konuştum.

Ve dağın ardına duyduğum büyük merakla bir bayram günü Kandil’e gittim.

Bir masal dağı olmayan, istersek ulaşmamız mümkün olan o dağın ardına bakmaya çalıştım. Anlatılanların içine girmeden sorunun anlaşılmasının ve dahi çözülmesinin mümkün olmadığını gördüm. Yaşananlar her ne idiyse, bu geçen yıllar boyunca Kürt, Türk her kim incindiyse ancak birbirimizi anlamakla iyileştirebiliriz yaralarımızı.” 


Kitaptan Alıntılar
Ve köy yakmaların, nasıl bir ruh halinde gerçekleştiğini gösteren şu hikayeyi anlatıyor gözleri dolarak: Dayımın oğlunun elinde Kur'an vardı. Elinde bohçayla kaçmak isterken, askerler bohçayı alıp ateşe attılar. Dayımın oğlu Kur'an'ı aldı. Onlar Kur'an'ı da alıp ateşe attılar. Parayı kurtarmak istedi, parayı alıp ateşe attılar. Kendileri de almıyordu o parayı...
Köy yanarken siz ne yapıyordunuz, diye soruyorum: Kadınlar ağıt yakıyordu, askerler bağırınca susuyorlardı. Erkeklere o sırada işkence yapıyorlardı. (sh. 99)
Özetle, yeryüzünün bu parçasında doğmuş ve üstelik tarih boyunca buradan hiç ayrılmamış bir topluluğun, kendisini yıllarca yok sayan, birlikte yaşadığı diğer topluluğa 'ben varım' isyanıyla başlayan, sonrasında şiddete dönüşen ve bugüne gelen bir sorundan söz ediyoruz. (sh. 188)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder